YORGOZ’DA TARİH VE MEDOŞ LALESİ

YORGOZ’DA TARİH VE MEDOŞ LALESİ

 

Tuncer Bağışkan

Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan Kıbrıs’a özgü olan ve ‘Medoş Lalesi’ ile ‘Tulipa Cypria’ adlarıyla da bilinen Kıbrıs Lalesi’nin tanıtılıp korunması amacıyla her yıl Mart ayının üçüncü hafta sonu geleneksel olarak düzenlenen Yorgoz (Dhiorios - Tepebaşı) Lale Festivali’nin 10’uncusunun 15-16 Mart 2014 tarihlerinde gerçekleştirileceğini öğrendikten sonra festivale Enorasis kulübü olarak katılma kararı almıştık. Böylece festivalin ikinci günü 66 kişilik grubumuzla Yorgoz’daydık. Bu festivalin ilkin 2005 yılında Yeşil Barış Hareketi organizasyonunda gerçekleştirilmeye başlandığı, birkaç yıldan beridir de Ünsal Keyfiala’nın başkanlığını yaptığı “Tepebaşı Kültür Sanat ve Doğayı Koruma Derneği” (Teb-Der) ile Lapta Belediyesi’nin işbirliğiyle sürdürüldüğü bilgimize getiriliyor. Enorasis grubu olarak bir yandan İlkokul avlusundaki gösterileri izlerken, bir yandan da Teb-Der üyesi Ahmet Gürol Ersun’un rehberliğinde Medoş Laleleri’nin bulunduğu tarlaları geziyoruz. Gezi sırasında lalelerin “Bern Konvansiyonu” ile Çevre Yasası altında çıkarılan “Flora ve Fauna Emirnamesi” altında korunduğunu öğreniyoruz. Bu arada Yorgoz ile çevresini adım adım bilen Adem Sadrazam’ın rehberliğinde köy içini de gezme olanağı bulduğumdan, bu günkü yazımda Yorgoz’un tarihi geçmişi ile eski eserleri üzerinde duracağım.

COĞRAFİ KONUMU

Girne kazasına bağlı olan Yorgoz, deniz seviyesinden 300 metre yükseklikteki bir tepenin düzlüğüne kurulmuştur. Rumlar tarafından ‘Dhiorios’ ile ‘Yorghios’ adlarıyla bilinirken, Kıbrıslı Türkler tarafından da ‘Yorgoz’ adıyla bilinmektedir. Ancak 1975 yılında adı önce ‘Laleli Köy’ olarak değiştirilirken, daha sonra bir komutanın isteği üzerine bu ad da ‘Tepebaşı’ olarak değiştirilmiştir.  Amerikalı yazar Jack C. Goodwin, köyün Rumca olan adının antik Yunancada ‘iki dağ’ anlamına gelen “DYO OROS” sözcüğünden türetilmiş olabileceğini öne sürmüştür. Diğer bir rivayet ise adını bölgede var olan iki krallıktan aldığı doğrultusundadır. Antik dönemlerde köyün kurulu olduğu tepenin tanrılar tanrısı Zeus’a ait olduğuna inanıldığı bilgileri de edinilmektedir.

YORGOZ’UN TARİHİ GEÇMİŞİ VE NÜFUS YAPISI

Bugüne kadar köy ile yakın çevresi arkeolojik yönden incelenmediğinden tarihi geçmişi hakkında ne yazık ki bilgi sahibi değiliz. Ancak Yorgozlu Adem Sadrazam ile 21.12.2005 tarihinde ziyaret ettiğim köyün iki kilometre güneyindeki İsbilyarga vadisi yanında bulunan Gigilla mevkiindeki antik yerleşim yerinde Helenistik / Roma devirlerine ait olabileceğine inandığım bir zeytin yağı değirmen yatağı görmüştüm. Bu nedenle eski bir yerleşim birimi olduğu anlaşılan Yorgoz, Lüzinyan ile Venedik dönemlerinde de soylu ailelere ev sahipliği yapmaya devam etmiştir. Şu anda köy camisinin güneybatısındaki virana konak ‘Eski Venedik Evi’ adıyla bilinmektedir. Adem Sadrazam’ın anlattığı rivayete göre bu evde bir Venedik kraliçesi yaşarken, güneydeki Kefalovryso (Başpınar) bölgesinde ise bir kral yaşarmış. Birbirlerini çok sevdiklerinden geceleri mum ile işaretleştikten sonra buluşurlarmış. Bir gün kraliçe evin avlusundaki su kuyusundan su çekmek için önce elindeki peşkiri kuyunun ağzına sermiş, sonra da üzerine altın tasını koymuş. Ancak o sırada çıkan rüzgâr peşkiri havalandırdığından tas kuyuya düşmüş, bir süre sonra da kralın bulunduğu Kefalovryso su kaynağından yüzeye çıkmış. Bu rivayetin bir başka versiyonu ise, Kraliçe’nin Krala kırgın olması nedeniyle kuyuya düşen altın tasın Kefalovryso’dan değil de “Voda” adıyla bilinen başka bir pınardan yüzeye çıktığı doğrultusundadır. 
Osmanlıların adayı ele geçirdikleri 1571 yılından sonra Lüzinyanlar ile Venediklilere ait araziler Osmanlılar tarafından sahiplenildiğinden, burada Türklerle Rumların bir arada yaşadıkları karma bir nüfus gelişmiş olur. İngiliz Sömürge döneminde bazı zengin Türkler ile Rumlar yazlıklarını köye yapmaya başlarlar. Bunun nedeniyse köyün Lefkoşa’ya yakınlığı, ayrıca Güzelyurt körfezinden gelen meltemin etkisiyle yaz boyunca serin ve havalı olma özelliğiydi.

1831 yılı nüfus sayımına göre köyün erkek nüfusu 64 (26 Türk, 38 Rum), 1891 yılı itibarıyla 432 (150 Türk, 282 Rum), 1901 yılı itibarıyla 504 (185 Türk, 319 Rum), 1911 yılı itibarıyla 624  (212 Türk, 402 Rum), 1921 yılı itibarıyla 700 (255 Türk, 445 Rum),1931 yılı itibarıyla 688 (219 Türk, 469 Rum),1946 yılı itibarıyla 786 (271 Türk, 517 Rum), 1960 yılı itibarıyla 670 (156 Türk, 514 Rum), 1973 yılı itibarıyla 501 (495 Rum, 6 diğerleri), 1978 yılı itibarıyla 523, 1996 yılı itibarıyla 700, 2006 yılı itibarıyla 427 ve 2008 yılı itibarıyla yaklaşık 850 kişi olarak belirlenmiştir. Ocak 1964 tarihinde köyü terk eden 160 kişilik Türk nüfusu Ağırda (Ağırdağ), Fota (Dağyolu), Ortaköy ve Kambilli (Hisarköy) köylerine göç ederler. 1974-1976 yılları arasında yaklaşık 500 kişilik Rum nüfusu da güney Kıbrıs’a göç edince yerlerine Türkiye’nin Tokat ile Amasya illerinden gelenler yerleştirilir.

BELİĞ PAŞA KONAĞI VE AT ÇİFTLİĞİ

Yorgoz’un en eski sakinlerinden biri de uzun yıllar İstanbul’da yüksek devlet hizmetlerinde ve  Mısır’da Yüksek Mahkeme başkanı görevinde bulunan Kıbrıslı Ahmet Beliğ Paşa idi. 1851 – 1924 yılları arasında yaşamış olan Beliğ Paşa, 300 altın aylık maaşla emekliye ayrıldığı 1907 yılında Kıbrıs’a geri döner. Kıbrıs’ın her yerini gezdikten sonra en çok Yorgoz’u beğendiğinden, köyün güneyindeki çamlığa çok büyük bir konak yaptırır. Şu anda askeri bölgede kalan konağın inşa edilmesiyle ilgili diğer bir anlatıma göre, Beliğ Paşa ile Kıbrıs’ın son baş Kadısı Ali Rifat Efendi’nin oğlu olan Ahmet Burhaneddin av meraklısı olduklarından 12 yaşından itibaren Lefkoşa ile çevresini gezerlermiş. Bir gün Yorgoz köyünde ava gittiklerinde, avladıkları tavşanı kesip ciğerini ağaca asmışlar. 24 saat sonra ciğerin kokmadığını gören Beliğ Paşa, havalı bir yer olduğuna kanaat getirerek buraya yazlık bir konak yaptırmaya karar vermiş. 25 dönümlük bir araziye yaptırılan konağın Paşa Dairesi, Harem Dairesi ve Selamlık kısımları bulunmaktaymış. Yazları 3 ay süreyle bu konakta kalan Beliğ Paşa, Kıbrıs, Mısır ve İstanbul’dan gelen misafirlerini burada ağırlarmış. Sadrazam Kamil Paşa’nın siyasi yaşamının sona erdiği 1913 yılında Kıbrıs’a geldiğinde bu konakta misafir edilmiş. Konağın diğer misafirleri arasında, Kıbrıs’ın son Osmanlı Baş kadısı Ali Rifat Efendi ile oğlu Ahmet Burhaneddin Efendi’nin ve Mısır’ın eski Hidivi (1881) Arabi Paşa ile Veliaht Yusuf İzzettin Efendi’nin kızı Şükriye Sultan’ın adlarından söz edilmektedir. Beliğ Paşa’nın Yorgoz’daki 36 dönümlük bir arazi üzerine kurduğu bir at yetiştirme çiftliği de vardı. Bu çiftlikte yetiştirilen atların Lefkoşa’daki at yarışlarına katıldıklarından söz edilmektedir.

BELİĞ PAŞA HANI VE CAMİ KAHVEHANESİ

Beliğ Paşa köye okul, öğretmen evi ve mescit inşa ettikten sonra, bunların mali giderlerini karşılamak amacıyla bir cami kahvehanesi ile bir han yaptırarak camiye vakfetmiştir. Günümüze sadece hanın yalakları ve cami kahvehanesi gelmiş, diğerleri ise yıkılmıştır. Yorgoz’un yaşlılarından İbrahim Hacı Eyyup’un anlattığına göre Beliğ Paşa, XX. yüzyılın başlarında, Yorgoz ile çevredeki Myrtou, Kormacit, Ay. İrini, Livera ve Orga köylerinin harnıplarını toplayıp, Kormacit’in deniz kenarındaki Kornos mevkiinde bulunan harnıp ambarından yurtdışına ihraç edermiş. Toplanan harnıplar deve, katır ve eşek arabalarıyla deniz kenarına taşınırlar, sonra da denizin açıklarına demirleyen gemilere taşınıp yurtdışına ihraç edilirlermiş. Yurtdışından gelen gemiler Yahudilere aitmiş. 1908 yılında Beliğ Paşa ile yaveri harnıpları almaya gelen Yahudi gemicilerle geceleyin yiyip içtikten sonra Yorgoz’a dönerken, deveciler ile arabacıların yol kenarında konakladıklarını görmüş. Yaverine bunların geceleyin oraya niye konakladıklarını sorunca, konaklayacakları başka bir yerin bulunmadığı yanıtını almış. Bunun üzerine ayni yıl köye bir han, bir misafirhane ve bir kahvehaneden oluşan bir külliye yaptırmış. Cami kahvehanesinin kuzeybatı duvarının düzgün kesilmiş köşe taşlarından birinde “Maşallahu kâne” (Allahın dediği olur), diğerinde ise “1326 vakıf 1908” kaydı bulunmaktadır.  Anlatıldığına göre, o sıralarda köydeki Rumlar da kendilerine bir kahvehane yaptırmasını Beliğ Paşa’dan talep etmişler. Beliğ Paşa da onlara: “Eğer adımı kahvehaneye verirseniz size de bir kahvehane yaptırırım” demiş.

Cami Kahvehanesinin yapımıyla ilgili diğer bir rivayete göre, Beliğ Paşa Yorgoz’a geldiğinde köyde kahvehane olmadığından düğünler bahçelerde yapılırmış.  Bu nedenle bu kahvehaneyi hem köyün kahvehane ihtiyacını, hem de düğün salonu ihtiyacını karşılamak için yaptırmış. Kahvehanede davul çalınırken gaz lambasının basınçtan sönmemesi için damın yüksek yapıldığı da anlatılmaktadır. 

BELİĞ PAŞA CAMİSİ VE OKULU

Beliğ Paşa’nın hayır amacıyla yaptırdığı yapılardan biri de köyün camisidir. Cami kapısının kilit taşındaki Arap alfabesi harfleriyle yazılmış kitabede “Sahibül hayrat vel hasenat, Mısır Hıdivi Beliğ Paşa, 1319 H (1901)” kaydı bulunmaktadır. Kapının iki yanındaki pencerelerin kilit taşlarında ise Romen rakamlarıyla yazılmış 1901 tarihi kayıtlıdır. Camiye eskiden minare görevi gören L şeklindeki basamaklar caminin kuzeydoğu köşesinde bulunmaktadır. Caminin kuzeybatı köşesindeki camiyle orantılı olmayan büyük minare 1987 yılında yapılmıştır.

Caminin kuzey yanındaki ilkokul da Beliğ Paşa tarafından yapılmıştır. Anlatıldığına göre burada ilkin çok eski bir ilkokul varmış. Ancak zamanla harap olduğundan 1937 yılında yerine cami vakfı tarafından şimdiki ilkokul yaptırılmış. Okulun güney girişinde 1937 tarihi ve altında ise, o sırada köyün muhtarı Hakkı Hasan’ın ilk harfleri olan H H kaydı bulunmaktadır.

MEYDAN ÇEŞMESİ

Köyün en eski çeşmesi olup beş kemerlidir. Su, köyün doğusundaki kaynaktan sıra kuyular aracılığıyla buraya gelmekteydi. Çeşmelerden akan sular köydeki bahçeler ile hayvanların suvarılmasında kullanılırken,  evlerin içme suyu ihtiyacını da karşılamaktaydı. 1974 öncesi çeşmenin kullanımı köy muhtarı Bavli’nin sorumluluğundaydı. Çarşının yapıldığı 1940 yılında restore edilenmiş, 1980 yılına kadar da işlevini sürdürmüştür. Şimdilerde suyu az akmaktadır.

AGİA MARİNA KİLİSESİ

1850 yılında eski bir kilisenin temelleri üzerine yapılmıştır. Hayvan şeklindeki su olukları dikkat çekicidir. Zamanla hayli yıprandığından 1965 yılında ilkokulun kuzeybatısına ayni adı taşıyan ikinci bir kilise inşa edilmeye başlanmış ve yedi yıl süren inşaat 24.7.1972 tarihinde tamamlanmıştır. Şimdilerde askeri hastane olarak kullanılmaktadır.

BÖLÜK BAŞI’NIN MEZARI

‘Cami Tarlası’ olarak bilinen eski Rum mahallesindeki “Bölük Başı’nın mezarı” (Hacı’nın mezarı) Yorgozlu Türk ve Rumların kutsal saydıkları en önemli ziyaret ve adak yerlerinden biriydi. Yorgoz’un Osmanlılar tarafından alınması sırasında atıyla birlikte burada şehit olan bir askere ait olduğuna inanılmaktadır. Rivayete göre eskiden burada bir mezar varmış. Ancak bir gün bu mezar köydeki bir Rum tarafından yıkılınca, o kişinin öküzü geceleyin ölmüş.  Bu olaydan korkan Rum ertesi gün mezarı yeniden yapmak suretiyle tövbekâr olmuş. Geceleri mezarın bulunduğu sokaktan geçmekten korkulurmuş. Bir zamanlar mezarın iki yanında oturan Rumların, bu mezarı bastıklarından topal oldukları anlatılmaktadır. Anlatıldığına göre, açıkta olan mezarın bir türbe içine alınması için yıllar önce faaliyete geçilmiş. Ancak türbe her inşa edildiğinde, sabahtan yıkılmış olarak bulunurmuş. En sonunda Hacı’nın sıkıya gelmekten hoşlanmadığından inşa edilen mezarı yıktığı kanaatine varılmış. Böylece buraya türbe ile mezar inşa edilmekten vazgeçilmiş. Bir dileği veya hastalığı olanların Hacı’nın mezarını Perşembeyi Cuma gününe bağlayan gece ziyaret etmeleri adettendi. Sıtma hastalığına yakalananlar, mezarın yan tarafındaki şinya ağacının bir dalını yere yatırıp üzerine  üç adet iri taş korlar, mezarın başucunda ise Hacı’nın ruhuna iki rekât namaz kılarlardı. Böyle yapılması halinde sıtmanın geçeceğine inanılırdı. Hastalık geçtikten sonra burası yeniden ziyaret edilir ve şinya dalının üzerine konan taşlar kaldırılırdı. Kuraklık dönemlerinde camide kılınan Cuma namazından sonra mezarın ziyaret edilip başucunda yağmur duası okunması ve ardından köyün dışındaki Ayia Mavri kilisesinin ziyaret edilip orada da yağmur duasının tekrarlanması adettendi. 

MEYDAN KAHVEHANESİ VE BANDABULİYA

Beliğ Paşa’nın 1908 yılında cami kahvehanesini yaptıktan sonra, köyün zenginlerinden olan İbrahım Ağa da boş ve taşlık olan köy meydanının gerisindeki kahvehaneyi 1921 yılında yaptırmış. Ancak bu kahvehane ona uğur getirmemiş. Gece 12’den sonra kahvehanenin önünden bir süvarinin dörtnala geçtiği sırada kahvehanenin masalarıyla sandalyeleri devrilip kırılıyormuş. Bu nedenle kahvehane hiç çalışmamış.

1940 yılında Yorgoz muhtarının talebi üzerine meydana İnkişaf Encümenliği tarafından tek katlı İnkişaf Encümenliği Ofisi ile Bandabuliya inşa edilir.  1974-1981 yılları arasında İnkişaf Encümenliği olarak kullanılırken, bir odası da Bölge Orman Dairesi tarafından kullanılır. Şimdilerde muhtarlık olarak da kullanılan bu binanın yakın zamanda yıkılıp yerine iki katlı bir binanın yapılacağı, bunun ise eski bir yapıya saldırı niteliği taşıdığı söylenmektedir. Dileğimiz böylesi eski yapılara sahip çıkılıp yaşatılmalarıdır diyerek, ilgilileri de bu vesileyle göreve çağırmış olalım.

Dergiler Haberleri