Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı: Bilge Karasu

“Uzun sürmüş bir günün akşamı” sorgulayıcı, felsefik yönüyle bir parça sıkıntı yaratabilir ama ruh halimize de uygun sanırım.

Dilek Öncül Kodan/Edebiyata sığınmak

Merhaba!

Bu haftaki yazarımız Bilge Karasu… ‘Uzun sürmüş bir günün akşamı’; Ada, Tepe ve Dutlar olmak üzere üç bölümden oluşuyor. Detaylarla süslenmiş ama yine de yalın, hayal gücünü besleyen bir anlatımı var Karasu’nun…

İlk bölümde Andronikos’un hikâyesi anlatılıyor. Manastırdan kaçmış, şehri geçmiş keşiş, bir sandalla, ıssız bir Ada’ya sığınıyor. Kaçmış, çünkü İmparator kutsal resimlerin yakılmasını istiyor. Patrik bunu kabul etmemiş, hemencecik görevinden alınmış, söz dinleyen birini Patrik yapmış İmparator. Nasıl da değişmiyor otorite ve onun buyruğuna karşı gelenin başına gelenler…

“Yeni mi inanç mı?” ikileminde kalıyor Andronikos. Yeni buyrukları mı yoksa kutsal resimleri mi savunmak? Korkmak, kendine ters düşmek, bunca yıldır savunduklarına, inandıklarına, başkalarına da tavsiye ettiklerine ters düşmek… Her şeyi sorguluyor Andronikos, tabii ölümü de: “Ölüm, ancak, gelip tepene dikildiği, seni, gözünün yaşına bakmadan yanına alıp götürdüğü anda onu kabul etmelisin. Bir yaşamak var, bir de sürüklenmek.”

Ne düşüneceğini bilmiyor, bilemiyor. Herkes, herkesin önünde ortaya çıkıp eski inancını yadsıyacak, yenisine katıldığını belirtecek, artık putlara tapmayacak. Farklı görüşler var, ama yapılan tartışmalara katılmak istemiyor Andronikos, çünkü “herkes temeli bırakıp çatının kiremidinin kaç oluklu olacağını” konuşuyor.

Sonra şehirde yangın çıkıyor. Belki resimleri, belki yeni inanca bağlanmağı kabul etmeyen keşişlerin manastırlarını, belki de ilk günlerde homurdanmış olan mahallelerdeki evleri yakıyorlar. Hep bir inanç uğruna…

İkinci bölüm Tepe… Tümceler hep yarım bu bölümde, tıpkı düşünceler gibi; oradan oraya zıplayıp duran… Ioakim var Tepe’de, Andronikos’un manastırından. “Tanrı’ya, Tanrı’nın buyruklarına daha uygun bir hayat yaşamaya çalışmaktan, bu dileğini gerçekleştirebileceğine inanmaktan vazgeçeli nice oldu” çünkü acıdan ölmekten korktu Ioakim, işkenceden.

Ioakim kahraman olmak da istemiyor ama bazı kentler kahraman yetiştiriyor işte. Önemli olan kentlerdeki insanların kahraman yetiştirmeye gereksinmemesi, kahramanlara ihtiyaç duymaması ama böyle bir yaşam, bir zaman olur mu, bilemiyor Ioakim.

 

Son bölüm Dutlar… Andronikos’un, Ioakim’in hikâyesi dışında kısacık bir bölüm.

“Uzun sürmüş bir günün akşamı” sorgulayıcı, felsefik yönüyle bir parça sıkıntı yaratabilir ama ruh halimize de uygun sanırım. Sıkıntılı günlerden geçiyoruz. Corona virüsü nedeniyle sağlık tedbirleri alınırken ekonomi ne olacak sorusunu dillendirenler de var. Evet, ekonomi önemli, alınacak tedbirler alınmalı. Ama bu şartlarda hayatta kalmanın yerini tutacak hiçbir şey yok. Belki sanat ve edebiyat bir parça güzellik katar izole hayatlarımıza…

Dergiler Haberleri