Uçan Gancelliler, Boynuzlu Duvarlar

Uçan Gancelliler, Boynuzlu Duvarlar


Rıdvan Arifoğlu
rarifoglu@yahoo.com

Madem gancelliyi kaldırıp yerine duvar yaptın niye yoldan her geçene bakmaya çalışıyorsun? Madem bakacaktın niye duvar yaptın? Hade duvar yaptın, illa bakacaksın da, niye sandalyen alçak?

Görsel mahremiyetin taş, tuğla veya başka bir malzemeyle yapılmış duvarlarla sağlanması hoşuma gitmez. Görsel mahremiyetin ağaç-duvarla sağlanması da berbat bir çözümdür. Görünmek istemezsek bunun çok basit çözümleri vardır. Ağaç-duvar sömürgeci ruhların dolaştırıldığı diyarlardan kalma aristokrasi ortanyalizminden başka birşey değildir. Ağaç-duvar belki birkaç ağaçlık yer kaplar, kabadır, canlı olmakla kabalığı daha da belirgin hale gelir. İnsanın diğer canlılar üzerindeki  hegemonyasının sembollerinden biridir benim için. Orta sınıflarda umutsuz bir mutlakiyet ve özgürleşme çabasıdır. Elbette ağır beton-tuğla duvarlara göre bir rahatlamadır ama işte o kadar. Elbette olması gereken yerde ağır beton-tuğla duvarlar da yapılacak ama en kötü çözümü ilk çözüm olarak görmek maddiyatla da ilişkilendirilemez. Şehirlerimiz gittikçe ağırlaşıyor, sokaklarımız birer hapishaneye dönüşüyor. Görünmeyelim derken dışarıyı göremez olduk. Gereksiz kalınlıklardan ve yüksekliklerden, gereksiz boynuzlardan ve kıvrımlardan, gereksiz izleme, izlenme veya izlenmeme telaşından gına geldi.
Sanırım eskiye nazaran apartmanların balkon korkulukları saydam hale geliyor. Balkon korkuluklarını duvar olarak çözmek giderek azalacak, bu korkuluklar demirden veya hafif malzemelerden, güneşi veya rüzgarı alacak şekilde yapılacaktır. Hareketli elemanlarla mevsime göre bazen ayaklar güneşlenecek, bazen esinti ayaklara da gelecek. Korkuluklar duvar olmamalı, hafiflemeli ve neşe bulmalı. Şimdi zeminde gancelliler duvara dönüşüyor ama balkonlar da en azından kapısız gancelliye dönüşsün. Umarım gerekli-gereksiz bahçe duvarı yapma sevdası ortadan kalkar. Boynuzlu duvarlardan bıkmadınız mı? Duvarlardan bıkmadınız mı?

Eve duvarı sardınız, verandada piknik sandalyelerinize yerleştiniz. Et midenin derinine çöktü. Her geçene merakla bakmaya çalışıyorsunuz. Herşey tamam, sohbet yok.

Bir sokaktan geçiyorsun, neredeyse bütün evler duvarla çevrelenmiş. Çiçeksiz. Araba: lüks. Yat: yeni. Kaldırımlar: iyi yapılmış. Sokağın beni nasıl hissettirdiği ile ilgili bir puanlama yapsam, şu tombalalardaki tek rakamlı sayıların anons edilmesi gibi mikrofondan mahalleye çıtlatmam gerekecek (Throwaway'in üstüne bir atımlık iki hoparlör yerleştirerek): "Sıfır, evet, sıfır, sadece sıfır."

Saat bile (çalışmadığını bile bile) günde iki defa doğruyu gösterir, derler, soğuktan donanı buzla oğarlar. Saçmalıkların dünyasında üstüne üstüne gittiğin bir yolun sonunda ne bulamayabileceğini bile bile ağır-aksak bir yükseltiye varıyorsun. Şehrin başlangıcı. Sonra taka-tuka sur içi. Şehirde yayalaştırma projesi yapılacaktı, o yüzden bazı yollar kapatılıp trafik düzeni değiştirildi. Eskiden (pek eskiden) arabalar için yerde trafik akış yönünü gösteren oklar çizilmişti, yıllar önce trafik düzeni değişince bu okların bazıları gidilmesi gereken yönün tersini göstermeye başladılar (utanmazlar). Şimdi gene değişince bazı oklar tekrar doğru yönü gösterir oldular. Beni dışarı attılar. İşte yine çok çukurlu yollardayım.

Ne ses ne koku… Hiçbir mahremiyet sağlama yöntemi görüntüyü kesmek kadar ucuz değil. Aslında vücutla bire-bir düşündüğümüzde de en kolayı görüntüyü kesmek (göz yummak). Kulağı tam kapatmak zor, burnu kapatmak kolay ama sürekli ağızdan nefes almak olmaz. Ten, doku? Teni de kapatmak-açmak kolay. En kolayı görmemek. Buna rağmen ağırlığı neden bu kadar seviyoruz? Herhalde balkonda mahremiyeti sağlamak daha kolay, en azından kolay olduğu hissi hakim… Galiba en pahalı, en ağır mahremiyet mahrem yerlerle ilgili. Nedir bunun psikolojisi?

Perdelere bakarken düşündüm. En eski ihtiyaçlar (barınma v.b.) en klasik kullanımları gerektiriyor. Çevreye bağlı olarak şimdilik çoğunlukla tül perde ve kumaş perde birlikte olacak. Bunlar mahremiyet, ışık v.b. kontrolü için çoğunlukla en uygunu. Tül perde tozu da tutacak. Panjurla birlikte çokçeşitlilik artacak... Tozsuz, başka bir binaya bakmayan bölgelerde farklı modern elemanlar da mümkün.

Gençlerin pekçoğu anne-babalarına göre modern olduklarını sanırlar. Ancak yaşamın pratikleri içinde Hanya ile Konya'ya turistik ziyaretlerini tamamlayınca kazın ayağının öyle olmadığı da ortaya çıkar. Meğer bu modernizm ne yenmez-yutulmaz, ne gittili-geldili bir şeymiş be dostum!  

Necatigil "at var meydan yok" deyimine nazireyle, "Meydan olsa ne olacak!" mı diyor?

At Var, Meydan Bulunmuş

Defter elime geçti,
Gözlerimi kaybettim.

Defter duruyor yerinde,
Gözlerim geri geldi,
Ellerimi kaybettim.

Gözlerim, yuvasına döndü,
Ellerim bileklerine.
At var, meydan bulunmuş;
Defterimi kaybettim.

 Behçet Necatigil (Kapalı Çarşı)

Dergiler Haberleri