“Toplumda şuursuz bir uyuma var”

Sosyolog ve Siyasi Bilimler Uzmanı Hakan Gündüz, toplumsal olayları ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik yapılan anketleri YENİDÜZEN’e yorumladı

“Çünkü toplum kandırıldığını biliyor.  Toplumun gözüne baka baka, fütursuzca toplumu kandırıyorsa devlet, ondan sonra toplumdan birinin devlete karşı ya da siyasete karşı inanç olmasını bekleyemezsiniz. Ucuz politikalara fırsat veriyoruz.”

Fayka Arseven KİŞİ

Sosyolog ve Siyasi Bilimler Uzmanı Hakan Gündüz, toplumsal olayları ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik yapılan anketleri değerlendirdi, algı operasyonlarına dikkat çekti, “Saflık da bir yere kadar aç gözünü KKTC toplumu” vurgusunda bulundu.

“Bir taraftan çocuklara tecavüz ediliyor, öbür taraftan ‘Tatar İngiltere’ye girebilir miydi?’ gibi tartışmalar. E çocuk? Tecavüz? İki gün infial 3’ncü gün unutulma” diyen Gündüz, “Çocuklarımıza tecavüz ediliyorken, devleti yönetenlerin söyleyebildiği tek şey ‘kaynak yok’ ise ‘devlet de yok!’ mu demek istiyorlar diyorlar? Devletin ilk varlık amacı güvenliktir” dedi.

Gündüz, “Eğitim, siyaset, ekonomi her türlü kurumda durum aynı. Şuursuz bir uyuma var. Bu beyni durmuş koma halindeki bir insanın durumu” şeklinde konuştu.

Bu hafta Sosyolog ve Siyasi Bilimler Uzmanı Hakan Gündüz ile hem çocuk tecavüzleri, tacizlerini, değişen toplum yapısını, hem de siyasetteki gelişmeleri konuştuk.

 

YENiDÜZEN: Çocuk tecavüzler, tacizleri… Sıklıkla duyduğumuz haberler bunlar artık. Bir artışın olduğu da ortada...

Hakan GÜNDÜZ: Bu toplumsal bir anomalidir. Bizi getirdiği en uç noktadır. Çünkü sapkınlık noktasında her gün yaşadığımız olaylar, evrensel düzeyde medeni toplumların mücadele edilmesi gereken alanlar, suçlar olarak en baştadır. Çocuk tacizi, çocuk pornosu kadına şiddet, kadına, erkeğe yönelik tecavüz, saldırı, gasp, çok hassasiyetle üzerinde durulan, önemsenen, hem reel anlamda, hem siber ortamda mücadele edilen alanlardır.

Ancak biz yıllardır altını çize çize bu ülkenin en büyük sorunun güvenlik sorunu olduğunu dile getirmemize rağmen hükümetlerin öncelikli projeleri arasında olamadı. Hükümetler bunun önüne geçmek için sosyal ve hukuksal herhangi bir proje de yapmıyor. Tabi ki öncelikli olarak toplumun düşünsel yapısıyla alakalı olduğu açıktır. Ancak bu düşünsel yapı uzun sürede formatlanacak, düzeltilecek bir süreçtir. Kısa vadede yapacağınız çok sert, radikal tedbirler almaktır. Suçun cezai yönü, ilk etapta suçları minimize etmek için devletin yapması gereken temel unsurdur. Ama bizim devletimizde bu öncelikli nokta değil. Bizim önceliğimiz politik magazine kadar varacak, devlet ciddiyetinden uzak tartışmalarla politik hayatımız geçiyor. Bir taraftan çocuklara tecavüz ediliyor, öbür taraftan ‘Tatar İngiltere’ye girebilir miydi?’ gibi tartışmalar. E çocuk? Tecavüz? İki gün infial 3’ncü gün unutulma. Bir bölgede çıktı, iki gün tartışıldı, üçüncü gün diğer bölgede çıktı.

Tedbir; yıllardır polis yetersizdir deniliyor. Doğrudur da, teşkilat yetersiz. Teşkilatın yetersizliğinin yanında kendi içerisinde de sorunları var. Bu sorunları ortadan kaldırmak için herhangi ciddi tedbir alınmıyor. Bir de son dönemde ‘kaynak yok, kaynak yok’ argümanı ürettiler. Kaynak yoksa orada oturmayacaksın. 4’lü hükümet kaynak bulamadığı varsayımı ile varlığını yitirdi. Sen de bulamıyorsan sen de varlığını bitirmelisin. Kaynak yoksa, gelmiyorsa bunun da nedenlerini çıkın açıklayın. Söyleyin ki ‘bu sebepten dolayı kaynak üretemiyoruz.’

‘İlaç yok, kaynak yok’ devlet böyle bir şey söyleyemez. Kaynak yoksa o zaman her şeyi bırakacaklar, Meclis’te tartışmayı bırakacaklar, tüm dünya önünde kaynağın neden olmadığını, neden gelmediğini, pozisyonumuzun ne olduğunu hem toplum, hem dünya bilecek. Çocuklarımıza tecavüz ediliyorken, devleti yönetenlerin söyleyebildiği tek şey ‘kaynak yok’ ise ‘devlet de yok!’ mu demek istiyorlar diyorlar? Devletin ilk varlık amacı güvenliktir.              

İnsanoğlu devleti düzen içerisinde yaşamak için kurdu. Devlet biziz, devlet toplumun kendisidir. En temel ihtiyaç beslenme, güvenlik, ekonomik anlamda varlığını devam ettirebilecek koşulları yaratma ihtiyacı, bunlar bir devletin gerekliliğidir. Kaynak yok bahanesi ile ve bu kaynağın neden olmadığı belli sebeplerden açıklanmayarak ‘kaynak yok, yok’ diyerek bu yapıyı sürdürmeye çalışmak Kıbrıs Türk halkını bitirme noktasına bugün olduğu gibi getirmektedir.

Artık zihnimizin kabul edemeyeceği az önce saydığımız olaylar yaşanıyor ve çok sıklıkla yaşanıyor. Her ülkede yaşanıyor denilecek. Tamam da her ülkede bu kadar sıklık, nüfusa göre bu oran yoktur. Üstelik bizim gibi kısır sosyal hareketi olan bir ülkede bunu meşrulaştırmak hem büyük bir cehalettir, hem de ihanettir. Kıbrıs’ta şuan olup bitenler ortadadır. Bunu dert edinmemiz ve radikal bir biçimde olumluya çevirmemiz gerekir.

 

YENiDÜZEN: Toplum yapısı çok mu değişti?

Hakan GÜNDÜZ: Değişti. Değişmesinin normal ama değişme şeklinin anormal olduğunu çok dile getirdik. Oysaki değişmenin kontrollü olması bir plan program çerçevesinde göçün kabulü, göçün kabul edildikten sonra sosyal dokuyu bozamayacak şekilde hem de gelenin rahat ve mutlu olabilmesini sağlayacak prosedürleri sağladıktan sonra olması gerektiğini onlarca yıldır söylüyoruz. Ancak bu noktada da bunların gündeme getirilmesi devletin varlık meselesi ya da ulusal tehlike meselesi, milli bir hassasiyet ‘aman bunları konuşmayalım, gelen Türk giden Türk’ anlayışı var.

Tamam da gelen Türk giden Türk ile ilgisi yok bunun.

Bu denli hızı bir nüfus kabulü bizi toplum olarak bütün bunları idrak edip, tepki vermemize de engel oluyor. Çünkü toplumsal bir tepki zihinsel birliktelik, anlayış gerektirir. Kendini bu topluma ait hissettirmeyi gerektirir.  ‘Boş ver nasıl olsa, ben memleketime giderim’ deyip bu ülkede sadece ekonomik varlık elde etmek için yaşıyorsan bu tür olaylara da tepki gösterme durumunu riske etme refleksini gösteremezsin.


“Uyansak da çok bir şey fark etmeyecek”

YENİDÜZEN: Toplum uyuma moduna mı geçti?

Hakan GÜNDÜZ: Toplum tepki vermeyecek kadar bilinçsiz.  Eğitimdeki niteliksizlik, hedefsizlik sürekli ekonomik ve siyasi kaygı içerisinde olması ama en önemlisi düşünsel anlamda dünyanın tam göbeğindeyken, insan seviyesi anlamında tam dengi iken çok hızlı bir şekilde aslında çağdaş dünyadan uzaklaştık. İnsan niteliği anlamında, mesleki nitelik anlamında, eğitsel zihinsel nitelik anlamında çok büyük bir seviye düşüşü yaşadık. Geldiğimiz noktada bu tür olaylarda akılcı, rasyonel bilincimizi kaybettik.

Uyku modu var ama uyansak da çok bir şey fark etmeyecek. Çünkü temel kaygılarımız bambaşka. Desteklediğimiz insan aday olacak mı? Cumhurbaşkanı seçilecek mi? Maaş ya da 13’ncü maaş geliyor mu? Elektrik parasını nasıl ödeyeceğim? Çocuğun taksitini yatırabilecek miyim?

Evet temel kaygılar çok önemlidir ama diğer noktada da sosyal kaygıları düşünmemiz gerekir. Sistemin çarpıklıklarını sorgulamamız gerekir ki hem siyasileri seçerken, hem de seçtikten sonra bir baskı yaparak bunu yönlendirebilelim.

Finlandiya’daki 34 yaşındaki kadın başbakanı gördük. Çok üst düzeyde nitelikte olmasına gerek yok ama Finlandiya toplumu sistemini oturttu. Ne istediğini biliyor. Aksaklıklara tepki veriyor. Bu tepkiyi verebildiği için de devleti yönetenler bir plan program içerisinde bireyler değişse de sistemi çalıştırıyor. Bizde öyle değil. Bizde sürekli kişi tartışması, koltuğa kim oturacak, benim adamım mı koltukta tartışması oluyor.

 

YENiDÜZEN: Eskiden toplum olarak daha hızlı tepki veriliyordu. Şimdi olaylara sanki yeterince tepki verilmiyor mu?

Hakan GÜNDÜZ: Nitelik düştü. Aile kurumunda da eğitim kurumunda da total bir düşüş var. Toplumsal anlamda bütün kurumlar dibe gitti. Bugün ailelerin durumu ortadadır. Boşanma oranlarından, aile içi mutluluk durumunu görüyoruz. Çocuğu yetiştirme biçimini ürün olarak ortaya çıkan çocuğu…

Çocuğunun gözünün önünde hangi muameleye maruz kaldığını göremiyor. Uyuşturucuyu kullanma yaşı, kontrolsüz, zamansız cinsel yaşam, sigara kullanımı, çeteleşme… Bütün bunlar aile kurumunu ilgilendirir ama aile çocuğuna bakma dahil hiçbir fonksiyonu yerine getiremiyor. Eğitim, siyaset, ekonomi her türlü kurumda durum aynı. Şuursuz bir uyuma var. Bu beyni durmuş koma halindeki bir insanın durumu.

Belki umutsuzluk da bizi bu hale getirdi. Çünkü ne yaparsak yapalım kaderimizi belirleyemiyoruz deyip biraz da kendi isteğimizle ‘Türkiye bizim yerimize karar versin, AB karar versin ya da umudumuz çözüm’ diyerek 40 yıldır yatıyoruz. Bu yatma artık vücudumuzda erimeyen tarafın kalmadığı noktaya geldi. Yani yata yata vücut yaralarımız artık bizi yok etme noktasına getirdi ama biz yatmaya devam ediyoruz.

 

“Üç kuruşluk çıkar uğruna böyle bir anket kalabalığı”

YENiDÜZEN: Toplumsal olarak bu kadar olay yaşanırken, toplum Cumhurbaşkanlığı seçimine yayınlanan anketlere, kimin aday olacağına yöneldi. Nedir sizin gözlemleriniz?

Hakan GÜNDÜZ: ‘Oradaki benim adamım olsun’ tek dert. Bu maskaralık bu trajikomik sahnede dönenler tamamen ‘benim adamım olsun’… ‘Oradaki benim adamım değil’ o zaman türlü senaryolar… Bu kadar meselemiz varken, hükümeti düşürecek kadar tuhaf ve kendi hükümetini bitirecek kadar garip hareketler var. Anketler ortaya çıkıyor. Felakettir bu. Çünkü sosyolojik ve siyasal anlamda bir toplumun tutumlarını, bu tutumlar dünyada çok sıkı politikalar üretir hem siyasal hem de devlet politikaları. Siz bu anketleri maskara durumuna düşürürseniz, üç kuruşluk çıkar uğruna böyle bir anket kalabalığı ve böyle bir anket gelişi güzelliği yaratırsanız hiçbir anket geçerli kabul edilmeyecek. Asla güvenilmeyecek. Zaten millet artık gözüyle, aklıyla bakmıyor bu anketlere. Vücudunun diğer taraflarıyla bakıyor. Size anket yayınlanmadan, hatta anket yapılmadan sonuçlar yansıyor. Şuan için topluma yapılan büyük ihanetlerden biridir. Çünkü toplum kandırıldığını biliyor.  Toplumun gözüne baka baka, fütursuzca toplumu kandırıyorsa devlet, ondan sonra toplumdan birinin devlete karşı ya da siyasete karşı inanç olmasını bekleyemezsiniz. Ucuz politikalara fırsat veriyoruz.


“Saçmalık, kandırmaca, sahtekarlık”

YENiDÜZEN: Uzun süredir geçmiş seçimlerde de bunları yaşadık, bir anket kalabalığı, belirsiz sonuçlar, sonuçların farklı yorumları, aylar önce yayınlanan anketler, toplumu yönlendirme girişimleri vs… Anketlere güvenemez hale geldik.  Anketler de artık amacını aştı mı?

Hakan GÜNDÜZ: Doğru adlandırması ‘kamuoyu araştırması…’ Kullanılan teknik ankettir. Toplumun tutumlarını değerlendirmek için yapılan güvenilir bir araştırma tekniği.

Ancak kamuoyu araştırmaları söz konusu olduğunda, ülkemizde güvenilirliği gittikçe sorgulanan, hatta inandırıcılığı da neredeyse kalmayan bir durum söz konusudur.

Bu kadar önemli ve faydalı bir araştırma tekniğine, neden toplum şüphe ile yaklaşıyor, inanmıyor? Ismarlama olduğu, para karşılığında sonuç yazıldığı öne sürülen anketlerin olduğu kamu bilgisine geliyor.

Sonuçlara bakıldığında ilgisiz bir bireyin bile şüpheli olduğunu anlayabildiği amatörlükte sonuçlar açıklanıyor. Algı yaratma amaçsa bu bile göze alınıyor.

Bir araştırmada mutlaka açıklanması gereken örneklem seçimi, hesaplama ve karşılaştırma teknikleri, güvenilirlik testleri, hata payı hesaplaması ve katsayısı bilimsel anlamda açıklanmıyor. Ya da açıklanır gibi yapılıyor.

Son güne kadar oldukça yüksek oranda yer alan fikrim yok, kararsızım, ya da sandığa gitmiyorum değerleri son derece yanlış ve maksatlı bir şekilde adaylara dağıtılıyor.

Kimi araştırma şirketleri muhatapları gezip fazladan maddi talepte bulunuyor olduğu kamuoyunun bilgisine geliyor. Kimin hangi anket için araştırma şirketine kaç para verdiği bile kulislerde dolaşıyor.

Kimi anket sonuçları adayları baskı altına almak için kullanıldığı bilgisi kamuoyunda konuşuluyor.

Farklı kaynakların ayni zamanda yaptığı anket sonuçları birbirini tutmuyor.

Kimi araştırma şirketleri siyasal olarak yönelimleri ile özdeş hale geliyor. Bu sebeple kamuoyu ‘bu şirket nasıl olsa şunun lehine sonuç çıkarıyor’ algısıyla inandırıcı bulmuyor.

Kurumsal, araştırmayı yapan ekibin belli olduğu ve altında imzası olan güvenilir araştırma şirketleri de azaldı, pek de ortada yoklar. Bu da bir anketleri karşılaştırma olanağını ortadan kaldırıyor. Oysa  siyasal yoklamalar söz konusu olduğunda her parti ve aday çokça anket yaptırıyor ama açıklamıyor.

 ‘Ama son seçimlerde biz sonuçları tutturduk?’ da deniliyor.

Bu savunma aklanmak için, bu çarpıklıkları meşrulaştırmak için yapılıyorsa; en ciddi saçmalık, en ciddi kandırmaca, en ciddi sahtekarlık, inanan için en ciddi saflıktır.

Neden mi? Zaten yukarıdakileri yapan bir şirketin amacı toplumsal algıyı istenilen yöne doğru şekillendirmektir. 7-8 ay önceden başlayan bu operasyonlar, aday belirleme sürecini etkileyerek, kimin aday olacağının belirlenmesinde bile etki ediyor.

Sürekli yayınlanan bu anketler toplumda algı yaratarak, oy verme davranışını da etkiliyor.

Seçime bir gün kala, en son anketi de bulunan gerçek verilerle yayınlanıyor ve ‘biz son seçimde sonuçları tutturduk’ deyip bu çarpıklıklar meşrulaştırılıyor, unutturuluyor. Saflık da bir yere kadar, KKTC toplumu gözünü aç.

Röportaj Haberleri