Tophane’de Tarihi Hamam Kalıntıları

Tophane’de Tarihi Hamam Kalıntıları


Tuncer Bağışkan


Lefkoşa Baf Kapısı yanındaki Tophane mahallesinde gerçekleştirilen temel kazısı sırasında bulunan antik bir hamam kalıntısıyla ilgili olarak 2006 yılında kaleme aldığım “Güney Lefkoşa’da açığa çıkan antik hamam kalıntılarının düşündürdükleri” başlıklı makalemi bilgisayarımda tesadüfen bulmam üzerine, bu konuyu yeniden ele alıp incelemem gerekti. 2005 yılının son üç ayında burada gerçekleştirilen Lefkoşa Kanalizasyon Kurulu binasının temel kazıları sırasında bir hamama ait kalıntılara, bazı temel kalıntılarına ve eski madeni paralardan oluşan saklı bir defineye rastlanmıştı.

Kalıntılara rastlanması üzerine orada gözlemci olarak görev yapan Antikalar Dairesi personeli tarafından temel kazısı anında durdurulmuş ve orada Kıbrıs Cumhuriyeti Antikalar Dairesi adına başkanlığını Dr. Giorgos Georgiou’nun, kazı asistanlığını ise Efthymia Alphas ile Elias Christofi’nin yaptığı arkeolojik bir kazı çalışması başlatılmıştı. Daha sonraki yıllarda ne yazık ki hamamı ziyaret etmem mümkün olmadı. Ancak bilgisayarımdaki makalemi bulduktan sonra bu hamamın durumunu merak ettiğimden geçtiğimiz günlerde orasını iki kez ziyaret etmem gerekti. İlk ziyaretimde yalnızdım. İkinci ziyaretimde ise yanımda hamamın kazı başkanı olan meslektaşım Dr. Giorgos Georgiou da vardı. Böylece gerçekleştirilen kazı çalışmaları ile yayınlanan kazı raporunun içeriğini öğrenmem mümkün olabildi.

2006 YILINDAKİ TEMEL KAZILARI VE ARKEOLOJİK KAZILARIN BAŞLAMASI

2004 yılından önce güney Lefkoşa’nın surlar içinde gerçekleştirilen yeni inşaatların temel kazılarında antik kalıntılara sürekli rastlandığı haberleri alıyorduk. İlgili makamların temel kazılarına yeterince yasal müdahale yetkileri olmadığından Lefkoşa’nın tarihi geçmişine ilişkin bilgiler zamanla yok oluyordu. Ancak 2004 yılında güney Lefkoşa’daki surlar içinin tamamı Schedule B (Liste B) altında Eski Eser ilan edilince, yeni inşaatların temel kazılarının gözetim ve denetimi Antikalar Dairesi’ne veriliyor. O günden sonra Lefkoşa surlar içindeki yeni inşaatların temel kazılarının Antikalar Dairesi görevlilerinin gözetim ve denetiminde yapılması yasal bir zemine oturmuş oluyordu.  

Lefkoşa’nın eski yapılarının mevcut yol seviyesinin çok altında olduğunu Ömerge mahallesinde oturduğum 1950’li yılların ilk yarısında öğrenmiştim. Mahallemizdeki Münevver Hanımın eski evi yol seviyesinin çok altındaydı.  1743 yılına tarihlenen mahallenin en eski yapılarından biri olan Ayios Antonios kilisesi de öyleydi.  2002 yılında Ömerge Hamamı’nın kuzeyindeki alanda bulunan eski Lefkoşa Belediye Sarayı’nın yerine yenisinin temelleri kazılırken M.S XIII ile M.S XV. yüzyıl Lüzinyan dönemine ait iki ayrı kilise kalıntısına rastlanmıştı. Bir süre önce ise Baf Kapısı’nın batısında Henry I dönemine rastlayan ve M.S 1226 yılında inşa edilen St. Domeniko Kraliyet Sarayı ile St. Domeniko Manastırı’na ait kalıntılar da açığa çıkmıştı. Yine Uzun Yol’un nihayetinde bulunan Eleftheria Meydanı’na yeni bir yer altı geçidinin yapılması çalışmaları sırasında, Davila (Kara İsmail) burcunun altında kalan Venedik burcunun şimdikinden daha büyük olan orijinal temel kalıntıları bulunmuştu.

Sadece Lefkoşa’nın güneyinde değil, kuzeyinde de bu gibi kalıntılara rastlandığını biliyoruz. Lefkoşa’daki Bandabuliya’nın temelleri 1930’lu yılların ilk yıllarında kazılırken Bizans kalıntılarına rastlanmıştı. 1960 yılında küp içindeki madeni paralardan oluşan bir Bizans definesi ise Deveciler Hanında bulunmuştu. Yine Bedesten’in alt katlarında Bizans kalıntılarına rastlanırken, Ayasofya Camisi’nin batısındaki tuvaletlerin temellerinin kazılması sırasında M.S 2’inci yüzyıl Roma devrine tarihlenen yazıtlı küçük bir sütuna da rastlanmıştı. Böylece Lefkoşa’nın alt katlarında Roma, Bizans, Lüzinyan, Venedik ve Osmanlı dönemlerine ait kalıntıların varlığı bilinmezlikten kurtulmuş oluyordu.

HAMAM KALINTILARININ ORTAYA ÇIKTIĞINI ÖĞRENİYORUZ

Antikalar Dairesi müdürü Pavlos Flourentzos’un 9 Şubat, 2006 tarihli Politis Gazetesi’ndeki açıklamalarından alıntı yapılarak Kıbrıs Türk basınına yansıyan “Lefkoşa’nın Rum kesiminde Osmanlı Hamamı bulundu” başlıklı haberi, 11 Şubat 2006 Cumartesi günü zamanın Cumhurbaşkanı sn. Mehmet Ali Talat’ın Cumhurbaşkanlığı sarayında gerçekleştirdiği bir toplantı sırasında öğrenmiştim. Bu haber hayli ilgimi çektiğinden toplantı sonrası kalıntıların bulunduğu Tophane Mahallesi’nin yolunu tutmuştum. Megalou Alexandrou ile Aledxiou Komninou sokaklarının kesiştiği noktada ve tarihi Tophane mescidinin doğusundaki binaların gerisinde bulunan hamam kalıntıları bugünkü yol seviyesinin yaklaşık 5 metre altındaydı. Hamam ile diğer yapı kalıntıları Lefkoşa Kanalizasyon Kurulu’nun Ofisleri ile bir yeraltı oto parkının yapılması için “Lois Builders Ltd”nin gerçekleştirdiği kazılar sırasında açığa çıkmıştı. Aslında Aledxiou Komninou sokağındaki 38 numaralı evde de eski bir ev hamamının var olduğu bilgime getirilmiş olmasına karşın sınır bölgesine çok yakın olması itibarıyla onu ziyaret edememiştim. Böylece yola çıkarken ikisini birden ziyaret etmeyi planlamıştım.

Orada başlatılan arkeolojik kazı ‘açık alan’ sistemine göre yapılıyordu.  Ancak gözlemleyebildiğim kadarıyla kazının bir süreden beridir devam etmediği anlaşılıyordu. Orada bulunduğum sürelerde, kazı alanının referans sistemi esasını öngören plan karelere ayrıldığına, sınırlarının ise mükemmel bir şekilde belirlenip kesitlerinin tıraşlandığına tanık olmuştum. Kazı alanını incelerken Antikalar Dairesi müdürü Pavlos Flourentzos’un gazete aracılığıyla yaptığı açıklamalara yanıtlar bulmakta zorlanıyordum. Bu hamam iddia edildiği gibi gerçekten Osmanlıların Kıbrıs’ı ele geçirmesinden sonraki ilk iki yıl içinde ticari amaçlarla yapılmış ilk Osmanlı halk hamamı mıydı? Şu gerçekti ki orada alttan ısıtılan bir hamama ait kalıntılar vardı. En belirgin yanı ise ateşin yakıldığı külhan kısmı ile hipokaust (alttan ısıtma) sisteminin bir parçası olan pişmiş toprak tuğlalardan yapılmış yuvarlak sütunların sadece iki küçük mekânda görülüyor olmasıydı. Bu hamamın okunabilen plan şekli Ömerge ile Büyük hamamlarda olduğu gibi Osmanlı döneminin klasik plan özelliklerini yansıtmıyordu. Küçük bir halk hamamı olabileceği gibi, büyük bir konuğa ait özel bir hamam da olabilecek durumdaydı. Bu tür hamamların salt Osmanlı döneminde değil, Orta çağa ait zengin evlerinde de bulunduğunu ve bunların bazı eklentilerle Osmanlı döneminde de kullanıldıklarını biliyorduk. Bu nedenle açığa çıkan hamamın Osmanlı döneminin ilk yıllarında halk hamamı olarak yapıldığı iddialarına katılmamıştım. Şu da var ki, Evkaf İdaresi’nde deşifre edilen 24.7.1746 tarihli Şeri Mahkeme sicilinde, 1746 yılı itibarıyla Lefkoşa’da halka açık hamamların İplik Pazarı mahallesindeki Büyük Hamam, Kızıl Kule mahallesindeki Çakar Hamam, Ömerge mahallesindeki Ömerge Hamamı, Turunçlu Cami mahallesindeki Korkut Hamamı, Abdi Çavuş mahallesindeki Emir Hamam ve Müftü Hamam olduğu belirtilmiş olmasına karşın, Tophane mahallesinde bir halk hamamının bulunduğu belirtilmiş değildi.  Ayrıca Antikalar Dairesi Müdürü Pavlos Flourentzos’un kazı sırasında hamamın içinde Venedik sikkelerinden oluşan gizli bir definenin bulunduğu doğrultusunda açıklama yaptığını Politis Gazetesinden daha sonra öğrenmiştim. Böylece bu hamamın Venedik dönemine ait olduğu kesinlik kazanıyordu.

Flourentzos’un basına yaptığı açıklamada, Osmanlı hamamlarında masaj yapıldığı iddiaları da dikkat çekiciydi. Hamamdaki sıcaklıktan dolayı kabaran kirlerin tellaklar tarafından keselenmesinin bir masaj olmadığını öncelikle belirtmem gerekiyor. 1693-1695 yıllarına ait Hamamcıların görevleriyle ilgili esnaf kanunları, hamamcıların hamamları temiz tutmaları, müşterilerini keselemeleri, onlara usturayla baş ile alt tıraşı yapmaları ve hamamın peştemallarını temiz tutmaları kurullarını içermektedir. Dolayısıyla Osmanlı dönemi ile yakın geçmişimizdeki Türk hamamlarında Yunan ile Roma hamamlarında olduğu gibi masaj yapılmadığı kendiliğinden anlaşılmaktadır. Bu nedenle burada gerçekleştirilen kazılar ile bilgileri Antikalar Dairesi müdüründen değil, kazı başkanı Dr. Giorgos Georgiou’nun bilimsel raporundan aktarmanın daha doğru bir yaklaşım olduğuna karar veriyorum.

Arkeolojik kazılar sırasında hamamın Hipokaust (alttan ısıtma) sistemi, bazı temel kalıntıları, kullanılmış su ile temiz su kuyuları ve diğer kalıntılar ortaya çıkmıştı. Kazıda bulunan kalıntılar ile Venedik dönemine ait defineye ilişkin bilgileri ise Kazı başkanı Dr. Giorgos Georgiou’nun 2013 yılında “Epigraphy, Numismatics, Prosopography and History of Ancient Cyprus. Papers in Honour of Ino Micolaou” adlı kitapta yayınlanan makalesinden öğreniyorum. İnşaatın yapılacağı parselin kuzeyindeki kalıntılar büyük oranda yok olmasına karşın, parselin güneyinde, aralarında ortaçağ seramikleri de bulunan ellenmemiş bir alan vardı. Burada az bir kısmı kalan Hipocaust sisteminin kolonları pişmiş yuvarlak tuğlalardan yapılmış olup yanlarında yoğun bir kül ile yanık tabakası vardı. Hamam yapısı ile hamının üst katlarındaki yapıların daha sonraları ağır tahribat gördüğü ve malzemelerinin alınarak başka inşaatlarda yapı malzemesi olarak kullanılmış olabileceği izlenimi ediniliyor. Üst katlarda karışık durumda Osmanlı seramik kırıklarına da rastlanır.

Hamam kalıntılarının arasında temel izleri vardı. Bunlar da 5-6 odalı ve iki kanattan oluşan bir yapıya aitti. Doğudaki üçüncü kanat ise tamamen ortadan kalkmış olmasına karşın, burada yoğun yanık ve kül izleri bulunduğundan külhanın burada olabileceği izlenimi veriyordu. Kazı sonrası Hipocaust sisteminin bir kısmının Sia (Sha) köyünde bulunan ortaçağ hamamı örnek alınarak yeniden inşa edildiği bilgime getiriliyor. Batıdaki 3 odalı birinci kanatın kuzeybatısındaki duvarın önündeki zeminin altında Osmanlıların Lefkoşa’yı kuşatmadan önceki 15 yıl içinde darp edilen 75 adet gizlenmiş madeni paradan oluşan bir define bulunuyor. Diğer 8 adet sikke ise yapıların döşeme taşlarının üst kısımlarında dağınık durumdaydı. Ele geçen toplam 83 adet sikkenin sadece iki Soldi değerinde olan bir tanesi gümüşten, diğer 82 adeti ise Bakır-gümüş alaşımından yapılmışlardı. İki Soldi değerinde olan gümüş sikke M.S 1539 – 1565 yılları arasına tarihlenmekte olup, ön yüzünde kanatlı Venedik aslanı, arka yüzünde ise adaleti simgeleyen bir kadının elinde kılıç ile bir terazi bulunmaktadır. Toplu definenin bulunduğu odanın zeminindeki kireç taşı taban levhaları yerinde olmasına karşın, definenin üzerinde olması gereken levha yerinde değildi. Bu da bizlere hamam kalıntılarının daha sonraki dönemlerde dağıtıldığına işaret etmektedir. Define bir kap içinde değil, bir ayak karelik bir alana yayılmış durumdaydı. Sikkelerin, yok olmaya müsait deri veya bir kumaşa sarılı olması olası görülmüştür. 

Bunların 4 tanesi Dük Markantonio Trevisano (M.S 1535-1554), 1 tanesi Dük Fransesco Venerio (M.S 1554 – 1556), 25 tanesi Dük Laurenzo Prioli (M.S 1556 – 1559) ve 50 tanesi Dük Hieronimo Prioli (M.S 1559 – 1567) tarafından darp edilmişlerdi. Ön yüzlerinde ayakta duran bir aslan ve arka yüzlerinde ise bir haçı çevreleyen düklerin adlarının kısaltılmış şekilleri yer almaktadır. Definedeki sikkelerin incelenmesi sonucu bunların M.S 1559 – 1570 yılları arasında bulundukları yere saklanmış olabileceği varsayımında bulunulmuştur. Bu dönemde hamamın yıkılmasına neden olabilecek önemli bir olayın vuku bulmuş olabileceği varsayımı üzerinde durulmuştur. Bilindiği gibi Venedik surlarının inşaatına başlama tarihi 1567 olup, sur inşaatına taş temini için kent evleri ile tarihi kiliselerin yanı sıra, hamamın da o sırada yıkılmış olabileceği üzerinde durulmuştur. Bu şartlar altında define 1567 – 1570 yılları arasında kullanım dışı kalan Hipokaust’un yıkıntılarının altına saklanmıştır. Savaş sırasında insanların kıymetli mallarını bir yerlere gizleme gereği duydukları deneysel olarak kanıtlanmıştır. Nitekim ayni tarihlerde gizlenen definelere Lefkoşa surlar içindeki Xanthis Xenierou sokağında, Hadji-Georgaki sokağında, Tempon Sokağında ve Nikiforou Foka sokağında da rastlanmıştır.  Bu bağlamda hamamda bulunan bir başka sikke de çok önemlidir. Yıkıntılar arasında bulunan bakır bir ‘Bezant’, Osmanlılar’ın Lefkoşa’yı 1570 yılında kuşatması sırasında Venedik makamları tarafından darp edilmiştir. Ön yüzünde darp tarihi olan 1570 kaydı, arka tarafındaki yazının altında ise sikkenin Nicosia’da (Lefkoşa’da) darp edildiğini gösteren “I” harfi yer almaktadır.

HAMAMI GEÇTİĞİMİZ GÜNLERDE SON ZİYARETİM

Aslında hamamı görmek için yola çıktığımda orada hamam kalıntılarını görebileceğimi pek sanmıyordum. Çünkü bir inşaatın temel kazılarında bulunan eski eserlere kurtarma kazısı gerçekleştirildikten sonra açığa çıkan kalıntıların ortadan kaldırılarak başlatılan inşaatın devam etmesinin sağlandığını biliyorduk. Oraya vardığımda inşaatın tamamlanmış olduğunu görüyorum. Bu nedenle oradaki bir memura hamamı sorduğumda, bana binanın altında korunmakta olduğunu söylüyor. Bu bilgi karşısında bir yandan hayretten hayrete düşerken, bir yandan da seviniyorum.

Binanın alt katındaki otoparkı geçince, otoparkın bir bölümünde hamam yapısını görüyorum. Böylesi bir koruma şeklinin Ömerge mahallesindeki Lefkoşa Belediye sarayının inşaatı sırasında da uygulanacağını daha önce de duymuştum. Nitekim 2005 yılında burada gerçekleştirilen arkeolojik kazı sonrasında hamamın korunması gerektiği hükmüne varıldığından, kalıntıların restore edilmesi, kalıntıların dışında kalan alana binanın otoparkının yapılması, inşaatın hamam kalıntılarını etkilememesi ve hamamın ziyarete açık bulundurulması kararı alınıyor. Böylece bir yandan kalıntılar korunurken, bir yandan da kalıntıların yayılım alanının dışına küçük bir otopark yapılması, kalıntılar üzerinin beton ile çelik bir konstrüksiyonla kapatılıp sağlamlaştırılmasının mali harcamalarının Lefkoşa Kanalizasyon Kurulu tarafından karşılanması ve bunun da üst katlarına Lefkoşa Kanalizasyon Kurulu’nun iki katlı binasının yapılması kararlaştırılıyor. 

SON SÖZ

Bu hamamla ilgili deneyimlerimizi dikkate alacak olursak, Lefkoşa’nın şimdiki yol seviyesinin altında Roma ile Bizans döneminden başlayarak Lüzinyan, Venedik ve Osmanlı dönemlerine kadar uzanan büyük bir kültür mirası bulunduğu artık bilinmez değil. Bu nedenle Lefkoşa surlar içine çok katlı binalar ile çok katlı yeraltı oto park yapımlarının izinlendirilmesinin büyük bir hata olduğuna dikkat çekmek isterim. Dikkat çekmek istediğim diğer bir konu ise, Lefkoşa surlar içindeki inşaatların temel kazıları sırasında bir eski esercinin görevlendirilmiyor olmasıdır. Bir tesadüf sonucu açığa çıkan bu gibi yapıların korunmalarının sağlanması gerektiğine şüphe yoktur. Böylesi bir görevin laikiyle yerine getirilmesi ise, öncelikle belli plan ve proğramlara dayalı olarak, yasal, finansal ve lojistik sorunların çözümlenmesini gerektirmektedir. Bu gibi alt yapıların oluşturulmadığı, ya da mevcut olan yasal gerekler yerine getirilmediği sürece temel kazılarında açığa çıkan eski eserlerin bir yandan yok olmaya mahkûm olduğu, bir yandan da kent dokusunun bu çalışmalardan zarar göreceği bilinmelidir. Kültürel varlıklarımızın yıkılmaları karşısında ilgili makamların öne sürecekleri mazaretler ise bunları geri getirilmeye, ya da ilgili makamları aklamaya yeterli değildir. Bugüne kadar bu yönde çok hatalar yapılmış olabilir. Bundan sonrası için beklentimiz, böylesi hataların yapılmasına olanak yaratılmamasıdır diyerek bu haftaki yazımızı da bu şekilde sonlandırmış olalım.

Dergiler Haberleri