TEK BARİYER DİL, YIKALIM!

Adanın iki yanından tiyatro sanatçıları İzel Seylani ve Prokopis Agathokleous, YENİDÜZEN ve HARAVGİ için bir araya geldi, tiyatroyu, tiyatronun ‘birleştirici’ etkisini konuştu…

İzel Seylani: “Eğer oyun ortak acıyı tarif ediyorsa zaten bunun ayrıştırıcı bir tarafı olamaz, çünkü paylaşılan bir şeydir bu…”

Prokopis Agathokleous: “İletişim kurmak tiyatrocunun işi… İki toplumun daha da yakınlaşması ve birbirini anlaması adına tiyatronun üzerinden bir şeyler inşa edilebilir”.

Seylani: “Dil çok önemli… Oynadığımız tüm oyunlarda üst yazı olmalı. Devlet Tiyatrosu’nun, Belediye Tiyatrosu’nun bir oyununa komple çeviri yapıldığında çok büyük bir bariyer kaldırılmış olur. Çünkü tek bariyer, dil…”

Prokopis Agathokleous: “Hayalimdeki Kıbrıs, kızımın, bizim beynimize işlenmişlerin olmadığı bir yerde yaşaması, büyümesi… Realist olarak, ayakları yere basarak, sevgiyle ve herkesle en üst seviyede iletişim kurduğu bir yerde yaşaması.”

İzel Seylani: “Hayalimizdeki Kıbrıs hayalimizde kalmalı… Biz bugünkü Kıbrıs, bugünün Kıbrıs’ı için uğraşmaya devam etmeliyiz.”

 


YENİDÜZEN’den Meltem SONAY ve HARAVGİ’den Anna MİSHAULİ’nin sorularını yanıtlayan sanatçılar, Çağdaş Polili’nin çeviri desteğiyle önemli bir söyleşiye imza attı,  tiyatronun ‘birleştirici’ etkisine işaret etti, tiyatroda tek bariyerin ‘dil’ olduğunun altını çizdi.



 

Meltem SONAY | Anna MİSHAULİ

Adanın kuzeyi ve güneyinden tiyatro sanatçıları İzel Seylani ve Prokopis Agathokleous, YENİDÜZEN’le HARAVGİ’nin ortak röportaj projesine konuk oldu, tiyatroyla yakınlaşmayı, yapılması gerekenleri, Kıbrıs’ı konuştu.

İki sanatçı, adadaki tiyatroların her iki kesimde de oyun sahnelemesi ve oyunların çeviri ile sunulmasının önemine vurgu yaptı.

İzel Seylani, “Eğer oyun ortak acıyı tarif ediyorsa zaten bunun ayrıştırıcı bir tarafı olamaz, çünkü paylaşılan bir şeydir bu…” derken, Prokopis Agathokleous, “İletişim kurmak tiyatrocunun işi olduğu için iki toplumun daha da yakınlaşması ve birbirini anlaması adına bir şeyler, tiyatronun üzerinden inşa edilebilir” şeklinde konuştu.

 

 

YENİDÜZEN- HARAVGİ: Tiyatroya ne zaman, nasıl başladınız?

 

Prokopis AGATHOKLEOUS: 13 yaşında başladım tiyatroya… Bir arkadaşım seslendi, utangaç bir çocuktum. Bir rol için, birini arıyorlardı. Okulda tiyatro yarışması vardı… Tiyatroya ilk aşkım orada başladı, 13 yaşında, ortaokulda…

Lisede tiyatroda ilerlemek için hangi derslere yoğunlaşmam gerektiğini bilmiyordum. Tesadüfen tarihi seçtim ve iyi geldi. Liseden sonra 2 yıl askere gittim.

Tamamen gereksiz bir zaman harcamaydı benim için askerde geçen zaman. Askerden sonra Atina’da Ulusal Drama Okulu’na girdim… Müthiş hocalar ve arkadaşlar vardı orada… 2010 yılında da mezun oldu, profesyonel olarak tiyatroya başladım. O gün, bugündür sahnedeyim, performans sergiliyorum.

 

İzel SEYLANİ: Lisede başladım ben tiyatroya… Şanslıydım ki lisede tiyatroyu okul tiyatrosunda değil, belediye tiyatrosunda öğrendim. Sonra konservatuar sınavına girdim, kazanıp Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na gittim.

Konservatuarı bitirdikten sonra İngiltere’de University of Manchester’de tiyatro ve performans üzerine yüksek lisans yaptım. Yüksek lisanstan sonra Kıbrıs’a dönmeye karar verdim.

Yüksek lisansta bitirme projem, cezaevlerinde tiyatronun bir rehabilitasyon aracı olarak kullanılması üzerineydi. Yüksek lisans bitirme projem, Kıbrıs’ın kuzeyindeki Merkezi Cezaevi’nde yapılan ilk tiyatro projesiydi. Daha sonra söz verdiğim için bir proje daha yaptım cezaevinde…

Daha sonra Beyarmudu Belediyesi’nde bit tiyatro kurup çalışmalara başladım, orada şu an sanat yönetmenliğimi devam ettiriyorum. Orada geleneksel tiyatro türünde çok sayıda oyun sahneledik.

Aynı zamanda Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nda oyuncu olarak 2013 yılından bu yana devam ediyorum. Buffer Fringe Festivali’nde 2 yıl proje yaptım, 1 yıl seçici komitesini gerçekleştirdim.

2018 Ocak ayı itibarıyla da yaratıcı drama üzerine doktoramı bitirdim.

 

 

 

YENİDÜZEN-HARAVGİ: İki toplumlu tiyatro projelerinde çalıştınız mı, ortak bir projede bulundunuz mu?

 

Prokopis AGATHOKLEOUS: Tiyatro olarak bir şey yapmadım ama 2017 yılında, Erdoğan Kavaz’la Theodoros Terzopoulos’un oyununda birlikte oynadık.

Baf’ın Avrupa Kültür Başkenti olduğu dönemde, geçtiğimiz yıl… Oyunun konusu, insanların savaş karşıtı bir proje için çalışması üzerineydi ve yönetmen 4-5 bölünmüş şehirden insanların bir arada olmasını ve çalışmasını istemişti.

Bu inanılmaz bir tecrübeydi…

 

İzel SEYLANİ: Hem yazar olarak, hem yönetmen olarak, hem de oyuncu olarak iki toplumun yakınlaşmasına adına yaptığım, bulunduğum projeler var.

Önce Buffer Fringe dönemi ile başlar ama ondan da önce youth power’in projeleri vardı gençler için, o kapsamda ‘ask from the past’ diye proje yaptım.

‘Us from the past’, bize ait olmayan, kültürel miras olarak kalan savaş travmasının yeni nesiller tarafından algılanması üzerindeydi. Bu projede Filistin’den, Kıbrıs’ın kuzeyinden, güneyinden, Türkiye’den ve Yunanistan’dan oyuncular vardı. Bu projemiz Bedesten’de gerçekleşmişti.

Ardından Buffer Fringe Festivali’nin birinci yılında ‘delision’ diye bir proje hayata geçirdim. Bu proje de yine savaş travmasının yeni nesiller tarafından algılanması ve içselleştirilemeyen barış gerçekliği ile ilgiliydi… Delusion projesinde de kuzeyden ve güneyden sanatçılar, Fransa’dan, Portekiz’den sanatçılar ara bölgede içselleştirilemeyen barışı keşfettik…

Bu projeler klasik, konvansiyonel tiyatro türünde değiller… Bir amaç uğruna olur ve projede yer alan oyuncular bir sürece dahil olur. O süreç de düşünülen fikirlerin tiyatral yaklaşım sayesinde, yani tiyatronun araç olarak kullanılması sonucunda ortaya çıkan projelerdir.

‘Us from the past’, ‘Delusion’ ve sonrasında yaptığım ‘Caos’ projesi ise Kastilyotis’e de seyirci ile buluştu, Baf Kalesi’nin altındaki küçük şapelde, milliyetçiliğe ve şovenizme karşı yaşadığımız bir keşif süreciydi… Tam da Ankara’da tren garında bombanın patladığı dönemde yaptığımız bir projeydi.

Bu üç projenin amacı, süreç içinde katılımcıların iki toplumun yakınlaşması adına ortaya çıkan terminoloji, ki bunlardan biri barış kültürüdür, içselleştiremediğimiz savaş travmasıdır, bunların bir şekilde araştırılması üzerineydi, uygulamasını yaptık. Yönetmen ve yazar olarak yaptığım projeler bunlar…

Aynı zamanda Mesarya Tiyatro Şöleni’ni hayatını geçirdik, Beyarmudu’nda. Mesarya Tiyatro Şöleni’nin de özelliği, her yıl mutlaka bir oyun da güneyden getirmek üzerine oluşuydu.

2015 yılında United Nations Partnership for Future programının Otello Kalesi’nin açılış projesi gerçekleştirilecekti. Bana bir teklif yapıldı, kalenin açılışında yapılacak proje ile ilgili bir öneri istediler… Öncesinde de 8 Mart  Dünya Kadınlar Günü’nde kuzeyden ve güneyden iki oyuncu Göthhe Enstitüsü’nde bir oyun oynadık, bunun üzerinde Othello Kalesi’nin açılışı için benimle bağlantıya geçtiler. Othello Kalesi adanın ortak mirasıdır, yakışan bu oyunu, 4 Türk, 4 Rum oyuncu ile sahneye koymaktır dedim, proje kabul edildi…

4 Rum, 4 Türk oyuncu, benim yönettiğim Shakespear’in Othello oyununu, Othello Kalesi’nde oynadık.

Son olarak da geçtiğimiz yıl, Lefkoşa Belediye Tiyatrosu ve Satirigo Tiyatrosu ile birlikte oynadığımız Kayıp var… Benim için çok önemli bir tecrübeydi çünkü Yunanca oynadım… Çok iyi oyuncularla birlikteydim ve bana tellafuzla ilgili bana çok yardımcı oldular. Şansım oyunu çok iyi bilmem ve hissetmemdi çünkü aynı oyunu Türkçe de oynamıştım. Prömiyerin sonunda bazı seyirciler benim Türk olduğumu anlamamıştı…

 


AGATHOKLEOUS: “… var olmaya başladığı zamanlardan beri tiyatro hep birleştirici olmuştur…”


 

 

 

YENİDÜZEN-HARAVGİ: İki toplumun yakınlaşması için Güven Artırıcı Önlemler adı altında yapılan birçok şey var… Bu anlamda, iki toplumun yakınlaşması, birbirini daha iyi anlaması açısından tiyatronun yeri, etkisi ve önemi nedir sizce?

 

Prokopis AGATHOKLEOUS: Tiyatro bu anlamda çok büyük bir rol oynayabilir çünkü asırlardır, belki de var olmaya başladığı zamanlardan beri tiyatro hep birleştirici olmuştur. Tiyatrocunun işi zaten iletişim kurmaktır, oyunla seyirci ile iletişim kurarız… Bu bağlamda iletişim kurmayı iyi öğrenir ve bilir tiyatrocu.

İletişim kurmak tiyatrocunun işi olduğu için iki toplumun daha da yakınlaşması ve birbirini anlaması adına bir şeyler, tiyatronun üzerinden inşa edilebilir.

‘Güven Yaratıcı Önlemler’ açısından aslında başta başta terimde bir sorun var, biz tiyatrocular olarak zaten birbirimize güveniriz. Bizim ortaya koyacağımız önlemler bir arada var olma önlemleri olabilir ancak… Bu çerçevede tüm tiyatrocular olarak da yapmamız gerekenler İzel’in yaptıkları…

İzel’in yaptıklarına hayranlık duydum ve biraz da kendimi kötü hissettim İzel’in yaptıklarının çok azını yapmadığım için… Bu çerçevede ben de böyle şeylere dahil olmak isterim, iki toplumlu çalışmalarda, ufacık bir parçada bir tuzum olursa çok mutlu olurum. Bu gibi çalışmalarla iletişimi çok fazla güçlendirebiliriz, her türlü iki toplumlu projeye, çalışmaya açığım, yer almayı çok da isterim.

 


İzel SEYLANİ: “Ne zaman ki biz Trodos’a, Apostholos Andres’a geziye giden otobüsleri tiyatro çatılarının altına sokmayı başarırız, o zaman bir şeyler değişmeye başlar…”


 

İzel SEYLANİ: İki şekilde değerlendirmek lazım bunu… Tiyatroyu hem amaç, hem de araç olarak düşünmek lazım. Tiyatroyu amaç ve araç olarak gördüğümüzde hem anlattığımız şeyin içeriği, özü hem de anlatım biçimde kullandığımız yol önemli oluyor.

Eğer oyun ortak acıyı tarif ediyorsa zaten bunun ayrıştırıcı bir tarafı olamaz, çünkü paylaşılan bir şeydir bu…

Biçime değindiğimiz zaman ise, süreçte tiyatrolar arası iletişim, eğitim boyutu, okullarda oynatılmaya başlatılması, etkin rol oynar. Kurumsal iletişimi sürdürmeyi başarabilirsek, ki bunu yapan çok az tiyatro var şu an, tüm tiyatroların bunu yaptığı gün artık rutin haline gelir, içselleştirilir ve alkışlanıp takdir edilmesi gereken, bir defaya mahsus yapılan bir şey olmaktan çıkar.

Dil çok önemli… Oynadığımız tüm oyunlarda üst yazı olmalı… Devlet Tiyatrosu’nun, Belediye Tiyatrosu’nun bir oyununa komple çeviri yapıldığında çok büyük bir bariyer kaldırılmış olur. Çünkü tek bariyer, dil…

 

 

 

YENİDÜZEN-HARAVGİ: Tiyatronun toplumları bir araya getirmekteki rolünü ortaya koydunuz… Peki tiyatro adanın birleşmesine siyasi düzeyde katkı koyabilir mi? Nasıl bir katkı koyabilir?

 

İzel SEYLANİ: Tiyatro hem siyasi, hem de felsefik olarak işbirliği ve danışmadır. Sanatçılar öne çıkıp iki halkı bir araya getirdiği zaman gerçek paylaşım olur. Ama bu Salamis’e Rumları götürüp kendi oyunlarını izletmek, ya da Baf’a Türkleri götürüp kendi oyunlarını izletmek değil… Tiyatroyu barışa bir adım daha yaklaşmak için kullanmak istiyorsan, tüm Kıbrıslıları bir araya getirip birbirlerinin oyunlarını izlemelerini sağlamalısın. Bu göstermelik değil içten yapılırsa o zaman başarılı olur.

Başlangıç noktası budur, siyasileri bir araya getirmek değil…

 

Prokopis AGATHOKLEOUS: Akıl erdiremediğim nokta şudur ki gazetelerden okuduğum kadarıyla Kıbrıslı Rumların %80’i şu veya bu şekilde politikacıların arkasından gidiyor. Biz nasıl becereceği bu işi?..

İzel’in yaptığı gibi işlerin manşetlerden düşmemesi gerekirken olanlar politikacıların yaptıkları ne yazık ki…

 

İzel SEYLANİ: Ne zaman ki biz Trodos’a, Apostholos Andres’a geziye giden otobüsleri tiyatro çatılarının altına sokmayı başarırız, o zaman bir şeyler değişmeye başlar… Bunu yapması gereken de biziz, tiyatrocular… Bu bizim sorumluluğumuzda. Daha fazla ortaklık yapmalıyız ve insanları bir araya getirmeliyiz.

 

Prokopis AGATHOKLEOUS: Bu çerçeve, politikacıların ve hükümetlerin sürekli bir şekilde ve maddi olarak da tiyatrocuları desteklemesi lazım. Kişisel olarak benim 1 yaşında çocuğum var, örneğin seninle ortak bir şey yapacağız, 3 ay İzel’le çalışacağım, bin Euro alacağım, nasıl yaşayacağım, çocuğumun ihtiyaçlarını karşılayacağım…

Bir oyun için belli bir para verilsin de liderler kameralar önünde gülümsesin değil, belli bir program içerisinde, sürekliliği olan sponsorlu projeler yapılması lazım ki tiyatrocular da bu işbirliğini yaparken ekonomik kaygılarını bir kenara bırakabilsin.

Madem bugün siyasiler kültürle iki toplum bir araya gelip yakınlaşır diyor, o çerçevede kültürel şeyler için ne yapabileceklerine dair de düşünmeleri gerekiyor. Diyelim ki on yıllık bir program yapıp sanatçıları destekleyecekler, bu süre içerisinde ne kadar fazla insanı, ne kadar fazla sanatçıyı, oyuncuyu yakınlaştırabilirlerse, o kadar fazla getiresi olacak… Öyle bir duruma gelecek ki, ben kuzeyde oynayabiliyor, izleyebiliyorken, İzel de güneyde oynayıp izleyebilecek.

 

İzel SEYLANİ: Adanın kuzeyinde ve güneyinde yıllardır devam eden tiyatro festivalleri var… Adanın iki yanındaki festivaller için de 1 yıl öncesinden adanın diğer yarısındaki bir tiyatrodan bir oyun hazırlamasını istemek ve davet etmek çok kolay… Bu para ile de ilgili değil bu vizyon ve strateji ile ilgili…

Yıllardır Kıbrıs sorununu çözmesi için bir Süpermen bekliyoruz.

 

 

YENİDÜZEN-HARAVGİ: Hayalinizde Kıbrıs nedir peki?

 

İzel SEYLANİ: Hayalimizdeki Kıbrıs hayalimizde kalmalı… Biz bugünkü Kıbrıs, bugünün Kıbrıs’ı için uğraşmaya devam etmeliyiz.

İspanyol iç savaşında bir şarkı vardı, ‘Kırmızı horoz’…

Şarkı diyor ki, ‘Kara horoz şarkı söylediğinde sabah olur, kırmızı horoz şarkı söylediğinde ise diğerleri de ona katılır, o, bir şeylerin değişmesinde yol gösterici olur …’ Bence yol bu…

 

Prokopis AGATHOKLEOUS: Ben 1987’de, Limasol’da, göçmen olmayan bir ailenin çocuğu olarak doğdum ve adanın kuzeyi ile tek iletişimim ‘Girne’yi unutmam’ yazan ilkokuldaki defterimdi…

Son 6 yıldır Lefkoşa’da yaşıyorum. Bölünmeyi son bu dönemlerde iliklerime kadar hissediyorum. Hayalimdeki Kıbrıs, kızımın, bizim beynimize işlenmişlerin olmadığı bir yerde yaşaması, büyümesi… Realist olarak, ayakları yere basarak, sevgiyle ve herkesle en üst seviyede iletişim kurduğu bir yerde yaşaması. İnsanların bir arada var olduğu bir yerde yaşaması… Bu hayalim bu adada yaşayan bütün toplumlar, bütün halklar için. Esaslı bir şekilde insanların bir arada olduğu ve rahatça iletişim kurdukları bir Kıbrıs benim hayalimdeki Kıbrıs…

 

Fotoğraflar: Burçin AYBARS

 

Röportaj Haberleri