Talat: “Bizim Dışişleri Bakanı’nı dünya tanımaz ki…”

2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Maraş konusunda BM ile konuşmaktan kaçınmanın yanlış olduğunu söyledi… “Maraş’ın katalizör haline gelebilmesi mümkündür” diyen Talat, bu konuda uluslararası alanda konuşabilen kişinin ise Cumhurbaşkanı olduğunu vurguladı

Ödül AŞIK ÜLKER

 

2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Maraş konusunda BM ile konuşmaktan kaçınmanın yanlış olduğunu söyledi.

Talat, “Maraş’ın bir katalizör haline gelebilmesi mümkündür ama bunun için ‘açıyorum’ demek ve BM Güvenlik Konseyi ile çatışmak yerine, AİHM’in kabul ettiği TMK yoluyla bu adımları atmak en doğrusudur” diye konuştu. Talat, “Doğru yaklaşım, TMK’nın yasası kapsamında Maraş’taki mülkiyetin değerlendirilmesidir” dedi.

Gündeme dair Yenidüzen’in sorularını yanıtlayan Talat, Cumhurbaşkanı Akıncı’nın daha aktif olması gerektiği yönündeki görüşünü de paylaştı. “Uluslararası alanda konuşabilen kişi Cumhurbaşkanıdır, bizim dışişleri bakanını dünya tanımaz ki” diyen Talat, “Birileriyle işbirliği yapmadan, ‘ben yaparım olur’ demek, daha önce Denktaş’ın yaptığının benzerini başımıza getirecek” diye konuştu.

Mehmet Ali Talat şunları söyledi:

 “Bu işi kotaracak, bu işi götürecek ve Kıbrıs sorununu çözüme taşıyabilecek birisi cumhurbaşkanı olmalıdır çünkü Kıbrıslı Türkler’in ihtiyacı budur. Kıbrıslı Türkler’in ihtiyacı dünya ile çekişen, BM’yi muhatap almayan bir liderlik değil. Bu geçmişte Denktaş’la ve Eroğlu ile yaşandı ve sonucu gördük. Kıbrıslı Türkler gittikçe eriyor, bu ülkeden göç ediyor.”

“Hem Evkaf hem de eski kullanıcılar aynı anda nasıl korunacak? Böyle bir şey yok, bu mümkün değil, büyük bir çelişki var, ya onundur ya diğerinindir”

 

“Hem Evkaf hem de eski kullanıcılar aynı anda nasıl korunacak?”

  • Soru: Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı Özersay Maraş’ta uluslararası hukuk çerçevesinde, insan hakları temelinde bazı adımlar atılacağını, askeri bölgenin sivilleştirileceğini söyledi. Kendisi size de bilgi vermişti. Hükümetin Maraş açılımını nasıl değerlendiriyorsunuz? Eski sakinlerinin ve Evkaf’ın haklarına halel gelmeden Maraş’ın açılması ne kadar mümkündür?
  • Talat: Hem Evkaf hem de eski kullanıcılar aynı anda nasıl korunacak? Böyle birşey yok, bu mümkün değil, büyük bir çelişki var, ya onundur ya diğerinindir. Eğer “evet Maraş Evkaf’ındır ama aradan çok zaman geçmiştir, değişik idareler olmuştur. Ben 74’te kullanana bakmak zorundayım, kullanıcıların hakkını koruyacağım” diyorsanız, Evkaf için de bir tazminat düşüneceksiniz. Tersini, yani Evkaf’a vermeyi, mevcut uluslararası konjonktürde hiç yapamazsınız. Kimse size 1910, 1920’de olan mülkiyetle ilgili “haklısınız” demez, AİHM’nin demediği gibi.

“BM’yle Maraş konusunda konuşmaktan kaçınmak bana göre yanlıştır. Ben olsam BM ile bu konuyu konuşurum, niyetimi söylerim, onları yoklamış olurum ve bilerek hareket ederim”

“Doğru yaklaşım, TMK’nın yasası kapsamında Maraş’taki mülkiyetin değerlendirilmesidir”

Maraş’ta yapılmaya çalışılana redçi yaklaşmak da yanlıştır, zayıf yanlarını düşünmeden alkışlamak da yanlıştır. Bana göre doğru yaklaşım, ki ben görevdeyken bunu sürekli tartıştım, bizim oluşturduğumuz TMK’nın yasası kapsamında Maraş’taki mülkiyetin değerlendirilmesidir. Komisyon eğer orayı kullanıcılara iade ederse, kaç kişiye iade ettiğine bağlı olarak askeri bölge olmaktan çıkarıp yerleşime açılma yoluna gidilebilir. Sadece “Ben Maraş’ı açıyorum” derseniz, o zaman BM Güvenlik Konseyi kararına aykırı davranmış olursunuz. Eğer Evkaf’a verilirse, 80’lerde yapılmaya çalışılan olmuş olacak, Maraş Kıbrıslı Türklerin yerleşimine açılmış olacak. Evkaf’ın hakları bir kenara itilir ve 74 koçanları esas alınarak uygulanırsa, o zaman TMK vasıtasıyla bunun yapılması ve belli bir aşamaya geldikten sonra Maraş’ın askeri bölgeden çıkarılması zaten açmak anlamına gelir ki, bu da doğru yol sayılabilir.

“BM’yle konuşmaktan kaçınmak yanlıştır”

  • Soru: Dışişleri Bakanı “BM yetkilileri sadece ilgi duydukları oranda sordukları sorulara yanıt almışlardır ama burada atacağımız adımlarla ilgili olarak BM yetkililerini muhatap almıyoruz. Buraya giriş, burada yetki icra etme, buraya ilişkin tasarruf tamamen KKTC hükümetinin tasarrufudur. Zaman zaman bilgi mahiyetinde sorulan şeyler oluyor ve konuşuyoruz ama dediğim gibi atacağımız adımlar bizim kendi atacağımız adımlardır, birisiyle oturup anlaşıp da atmaya çalışacağımız adımlar değil” dedi. Bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
  • Talat: Bu çok iddialı bir açıklama. Doğrudur, şu anda fiilen egemenlik KKTC’dedir veya GKK oradan sorumludur. Ama BM’nin Maraş’la ilgili bir sürü kararı, çabası, güven yaratıcı önlemler çerçevesinde açılmasıyla ilgili çalışması var. Yani BM’yle bu konuda konuşmaktan kaçınmak bana göre yanlıştır. Ben olsam BM ile bu konuyu konuşurum, niyetimi söylerim, onları yoklamış olurum ve bilerek hareket ederim.

“İşbirliği yapmadan, ‘ben yaparım olur’ demek, Denktaş’ın yaptığının benzerini başımıza getirecek”

Zamanında TMK yasasını biz yaptık ama Avrupa Konseyi’ne bağlı olan İnsan Hakları Komisyonu’na sürekli danışarak yaptık ve sonuçta da AİHM’nin onayını aldık. Bunu yapmasaydık, “tamamen bizim tasarrufumuzdur, nasıl istersem yaparım” deseydik, olmazdı. Ki bu da daha önce yapıldı, ilk yasa Denktaş’ın Cumhurbaşkanı, Eroğlu’nun da Başbakan olduğu dönemde yapıldı. O zaman yasa yapıldığında Rumlara sadece tazaminat ödemeyi içeriyordu. AİHM bunu görüşmeye bile yanaşmadı, reddetti. Sonra, Annan Planı referandumundan sonra, ben Cumhurbaşkanı olduktan sonra konu yeniden ele alındı. AİHM Rum tarafına yani Kıbrıs Cumhuriyeti’ne “Rumların bıraktığı mülklerin geleceğiyle ilgili ne düşünüyorsunuz” anlamına gelen birkaç soru sordu. Biz oradan hareketle değerlendirmeler yaptık, Türkiye ile birlikte de konuyu değerlendirdik. Starzbourg’daki Türkiye misyonuyla birlikte değerlendirdik ve Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’yla onlar temas etti, biz Türkiye misyonuyla sürekli yazışarak, bu yasayı burada hazırladık. AİHM’in olumlu bulduğu anlaşılarak yasalaştı ve yeterli hukuk yolu olarak görüldü. Onun için birileriyle işbirliği yapmadan, “ben yaparım olur” demek, daha önce Denktaş’ın yaptığının benzerini başımıza getirecek. Anladığım kadarıyla hükümet TMK’yı da işin içine karıştırıyor ama nasıl karıştıracağını da tam anlamamış durumdadır. Bence tamamen TMK’ya yönelinmelidir.

“Tamamen Rumlardan oluşacak bir bölge nasıl yönetilecek?”

Zorluk yaşanabilecek bir tek şey var, tamamen Rumlardan oluşacak bir bölgenin nasıl yönetileceği. Ben görevdeyken bize sorulan bu soruyu bugün de sormak mümkün. Maraş böyle bir bölge olursa, ki niyet oymuş gibi görünüyor, nasıl yönetilecek? Buna cevap bulunması lazım. Özerk bir yönetim olması gerek bence mesela. Pek çok sıkıntı doğabilir, ben endişeliyim. Olmaz diye birşey yok, olur. Böyle olursa BM Güvenlik Konseyi kararına da aykırı olmaz. Uluslararası hukuka uygun davranılacaksa bunun bir unsuru da BM’dir çünkü Güvenlik Konseyi kararı vardır. BM ile temas halinde olarak adımlar atmak daha sağlam adımlar olmasına neden olur.

 “Bu konuda uluslararası alanda konuşabilen kişi Cumhurbaşkanıdır, bizim Dışişleri Bakanı’nı dünya tanımaz ki. Bunu uluslararası alanda savunacak tek merci Cumhurbaşkanı’dır. Kudret Bey Brüksel’e gidebiliyor mu, orada kime neyi anlatacak? Bunu yapacak olan Cumhurbaşkanı’dır. Cumhurbaşkanı sürecin dışında olmamalı ama kendisi de istekli ve aktif olmalı”.

 

“Bizim Dışişleri Bakanı’nı dünya tanımaz ki...”

  • Soru: Cumhurbaşkanı Akıncı bu sürecin biraz dışında tutuluyor gibi görünüyor...
  • Talat: Galiba kendisi de bundan mutlu gibi. Ben bunu normal bulmuyorum çünkü bu konuda uluslararası alanda konuşabilen kişi Cumhurbaşkanıdır, bizim Dışişleri Bakanı’nı dünya tanımaz ki. Bunu uluslararası alanda savunacak tek merci Cumhurbaşkanı’dır. Kudret Bey Brüksel’e gidebiliyor mu, orada kime neyi anlatacak? Bunu yapacak olan Cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanı sürecin dışında olmamalı ama kendisi de istekli ve aktif olmalı.
    Yapılması gereken başka şeyler de var, Kıbrıs Rum tarafının siyasi eşitliğimize yönelik olumsuz yaklaşımını gerek BM, gerek AB, gerek dünya nezdinde anlatmak gerekiyor. Bunu yapacak olan kişi de Cumhurbaşkanı’dır.

“Maraş’ın bir katalizör haline gelebilmesi mümkündür ama bunun için ‘açıyorum’ demek ve BM Güvenlik Konseyi ile çatışmak yerine, AİHM’in kabul ettiği TMK yoluyla bu adımları atmak en doğrusudur”

 

Maraş bütünlüklü çözümün bir parçası mı?

  • Soru: Sizce Maraş müzakerelerin bir parçası mı olmalı, ayrı mı ele alınmalı?
  • Talat: Maraş’ın müzakerelerin parçası, yani bütünlüklü çözümün bir parçası olması aslında en net olarak Annan Planı’yla ortaya çıktı. 1992’de Gali Fikirler Dizisi çökünce, o dönemin BM Genel Sekreteri Butros Gali raporunda “demek ki Kıbrıslı Türklerle Rumlar birbirine karşı büyük bir güvensizlik içindedir. Bu güvensizliği ortadan kaldırmak için güven yaratıcı önlemler üzerinde çalışmamız lazım” dedi ve ardından Maraş ile Lefkoşa Uluslararası Havaalanı’nı içeren bir paketi gündeme getirdi. Daha önce 1979’da Denktaş ve Kiprianu Maraş’ın bütünlüklü çözümden ayrı ele alınacağını tespit eden zirve anlaşması da yapmıştı. 92’de Gali haritasında Maraş Rum yönetimine bırakılıyordu. Sonra güven yaratıcı önlemler paketiyle Maraş ve Lefkoşa Uluslararası Havaalanı yeniden bütünlüklü çözümden ayrılmış oldu. 92’den sonra, 2004’e kadar bir barış anlaşması gündeme gelmedi. Annan Planı’nda Maraş diye birşey yoktu, haritada Rum tarafına kalan bölüm vardı. Dolayısıyla Maraş haritanın, bütünlüklü çözümün bir parçasıydı. Sonra Rumlar Maraş’ı gündeme getirmeye çalıştı. O dönemlerde Rum tarafı resmen AB’de yer almaya başlayınca, Avrupa Parlamentosu’nda konuşan Rum parlamenterler gerek sözlü, gerek yazılı olarak komisyon başkanına başvurularda bulunup Maraş’ın Rum tarafına iadesini veya 1984 BM Güvenlik Konseyi kararının uygulanmasını istedi. Bunun üzerine Avrupa Komisyonu birkaç defa Rumlara cevap verdi ve “Maraş bütünlüklü çözümün bir parçasıdır” dedi. “Maraş bütünlüklü çözümün bir parçasıdır” argümanının esas güç kazandığı nokta budur. Rumlara “Maraş bütünlüklü çözümün bir parçasıdır, ya sorunun hepsini çözün ya da bunu da unutun” dedi. Şimdi bizim hükümetimiz “madem ki çözüm bulunamayacak biz Maraş’ı açıyoruz” diyor. Maraş’ın bir katalizör haline gelebilmesi mümkündür ama bunun için “açıyorum” demek ve BM Güvenlik Konseyi ile çatışmak yerine, AİHM’in kabul ettiği TMK yoluyla bu adımları atmak en doğrusudur.

“Türkiye’nin Kıbrıs politikaları müteharriktir”

  • Soru: Türkiye, hükümetin Maraş açılımına destek veriyor. Türkiye’nin bu konudaki duruşunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
  • Talat: Türkiye’nin net bir duruşu olduğunu sanmıyorum. Türkiye’nin Kıbrıs politikaları müteharriktir yani hareketlidir. Yani duruma, zemine ve zamana göre değişebilir, genelde tepki politikalarıdır. Rumlar birşey yaparsa ona karşı birşey yapılır. Cumhurbaşkanı’ndan değil ama hükümetten bir girişim ortaya çıkınca, hükümete olan desteğini de gösterebilmek için, Türkiye Maraş açılımına destek verdi. Ama yarın değişebilir. Daha makul, Türkiye’yi ikna edebilecek başka bir gelişme yaşanırsa Türkiye bu tutumunu değişebilir.

“Kıbrıslı Türkler olmazsa Türkiye burada nedir?”

  • Soru: Dörtlü hükümet bozuldu, yenisi kuruldu, hemen protokoller imzalandı ama kimse içeriği bilmiyor... Hükümetin Türkiye ile ilişkilerini nasıl görüyorsunuz?
  • Talat: Türkiye açıkça bundan önceki hükümeti benimsemediğini, o gün değil ama bugün göstermiş oldu. O gün onlara, “merak etmeyin, herşey iyi olacak” dedi ama bugün yaptıkları ve ortaya koyduğu tutum, ziyaretler, davetler gösterdi ki Türkiye böyle şimdiki gibi bir hükümet istiyordu ama bunu doğrudan değil ima yoluyla göstermiş oldu. Bu son yıllarda Türkiye- KKTC ilişkilerinde gelinen nokta açısından üzücü bir durumdur. Cumhurbaşkanı dışlanarak, hükümeti, üstelik Kıbrıs sorunuyla ilgili olumsuz tutumunu teşvik ederek desteklemek yanlış olmuştur. Bir konuya çok dikkat edilmesi gerekir, Türkiye ile KKTC ilişkilerinin Kıbrıs sorununa matuf bölümünde Kıbrıslı Türklerin yönlendirici olması gerekir. Kıbrıslı Türklerin de Cumhurbaşkanı nezdinde yönlendirici olması gerekir. Kıbrıs konusu bağlamında burada görev en başta Cumhurbaşkanı’nındır, hükümetin de ona destek olması gerekir. İç konular bağlamında da Cumhurbaşkanı’nın hükümete destek olması, yön gösterici olması gerekir. Ben bütün bunların eksik olduğunu görüyorum, bundan da üzüntü ve endişe duyuyorum çünkü bu işbirliği olmazsa başarı elde edilemez. Dışişleri Bakanı ile Cumhurbaşkanı’nın veya Türkiye ile Cumhurbaşkanı’nın çelişkide olması kime hizmet eder? Türkiye ile hükümetin işbirliği ve Cumhurbaşkanı’na tavır takınması kime hizmet eder? Türkiye’ye mi hizmet eder? Kıbrıslı Türkler olmazsa Türkiye burada nedir? Uluslararası hukukta posizyonu bellidir.

“Türkiye’de yaşanan hukuk faciaları KKTC’nin tek sağlam kalmış alanına da sirayet etmemelidir”

  • Soru: Türkiye Adalet Bakanı geçtiğimiz günlerde geldi ve Türkiye’nin tecrübelerinden Kuzey Kıbrıs’ın yararlandırılacağı yönünde açıklamalar oldu. Bu konudaki düşünceniz nedir?
  • Talat: Beni endişelendiren ciddi bir tehlike var. Türkiye adalet sistemiyle ilgili bir girişim daha önce yapıldı ve bizim yargıçların itirazıyla konu gündemden kalktı. Türkiye’deki tecrübenin buraya aktarılması burada geriye gitmek demektir. Biz Türkiye’nin her türlü teknik desteğine teşekkür ederiz ama Türkiye’nin tecrübelerinden, hele hukuk sisteminden yararlanmak bizim için uygun değildir. Bizim hukuk sistemimiz tamamen farklıdır ve çok daha adildir. Türkiye’de, özellikle son yıllarda yaşanan hukuk faciaları KKTC’nin tek sağlam kalmış alanına da sirayet etmemelidir. Bu konuda Türkiye’nin iyi bir tecrübesi olduğunu düşünmüyorum. Karnesi iyi değil, Türkiye’de mahkeme kararıyla başbakan idam edildi. Teşekkür ederiz, adalet sistemiyle ilgili Türkiye’nin tecrübelerinden yararlanma ihtiyacımız yoktur.

“Üçlü görüşmeden bir şey çıkmaz”

  • Soru: Kıbrıs konusunda hareketlenme var. Az önce söylediğiniz gibi farklı sesler çıkıyor. Lute geliyor. New York’taki görüşmeden ne beklenmeli?
  • Talat: New York’ta bugüne kadar, hatırladığım kadarıyla, BM Genel Kurul açılışları döneminde üçlü görüşme hiç yapılmadı. Eğer üçlü görüşme böyle olursa bir ilk olacak. Ama olacağını sanmam.

“Şu anda hiçbir şey yok, Türkiye, hükümet, Dışişleri Bakanı ve Başbakan konuşuyor. Hepsi de faullü konuşuyor, hiç birinin sözleri gerçek zemine basmıyor. Beklediğimiz Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’ye veya hükümete tepki vermesi değil, temas yapması, aktif olmasıdır”

 

  • Soru: New York’ta Genel Kurul çalışmaları tamamlandıktan sonra veya Avrupa’da, büyük ihtimalle Cenevre’de üçlü görüşme olacağı söylenmişti...
  • Talat: Büyük ihtimalle ikincisi olacak. Üçlü görüşmeden bir şey çıkmaz. BM’nin ve Cumhurbaşkanı’nın daha aktif olması lazım. Kıbrıs sorunu bizim sorunumuzdur, Rumların değil. Rumlar açısından Kıbrıs sorunu birincil sorun değil, bizim için birincil sorundur. O yüzden bizim taraf aktif olacak, Türkiye de buna dahil olacak. Cumhurbaşkanı aktif olacak, “Rumlar BM Güvenlik Konseyi’nin defalarca teyid ettiği siyasi eşitliği reddediyor, bu nasıl iş, buna müdahale edin, bu böyle olamaz” diye BM’ye baskı yapacak. Brüksel’e gidecek, konferanslar verecek, temaslar yapacak. Mümkünse dünyayı dolaşacak ve bunları anlatacak. Belki uluslararası topluma Rum tarafına telkinde bulunma, baskı yapma imkanlarını yaratacak. Şu anda hiç birşey yok, Türkiye, hükümet, Dışişleri Bakanı ve Başbakan konuşuyor. Hepsi de faullü konuşuyor, hiç birinin sözleri gerçek zemine basmıyor. Beklediğimiz Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’ye veya hükümete tepki vermesi değil, temas yapması, aktif olmasıdır.

“Çözüm için yoğun bir gayret ortaya konsa, Rum tarafına baskı gelecek”

  • Soru: Hidrokarbon konusunda bölgede çalışmalar yapılıyor. Türkiye sürekli kararlılığını vurguluyor. Bu çalışmalar bizi nereye götürür?
  • Talat: Bu yaşananlar Rum tarafının olumsuz tutumunun sonucudur. Rum tarafı “Kıbrıslı Türklerin hakkı vardır ve çözümden sonra yararlanacak” diyor, sadece Hristofyas “çözüm olmadan da yararlanacak” demişti ve tepki de almıştı. Dolayısıyla Rum tarafında bu konuda duvar gibi bir yapı var. Yapılması gereken belki de Türkiye’nin yaptığıdır. Eksik olan çözüm için yeterli çabanın ortaya konamamış olmasıdır, sıkıntı oradadır. Çözüm için yoğun bir gayret ortaya konsa, belki de uluslararası toplumdan da Rum tarafına baskı gelecek. Şimdi gelmiyor, Rum tarafı rahattır. Rum tarafının tavrı nedeniyle Türkiye de benzer adımları atmak durumunda kalıyor.

“Kıbrıslı Türkler’in ihtiyacı dünya ile çekişen, BM’yi muhatap almayan bir liderlik değil. Bu geçmişte Denktaş’la ve Eroğlu ile yaşandı ve sonucu gördük. Kıbrıslı Türkler gittikçe eriyor, bu ülkeden göç ediyor...”

“Kıbrıs sorununu çözüme taşıyabilecek birisi cumhurbaşkanı olmalıdır”

  • Soru: Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaşıyor, ortam ısınıyor. Bu seçim yarışı da belki Dışişleri Bakanı’yla Cumhurbaşkanı arasındaki ilişkiyi etkiliyor. Dışişleri Bakanı’nın Cumhurbaşkanı olmak istediği biliniyor, Cumhurbaşkanı da yeniden aday olacak gibi görünüyor...
  • Talat: Aralarındaki rekabet ilişkilerini etkiliyor da benim endişem o değil. Bu işi kotaracak, bu işi götürecek ve Kıbrıs sorununu çözüme taşıyabilecek birisi cumhurbaşkanı olmalıdır çünkü Kıbrıslı Türkler’in ihtiyacı budur. Kıbrıslı Türkler’in ihtiyacı dünya ile çekişen, BM’yi muhatap almayan bir liderlik değil. Bu geçmişte Denktaş’la ve Eroğlu ile yaşandı ve sonucu gördük. Kıbrıslı Türkler gittikçe eriyor, bu ülkeden göç ediyor. Halkta ciddi bir endişe var, “eğer Kıbrıs sorunu çözülmezse 5-10 yıl sonra bu ülkede Kıbrıslı Türk kalır mı” gibi sorulara muhatap oluyorum. Durum budur. Onun için bana göre uyumsuz ekiplerin bulunacağı bir ortam yerine Kıbrıs sorununu çözüme götürebilecek ve hem uluslararası toplumla, hem toplumla, hem de Türkiye ile uyumlu çalışabilecek bir liderliğe ihtiyaç var. Türkiye’yi yönlendirebilecek, Türkiye’nin Kıbrıs politikasını oluşturabilecek bir liderliğe ihtiyacımız var. Mevcut şekliyle bu iş gitmez. Rum tarafıyla, Türkiye ile, hatta Yunanistan’la ve tabii BM ile işbirliği içinde bu süreci götürecek bir liderliğe ihtiyacımız var. Bu liderlik, görüldü ki şu andaki durumda yok. Cumhurbaşkanlığı seçimi de yaklaştığına göre, bunu oluşturabilecek bir seçimin gerçekleşmesi temennisindeyim.

“Cumhurbaşkan adayı parti başkanı olmalıdır”

  • Soru: Daha önce CTP Başkanı Erhürman’ı işaret etmiştiniz. Siz kesinlikle aday değil misiniz?
  • Talat: Benim adaylığım CTP’nin kararına bağlıdır. Parti hükümette değil, Cumhurbaşkan adayı parti başkanı olmalıdır. CTP camiasında da yaklaşım budur. Ben Tufan Erhürman’la çalıştım, çözüme inanan birisidir, bunu çalıştığımız dönemde kanıtladı. İşbirliği yapabilecek tavra sahiptir, dörtlü koalisyon dönemini gördük. O nedenle ben yapamaması için bir neden görmüyorum. Bugüne kadar bir birikim yaratıldı, bu birikimden yararlanılarak daha ileriye götürülebilir. Burada aktif olmak önemlidir.

 

 

 

Röportaj Haberleri