Slavoj Žižek ve Dünyadaki İsyanların Anlamı

Slavoj Žižek ve Dünyadaki İsyanların Anlamı


2013 yılında İstanbul Taksim’de başlayan ve her ne kadar ilk başlarda “birkaç çevreci” tarafından yapılan bir protesto eylemi olarak adlandırılsa da, göstericilere karşı polisin (hükümet ve devletin) “sert” tutumları sayesinde bambaşka bir hâl alıp, bir il dışında bütün Türkiye’ye yayılan Gezi Parkı protestoları aslında Derrida'nın dil problemi konusundaki kriz durumuna işaret ederken söylediğini farklı bir bağlam içerisinde söyleyecek olursak, krize işaret eden bir alâmetti.  İçinde yaşadığımız ‘sosyal medya çağı’ da düşünülecek olduğu takdirde, önceleri sadece Türkiye’ye özgü bir protesto gösterisi olarak başlayan olaylar, birden dünyanın gündemine oturmuştu.

Slavoj Žižek’in Agora kitaplığı tarafından “Gezi Direnişi Broşürleri” kapsamında yayımlanan Dünyadaki İsyanların Anlamı, sadece Gezi Parkı ilgili bir çalışma değil. İlk olarak 1999 yılında Seattle’da Dünya Ticaret Örgütü’ne yönelik protestolar ile başlayan ‘anti-küresel hareket,’ sonraları Alex Callinicos’un da belirttiği gibi, anti-kapitalist bir minvale evrilen hareketlerin neden ve hangi sebepler ile ortaya çıktığını analiz eden Žižek yazılarından bir derleme Dünyadaki İsyanların Anlamı. Osman Akınhay’ın çevirmiş olduğu derleme,  Žižek'in 2 Haziran 2013 tarihinde Taksim’deki direniş için yazmış olduğu “Taksim Direnişine Mesaj" başlıklı yazı ile başlıyor. Daha sonra, “Türkiye ve Yunanistan’daki Protesto Eylemleri Üzerine” altbaşlığı ile yayımlanan “Cennette Sıkıntı” adlı yazı ile 2013 yılı itibarıyla, son yıllarda küresel olarak artan protestoların ortak yönlerinin sebepleri irdelenirken, bütün bu eylemlerin ardında saklı cennet kapitalizm fikrindeki sorunların yattığı belirtiliyor. Yazıda Türkiye'deki protestoların salt “... Müslüman çoğunluğun desteğine sahip otoriteryan bir İslamcı rejime karşı, seküler bir sivil toplumun ayağa kalkması olarak...” (s. 6) görülmemesi gerektiği, perde gerisinde anti-kapitalist bir dürtü yattığının altı çiziliyor.

Bu noktada Žižek, küresel kapitalizme yönelik protestoların hiçbirini tek bir sebebe indirgemenin mümkün olmadığını, temelinde gerek kapitalizmden hoşnutsuz olma hâli ile, mevcut demokrasilerin kapitalizm ile mücadele etmelerini sorunlu bulma hallerinin bulunduğunu aktarıyor. Lakin, Žižek'e göre şunu belirtmekte fayda var: Anti-kapitalist protestoları, salt kapitalizmi devirip, “yeni bir sistem” kurmaya da indirgememek gerekiyor. Ancak, herşeye karşın, Yunanistan ve Türkiye örneklerinden hareketle, o dönem, her iki ülkede vuku bulan eylemlerin ancak koordineli bir şekilde olması koşuluyla başarıya ulaşabileceğini belirtip ekliyor: Aksi takdirde, Mısır’da yaşanılan durum gibi, protestoların içi dolu değilse, ateşin söndüğü günün ertesi bizleri “daha güzel günler” beklemiyor. Tam da bu noktada, 2013 yılında bütün Türkiye’ye yayılan eylemlerin siyasi anlamda oluşan bazı beklentileri bugün itibarıyla karşılamaması (AKP’nin “oy kaybettiği” halde tek başına iktidar olması ve HDP’nin Meclis’e girmesi dışında), bunun bir kanıtı sanki.

Daha sonraki yazılarında küresel kapitalizmin geldiği noktada “Dünyanın sonunu tahayyül etmek zor değil... Ne ki, kapitalizmin sonunu tahayyül etmemiz mümkün değil” (s. 21) diyerek, insanların sistemden şikâyet etmelerine rağmen, bugün bakıldığında kapitalist sisteme alternatif bir yapı olmaması nedeniyle önceliğin sabır içinde, çalışılarak inşa edilmesi gerektiğini vurguluyor. Aksi takdirde, “Burada ne güzel zaman geçirmiştik”ten (s. 25) öteye geçmek mümkün olmayacaktır. Peki ne olmalı sorusuna, tıpkı Lenin’in “Ne yapmalı?” dediği gibi: “Çözüm ne... Main Street ne de Wall Street; çözüm, Main Street’in Wall Street’siz, yani reel hayatın bankalar olmadan işleyemeyeceği sistemin kendisini değiştirmekte yatıyor” (s. 29). Bunu belirtirken, küresel anlamda yükselişe geçen ‘teknokrat zihniyeti’ni açıkça eleştirerek, bunun aslında ‘olağanüstü hâl ve siyasal demokrasinin askıya alınmasına doğru’ seyrettiğini belirtiyor.

2008 krizinden beri tekrarlanan ‘acı reçeteler’ ya da ‘kemer sıkma politikaları’ sonucunda kemeri sıkılanların hiç de olması gerektiği gibi yüksek gelirlilerin değil, düşük gelirlilerin olduğunu belirten Žižek, bunun sonucu olarak düşük gelirlilerin isyan ettiklerini, ancak daha önce ifade edildiği gibi bu isyanların (Fransa ve İngiltere örneklerinde olduğu gibi) ‘neredeyse yalnızca kendilerini hedef aldığını’ (s. 48) vurguluyor. Eğer bu eylemler ‘kozmetik ameliyatlarla ayakta kalma’ (s. 80) çabasının bir parçası ise, olacak olanı Tunus ve Mısır’daki örnekler üzerinden şöyle ifade ediyor Žižek: “İlk anların baş döndürücü coşkusu geçip sona erdiğinde, ayaklanmanın ardından eski düzenin yerini hangi düzen almalıdır?” (s. 51). Dünyanın birçok ülkesinde baş gösteren ve anti-kapitalist eğilimler taşıyan birçok hareketin küresel anlamda başarılı olabilmesi, tam da bu soruya verilecek cevaba bağlı...

Slavoj Žižek. Dünyadaki İsyanların Anlamı. Çev. Osman Akınhay. İstanbul: Agorakitaplığı, 2013.

 

Dergiler Haberleri