“Savaşlar olmasın, çocuklar ölmesin”

Kıbrıs Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin Türkiye’de yaşanan çatışmalarda insanların ölmesine tepki olarak başlattıkları açlık grevi bugün 12’inci ve son gününde...

 

• “Çok seri bir şekilde, kısa sürede bu açlık grevini gündeme almak zorunda kaldık. Türkiye’de, TC devletinin Güneydoğu’da Kürtlerin ağırlıklı bulundukları bölgelere yaptığı katliamları, devlet eliyle yapılan bombalamaları biliyoruz. Türkiye’nin diğer bölgelerinde de kendileri gibi olmayanları, Alevileri, Kürtleri, demokrasi ve barışı savunanları potansiyel suçlu olarak görüyorlar”


• “Bilime karşı, aydınlığa, çağdaşlığa karşı o güzelim insanların, akademsiyenlerin ortaya koymuş olduğu barışçıl duruşlarını sorgulama hakkı nereden bulunuyor ki bu şekilde ötekileştirici, hakaret edici ifadeler kullanılıyor. Geçmişe, tarihe baktığımız zaman diktatörler, totaliterler hep tarihin çöplüğüne şu ya da bu şekilde gitmişlerdir ve insanlık gelişimi devam ettiği için yine diktatörlerin sonu aynı olacaktır”

Ödül AŞIK ÜLKER

  Kıbrıs Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin “Türkiye’de Güneydoğu’da Kürtlerin ağırlıklı bulundukları bölgelerde yapılan katliamlara ve çatışmalara” tepki olarak başlattıkları açlık grevi bugün 12’inci ve son gününde...

   Kıbrıs Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Eşbaşkanı Tuncer Özbahadır, “Savaşlar olmasın, çocuklar ölmesin” sloganıyla yapılan dönüşümlü açlık grevi hakkında Face to Face’e değerlendirmelerde bulundu.

   Özbahadır, “Çok seri bir şekilde, kısa sürede bu açlık grevini gündeme almak zorunda kaldık. Türkiye’de, TC devletinin Güneydoğu’da Kürtlerin ağırlıklı bulundukları bölgelere yaptığı katliamları, devlet eliyle yapılan bombalamaları biliyoruz. Türkiye’nin diğer bölgelerinde de kendileri gibi olmayanları, Alevileri, Kürtleri, demokrasi ve barışı savunanları potansiyel suçlu olarak görüyorlar” diye konuştu.

   Türkiye’deki barış sürecinin yeniden başlaması gerektiğinin altını çizen Özbahadır, “Kıbrıs Pir Sultan Abdal Kültür Derneği olarak bizim savaşımız bu katliamların durmasıdır, artık insanların barış, kardeşlik içinde hayatı paylaşmasını istiyoruz. Yol haritası bellidir, demokratik haklar ve özgürlükler... Oturup konuşun, bir alternatif geliştirin, insanlık katledilmesin” dedi.

   Özbahadır, şunları söyledi: “Türkiye’de şu an itibarıyla AKP Saray anlayışı çerçevesinde hukuk sistemi çökmüştür. Özgürlüklerin yok edilmesi alabildiğince pervasızca dayatılmaktadır. Yaşam haklarının içi boşaltılmıştır. Devlet ideolojisi tekcil bir devlet anlayışı olarak ve tekcil din, dil, mezhep olarak en ağırıyla dayatılmakta ve Kürt halkının da katliamlara tabi tutulmasına karşı duranlara, barışı ifade edenlere savaş açılmıştır.”

• Soru: Açlık grevi yapmanızın nedeni nedir?
• Özbahadır:
Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında, az ve aksak işleyen demokrasi ve parlamenter sistemde olan ülkelerde, Arap Baharı adı altında, otoritelerin yer altı zenginlik kaynakları olan petrolün gelirlerini halklarını oluşturan insanlarla paylaşabilir, sosyal devlet anlayışını üst düzeyde sunabilirlerdi. Süreç içerisinde büyük Ortadoğu Projesi’ni kurgulayan emperyalist ülkeler, vahşi kapitalist ilişkilerindeki bunalımlarını aşmak için, petrol rezervlerinin dünyada en çok olduğu Ortadoğu coğrafyasındaki ülkeleri din ve mezhep üzerinden katliamlara tabi tuttular. Ülke içlerinden dışarı almış oldukları ajanları, işbirlikçileri eğiterek, o ülkede kaos yaratarak, iç savaş var görünümünü vererek, dıştan emperyalist ülkeler tarafından denizden, karadan, havadan maalesef insanları bombalamışlar ve katletmişlerdir. Petrol rezervlerini bazı şirketlere tahsis etmişlerdir. Bir kuruş ödemeden petrolü, hammadeyi çıkararak, kendi şirketlerine götürerek bunu piyasaya sürdüler. Suriye’de yaşanan vahşeti, katliamı görüyoruz. Bu çerçevede El Kaide, El Nusra, IŞİD gibi barbar, cani kelimelerinin az kaldığı oluşumlar meydana geldi. Vicdanım sızlıyor. Sunni islam, Hanefi mezhebi anlayışı dışındaki farklı inançları, mezhepleri düşman olarak algılayıp, katletme yönünde hareket edildiğini görüyoruz. Bu vahşetin de ötesindedir. Ne acı gerçek ki, terörist denen bu örgütleri Suidi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikler ve Türkiye’deki AKP saray anlayışının desteklediği ortaya konmuştur. Hatta geçmişte İçişleri Bakanlığı yapmış olan kişinin Hatay valiliğine çok gizli diye gönderdiği genelgede El Kaidecileri, El Nusracıları, IŞİDcileri mücahit olarak tanımlayarak her türlü desteğin verilmesini istediğini de biliyoruz. MİT tırlarıyla, devletin en tepesindekilerin denetim ve kontrolünde, “Türkmenlere ilaç sevkiyatı yapılıyor” diyerek, her türlü silah ve lojistik desteğin sunulduğu da belgelenmiştir. Bunları topluma gösteren Can Dündar, Erdem Gül gibi gazeteciler Silivri’de maalesef  50’nci güne yanaşıyor. Bununla beraber 33 gazeteci daha sırf AKP saray anlayışına karşı duruşlarından, özgür basın çizgisinde doğru haberleri kamuoyuna sundukları için hapistedir. IŞİD’i yaratan ana unsurun, AKP saray anlayışı olduğu ortadadır. BM Güvenlik Konseyi’ne sunulan önergenin kabul gördüği, AKP saray anlayışının IŞİD ile olan ilişkilerinin sorgulanması, değerlendirilmesi ve sonuç üretilmesiyle ilgili büyük bir çalışma yapılmakta olduğu da biliniyor. Bu çerçevede IŞİD’in ve benzeri örgütlerin din, mezhep çıkışlı, farklı inançlara karşı çatıştırmayı hedefleyen, bunun temelinde Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında ılımlı İslam modelini TC’ye dayatan ve AKP’nin yükselmesine katkı koyan Amerika’nın, emperyalizmin ta kendisi olduğu da ortadadır. Bunca vahşet, katliamlar Ağustos ayından bu yana Türkiye’de yapılıyor olmasına karşın, Amerika ve liderleri tarafından herhangi bir yaptırım yoktur. Görülmesi gereken esas fotoğraf sadece Suriye’de yaşayan katliamlar değil, aynı zamanda oradan göç ettirilen Ezidi insanlar, Aleviler, Kürtler, Sunniler olduğudur. Dolayısıyla esas yapılan o insanların binlerce yıldan gelmiş olan kültürel değerlerini, varlıklarını ve köklerini o topraklarından söküp atmaktır. Böylece Hanefi İslam anlayışını o şekilde o coğrafyada yaymaktır. Türkiye’de maalesef, ne acı gerçek ki, Saray ve AKP anlayışı antidemokratik, baskıcı, faşizan yaptırımlarıyla Doğu, Güneydoğu’da ağırlıklı yerleşim yerlerindeki Kürt illerini ağır silahlarla abluka altına almıştır, almaya devam etmektedir. Bugün itibarıyla 44’üncü gününde olan Sur ilçesinde yıkımlar var, çocuklar, kadınlar katledilmektedir. İnsanların en temel hakkı olan yaşama hakkı ellerinden alınmaktadır, yok sayılmakta, insanlar göç etmeye zorlanmaktadır. Çünkü TC devletinin öncesi ve sonrasına baktığımızda, 1915’te bir buçuk milyon Ermeni’nin yokoluşunu tarihten okuyoruz. Sadece Cumhuriyet döneminde 21’e yakın toplu katliamlar var; 6 Mart 1921-20 Haziran 1921 Koçgiri Soykırımı, 4Mayıs 1937-1938 Dersim Soykırımı, 1937 Alişer ve Zarife Ana, 15-17 Kasım 1937 Pir Seyit Rıza, 6 Ağustos 1938 Zine Gediği Katliamı, 2 Haziran 1966 Ortaca-Muğla Saldırısı, 1968 Hekimhan- Malatya Saldırısı, 11 Haziran 1967 Maraş/Elbistan Saldırısı, 1 Mart 1971 Hatay/Kırıkhan Saldırısı, 18 Nisan 1978 Malatya Katliamı, 4 Eylül 1978 Sivas Katliamı, 19-24 Aralık 1978 Maraş Katliamı, 3-4 Temmuz 1980 Çorum Katliamı, 12 Eylül 1980 Kenan Evren Askeri Faşizminin Katliamı, 2 Temmuz 1993 Madımak/Sivas Katliamı, 12 Mart 1995 Gazi-İstanbul katliamı, 14-15 Mart 1995 Ümraniye/İstanbul katliamı, 27 Temmuz 2012 Sürgü Saldırısı. Bu katliamların başını çeken, organizatörlüğünü yapanlar AKP’den milletvekilliği ile ödüllendirildiler. Acı olan budur. Alevilerin yoğunluklu yaşadıkları bu yerlerden insanlar göç ettirildiler, köklerinden, yerlerinden edildiler. AKP’nin tek din, tek dil ve tek mezhep üzerinde varlığı söz konusudur, ayrıca “ya sev, ya terk et” dayatması vardır. “Ya asimilasyona tabi olacaksınız, ya da terk edeceksiniz”. Bugün Avrupa’da Alevi Kürt nüfusun toplamı 5-6 milyonun üzerindedir. Bu insanlar neden kaçmıştır? Yaşam hakları olmadığı için.

“Ayrılıkçılık yok, barışçılık var, kardeşlik var”

   Türkiye’deki 7 Haziran seçimlerine de baktığımızda Halkların Demokratik Partisi, en büyük arzusu başkanlık sistemi olan ve başkan olmak isteyen Saray’daki kişiye, “seni başkan yaptırmayacağız” açılımıyla Türkiye’de tüm kimlik, inanç ve kültürleri temsil eden unsurlardan bir komisyon oluşturarak beklentileri değerlendirdi ve söz konusu gruplardan milletvekili adayları listelere kondu. TC tarihinde ilk kez böylesi bir toplumsal uzlaşı ile tüm farklı kimlik ve inançlar kendilerini parlamentoda siyasi erk olarak, temsiliyet olarak ifade etme olanağı buldular. Bundan daha güzel bir açılım olabilir mi? Burada ayrılıkçılık yok, barışçılık var, kardeşlik var. Binlerce yıldan bu yana bu farklı kimlik ve inançlar olabildiğince barış içinde yaşamışlardır. Niye yaşamasınlar?

“Devletin Kürtlerin ağırlıklı bulundukları bölgelere yaptığı katliamları biliyoruz”

• Soru: Açlık grevinin amacı Türkiye’de ve Ortadoğu’da yaşananlara tepki vermekti. Ayrıca Türkiye’deki barış sürecinin durmuş olması nedeniyle Türkiye’de de bazı Alevi örgütleri bu konulara dikkat çekmek için açlık grevi yapıyor. Dönüşümlü açlık grevinize bazı kesimlerden de destek gördünüz. 5 gün diye başladığınız açlık grevi pazar gün (bugün) 12’incü gününde sona eriyor. Süreyi neden uzatma ihtiyacı duydunuz?
• Özbahadır:
Çok seri bir şekilde, kısa sürede bu açlık grevini gündeme almak zorunda kaldık. Türkiye’de, TC devletinin Güneydoğu’da Kürtlerin ağırlıklı bulundukları bölgelere yaptığı katliamları, devlet eliyle yapılan bombalamaları biliyoruz. Türkiye’nin diğer bölgelerinde de kendileri gibi olmayanları, Alevileri, Kürtleri, demokrasi ve barışı savunanları potansiyel suçlu olarak görüyorlar. Kısa sürede 5 günlük açlık grevini başlattık. Bu süreçte bizi ziyarete gelen, destek belirten kuruluşlar, siyasi partiler, sendikalar, demokratik kitle örgütleri açlık grevini uzatmamız halinde dönüşümlü açlık grevi ile katkı yapmak istediklerini ifade ettiler. Biz de konuyu değerlendirdik ve süreyi uzattık. Süreyi uzatmamızın bir nedeni de, ne acıdır ki, ilk 4 gün basın ve yayın organları bilinen eller tarafından, TC’den atanmışlar tarafından bizi görmezden getirtildi, bizi yok saydılar. Devletin BRT ve TAK kuruluşu bize yedinci gün geldi. Bazı basın yayın organları kısıtlı da olsa bize yer verdi, katkı koyanlara teşekkür ederiz. Kıbrıs Pir Sultan Abdal Kültür Derneği olarak bizim savaşımız bu katliamların durmasıdır, artık insanların barış, kardeşlik içinde hayatı paylaşmasını istiyoruz. Yol haritası bellidir, demokratik haklar ve özgürlükler. Başka ülkelerde özyönetim vardır, sizde de olsa ne olur yani. Oturup konuşun, bir alternatif geliştirin, insanlık katledilmesin. Amaç başkadır. İkinci Hitleri yaşamak isteyen, bunun üzerinden de milyar dolarları götürmek isteyen anlayışlar vardır, dini de bir araç olarak kullanıyorlar.

“Hukuk sistemi çökmüştür”

Türkiye’de şu an itibarıyla AKP Saray anlayışı çerçevesinde hukuk sistemi çökmüştür. Özgürlüklerin yok edilmesi alabildiğince pervasızca dayatılmaktadır. Yaşam haklarının içi boşaltılmıştır. Devlet ideolojisi tekcil bir devlet anlayışı olarak ve tekcil din, dil, mezhep olarak en ağırıyla dayatılmakta ve Kürt halkının da katliamlara tabi tutulmasına karşı duranlara, barışı ifade edenlere savaş açılmıştır. Aydınlar, avukatlar, sendikacılar, gazeteciler barış sürecine katkı koyuyorlar diye potansiyel suçlu olarak muamele görmektedir. Cuma gün “öğle tatili” adı altında yavaş yavaş cumayı olduğu gibi tatile çevirerek, şeriatçı anlayışı geliştirme, dayatmacı bir zihniyetle 9-10 yaşlarında kız çocuklarıyla evliliğin doğal, şeriata uygun olduğuna dair yapılan açıklamalar oldukça düşündürücüdür. Türkiye baskıcı, antidemoktratik, totaliter, seküler bir Ortadoğu ülkesi konumuna, şeriatçı bir anlayışa doğru sürüklenmek istenmektedir. “Akademisyenlerden 21 kişi gözaltına alınmıştır. “İktidarın savaşına ortak olmayacağız” demeleri suç unsuru olmuştur. Barış önermesi altında suçlu konuma konulmaktadırlar. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in, “cemevleri kırmızı çizgimizdir” diye ifade etmiş olması, Alevilerin en doğal hakkı olan özgürlüklerinin verilmemesi, asimilasyona tabi tutulmak istenmesi anlamına gelmektedir. TC’de verilen vergilerin bir kısmını da Aleviler vermiyor mu, Kürtler vermiyor mu? Veriyor. Onların yaşam hakları, özgürlükleri, inanç özgürlükleri boyutunda geri dönüşe neden müsaade edilmek istenmiyor. Bu denli tekcil bir devlet ne kadar sürebilir? Bu anlayış ne kadar dayatılabilinir? Bu, 21. yüzyılda insanlığa dayatılabilecek bir anlayış olamaz, olmamalıdır. Başka ülkelerde farklı kimlikler, inançlar barış içinde yaşıyor.

Kuzey Kıbrıs’taki zorunlu din dersleri...

• Soru: Aralık 2015’te Kuzey Kıbrıs’ta zorunlu din derslerinin seçmeli olması için bir imza kampanyası başlatmıştınız. Bu konuda son durum nedir, çalışmalarınız ne aşamadadır?
• Özbahadır:
BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 10 Aralık 1948’de uygulandı, tüm dünya ülkeleri altına imza attı ve insanlar hakları, özgürlükleri temelini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile oluşturdu. BM İnsan Hakları Beyannamesi’nin 18. maddesi kimlik ve inanç hak ve özgürlüğünü herkese tanıdığı ve Beyanname’nin 2. maddesinde bu özgürlükler sağlanırken kimseye ayrımcılık yapılmaması gerektiğini söyler. Türkiye aleyhine insan hakları ve özgürlükleri konularında AİHM’ye başvuran bireyler veya kurumlar davaları kazanmıştır. 2004 yılında Hasan Zengin, Eylem Zengin isimli Alevi baba-oğul AİHM’e başvurdu ve 2007’de davayı kazandılar. Çünkü okula giden çocuğuna Sünni islam, Hanefi mezhebinde dayatma vardı. Oysa söz konusu uluslararası sözleşmelerde, farklı inançların ve kimliklerin inançlarını özgürce sürdürmeleri, kültürlerini devam ettirmeleri yönünde yaşadıkları ülkelere görev verirken, yasal çerçevede, hukukun öngördüğü şekilde hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasını yasaklamaktadır. Aradan 8 yıl geçmesine rağmen, ne acıdır ki, Türkiye bunu uygulamamakta diretiyor, AİHM neredeyse her yıl uyarılarını gönderiyor.

• Soru: Kıbrıs’ta da durum farklı değil. Aralık ayında imza kampanyası başlattınız, yetkililerden nasıl tepkiler aldınız?
• Özbahadır:
İmza kampanyamız sürüyor. 9 Aralık tarihinde KTÖS ve KTOEÖS ile birlikte basın toplantısı yaptık. Ertesi gün, yani 10 Aralık 2015 BM İnsan Hakları Beyannamesi’nin doğum günüydü. Orada belirtilen hak ve özgürlükleri biz 67 yıl sonra hala talep ediyoruz. Bu utanç vericidir. AKP’den sonra dini siyasallaştırma yönünde bir düzenleme ve içerikle dayatmacı şekilde din dersleri olmaya başladı. Türkiye’de bu denli katliamlar var, nefret dili var, Saray’daki kişilik “dindar ve kimdar bir nesil yetiştireceğiz” demişti. Bizim kampanyamızın başladığı Aralık ayından bu yana kimse bizi çağırmadı, muhatap almadı. Randevu taleplerimize de yanıt gelmedi. Olayın yürütmenin bu özgürlüklerle ilgili suç işlediği gibi bir boyutu da var. Bugün yasama-yürütme erkini elinde bulunduranlar bu suça ortaktırlar. Çünkü uluslararsı sözleşmelerden kaynaklanan haklar ve emsal teşkil eden bir AİHM kararı vardır. Umarım Yakın bir gelecekte randevu taleplerimize olumlu yanıt alırız ve kampanya kapsamında zorunlu din derslerine karşı topladığımız imzaları sunarız. Eğer devletin yapısı hukuk devletiyse, o zaman hukuk devletinin gereklerinin yapılması, yasadışı uygulamaların kaldırılması gerekir. 

Cemevi...

• Soru: Cemevi konusu da Aleviler için önemli bir konu. Bir cemevi projesi vardı, ne aşamada?
• Özbahadır:
Kuzey Kıbrıs’ta iki Alevi örgütü vardır. Bizim Kıbrıs Pir Sultan Abdal Kültür Derneği olarak bu aşamada böyle bir projemiz yok. Ancak Alevi Kültür Merkezi canlarımızın geçmişte devletten almış oldukları arsa üzerine şu anda yarım inşaat olan bir projeleri vardır. Ekonomik sıkıntıları vardır. Bu konuda çağrım, devletin kendilerine o inşaatı bir an önce bitirmeleriyle ilgili yardım etmesidir. O cemevi hepimizin olacak, hepimiz kullanacağız. Cemevi yarım inşaat halindeyken, Kuzey Kıbrıs’taki okullarımızda eksiklikler varken, Hala Sultan Camisi’ne 40 trilyon TL harcandı ve 40 trilyon TL daha harcanacak.

“Alevilik eşittir hümanizm”

• Soru: Son olarak ne söylemek istersiniz?
• Özbahadır:
Alevilik eşittir hümanizm, sevgi, paylaşım. Irk, din, dil, farklılık gözetmeksizin herkesi kucaklayan bir düşünce yoludur”

Röportaj Haberleri