‘Sanayi Holding ve Dev-İş’

Fatma Türkoğlu, Kıbrıs’ın emek tarihine katkıda bulunuyor

Simge Çerkezoğlu

Hayatımın amacını araştırmak ve yazmak olarak özetleyebilirim diyor Fatma Türkoğlu ve tam da bu şekilde yaşıyor. Ankara’da Orta Doğu Teknik Üniversitesi Tarih bölümünde lisans eğitimini tamamladıktan sonra, Orta Doğu Araştırmaları bölümünde yüksek lisans yapıyor. Eğitimini tamamlayıp Kıbrıs’a dönmesiyle de yüksek lisans tezini Türkçe diline çevirip geliştirmek için kolları sıvıyor. Sanayi Holding ve DEV-İŞ:  Sanayi Holding’de DEV-İŞ’in Örgütlülük Deneyimi Khora Yayınlarından okurla buluşuyor. Böylece Kıbrıs’ın emek, sanayi tarihine önemli bir katkıda bulunuyor.  Zevkle okunan bir araştırmayı bize kazandırıyor.       

“KENDİMİZİ AVRUPALI GÖRSEK DE ORTA DOĞUNUN BİR PARÇASIYIZ ”

Öncelikle Fatma Türkoğlu’nu biraz daha yakından tanıyarak, tarihe olan ilgisinin nasıl başladığını, nasıl gelişerek Kıbrıs, Sanayi Holding ve DEV-İŞ üzerine bir araştırma yapmaya kadar vardığını öğrenmek istiyorum.

İlk başta, ortaokul yıllarımda bilime ilgim vardı. Aslında hâlâ bilime ilgi duyuyorum. Popüler bilim dergilerini takip etmeye devam ediyorum. Fakat üniversitede eğitim olarak bu alanı seçemedim. Liseye geçtiğimde bu alan üzerine çalışmaktan vaz geçtim. Çünkü benim tamamen değil ama belli bir düzeyde görme engelim var. Okulda tahtayı görmekte zorlandığım zamanlar olurdu. Hocalarıma konuyu anlayamadığımı söylediğimde bana şu rakam ile şu rakamı çarptık gibi yanıtılar verirlerdi. Oysa bu benim konuyu anlamam için yeterli bir cevap değildi. Anladım ki bu şartlar altında fen ve matematik alanında çalışmam, üniversiteye hazırlanmam mümkün olmayacaktı. O yıllarda okula kitapçılar gelirdi. Ben de onlardan kitaplar satın alırdım. Bu süreçte Hans Magnus Enzensberger’in ‘Havana Duruşmaları’nı, Che Guevara’nın ‘Sosyalizm ve Savaş’ gibi kitaplarını okumaya başladım. Bunları Adnan Menderes’in yaşam öyküsünü anlatan bir kitap takip etti… Yaşım büyüdükçe fark ettim ki genelde sosyal bilimlere ve özelde tarihe de ilgim var. Böylece lise son sınıfta sosyal bilimlere yöneldim. Üniversitede tarih eğitimi almaya da son anda karar verdim. Ankara’da Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde tarih eğitimi aldım. Daha sonra da Orta Doğu Araştırmaları bölümünde yüksek lisans yaptım. Bu bölümü şu sebeple seçtim: Biz her ne kadar kendimizi Avrupalı görsek de sonuçta Orta Doğu’nun da bir parçasıyız. Bu eğitimi alarak Kıbrıs üzerine çalışmalar yapmak istedim.”

“KIBRIS’IN EMEK TARİHİNE İLİŞKİN YAPILAN ARAŞTIRMALAR ÇOK AZ”

Sanayi Holding’de Dev-İş’in Örgütlülük Deneyimi kitabı aslında Fatma’nın yüksek lisans çalışmasının bir parçası… Bu önemli ve kıymetli çalışmanın geneline dair bilgi alarak sohbetimize başlıyoruz.

“Kıbrıs’a dair yapılan bilimsel çalışmalar daha çok milliyetçilik üzerine yoğunlaşıyor. Biz geçmişinde etnik çatışma yaşanmış insanlarız; sanırım o nedenle ilk araştırılan konu bu oldu. Bunun yanında Kıbrıs ve Avrupa Birliği ekseninde yapılan pek çok çalışma var. Bunun dışında Ulusal Birlik Partisi ve klientalizm üzerine de iki çalışma ile karşılaştım. Fakat genel olarak Kıbrıs’ın sosyo-politik, sosyo-ekonomik tarihi, özelde ise emek tarihine ilişkin araştırmaların çok az olduğunu fark ettim. Bu nedenle ben böyle bir çalışma yapmak istedim. Ayrıca iktisat konusunun tüm ülkeler için çok önemli olduğunu düşünüyorum. İktisat, aslında hayatın temeli gibi… Bize yaşanılan, politik, diplomatik olayların, hatta hükümet kararlarının altında yatan temellere dair bilgiler veriyor. Tabii iktisat konu başlığı altında emek mücadelesi tarihi de ayrıca önemli; çünkü işçi-işveren ilişkileri, sendikalaşma oranları ve eğilimleri vb konular bize insanların hayatına dair bilgiler veriyor. İnsan hayatına doğrudan etki eden bir konu bu. Tüm bu nedenlerle Kıbrıs’ın emek tarihini araştırmaya karar verdim. Yüksek Lisans tezimde bu konuyu çalıştım. Bitirdiğimde ise İngilizce bir tez olarak sadece Orta Doğu Teknik Üniversitesi kütüphanesinde kalmasını istemedim. Tezimin kitap olma ilhamını bana Boğaziçi Üniversitesi’ndeki hocamız Yrd. Doç. Dr Yavuz Selim Karakışla verdi. Jürimde yer alan akademisyenlerden biriydi. Sohbet esnasında bana ‘benim için bir tezin bittiği zaman, kitaplaştığı zamandır’ demişti. Böylece ben de oturup eksik kaldığını düşündüğüm bölümleri geliştirdim. Daha sonra tezimi Türkçe diline çevirdim. Böylece bu kitabı yayınladım.”

Genel olarak Fatma bizim için kitabın içeriğini özetliyor. Beş bölümden oluşan kitap içinde çok da ilginç detaylar barındırıyor. 

“Girişte, genel olarak okuyucuyu çalışmanın içeriğine, yöntemine, çalışmada kullanılan kaynaklara dair bilgilendiriyorum, Birinci bölümde ise yirminci yüzyıl dünya ve Türkiye tarihi ve Kıbrıs tarihi ile ilgili bilgi vererek, Kıbrıs’ın sosyo-politik tarihinden söz ediyorum. Tabii dünya tarihini bilmeden Kıbrıs’ı anlamak mümkün değildi. En azından bir altyapı sunmak istedim, dünya tarihini anlattıktan sonra da Kıbrıs’ın tarihini genel bir bakışla kaleme aldım. İkinci bölümde Kıbrıs’ta Emek ve Sendikacılık sürecini… İlk kurulan sendikaları anlattım. Bu bilgileri Devrimci Genel İş Sendikası’nın kuruluşuna bağladım. Üçüncü bölüm, Kıbrıs’ta sanayi tarihine genel bir bakış sunuyor okura; bunu Sanayi Holding işletmelerinin faaliyetlerine genel bakış takip ediyor.  Kitabın zaten en detaylı bölümü… Sanayi Holding’in kuruluş, sorunları, çözümleri, reklamları ve işçilerin durumu var. Dördüncü bölümde Sanayi Holding’de Dev-İş’in faaliyetleri, ilk örgütlenmeleri yer alıyor. En son bölümde de Sanayi Holding’in özelleştirilmesi ile Dev-İş’te KİT sendikacılığının sonunu anlatıyorum. KİT sendikacılığı diye bir kavram vardı çünkü. Ancak, Türkiye’deki özelleştirme süreci paralelinde Kıbrıs’ta da sonuna gelindi. Bu bölümde de bunları anlatıyorum. Elbette işçilerin fikirlerine başvurarak... Sonuçla kitabı tamamlıyorum ve temel tezimi okuyucuya sunuyorum.”

“DEV-İŞ SOSYALİST GÖRÜŞLÜ GENÇLER TARAFINDAN KURULDU”

Kitap Kıbrıs’ın sendikal tarihine ilişkin detaylı bilgi veriyor, Fatma bizim için kitabın en ilginç bölümlerinden oluşan bu başlığı biraz detaylandırıyor.

“Kıbrıs’ta 1910’lu yıllarda kurulmaya başlanan ilk meslek örgütlerini çeşitli araştırmalar ışığında okuyucularla paylaşmaya çalıştım ve bu süreci Dev-İş’in kuruluşuna kadar getirdim.  Öte yandan Sanayi Holding özelinde sendikacılık faaliyetlerine baktığımızda ilk kurulduğu zaman TÜRK-SEN ile toplu sözleşme “imzalandığını” görüyoruz. Tırnak içinde “imzalandı” çünkü o sözleşmeyi gören bilen yok ben de dahil… Tabii ilk başta Türk-Sen’den başka bir alternatif de kısmen yoktu. Bir de tabii TÜRK-SEN dönemin hükümetiyle daha yakın ilişkileri olan bir sendikaydı; hatta işçiler tarafından sarı sendika olarak tabir edildiği de oluyordu. Dev-İŞ ise sosyalist görüşlü gençler tarafından kuruldu. Türkiye’de eğitim gören, sol sosyalist örgütlenmeler içinde bulunan Kıbrıslı Türkler tarafından kurulduğunu söyleyebiliriz. DEV-İŞ hem beyaz yakalı ve hem de mavi yakalı işçileri örgütlüyordu. Beyaz yakalı dediğimde aklınıza masa başı iş yapan işçiler gelsin yani örneğin genel merkezde çalışan ve işçi statüsünde bulunanlar... Mavi yakalı işçiler dediğimizde ise kas gücüyle çalışan işçiler akla gelmeli.  İşveren temsilcisi olmayan herkes Dev-İş’te örgütlenebiliyordu.” 

Sanayi Holding’de DEV-İŞ’in örgütlülük deneyimini anlatan bu çalışmanın benim için en önemli özelliği Sanayi Holding mensubu kişilerle yapılan röportaj detayları… O yıllarda Sanayi Holding’de çalışan işçisinden müdürüne farklı görevler yürüten yirmi altı kişiyle görüşüldü.

“Elbette yirmi altı kişiyi bulmak ve konuşmak kolay olmadı. İlk başta DEV-İŞ’e gittim. Bazı kişilerin sendika ile ilişkisi hala devam ediyordu. Onlarla bu sayede iletişim kurdum. Zaten sendikanın arşivini karıştırırken -hiçbir şey tasnif edilmemişti- üyelerinin kim olduğu bilgisini edindim. Ancak kadın işçilere ulaşmakta çok zorlandım. Bazılarının soyadı değişti. Ev telefonlarından ulaşamadım. Görüştüklerim kimi zaman beni başkalarına yönlendirdi.  Bir kişi hariç herkes de bana yardım etmeyi seve seve kabul etti. İşçiler, fabrika müdürleri gibi farklı görevleri yürüten insanlarla görüşmeyi tercih ettim. Müdürler fabrikaların işleyişine dair bilgiler verirken, işçilerin anlatmadığı bazı detayları da benimle paylaştı. Öte yandan işçilerse kendi deneyimlerini, yaşadıkları farklı olayları benimle paylaştı. Görüştüğüm profesyonel sendikacılar da oldu. Farklı profillere ulaşmaya çalıştım.”

“SANAYİ HOLDİNG’DEKİ KIBRISLI TÜRKLER SİSTEMİN DIŞINDA KALAN KİŞİLERDİ”

Araştırmada Kıbrıslı Türk işçiler ile Türkiyeli işçilerin olaylara algı farkı ortaya çıkıyor. Fatma’nın bu durumu nasıl yorumladığını merak ediyorum. 

“Böyle bir algı var, genel olarak haklısınız ama genelleme yapmamız yine de çok zor çünkü konuştuğum Türkiyeli işçi sayısı çok da fazla değil. Belki daha fazla kişiyle konuşabilseydim ortaya farklı bir profil çıkardı. Yine de Türkiyeli işçilere dair değil de, Sanayi Holding’de örgütlenen Kıbrıslı Türk işçilere baktığımda daha çok devlete giremeyen, torpili olmayan, biraz da fikirleri yüzünden devlette iş bulamayan, sistemin dışında kalan kişiler olduğunu fark ettim diyebilirim. Olaylara olan farklı bakış açıları ise Kıbrıs’ta ve Sanayi Holding bünyesinde sol düşüncenin Türkiye’de sol düşünenin etkenliğine kıyasla daha güçlü olmasından kaynaklanıyor olabilir diyebilirim. Elbette bu benim gözlemim.”

“SANAYİ HOLDİNG KÂR ETSE DE, ZARAR ETSE DE ÖZELLEŞTİRİLECEKTİ”

Benim için en önemli detay Sanayi Holding’in aslında zarar ettiği için özelleştirilmediği, her durumda özelleştirilecek olma gerçeği. Fatma’nın araştırmada en ilginç bulduğu detay ise fabrikanın ilk üretim sürecine dair…

“Kitabın ana düşüncesinde Türkiye’de yaşanan olayların 1974’ten bu yana hatta daha da önceden Kıbrıslı Türkleri etkileyişi… Hem düşünsel anlamda, solcu ve sağcılarımızın oradan fikirler devşirdiğini görüyoruz hem de oradaki siyasi gelişmelerin bir şekilde buraya etki ettiğini fark ediyoruz. Benim yorumum bu yönde çünkü süreçlere baktığınızda kronolojik bir uyum da görüyorsunuz. Kitapta da tüm bunları açıkladım. Buna paralel olarak şahsi kanaatim Sanayi Holding’i özelleştirenler için oradaki kâr ve zarar dengesinin önemli olmadığı yönünde. Zarar etse de kâr etse de özelleştirilecekti. 1982 yılından sonra Türkiye’de Turgut Özal ile birlikte başlayan neo-liberal ekonomi süreci ister istemez Kıbrıs’ın kuzeyini de etkiledi. 1986 ve 1987 yıllarında bir takım fabrikalar Sanayi Holding de özelleştirildi, şirket küçültüldü. Oysa zarar etmiyordu. Bu nedenle özelleştirmenin aslında zihinde olan bir fikir olduğunu, kâr ve zararla ilgili olmadığını anlıyoruz. 1996 ve 1997 yılına geldiğimizde ise kalanlar da tamamen tasfiye edildi. Tabii tüm bunlar yaşanmamış olsa bu gün üretime devam eder miydi bunu kimse cevaplayamaz, bilemeyiz elbette. Bunun cevabı biraz da hayal gücümüze kalıyor. Beni bu araştırmayı yaparken esas şaşırtan konu biliyorsunuz sonuçta Sanayi Holding Kıbrıslı Rumlardan kalan fabrika ve hammaddeler üzerine geliştirdiğimiz bir yapıydı. İlk başta Kıbrıslı Türkler üretim yapmaya başladıklarında fabrikaların, ürünlerin isimlerini değiştirmelerine rağmen Kıbrıslı Rumlardan kalan ambalajları tükeninceye dek kullanmaya devam ettiler. Beni en çok şaşırtan bu detay oldu.”     

  

 

 

 

        

 

 

 

 

 

 

Dergiler Haberleri