“Ortada bir vatan haini varsa, o biz değiliz”

İnşaat Mühendisleri Odası (IMO) Başkanı Gürkan Yağcıoğlu, külliye konusuna bina veya topluma hizmet olarak bakmanın yanlış olduğunu vurguladı.

Ödül AŞIK ÜLKER
İnşaat Mühendisleri Odası (IMO) Başkanı Gürkan Yağcıoğlu, külliye konusuna bina veya topluma hizmet olarak bakmanın yanlış olduğunu vurgulayarak, “Cumhurbaşkanımıza, Başbakanımıza ‘külliye gereksizdir’ derseniz, ya ‘Rumcu’, ya ‘Türkiye düşmanı’ ya da ‘vatan haini’ olursunuz. Ortada bir vatan haini varsa, o biz değiliz. Topluma bu kadar sırtını dönenler, toplumun hiçbir kurumunu, insan kaynağını saymayanlar ülkeyi nasıl yönetecek? Toplumu ve toplumun değerlerini yok sayan bir zihniyetten bahsediyoruz, vatan haini varsa o biz değiliz. Kim olduğu tartışılabilir ama bizim olmadığımız kesindir” diye konuştu.

Yağcıoğlu, Kıbrıs Türk toplumunu yok sayan bir uygulamayla karşı karşıya olunduğunu kaydederek, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın kendi yasalarına, kurumlarına, insan kaynağına saygı duymazken, başkalarından nasıl saygı beklediğini sorguladı.

“Hedeflerimizi daraltmamız lazım. Bıçak kemiğe dayandı” diyen Yağcıoğlu, tüm kesimlerin ortak payda etrafında toplanmasının önemine dikkat çekerek, konunun toplumsal varoluş mücadelesine döndüğünün altını çizdi.

“Şehir Planlama Dairesi’nin, İnşaat Encümeni’nin, LTB’nin konuya müdahale etmesi lazım”

Soru: Külliye konusu uzun zamandır tartışılıyor, son dönemde çalışmalar başladı. Külliyeye karşı bir eylem yapıldı. Külliyeye Hayır Platformu oluşturulduğu duyurulmuştu ancak sonrasında bir ses çıkmadı. Bu konuda durum nedir?

Yağcıoğlu: Külliye, mimarisinden ve yapılış şeklinin usulsüzlüğünden de anlaşılacağı gibi, hiç bir şekilde Kıbrıs Türk toplumuna layık ve bizim hak ettiğimiz bir uygulama değil. Toplumun ana karşı çıkış sebeplerinden bir tanesi budur. Başkalarının verdiği kararlarla uygulamaya geçen bir süreç yaşadık. Kendi yasalarımız var, 21/2005 KTMMOB yasası açık ve net bir şekilde, devlet projeleri de dahil olmak üzere, tüm yapıların nasıl ve hangi prosedürle yapılacağını tariflemektedir. Bahse konu yapı hiçbir şekilde bu prosedürlerle uzaktan yakından bağdaşmamaktadır. Bunun yanında Lefkoşa İmar Planı’nda böyle bir yapı için yer ayrılmamıştır. Dolayısıyla Şehir Planlama Dairesi’nin, İnşaat Encümeni’nin, LTB’nin konuya müdahale etmesi lazım. Bazı açıklamalarımız belediye başkanını hedef alıyormuşuz gibi gösterilmek isteniyor ama durum öyle değil. Açıklamalarımız farklı noktalara çekiliyor. Diğer partilerin belediye başkan adaylarının da, bu toplumsal konuda duruşlarını beyan etmeleri gerekir. Başka kaygılara bürüneceksek, mücadeleyi konuşmaya gerek yok.

“Türkiye’den 10-11 kişilik ekip sahada çalışıyor... Çalışma Bakanlığı’nın görevlerini yerine getirmesi lazım”

Perşembe gün öğrendiğim kadarıyla, Türkiye’den gelen firmanın 10-11 kişilik ekibi sahada çalışıyor. Yasalarımıza göre, bu insanların adaya geldikten bir gün sonra burada hizmet verme yetkileri yoktur. Dolayısıyla bu da usulsüzlüktür, yasadışılıktır. Çalışma Bakanlığı’nın da sürece dahil olması ve görevlerini yerine getirmesi lazım. En başından, külliye yapılmaya karar verildiği andan itibaren tamamıyla usulsüz bir süreç yaşamaktayız.

Bahsettiğiniz gibi bir platform oluşturuluyordu, üç örgüt KTMMOB, KTBB ve KTTB toplumsal konularda birlikte hareket etme kararı almıştık. Bu örgütler, Külliye’ye Hayır Platformu’na davet aldı. Ancak, süreç içerisinde durum hoş olmayan bazı noktalara taşındı. Siyasi partiler olayı farklı noktalara çekmeye başladı, kiminin çekinceleri, kiminin saldırıları... İşte toplumu en önemli boyutta yok eden nokta budur. Hedefimiz neydi, nereden nereye geldik? Hedeflerimizi daraltmamız lazım. Bıçak kemiğe dayandı. Her zümrenin ayrı hedefleri var ancak zümreler artık ortak payda etrafında toplanmalıdır. Konu toplumsal varoluş mücadelesine döndü, toplumsal yok oluşa doğru çok süratle ilerlemekteyiz. Dolayısıyla bütün örgütlerin, siyasi partilerin, sendikaların bir hedef belirleyip, ortak paydada buluşmaları elzemdir, aksi takdirde yürürlüğe konan plan hayata geçer.

Soru: LTB Başkanı Mehmet Harmancı ile cuma gün konuya ilişkin bir toplantı yaptınız. Kendisi bir ay önce yaptığı açıklamada KTMMOB ile görüştüklerini ve gerekmesi halinde hukuk yoluna başvurma noktasında fikir birliğine varıldığını açıklamıştı. Son durum nedir?

Yağcıoğlu: Sayın Harmancı bizlere, herhangi bir sessizlik veya sinmenin söz konusu olmadığını, hassasiyetle konunun takipçisi olduklarını ve ilgili dairelerle istişare ettiklerini belirtti.

“Buna bina veya topluma hizmet olarak bakmak yanlıştır”

Soru: Külliyenin yapılmasını izinsiz bir binadan öte, yokoluş projesinin bir parçası olarak değerlendiriyorsunuz...

Yağcıoğlu: Evet, hem de önemli bir parçası... Buna bina veya topluma hizmet olarak bakmak yanlıştır. 14 Haziran 2021’de bir açıklama yaparak, “uyanın, topluma hizmet adı altında yapılan bazı işler günün sonunda toplumu bölme yoluna girdi” dedik. Ne vatan hainliğimiz kaldı, ne de Rumculuğumuz... Üzerinden bir sene geçti, öngörümüzün ne kadar doğru olduğu ortaya çıktı. Bakınız, Kıbrıs Türk toplumu nasıl bölündü? Külliye konusunda da bölündük, pandemi hastanesinde de aynı şey oldu. Bugün “Külliye’ye hayır” dediğiniz anda, ülkenin yöneticileri size “Türkiye düşmanı” der. Cumhurbaşkanımıza, Başbakanımıza “külliye gereksizdir” derseniz, ya “Rumcu”, ya “Türkiye düşmanı” ya da “vatan haini” olursunuz. Ortada bir vatan haini varsa, o biz değiliz. Topluma bu kadar sırtını dönenler, toplumun hiçbir kurumunu, insan kaynağını saymayanlar ülkeyi nasıl yönetecek? Toplumu ve toplumun değerlerini yok sayan bir zihniyetten bahsediyoruz, vatan haini varsa o biz değiliz. Kim olduğu tartışılabilir ama bizim olmadığımız kesindir.

Soru: Külliyenin mimarına vatandaşlık verildi. KTMMOB bunu mahkemeye götürdü. Dava ne durumda?

Yağcıoğlu: Dava görüşülüyor. Mimar ülkeye gelip vatandaş oldu ve bildiğimiz kadarıyla, Mimarlar Odası’na üyelik başvurusu yaptı ama vatandaşlık konusu mahkemede olduğu için üyeliği beklemededir.

“Projeyi kimsenin görmediğinden eminim”

Soru: Yapılacak olan binanın bizim mevzuatımıza uygun olmadığını söylüyorsunuz. Binanın yapılması durumunda ne gibi sorunlarla karşılaşılabilir?

Yağcıoğlu: Bu projeyi kimsenin görmediğinden eminim. Ben de, üç boyutlu görselden gördüğüm kadarıyla yorum yapıyorum, ki o da teknik bilgi vermez. Örneğin meclis binası yapılıyor, meclis başkanı projeyi gördü mü? Görmediğine %99.9 eminim. Hatta işi yapan müteahhitte bile bir set proje olmadığına inanıyorum. Alelacele, proje niteliğinde bir şeylerle çalışma başladı. 

“Ülkemizin Cumhurbaşkanı, Başbakanı kendi yasalarına, kurumlarına, insan kaynağına saygı duyuyor mu?”

Her ülkenin kendine özel uygulamaları vardır. Örneğin, İMO’nun 2015’te hazırladığı bir deprem yönetmeliği var. Bunun temeli Türkiye’deki 2007 deprem yönetmeliğidir. Bizim tüm binalarımız bu yönetmeliğe göre yapılır. Türkiye’de 2018’de yeni bir deprem yönetmeliği uygulamaya girdi. Türkiye’deki meslek örgütleriyle sıkı ilişkilerimiz var, bu yeni yönetmelikte problemler olduğu ve bunun düzeltilmeye çalışıldığı bilgisini aldık. Çok merak ediyorum, bu proje hangi

yönetmeliğe göre yapıldı? Bu projeler buralarda ve bizim mevzuatlarımıza göre hazırlansaydı ve onaya gelseydi durum farklı olurdu. Şunu da belirtmek isterim, devlet projelerinin tamamı vize harcından muaftır ama konu artık vizeden ötedir. Kıbrıs Türk toplumunu tamamıyla yok sayan bir uygulamayla karşı karşıyayız. “Bize saygı göstersinler” diyoruz ama bizim ülkemizin Cumhurbaşkanı, Başbakanı kendi yasalarına, kurumlarına, insan kaynağına saygı duyuyor mu? Geçmişte cumhurbaşkanlarımız, Denktaş’tan Eroğlu’na, Talat’tan Akıncı’ya hepsi bu saygıyı aldı.

“Hakikaten mutlu mudurlar?”

Soru: Pandemi Hastanesi’nde ve yeni cezaevi binasıyla ilgili de benzer bir süreç yaşandı. Pandemi Hastanesi, bazı sorunlar olmasına rağmen kullanıma girdi. Şimdi yeni cezaevi binasında sıkıntılar olduğu konuşuluyor...

Yağcıoğlu: Usule uygun yapılmayan, baştan sonra usulsüzlükle ilerleyen her süreç sonunda battos olur. Hapishane projesi biteli 5-6 yıl oldu, hala içine taşınılacak noktada değil ama şimdi apar topar taşınılıyor. O iş usulüne uygun yapılsaydı, bittiği gün içine girilecekti. Neden girilemedi? Çünkü Planlama İnşaat Dairesi binayı teslim almadı. Yasalarımıza göre, devlet inşaatlarının kabulünü yapabilecek tek kurum Planlama İnşaat Dairesi’dir. Bir binanın devlet binası olabilmesi için Planlama İnşaat Dairesi teslim alması gerekir. Planlama İnşaat Dairesi’ndeki meslektaşlarımız bu konuda duruşlarını ortaya koydular ve “ne yapım sürecininin kontrolümüzde olduğu, ne de projesine hakim olduğumuz binayı teslim almayız” dediler.

Pandemi Hastanesi, “ne, nasıl yapılmaz” konusuna tam bir örnektir. Binanın yapıldığı yer, Lefkoşa’nın en çok su basma riski olan yerdir. Göz göre göre, dere yatağının ortasına bina konduruldu. Proje başka yerde yapıldı, parayı başkası verdi, müteahhiti de verdi ama “gidin de binayı dere yatağına yapın” mı dedi? Kimse “burayı su basar” diyemedi.

Burası adadır yani toprak değerlidir. Kaldı ki, bir hastane kampüsünden bahsediyoruz, kısıtlı bir mekanda toprak çok daha değerlidir. 11 bin metrekarelik bir hastane, üzerine tek kat dahi çıkılamaycak bir sistemle yapıldı. Betonarme sistemle yapılsaydı, bir süre sonra bir kat daha çıkılırdı ve bina iki misli büyürdü. Bu kadar öngörüsüz, günü birlik, bilimle bağdaşmayan, saçmasapan hal, tavır ve hareketler... Ama günün sonunda baştakiler çok mutludurlar, bu da çok ağırımıza gidiyor. Hakikaten mutlu mudurlar?

“Muhatap yok”

Soru: Ciklos’ta selde hayatını kaybedenler oldu ama yapılan çalışmalar sonucunda yoldaki hataların ölümlere neden olduğu ortaya çıktı. Siz de hazırladığınız raporda “mühendis hatası” var demiştiniz ama ortada bir mühendis yoktu. Bu projede muhatap kim?

Yağcıoğlu: Şu anda muhatap yoktur. Bu bina ilk depremde yıkılırsa kimi yargılayacağız? Ya da 30 sene sonra mükemmel bir şekilde ayakta durursa kime teşekkür edeceğiz? Fenni sorumlu denen bir olay vardır, şu anda bizim yasalar tahtında bu boştadır. KTMMOB yasasına göre, binanın bir sorumlusu olması gerekir. Ortada proje yok, mimar yok, mühendis yok... Bitince bu binayı kim teslim alacak çok merak ediyorum.

Soru: Planlama İnşaat Dairesi’nin sürece dahil edilmeye çalışıldığına dair duyumlar var. Bu konuda bilginiz var mı?

Yağcıoğlu: Planlama İnşaat Dairesi’nin sürece dahil edilmeye çalışıldığı bizim de kulağımıza geldi ama henüz oradaki meslektaşlarımızdan bilgi edinmedik. Böyle bir baskı karşısında, onların da sağduyulu şekilde, toplumsal görevlerini yerine getirip bu işe alet olmayacağına inancımız tamdır.

İhaleler...

Soru: Gazeteci Cenk Mutluyakalı gazetemizde “Girne-Alsancak Anayolu II. Etap İhalesi”yle ilgili önemli bir konuyu gündeme getirdi. Merkezi İhale Komisyonu, 23 Eylül’de “Girne-Alsancak Anayolu II. Etap İhalesi”ni 36 milyon 665 bin TL’ye bağladı.  Halbuki Karayolları Dairesi 9 Eylül’de ihale bedelini 23 milyon TL olarak belirlemişti. Arada 13 milyon TL’lik bir fark var. Bu normal mi?

Yağcıoğlu: Bu, devletin bütçesinden, daha doğrusu toplumun cebinden çıkan bir paradır. Bunun araştırılması gerekir. Bir aylık süreçte böyle bir fiyat farkı olmadı. Bu farkın gerekçesinin topluma açıklanması şarttır.

Karayolları Dairesi bir keşif yapıp, bu iş için 23 milyon TL bedel belirlediyse ve iş 36 milyon TL’ye bağlandıysa bunun açıklanması gerekir. İş gerçekten 36 milyon TL’lik bir işse, Karayolları Dairesi’ndeki arkadaşların hesap vermesi lazım. Eğer onların yaptığı hesap doğruysa, ki olmalı, o zaman iş neden 36 milyon TL’ye ihale edildi. Bunlar cevaplanması gereken önemli sorulardır...

Soru: Bu dönemde ihaleler sürekli iptal ediliyor, yeniden ihaleye çıkılıyor. İhaleler konusu hep tartışılıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yağcıoğlu: Eskiden çok sayıda firma ihalelere girerdi ama şimdi ihalelere belli başlı şirketler giriyor, ihaleler onlar arasında dönüyor. Bunun da sorgulanması lazım.

İhaleler maliyetli işlerdir. İhale şartnamelerinde de sorunlar var, ihalelerin sonucunu etkileyecek çelişkili maddeler oluyor. Şartnameler net ve anlaşılır olmak zorundadır. Bu sıkıntılar doğru yönetememenin, doğru göreve, doğru insanı atamamanın sonucudur.

Röportaj Haberleri