Nami: “Kıbrıs Türk halkına yönelik izolasyon kaldırılsın, Kıbrıs'ta barış tüm bölgeye katkı sağlar”

Nami "Çözüm ve barış için elinden gelen her çabayı göstermiş olan Kıbrıs Türk halkına yönelik izolasyonlar kaldırılsın. Karşılıklı ticari, kültürel, ekonomik ilişkiler geliştirilsin. Bu, küresel barışa da katkı sağlar" dedi.

Ekonomi ve Enerji Bakanı Özdil Nami, 34'üncüsü düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi (İSEDAK) toplantısı için ziyarette bulunduğu İstanbul'da Sputnik'in sorularını yanıtladı. Bakan Nami, Doğu Akdeniz doğalgazının Avrupa'ya Akdeniz altından taşınmasını hedefleyen ve İsrail, Kıbrıs, Yunanistan ve İtalya'nın yakın zamanda işbirliği anlaşması imzaladığı East-Med projesinden, Doğu Akdeniz'deki doğalgaz aramalarına, Güney Kıbrıs'ın Kıbrıs meselesinin çözümüne ilişkin girişimler karşısındaki tutumundan Türkiye'nin bölgedeki rolüne kadar pek çok konudaki soruya yanıt verdi. Hidrokarbon rezervlerinin, Kıbrıs'taki tüm tarafların çıkarına hizmet etmesi gerektiğini söyleyen Bakan, Kıbrıs sorununun çözülmesinin hem Doğu Akdeniz'de yeni ve halihazırda plananlardan çok daha düşük maliyetli enerji projelerin önünü açacağına hem de Kıbrıs'taki yüksek enerji maliyetlerine çare olacağına değindi.

‘Enerji konusunun işbirliğine dönüşmesi şart'

Enerji konusunun bölgedeki ülkeler arasında işbirliği, dayanışma ve kalkınmanın aracı olması gerektiğine işaret eden Bakan Nami "Enerji konusu bölgedeki ülkeler arasında işbirliği, dayanışma ve kalkınmanın aracı olarak kurgulanmalı. Dışlayıcı yaklaşımlara yer verilmemeli. Çünkü ilgili tüm tarafları kucaklayan, herkesin meşru hak ve çıkarlarına saygı duyan yaklaşımlar bizi daha olumlu noktalara götürür. Aksi davranışlar ise bölgede gerginliği davet eden politikalar olur. Biz uzun zamandan beri enerji konusunda Rum tarafını tek taraflı adımlar atmaktan imtina etmeye davet ediyoruz. İsrail, Güney Kıbrıs, Yunanistan ve İtalya başta olmak üzere bazı üçüncü taraflar kendilerini bu tek yanlı adımları ilerletmek yönünde teşvik eden, destekleyen bir tavır içerisindeler. Elbette bunun Türkiye'yle ilgili dış politikalarının bir uzantısı olduğunu da söylemek mümkün. Ama bizim dostluk elimiz daima uzatılmış durumda. Bugün de bu çağrıyı yineledim. Enerji konusunu işbirliğine dönüştürmemiz şart" dedi.

‘Hidrokarbon rezervleri adanın iki tarafının da menfaatine hizmet etmeli, Rum tarafı gerilimi davet ediyor'

Hidrokarbon rezervleri konusunun da adanın her iki tarafının menfaatine olması gerektiğine işaret eden Nami "Özellikle muhtemel hidrokarbon rezervleri konusunun her iki tarafın menfaatine olacak şekilde olması gerektiği, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin son raporunda da ifade edildi. Amerika Birleşik Devletleri yetkililerinin de bu konuda net açıklamaları var. Dolayısıyla aslında herkes bu konunun adadaki her iki tarafın hak ve çıkarları gözetilerek ele alınması gerektiğine yönelik çağrılarını tekrar ettiklerini görüyoruz. Ancak Rum tarafıyla birlikte atılan tek yanlı adımların devam etmesi bizi endişelendiriyor. Bize şu anda atılan adımlar sadece orada ne miktarda bir rezerv olduğunu tespit etmeye yönelik adımlar olduğu söylendi. Bunlardan gelir elde edilmesi eğer mümkün olacaksa, önce bunun öğrenilmesi lazım ve böyle (gelir elde edilecek bir rezerv) varsa bile bu 7-8 senelik bir süreden sonra gerçekleşecek. O süre zarfında, bir şekilde, adada bu paylaşımın nasıl olacağına dair bir kurgu yapılır. Fakat buradaki sıkıntı Rum tarafının verilen mesajları bu şekilde algılamıyor oluşu. Onlar sanki kendileri tanınmış devlet, istedikleri zaman istedikleri adımları atarlar ve eğer bir gelir elde edilecekse de kendi kasalarına yatırırlarmış gibi davranıyor. Türklere ait olan kısmı ise, eğer Türkler onların dilediği şekilde bir çözümü kabul ederse verirler. Bu tabii ki son derece sıkıntılı ve gerginliği davet eden bir yaklaşım. Son zamanlarda biz diplomatik girişimlerimizi arttırdık. Gerek Birleşmiş Milletler yetkilileri gerekse Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, İtalya gibi şu anda Rum tarafıyla birlikte bu adımları atan tüm ülkelere yönelik diplomatik girişimlerimiz esnasında, bu konuda daha dikkatli olunması gerektiğinin altını çiziyoruz. Umarız bizim görüşlerimizi de dikkate alırlar" değerlendirmesinde bulundu.

‘KKTC'nin Türkiye'ye verdiği arama yetkileri var, süreci hiç bir şey yapmadan seyredemeyiz'

Türkiye'yle anlaşmalar imzaladıklarının altını çizen Nami "Bu anlaşmalar çerçevesinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin de Türkiye'ye, Türkiye Petrolleri Anonim Ortakları'na (TPAO) verdiği arama yetkileri var. Dolayısıyla biz de faaliyetlerimizi eş zamanlı ve eş değerde devam ettireceğiz. Süreci elimizi kolumuzu bağlayarak seyredecek değiliz. Umarım yakın bir gelecekte bu konuda bir işbirliği platformu oluşur. Biz Rum tarafına çeşitli modeller önerdik. Ama bugüne kadar hepsini reddettiler. Mesela Birleşmiş Milletler çatısı altında bir komite oluşturulabilir. Biz Kuzey Kıbrıs'ın Avrupa Birliği'ne uyumu için geçmişte benzer bir komite oluşturmuştuk. Avrupa Birliği yetkilileriyle Kıbrıs Türk tarafının yetkililerinin ortak çalışmasına imkan tanımıştık. Halihazırda kültürel miras konusunda, çevre konularında iki taraf arasında çalışan ortak komiteler var. Neden enerji konusunda da böyle bir komite oluşmasın? Başka formüller de düşünmek mümkün. Yeter ki o yönde siyasi bir irade olsun. Ama Rum tarafının ana politikası, enerji konusunu bir işbirliği vesilesi yerine karşı tarafın aleyhine bir koz olarak kullanmak ise —ki şu andaki işaretler o yönde- bu formülleri reddetmelerini de yadırgamamak lazım" diye konuştu.

‘Türkiye'nin uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını koruması doğal'

East-Med projesinin Türkiye'nin Münhasır Ekonomik Bölgesi'nden geçtiği tartışmalarının hatırlatılması ve "Böyle bir durumda, Türkiye nasıl bir tepki gösterir?" sorusu üzerine Nami "Benim Türkiye adına bir şey söyleme yetkim yok ama Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'yle imzalanan anlaşmalar çerçevesinde, Kıbrıs'a ait her türlü alanda Türkiye'yle birlikte faaliyetlerimizi arttırarak devam ettireceğiz. Tabii, Türkiye'nin bizden bağımsız olarak tamamen kendinin uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını da savunması doğaldır. Rum tarafının tek yanlı olarak ilan ettiği münhasır ekonomik bölgelerin bazılarında Türkiye'nin de hak iddiaları var. Bu tür durumlarda normal olarak tarafların bir araya gelip bunları sulh yoluyla çözümlemeleri gerekir. Ancak Kıbrıs sorununun devam ediyor olması böyle bir imkanı önümüze koymamızı engellemektedir. O yüzden biz aslında Rum tarafını Kıbrıs sorununu bir an evvel bizimle çözme iradesini ortaya koymaya davet ediyoruz. Aslında geçtiğimiz yıl içerisinde bu konuda önemli bir ilerleme sağlanmıştı ve Kıbrıs Konferansı gerçekleştirilmişti. Ancak son aşamada, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin önümüze koyduğu paketi üzerindeki pozisyonlarını vermeyi reddederek Kıbrıslı Rum lider o fırsatı yitirmemize sebep oldu. Şu anda aslında Birleşmiş Milletler'e çok önemli bir görev düşüyor. BM Genel Sekreteri özel bir temsilci görevlendirdi. Müzakerelerin tekrar başlayıp başlamayacağını onun yaptığı çalışmalara göre göreceğiz. Bizim arzumuz, takvimi belli ve o takvimin sonunda da statükoyu değiştireceği kesin olan bir kurgunun Birleşmiş Milletler tarafından taraflara sunulması. Rum tarafının ise bu kurguyu kabul etmekte mütereddit davranmasına izin verilmemesi. Çünkü Kıbrıs sorununun çözümsüz kalması, bölgede birçok gerginliğin tetiklenmesine ileride sebep olacak. Bu tehlike üzerimize geliyor, görüyoruz. Bunu mutlaka bertaraf edecek adımlar atmamız lazım" dedi.

‘Doğu Akdeniz'i işbirliği havzasına dönüştürmemiz lazım'

Nami "Örneğin, eğer Kıbrıs sorunu olmasaydı hidrokarbon konusu, sadece Kıbrıs'ın değil bölgedeki bütün ülkelerin menfaatine olacak şekilde kurgulanabilir ve bir barış projesine dönüşebilirdi. Halbuki bakın kaç dakikadır bunun gerginlik yaratacağını konuşuyoruz. Onun için uzun vadeye baktığınızda elbette bu gerginlikten tarafların menfaat sağlaması mümkündür. Gerginlikler aslında herkesin zarar görmesine neden olur. Onun için biz gerginlikleri konuşmak istemiyoruz. Barış projelerini konuşmak istiyoruz. Doğu Akdeniz'in ihtiyacı olacak en son şey gerginlik şu anda. Bölgeye baktığınızda sadece Doğu Akdeniz değil, Türkiye'nin güneydoğusu, doğusu hatta kuzeyi birçok sorunlarla cebelleşiyor. Onun için biz Kıbrıs merkezli olarak Doğu Akdeniz'i bir işbirliği havzasına dönüştürmemiz lazım" dedi.

‘Dün AB üyeliğini koz olarak kullanan Rumlar, bugün doğalgaz yarın başka bir konuyu gerginlik vesilesine dönüştürebilir'

Annan Planı süreci de dahil olmak müzakere süreçlerinin Güney Kıbrıs tarafından reddedilmiş olduğuna işaret eden Nami "Annan Planı, Türk tarafı tarafından kabul edilmiş fakat Rum tarafı tarafından reddedilmişti. Getirdikleri eleştirilerden biri onun Kıbrıslı bir sürecin sonunda doğmadığıydı. 2004'ten 2017'ye kadar geçen 13 yıllık süreçte müzakereler yapıldı ve tamamen adadaki her iki tarafının ürettiği şekilde yeni bir plan ortaya çıktı ki Annan Planı'na göre her iki taraf için de iyiydi. Yani bir kazan-kazan yaklaşımıyla olmuştu. Hatta son safhasına kadar kendi liderlerinin de desteklediği bir kurguydu. Fakat son anda yine vazgeçtiler. Dolayısıyla burada neyi görüyoruz? Annan Planı'nda AB üyelikleri elde etmişlerdi, onu Türklerin aleyhine kullanabilirler mi beklentisiyle son merhalede ‘hayır' dediler. Şimdi de doğalgazla alakalı bir beklenti içerisine girdiler ve bu sebeple masayı terk ettiler. Bunun sonu yok, onun için az önce Birleşmiş Milletler'den beklentimizin; takvimi belli, o takvimin sonunda da Rumlar tekrar masayı terk ederse veya hayır derse Kıbrıslı Türklerin statüsünün ne olacağını başından belirleyen bir yaklaşım beklediğimizi söyledim. Dolayısıyla bir şekilde öyle ya da böyle adadaki statükoyu sona erdirmemiz lazım. Mevcut statükonun yol açacağı gerginlikleri engellememiz lazım. Bunu yaparsak eğer, bugün doğalgaz konusu olabilir yarın başka bir konu, gerginlik değil, işbirliği vesilesine dönüşür" diye konuştu.

‘Türkiye, Kıbrıs ve İsrail arasında olası bir enterkonnekte projesi yüksek enerji maliyetlerine çare olur'

Adadaki yüksek enerji maliyetlerinin çözümünün Kıbrıs sorununun çözümüyle gerçekleştirilecek enerji projeleri olduğuna işaret eden Nami "Bakın, biz Türkiye'den Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne su taşıyan boru hattını taşıdık. Fakat adadaki sorun nedeniyle şu anda su kıtlığı yaşayan Rum tarafı bizden su almayı bile reddediyor. Yakında Türkiye'yle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni enerji konusundan bir elektrik kablosuyla enterkonnekte hale getirmek istiyoruz. Eğer böyle bir şey yaparsak bunu bölgede bulunabilecek diğer enerji kaynaklarıyla bütünleştirebiliriz. Kıbrıs'ı İsrail'e bir kabloyla bağlayabiliriz ve böylece bir enerji koridoru oluşturabiliriz. Ama maalesef Kıbrıs sorununun devam etmesi bu tip projelerin de önünde engel. Kıbrıs, bir ada ülkesi ve enerji maliyetleri adanın kuzeyinde de güneyinde de çok yüksek. Çünkü akaryakıt yakarak jeneratörlerimizi çalıştırıyoruz. Halbuki artık rekabetçi ülkeler bundan uzaklaştılar ya yenilenebilir enerji ya doğalgaz ya da hidrolik santrallerle bu sorunlarını çözüyorlar. Kıbrıs da yenilenebilir enerji ve güneş enerjisinde oldukça şanslı bir ülke. Fakat bunlardan faydalanabilmeniz için güçlü şebekelere bağlanmanız lazım. O da en yakın komşumuz olarak Türkiye olabilir" dedi ve şöyle devam etti:

"East-Med projesinin yanı sıra başka bir proje de İsrail, Kıbrıs, Girit ve Yunanistan'ı, Avrupa Birliği fonlarından bulunacak 3.5 milyar euro'luk bir kaynakla kabloyla elektrik bağlantısını sağlamak ve enterkonnekte şebeke haline getirmek. Halbuki bırakın böyle bir maliyeti, 600-700 milyon dolarlık bir yatırımla Türkiye-Kıbrıs-İsrail bağlantısı gerçekleşebilir, aynı sonuca ulaşılabilir, tasarruf edilecek paralarla bu bölgede yardıma ihtiyacı olan birçok ülkeye göçmen sorunu gibi sorunlara çare üretilebilir. Dolayısıyla aslında bütün bunlar mümkün, yeter ki Kıbrıs sorununa kısa vadede kapsamlı bir çözüm bulalım."

‘Türkiye olumlu, kucaklayıcı tutum içinde, Türk tarafı olarak tüm çabayı gösteriyoruz'

Şu ana dek 100 milyon dolar harcanan East-Med projesinin hem ekonomik anlamda külfetli hem de bölgedeki güvenlik sorunları sebebiyle soru işareti barındırdığının hatırlatılması ve projenin güvenliğini sağlamak için nelerin değişmesi gerektiğinin sorulması üzerine Nami "Yine konu bizi Kıbrıs sorununun çözümüne getiriyor. Burada herkesin ilişkilerini normalleştirdiği bir yapı olursa o zaman bu tip enerji altyapılarının nasıl savunulacağı konusu da rahatlıkla çözülür. İşbirliği içerisinde olan ülkeler ortalıkla kurduğu bu sistemleri korumak için de gereken savunma mekanizmasını oluştururlar. Bu olmadan yapılacak yatırımların ise güvenli yatırım olarak nitelendirilmesi mümkün olmayacaktır" yanıtı verdi.

Nami "Türkiye ‘bu bölgede bizi dışlayarak bizim hak ve çıkarlarımızı ihlal ederek adım atmayın, kucaklayıcı olun, biz buna hazırız, gelin birlikte ele alalım. Bu birlikteliği engelleyecek sıkıntılar varsa oturalım konuşalım, bunları bir bir çözelim' mesajı veriyor. Bundan daha olumlu bir mesaj olamaz. Fakat muhataplarımız maalesef tek yanlı adım atmakta ısrarcı davranıyorlar ve dışlayıcı tavır içerisindeler. Dünyanın istediğiniz herhangi bir bölgesine bakın, bir çatışma varsa çatışmanın kökeninde kucaklayıcı değil, dışlayıcı politikalara yönelinmesinin yattığını görürsünüz. Dolayısıyla gelinen tehlike belli ve şu anda ona karşı mesajlar net bir şekilde en üst seviyede veriliyor. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanımız (Mustafa) Akıncı'nın da, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da bu yönde çok mesajları var. Biz Türk tarafı olarak elimizden gelen çabayı ortaya koyuyoruz" diye konuştu.

‘Kıbrıs Türk halkına yönelik tüm izolasyonlar kaldırılmalı'

Libya ve Suriye başta olmak üzere, bölgede barışın sağlanmasının Kıbrıs'a da olumlu bir etkisinin olabileceğinin hatırlatılması üzerine Nami "Bu söylediğinize katılmamak elde değil. Ancak bizim arzumuz Kıbrıs meselesini bu meselelerden de daha erken çözmek ve Kıbrıs meselesine gelecek çözümün o ülkelerdeki barış süreçlerini olumlu etkilemesini sağlamak" dedi ve şöyle ekledi:

"Kıbrıs Türk halkı gerçekten son derece yardımsever ve bölgesindeki tüm ülkelerle iyi geçinmek isteyen bir halk. Şu anda hala her türlü hakları çiğnenerek izolasyon altında zorluklar içerisinde ekonomik kalkınmalarını gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Adil olmayan politikalara bir son verilsin, çözüm ve barış için elinden gelen her çabayı göstermiş olan Kıbrıs Türk halkına yönelik izolasyonlar kaldırılsın. Karşılıklı ticari, kültürel, ekonomik ilişkiler geliştirilsin. Eğer bu yapılırsa az önce bahsedilen bütün sorunların odağında olan Kıbrıs sorununun devam etmesi sorunundan da kurtulmuş oluruz. Rum tarafına da net bir mesaj verilmiş olur. Bu tanınmışlık perdesinin arkasına saklanarak olumlu senaryoları engellemelerine göz yumulmayacağı mesajı verilmiş olur. Böylece küresel anlamda barışa da katkı sağlanmış olur." 

 

Röportaj Haberleri