Bugünlerde sosyal medya platformlarından dolaşıma koyduğu “Stranger” teklisi için caz müziğinin ülkemizdeki gurur kaynaklarından Cahit Kutrafalı ile buluşarak hem Kıbrıs ve yakın coğrafyamızdaki cazın fotoğrafını çektik hem de cazın ülkemizdeki gelişiminin katalizörü de olacağını düşündüğü caz festivali projesi hayalini konuştuk.
Murat OBENLER
En son 2018’deki Transitions albümünüzden sonra buluşup bir röportaj yapmıştık. Daha sonra Cahit Kutrafalı’nın müzikal yaşamında çok güzel gelişmeler, çok iyi iş birlikleri, çok güzel ilerlemeler ve eşlikler oldu. Bu kez de Stangers adlı single için bir araya geldik ama ben Transitions sonrasını senden dinlemek isterim.
Cahit Kutrafalı: Single olarak 2021’de Tolga Erzurumlu, Anıl Şallıel ve Stelios Xydias ile kaydettiğimiz “My love is true” çıkmıştı sonrasında da şimdi “Strangers” çıktı. Bu tekliyi yazda çıkaracağımız 3 parça daha takip edecek.
“Benim için de pandemi üretken bir süreç oldu”
Pandemi süreci senin için nasıl seyretti? Birçok sanatçının üretimlerinin arttığı, evden farklı paylaşımlara girdiği, konser verme yöntemlerinin dijital bir kanala kaydığı zamanlardan geçtik. Senin bu süreci nasıl değerlendirdiğini merak ediyorum?
Cahit Kutrafalı: Üretim yöntemlerinin farklılaştığı bir dönemde sanatçılar da kısa süreli dijital işlere yöneldiler. Uzaktan eserler paylaşanlar, farklı farklı mekanlarda video çekip birleştirip paylaşanlar, ev stüdyolarından iş birlikleri ile dünyaya seslenilen bir dönem oldu. Benim de o dönemde birkaç parçam oldu. Bazı orijinal bestelerimi o şekilde yayınladık. Dolama Dolamayı, Sarhoş Zeybeği düzenlemeleri yaptım. Bu yakın zamanda yayınlayacağım parçaların kompozisyon süreci de o döneme denk gelir. Benim için de pandemi üretken bir süreç oldu. Aslında o dönem ürettiklerim normal hayata dönülmesiyle birlikte bir kenara itildi de denebilir. O dönemde solo bir üretim yapmadım gibi görünebilir ama eşlikçi olarak Anıl Şallıer’in albümü, Anıl’ın yine çok vokalli bir projesinde yer aldım, Hollanda’da Dimitris Terpisiz’in albümü için yapılan kayıtlara katıldım. Alexis Kasinos’un Eylül ayında çıkacak albümünü kaydettik. Mighty Sugarcane adlı güneydeki grubumla Atomic Albümünü çıkararak bunu plak formatında da yayınladık. Galli saksafoncu Thomas Lumley aramıza aldık ve Marios Takoushis,Stelios Xydias ve benden oluşan Reprise Quartet olarak iki ay önce 6 parçalık “Cycles” adlı ilk albümümüzü çıkardık. Gelecek ay ise Windcraft Festivali’ne katılacağız. Bu dönemde 6-7 albümde eşlikçi olarak yer aldım.
“Farklı gruplarda çalmak, farklı türevlere girip çıkmak işin en heyecanlı tarafıdır. Farklı bakış açıları, farklı kompozisyonlar, albümler ve icralar beni besliyor, diri tutuyor, heyecanımı canlı tutuyor.”
Yıllar içinde senin gerek gelen talepler gerekse senin isteğinle yer aldığın projeler, gruplar, festivallerle hem müziğini hem de çevreni geliştirdiğini gözlemliyorum. Kıbrıs adasında caz dendiğinde senin içinde aktif olarak yer almadığın bir festival hayal edilemez oldu. Türkiye ve yurtdışını da eklediği bu çeşitliliğin çoktan ada dışına taştığını görüyorum. Gençlerin seni bir rol model olarak aldıklarını görmek de ayrı bir gurur kaynağı yaratıyor. Hep sanatsal gaileleri barındıran bu süreçlere detaylı bir şekilde değinelim istiyorum.
Bizim içinde bulunduğumuz doğaçlama caz müzik ve türevlerine baktığımızda farklı gruplarda çalmak, farklı türevlere girip çıkmak işin en heyecanlı tarafıdır. Farklı bakış açıları, farklı kompozisyonlar, farklı albümler, farklı icralar beni besliyor, beni diri tutuyor, heyecanımı canlı tutuyor. Sanatçı olmanın ruhunda da bu vardır. Hep aynı yerde aynı işi yapacak olsaydık masa başında memur olurduk. O yüzden doğamız gereği farklılıklarımızla büyüyerek, zenginleşerek ilerliyoruz.
Bizlerin etkinliklerini takip eden bir gazeteci olduğun için bu farklı deneyimlerimize de şahit oluyorsun. Elif Çağlar, Brezilyalı gitarist Yoander Santos, Sırp Saksafoncu Nikola Spasojevic bunlardan bazıları. Kozmopolit bir yapı içinde aynı tarzdan gelen ama farklı yaklaşımlarla yorumları olan müzisyenlerle yeni şeyler çalmak beni besliyor. Bu hem kişisel hem mesleki gelişimimizde önemli rol oynar.
“Ülkemizde toplumun kültür-sanat ile bağları güçlü olmadığı için ve sanat 2.,3. planda olduğu için gündemler her şeyi çok etkiliyor”
Senin bestecilik, söz yazarlığı, aranjörlük, icracılık/yorumculuktan oluşan çok yönlü sanatçı kimliğin ile bu ülkede müzik yapan büyük bir kesimden ayrı bir yerde yer alıyorsun. Son çıkan single “Stranger” de bu özelliklerini yansıttığın bir eser oldu. Tabi artık doğru proje/ konsept, format, zaman, kitle gibi kavramlardan oluşan pazarlama yöntemlerinin de büyük önem kazandığı zamanlardan geçiyoruz.
Evet çok önemli bir konuya değindin. Dünya ve ülke gündeminin bizden bağımsız olarak sert şekilde değişmesi, kırılgan olması bizim yaptığınız çalışmaların kitlelerle buluşmasındaki zamanlamayı etkiler. Bazen ciddi olayların gündemi oluşturduğu bir ortamda çıkarılan bir albüm veya parça gürültü-noise olarak da kaynayabilir. Tabi bu gündemler geçer ama sanat kalır. 2.Dünya Savaşı sonrasında ayağa kalkmaya başlayan Almanya’nın tamir ettiği ilk binaları tiyatro salonları olması gibi. Bizim ülkemizde toplumun kültür-sanat ile bağları güçlü olmadığı için, sanat 2.,3. Planda olduğu için gündemler her şeyi çok etkiliyor. Bir arkadaşım albüm tarihini Ekrem İmamoğlu’nun tutuklandığı gün olduğu için başka bir tarihe almak zorunda kaldı.
“En büyük şanslarımızdan birisi adanın güneyindeki meslektaşlarımızla yaptığımız iş birliğidir. Aynı kültürden ama farklı bakış açılarıyla harmanlanan ve yetişen kişiler olduğumuz için birbirimizden besleniyoruz”
Senin müzik icra ettiğin adanın güneyinde bu tür sarsıntılar ve gündem bozucu konular daha sağlam bir caz müzik altyapısı, festivaller, gruplar olduğu için daha az görünüyor sanırım değil mi?
Bizim Kıbrıslı Tük müzisyenler olarak en büyük şanslarımızdan birisi adanın güneyindeki meslektaşlarımızla yaptığımız iş birliğidir. Aynı kültürden ama farklı bakış açılarıyla harmanlanan ve yetişen kişiler olduğumuz için birbirimizden besleniyoruz. Güneyde yıl içinde oturmuş festivallerin olması bu tür olumsuzluk yaratan gündemlerin müzisyenin plan programını çok da etkilememsine neden oluyor. İran-İsrail savaşının yakın geleceği ve adamızı nasıl etkileyeceği konusundaki belirsizliği bir kenara koyarak bu yorumu yapıyorum. Geçtiğimiz hafta Baf’ta ilk kez düzenlenen Records Caz Festivali’nde sahne aldık. Aslında adanın kuzeyinde de bir caz festivali olması gerekir.
“Caz festivalleri gerçekleştiği şehir için hep bir prestijdir. Caz festivali olmayan bir ülke düşünemiyorum. Bizde de olmalıdır”
Seninle sohbetlerimizde bu festival konusu hep geçiyor. Bir şekilde puzzle’nin parçaları bir araya gelemiyor. Bunun ana nedenleri nelerdir? Anladığım kadarıyla sen bu mücadeleyi tek başına da olsa sürdürüyorsun.
Baf’ta ilk kez düzenlenen Records Caz Festivali’ni Nikola tek bir kişi düzenliyor. Bu festivalde çalmam Kuzey Kıbrıs’ta da bir caz festivali düzenleme konusunda bir misyon edinmemde bana ilham oldu. Geçmişte de deneyimlerimiz oldu, o gün başlasaydık bu yıl 8’ncisini yapıyor olacaktık. Yine güneyde Paradise Jazz Festival’i Sokratis Efstathiou ve George Koulas yapıyor. Festival denilince dev isimler, şafşata vs. anlaşılıyor, tabi popüler kültürün festivalcilik anlayışının da bunda etkisi var. Daha mütevazi ve adım adım ilerleyecek bir başlangıca ihtiyacımız vardır. Caz festivalleri gerçekleştiği şehir için hep bir prestijdir. Çok sempati duyulmayan İsrail’deki caz müzisyenleri dünyadaki caz müziğinin nabzını tutan önemli sanatçılardır. Bu isimler bu coğrafyadan gelip geçiyor. Yine Türkiye’deki çok değerli isimler var. Türkiye’ye konserler için gelen cazın önemli isimleri var. Bunları Kuzey Kıbrıs’a çekmek ve 2-3 günlük bir festival yapmak çok zor değildir. Bu ülkemiz için de bir prestij festivali olacaktır. Ben caz festivali olmayan bir ülke düşünemiyorum. Lefkoşa’da Rüstem Kitabevi ve Girne’de The Soulist caz müziğinin en çok icra edildiği yerlerdir ve buraları kullanarak biz kitleyi birer ikişer arttırarak çoğalttık. Alttan okuyup gelen genç kuşak caz müzisyenlerimiz de vardır. Yine de bir tek caz müziği yapacak bir caz kulübünün programını dolduracak bir müzisyen havuzumuz olduğunu düşünmüyorum. Son 5-6 yılda yükselen bir ivme vardır. Ben ülkemizde caz alanında çıtayı yükselterek bir caz festivali kazandırmanın gerekliliğine inanıyorum. Bir müziği kitlelere duyurmanın en etkili yolu festival(ler) yapmaktır. Festivaller birer herkes için eğitim yuvası gibidir. Buna kendi müzisyenlerimizi de entegre ederek yurtdışından gelecek müzisyenlerle harmanlamak kısa ve orta vadede bize çok şeyler kazandıracaktır. Tabi ki bizim ülkemizde de Gazimağusa Kültür-Sanat Festivali, Halil Kalgay’ın Uluslararası Bellapais İlkbahar Müzik Festivali, Yılmaz Taner’in organize ettiği K.K.Uluslararası Bellapais Müzik Festivali gibi kaliteli festivaller vardır. Ama caz festivalimiz yoktur.
“Güneydeki olgun caz ortamları ve festivallerde çaldığım için bir yandan sevinirken bir yandan da üzülüyorum. Yurtiçi ve yurtdışında caz eğitimi alan gençlerimizi bu sisteme entegre edemezsek Kıbrıs’tan kaçıp bir daha da gelmeyecekler.”
Belki de bir ayağı güneyde bir ayağı ise kuzeyde olabilecek iki toplumlu bir festival ile başlanabilir. Belki bir iki toplumlu caz yaz kampı olabilir.
Ben güneydeki olgun caz ortamlarında ve festivallerde çok sevdiğim Rum arkadaşlarla çaldığım için bir yandan sevinirken aynı zamanda adanın kuzeyinde de böylesi festivallerin olmamasından dolayı da üzülüyorum.
Bizde caz müziğinde nefesli enstrüman çalan bir müzisyenimiz yoktur. Tabi bunun temelinde eğitim sistemi var. Güney’de okullarda çocukların, gençlerin nefesli vs. çalgıları kullanmaları teşvik ediliyor. Buradan bile kültür-sanat ile bağlarımızın ne kadar kopuk olduğunu görebiliriz. Ben 2015 yılında Jazz Education Abroad programına eğitmen olarak dahil oldum ve Tayland,Lübnan gibi ülkelere gidip atölye çalışmaları yaptık. Bu ekibin bir parçası olmak bana çok şey kattı. Bu sosyal sorumluluk projesi de olan program Kıbrıs Cumhuriyeti’nin de dahil olduğu ülkelerdeki caz kültürünü ve eğitimi yaymaya yönelik çalışmaları içeriyor. Proje CEO’su Mariano E.Abello ile buraya yönelik de neler yapabileceğimiz üzerine kafa yorduk ve AB Merkezi’nin de desteğiyle bu çalışmaları bir iki yıl kuzeyde de yaptık. Çok da ilgi gördü ama günün sonunda bir yerlere takıldık ve sürdürülebilir olamadı. Yurtiçi ve yurtdışında caz eğitimi alan gençlerimizi bu sisteme entegre edemezsek Kıbrıs’tan kaçıp bir daha da gelmeyecekler.
“Kendi sesimizi, müziğimizi kendi ülkemizde kendi insanımıza duyurabileceğimiz bir caz platformumuz olmalı”
O zaman ortaya bir festival fikri çıkarsa veya senin önerinle destek bulursa burada gönüllü çalışmaya hazırsın gibi hissettim.
Evet. Benim gailem “Bu topluma neler kazandırabilirim?” boyutundadır. Kendi sesimizi ve müziğimizi kendi ülkemizde kendi insanımıza duyurabileceğimiz bir platformumuz (yani bir caz festivalimiz) olmalı. Şu andaki hedeflerimden birisi de adanın kuzeyinde de yerli-yabancı cazcıları caz severlerle buluşturacak bir caz festivali olmasıdır. Buradan ilk olarak başkentte ve/veya Girne’de yapılacak bir caz festivaline katkı koyma konusunda niyetli olabilecek kesimlere bir kez daha çağrıda bulunmak istiyorum. Ben 2026’da Kuzey Kıbrıs’ta bir mütevazi caz festivali olması için elimden geleni yapacağım.
“Burada bir caz albümü kaydedeceksek dışa bağımlı olmadan kendi müzisyenlerimizle bunu kotarabilmemiz gerekir. Kuzey Kıbrıs’ta her alanda üretimden koparılma politikası izleniyor. Üretim yapacak bir motivasyon da olmayınca uzak durursunuz.”
Ülkemizde caz albümü kaydı konusunda da kısırlık yok mudur?
Şu anda belli başlı isimlerle bu işler yürüyor. Burada bir caz albümü kaydedeceksek dışa bağımlı olmadan kendi yerli müzisyenlerimizle bu albümü kotarabilmemiz gerekir. Müzisyen kaynağımız ve çeşitlilik meselesi. Bu olursa 5-10 yıl sonra buradaki üretim 5-10 katına çıkacaktır. Bu da çok önemli bir ilerlemeyi tetikleyecektir. Festivallerin varlığı caz müzisyenine büyük bir üretme motivasyonu da sağlar. Daha önce de defalarca dile getirdiğim gibi Kuzey Kıbrıs’ta her alanda bir üretimden koparılma politikası izleniyor. Üretim yapacak bir motivasyon da olmayınca uzak durursunuz.
“Hiçbir beste durup durduğu yerde çıkmaz. Pandemide yaptığım “Stranger” de dahil her şarkının bende bir hikayesi vardır. Yaptığım hazır besteleri toplasak 2-3 albüm rahat çıkar.”
Ana buluşma sebebimiz “Stranger” teklisine ancak sıra geldi
“Stranger” teklisinin geçmişi pandemi dönemine kadar gider. Her şarkının bende bir hikayesi (yaşanmışlık, duygu vs.) vardır. Ben hiçbir bestenin durup durduğu yerde çıktığına inanmıyorum. Orkestrasyonda İsveçte yaşayan değerli Türk davulcu Robert Mehmet İkiz, değerli gitarist Sarp Maden, değerli piyanist Adem Gürşan, vokalde Ezgi Akgürgen ile parçayı kaydettik. Değerli dostum Emre Yazgın mixingi ve Selim Sayarı abimiz de masteringi yaptı. O dönem hazırladığım besteleri yavaş yavaş paylaşmaya başlıyorum. Günümüzde büyük bir albüm yapmak ve o tür bir mantıkla insanlara ulaşmak neredeyse hiç tercih edilmiyor. Single veya multi-single (EP) tarzı tercih ediliyor. Eserleri harcamamak adına Stranger’den başladık. Sonbaharda da diğer üç parçayı Timeline adıyla EP formatında dijital müzik platformlarından paylaşacağız. Tabi üretim süreçlerim de kesintisiz devam ediyor. Yaptığım hazır besteleri toplasak 2-3 albüm rahat çıkar.
“Charlie Parker’e saygı olarak onun parçalarını gitarımla yorumladığım solo tribute albüm evde bilgisayarımda duruyor”
Yeni projeler neler var?
Benim solo olarak da kaydettiğim ve müzikal gelişimimde rol model olan caz müziğinin bebop tarzındaki en önemli isimlerinden Charlie Parker’e saygı albümü olarak onun parçalarını gitarımla yorumladığım tribute albüm evde bilgisayarımda duruyor. Benim dahil olduğum bir sürü albüm de bu yıl yayınlanacak.
“LBO’nun varlığı ve ülkemiz kültür-sanatındaki lokomotif görevi çok önemlidir. Benim müziği 3 boyutlu olarak düşünebilme yeteneğim bu süreç içinde gelişti”
Bana göre Cahit Kutrafalı’nın Lefkoşa Belediye Orkestrası’ndaki görevi de müzikal ilerlemesine önemli bir katkıda bulunuyor. Onu da atlamak istemedim.
Çok önemli bir konuya değindin. Sanatın destek bulmadığı bir coğrafyada böylesi özgün üretime de kapılarını açan bir kurum çatısı altında bulunmak çok önemlidir. Üretimi bire bir etkiliyor. Benim müziği 3 boyutlu olarak düşünebilme yeteneğimin bu süreç içinde geliştiğini düşünürüm. LBO’da aranjör olarak görev alıyorum, yorumcu olarak da projelerde çalıyorum. Bizim dışarıda yaptığımız işler de oranın hanesine yazar çünkü benim bireysel çalışmalarımın ardında her zaman o desteği hissederim. Orada da geçtiğimiz aylarda caz türünde bir konser icra ettik. LBO’nun ülkemiz kültür-sanatındaki lokomotif görevi ve varlığı çok önemlidir. Bu yapıların diğer şehirlere de yayılması gerekir.
“Sen de gazeteci olarak önemli bir görevi yerine getiriyorsun”
Son olarak eklemek istediğin bir şey varsa alıp sohbetimizi sonlandıralım.
Ben sana özellikle teşekkür etmek isterim çünkü gerek üretimlerimizi medya aracılığı ile kitlelere duyurmak benim de içinde bulunduğum caz etkinliklerini takip ederek gerekse aramıza yeni katılan arkadaşlarla yaptığın röportajlarla bu müziğin daha büyük kitlelere duyurulmasında önemli bir görevi yerine getiriyorsun. Bizim gibi özgün müzik yapanların görünürlüğünü arttırdığın için tüm arkadaşlarım adına çok sağ olasın varolasın. Senin gibi gazetecilerin de çoğalması gerekiyor.