‘’Küçükhanım, Ararat sizin için bir yükseklik meselesidir. Bizim içinse bir derinlik meselesi.’’*

‘’Küçükhanım, Ararat sizin için bir yükseklik meselesidir. Bizim içinse bir derinlik meselesi.’’*

 

‘Ermeni soykırımı’ yasa tasarısı haziran ayı başında Almanya Federal Meclisi’nde oylanarak kabul edildi. Konu ile ilgili haberi duyunca aklıma İsviçre’de Ermeni soykırımını alenen reddedip bunu “uluslararası bir yalan’’ olarak tanımlayan Doğu Perinçek’in Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde görülen davası geldi. Ermeni soykırımını inkar etmeyi yasaklayan kanun uyarınca tutuklanıp cezai yaptırım uygulanan Perinçek, konuyu AİHM’ne taşıyarak İsviçre’deki yasaya bağlı yaptırımların  ifade özgürlüğü ihlali olduğu sonucunu almıştır.

Söz konusu ‘‘Ermeni soykırımı’’ olunca konudan etkilenen taraflar birden fazla oluyor. Batılı toplumlarda konuyu yasamadan geçirme çabası Türkiye’den sert tepkilere yol açıyor. Bu tepkiler ışığında ülkenin ifade özgürlüğü ihlal sicili kabarıyor ve bu da nefreti besleyerek toplumlar arası uzlaşıyı etkiliyor. Neticede hem Türkiye’de hayatını devam ettiren Ermenilere karşı hem de Türkiye ve Ermenistan arası ilişkilerde normalleşme başarılamıyor. Alman yasa tasarısı gündeme düştüğünde de TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın nefret dolu söylemleri meselenin çözümden ve normalleşmeden ne kadar uzak olduğunu kanıtlar niteliktedir.

Ağrı’nın Derinliği, Ece Temelkuran’ın Türkiye, Ermenistan, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde Ermeni sorunu ile ilgili yaptığı temas ve mülakatlardan derlediği bir kitaptır. Günümüzde gerek Ermeni sorunu gibi tarihsel süreçten akıp gelen ve ‘’kalıcı’’ gibi gözüken sorunların, gerekse de nefret söylemlerinden beslenip türeyen ayrımcı ve şiddet içerikli toplumsal  ve toplum içi çatışmaların özüne ışık tutar nitelikte değerli bir yapıttır. Temelkuran’ın kitabını bu denli değerli kılan aynı konu üzerinde farklı coğrafyalarda hissedilen ve düşünüleni yalın ve akıcı bir dille aktarmasıdır. Yazarın nesnel bakış açısı ve yaşanılan deneyimlere empati kurma becerisi çatışmacı popüler söylemlerden uzak durmasını ve temas kurduğu insanların hikayelerini ön plana çıkarmasına yardımcı oluyor.

Uzun zamandan beridir süre gelen toplumlar arası sorunlarda rastlanan belirgin özelliklerin başında kuşkusuz iletişim ve empati kurma sıkıntısı gelir. Temelkuran’ın kitabında aktardığı farklı farklı deneyimlerde de yaşanmışlıkları gölgede bırakan, çekilen acıların dışa vurumunu kısıtlayan ve mağduriyetlerin telafisini engelleyen iletişim ve empati kurma sıkıntılarına rastlamak çokça mümkündür. Mesela yazar, bir sınır kasabasında yaşayan ve hayatını sınır ötesinden (yani Türkiye’den) kaçak elektronik eşya getirerek idame ettiren bir Ermeni köylüsünden bahsediyor. O köylü iki ülke arasındaki sorunla gündelik hayat koşullarının kolaylaşması noktasında ilgileniyor. Oysa toplumun acılarını tahlil edebilen yaşlı bir şair için önemli olan tarihsel yaşanmışlıklardan ötürü birikmiş acıların bir uzlaşı neticesinde dindirilebilmesine fırsat tanınmasıdır. Oldukça çarpıcı bir başka örnek ise, Amerika’ya göç etmiş ailelerin Ermenistan’a hayatı boyunca hiç gitmemiş ama uzun süre lobi işleri ile uğraşmış üçüncü nesil evlatlarının sorunu keskin bir dille maddi tazminata indirgemesidir. Yazara göre Türk olanlarla görüşmeyi isteksizce kabul eden bu insanların sorun olarak kabul ettikleri şeyin yüz yıl önce yaşananların günümüzde denk gelen maddi tazminat boyutudur.

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya’da meclise sunulan yasa tasarısının mimarı olan Yeşiller Partisi Türk asıllı eş başkanı Cem Özdemir hakkında ‘‘kanı laboratuvar testinden geçmeli’’ söylemi de kendi hikayesi içinde hapsolmuş ve gerçeği bulma yolunda çaba sarf etmeyenlerin yıllardır verdiği doğal tepkilerin bir benzeridir. Konunun Ermeni soykırımı etrafında odaklanması pek de önemli değildir. Dünyanın neresinden bir toplumsal veya toplumlar arası çatışma, katliam ya da zulüm örneği seçseniz, bunların özünde karşı tarafın sorunu algılama şeklini anlayamama ya da anlama çabası göstermeme eylemi vardır. Temelkuran, bu eylemin sebep verdiği insani utanç boyutunu bireylerin hikayelerini açık bir dille aktararak ortaya koymaktadır. Benzer utançların, uzun bir süre sansüre maruz kalan hikayeler yüzünden Kıbrıs sorununda da ortaya çıkmakta güçlük çekmiş olmasına vurgu yapmak sanırım yerinde olacaktır. Bu bağlamda yazar, toplumsal sorunlarda — ve özellikle yıllarca devam eden söylem savaşlarına hapsolmuş sorunlarda — empati kurabilmek için açık görüş, sabır, ve ötekinin hikayesine saygı göstermek gerektiğini kanıtlamaktadır. 

Kimine göre AİHM’de ispatlanması gereken hukuksal bir kavga… Kimine göre yüz yıldır din(e)meyen bir ağıda layık görülen fiyat etiketi…. Kimine göre milli toprakların bölünme tehlikesi…. Kimine göre doğduğu topraklara ve yok edilen tarihe duyulan özlem… Kimine göre Ağrı…. Kimine göre Ararat… Ece Temelkuran, anlam kargaşaları arasında üstün sabır ve cesaretle konunun insani mağduriyet boyutunu ötekinin sesine kalem tutarak ortaya koyuyor… 

*Ağrı’nın Derinliği, Ece Temelkuran, Everest Yayınları, 2008, 321 sayfa.

Dergiler Haberleri