Komi Kebir’e bir yolculuk (2)

Komi Kebir’e bir yolculuk (2)


Tuncer Bağışkan

Geçen haftaki yazımda Osmanlı döneminden itibaren ‘Komi Kebir’ adıyla bilinen şimdiki Büyükkonuk’un tarihi geçmişini anlatmış, daha sonra ise eski eserlerini anlatmaya başlamıştım. Bugün ise kaldığım yerden devam edeceğim.

Ay. Yorgi Kilisesi
Köyün en büyük kilisesidir. Kuzey giriş kapısının üst başında bulunan iki yazıttan üstteki 1878 tarihli, alttaki 1898 tarihli ve kilisenin içindeki ahşap ikonostasis ise 1897 tarihidir. Bu tarihlere dayanılarak 1878 yılında yapıldığı ve 1897-1898 yıllarında batı kısmı uzatılmak suretiyle büyütüldüğü anlaşılmaktadır. Batı kapısının üst başında Ortodoks kilisesinin amblemi olan çift başlı kartal kabartması bulunmaktadır. 1974 yılı sonrası belli bir süre cami olarak kullanıldıktan sonra terk edilmiş, şimdilerde ise kültürel amaçlarla kullanılmasının düşünüldüğü kaydedilmektedir.
Yakın geçmişimizde Rum köylüler Lambri Paskasında kilisenin etrafında üç kez döndükten sonra kilisede dini bir ayin yaparlardı. Kadınlar ise evlerinde ‘Flavuna’ ve ‘Brosoro’ adı verilen çok büyük bir ekmek yapıp dilimlerler ve kiliseden çıkanlara ölülerin ruhu için dağıtırlardı. Bu kutlamalara katılan gençlerin havaya guburlarıyla ateş ettikleri halen anlatılmaktadır.

Ay. Loukas (Ayluga) Kilisesi
Köyün batı girişinde bulunan bakıma muhtaç yeni bir kilisedir. Tek mekanlı, apseli ve kırmızı kiremit üst örtülüdür. Çatıyı üç kemer desteklemektedir. İç mekandaki duvar yazıtında kiliseyi yapanların adları ile 1957 tarihi kayıtlıdır.

Ay. Vasili Kilisesi ve Alikko ile Caher heykelleri
Caminin güneyinde bulunan harabe durumunda bir Latin kilisesidir. Eski bir kilise  kalıntısı üzerine inşa edilmiştir. Eski kiliseye ait bazı temel kalıntıları, apsenin içinde ise sunak görevi gören bir sütun kasnağı bulunmaktadır. Kilisenin üst örtüsü olmadığı gibi, duvarlarında inşaata ait kapatılmamış ahşap iskele deliklerinin bulunması itibarıyla, inşaatın yarım kaldığı izlenimi edinilmektedir. Bu nedenle inşaatına Latin döneminde başlandığı, Osmanlı döneminde ise inşaatın yarım kaldığı tahmin edilmektedir.
Kilisenin yanına, annesinin köyü olan Komi Kebir’den esinlenerek ‘Alikko ile Caher’ tiplemesini yaratıp canlandıran rahmetlik Kemal Tunç ile partneri Osman Balıkçıoğlu’nun heykeleri 15.5.2011 tarihinde Büyükkonuk Belediyesi tarafından bir vefa borcu olarak dikilmiştir.

Baruzo Bölgesi’deki Ay.Yorgi harabe kilisesi
Köyün güneydoğusundaki eski bir yerleşim yerinde bulunmaktadır. Baruzo sözcüğünün ‘Paluze’ anlamına geldiği söylenmektedir. Bu alana ulaşan yolun zemininde, kırmızı-pembemsi pişmiş toprak tuğlalardan yapılmış balıksırtı motifli bir yer döşemesi bulunmaktadır. Geç Roma/Erken Bizans dönemine ait olabileceği izlenimi edinilmektedir. Mozaik döşemeden sonra yol kenarındaki kilise harabesine varılmaktadır. Rivayete göre kilisenin civarında içi altınla dolu bir kazanın yedi sapından duvara asılı olduğu bazı köylülerin rüyasına girmiş. Definenin bulunması için burada çok kazılar yapılmasına karşın bulan olmamış. Kilisenin sadece bir köşesi günümüze gelebilmiştir. Çevresinde bol miktarda sırlı seramik kırıklarına rastlanmaktadır. Bazıları M.S XII-XV. Yüzyıla tarihlenen Skraffito tekniğinde yapılmıştır. Kiliseyi çevreleyen bahçe duvarının taş örgüsünde bir zeytinyağı değirmenine ait tekne parçası, çevrede ise Neolitik-Tunç devirlerine ait içbükey yüzeyli bir buğday öğütme taşı saptanmıştır.

Galifes mevkii mezarı ve işlikleri
Eski Eserler ve Müzeler Dairesi’nin Baruzo bölgesi yanındaki Galifes mevkiinde gerçekleştirdiği arkeolojik kazılarda bir mezar ile kayalara oyulmuş bazı kanallara rastlanmıştır. Tüm araştırmalarıma karşın kazı raporunu saptamam mümkün olamamıştır. Yine de kazıda ele geçen seramik buluntularını yansıtan fotoğraflara dayanılarak burasının önceleri Geometrik-Arkaik devirlerde bir mezarlık alanı olarak kullanıldığı, daha sonraki dönemlerde ise şarap üretiminde bir işlik olarak kullanılmış olabileceği izlenimi edinilmiştir.

Abelandro (Aboyenro – Abortistos) Bölgesi Mezarları
Büyükkonuk-Sazlıköy-Mehmetcik arasında bulunmaktadır. Çok eskiden Sazlıköy ile Büyükkonuk arasındaki arazinin bir kısmında bir ardıç ormanının bulunduğu, ancak zamanla yok olduğu anlatılmaktadır. Rivayete göre buradaki bir mezarda kralı taşıyan dört atın çektiği altından bir araba varmış. Bir gece çobanın biri bu mezarlardan birinin yanına yatıp uyumuş. Kral rüyasına girip üzerine yattığı için onu azarlayınca, oradan kalkıp başka bir yere yatmış. Ertesi gece oraya yatmaktan korktuğundan, birlikte olduğu arkadaşına oraya yatmasını söylemiş. Kral onun da rüyasına girip onu da azarlamış. Ertesi gün ayni rüyayı gördükleri ortaya çıkınca, gecesi o yeri kazmaya başlamışlar. Ancak orada sadece seramik parçalarından başka bir şey bulamadıklarından kazıyı durdurmuşlar.

Trahona Bölgesi
Sazlıköy’ün kuzeyinden Mehmetcik’e kadar uzanan tepe üzerimde eski bir yerleşim yeridir. Arazi kaçak kazılarla delik değiş edilmiş durumdadır. Eskiden bu bölgedeki Ay. Marina mevkiinden sağlanan taşlardan Şoromilo adıyla bilinen değirmen taşlarının yapıldığı anlatılmaktadır.

Ay. Nuhri Kilisesi
Büyükkonuk-Kaplıca yolundaki Cero suyu civarında harabe bir kilisedir. Çevresinde bol miktarda seramik kırıklarına rastlanmaktadır. Etrafı bir duvarla çevrilidir. Bir zamanlar yanında “Ay. Nuhri’nin suyu” denilen bir su kaynağı olmasına karşın sonradan kurumuştur. Kilisenin sivri kemerli giriş kapısından bir ön odaya, bu odadan sonra ise ikinci bir odaya girilmektedir.

Ay. Fodi (Phodios) Dağı ve Ay. Fodi Kilisesi
Bir bakımdan köyün simgesi sayılan Ay. Fodi dağı deniz seviyesinden 1563 ayak yükseklikte olup köyün kuzeybatısındadır. Zirvede antik bir yerleşim yeri, Ay. Fodi Kilisesi, su sarnıcı, su kuyusu, antik mezarlar, doğal mağaralar, Roma dönemine ait bol miktarda kırmızı renkli seramik kırıkları ve antik bir mezardan dönüşme olan bir alçı taşı gaminisi bulunmaktadır. Kilise ana kayaya yapılmış olup yer seviyesinin altındadır. Kuraklık zamanlarında civar köylülerin katılımıyla kilisede bir yağmur duası yapılırdı. Papazların başkanlığında yapılan ayine okul öğrencileri de katılırdı. Ayine katılanlar önce Sazlıköy yanındaki tarihi Banaya Kyra Kilisesi’ne gidilerek orada bulunan Meryem Ana ikonunu aldıktan sonra yürüyerek Ay. Fodi kilisesine giderlerdi. Ayin sonrası Meryem Ana ikonu alındığı kiliseye geri götürülürdü.

Digenis Agridas kayaları
Ay. Fodi dağının kuzeydoğusunda bulunan Yukarı Hebo’nun “Bendo Ahdira” mevkiindeki dere yatağının üst başında, üzerlerinde bir elin beş parmağının izi olduğuna inanılan iki büyük kaya bulunmaktadır. Kayalarla ilgili bir rivayet değişik kaynaklardan günümüze kadar gelmiştir. Rivayete göre, bir gün, Bizans kahramanı Digenis Agridas ninesiyle birlikte Ay. Fodi dağından denizi izlerlerken, Arap (Saracenes) gemilerinin Kıbrıs’ı istila etmek için karaya yanaşmakta olduklarını görmüş. Yerden aldığı çok iri kayaları gemilere savurmaya başlamış. Eline her aldığı kayanın üzerine elinin beş parmağının izi çıkıyormuş.  Ay. Fodi’nin karşısındaki denizde bulunan Galounia adaları atılan bu kayalardan oluşmuş. Son olarak yerden aldığı çok iri iki kayayı gemilere atmaması için ninesi tarafından engellenmek istenmiş. Ancak yine de kayaları gemilere atmaya kalkıştığı sırada ikisi de Allah tarafından taşa çevrilmiş. O sırada üzerinde Digenis’in beş parmağının izi kalan bu kayalar yön değiştirip dere yatağının başına yuvarlanmışlar. Şimdilerde Ay. Fodi dağının Kuzey batı bitişiğinde, uzaktan bakıldığında insanı andıran iki büyük kayanın Digenis ile ninesine ait olduğuna inanıldığı ve bunların “Gocagarıcık ve Hoca (Hocukya) taşı” adıyla bilindiği anlatılmaktadır. M.S VII’inci yüzyılda Arap akınlarına karşı Bizans İmparatorluğunun sınırlarını koruyan dev cüsseli Digenis Agridas’ın, Kıbrıs’ı istila etmek için karaya yanaşan Arap gemilerine taş atma rivayetinin değişik varyantları, Beşparmak Dağları, Trodos Dağları, Baf’taki Gavur Taşı (Petra tou Romiou), Akama Sotira Dağı’nın önündeki taşlar ve Yeşilırmak’taki Petra tou Limniti adası için de geçerlidir.

Thepos (Hebo-Asmalı Sırt) Harabeleri
Ay. Fodi Dağı’nın denize bakan kuzey eteklerinde çok geniş bir alana yayılmış olan antik bir yerleşim yeridir. “Yukarı Hebo” ile “Aşağı Hebo” diye ikiye ayrılmaktadır. Yukarı Hebo düzlüğü, “Gocagarıcık ve Hoca Taşları”nın altındaki çamlığın bulunduğu düzlükten başlayarak Ay.Fodi’nin doğusundaki Gorno’ya kadar uzanmaktadır. Burada Geç Roma/Erken Hıristiyanlık dönemlerine tarihlenen büyük bir yağ değirmen teknesi, büyük bir kireç gaminisi, çevrede bol seramik kırıkları, kayaya oyulmuş mezarlar ve Aşağı Hebo’ya uzanan su kanalları bulunmaktadır. Aşağı Hebo’daki alçak bir tepe üzerindeki düzlüğün yamaçları duvarla çevrilidir. Arazide Geç Roma – Erken Bizans dönemlerine tarihlenen antik mezarlar, Roma dönemine ait cam kırıkları, parlak kırmızı renkli seramik parçaları ve kiremit kırıkları görülmektedir.

Lumionas (Limionas) antik harabeleri, Galounia adaları ve Harnıp Ambarı
Ay. Fodi Dağı’nın kuzeyindeki deniz kenarında bulunan harabeler Klasik, Helenistik, Roma ve Erken Hıristiyanlık dönemlerine tarihlenmektedir. Burada bol miktarda Terra Sicilata seramik kırıkları, lahit kapağı, kiremit parçaları ve cam kırıkları görülmektedir. Harabelerin hemen doğusunda doğal limana dalgakıran görevi gören Galounia adaları ve limanda ise İngiliz Sömürge döneminin en güzel yapıları arasında yer alan 1909 tarihli bir harnıp ambarı bulunmaktadır. Yakın geçmişimizde hayvan arabalarıyla buraya getirilen harnıplar ambarın güneydeki kapılardan içeriye boşaltılır, kuzeydeki denize bakan kapılar ise harnıpların gemiye nakledilmesi sırasında kullanılırdı. Harnıpla dolu torbalar, limanın açıklarına demirleyen yük gemilerine mavna ve sandallarla taşınırlardı.
Rivayete göre çok eskiden Apostolos Andreas burnundan geçen gemiler akıntılar nedeniyle orada batar, bu nedenle de güney sahillerine kara yoluyla ulaşılması gerekirmiş. O sırada kuzey kıyı şeridinde bulunan Limionas ticari gemilerin bir uğrak yeriymiş. Kent ile Gastria (Kalecik) arasında bir kara yolu varmış. Limionas limanına gemilerle getirilen mallar bu yol kullanılarak Gastria limanına taşınırmış. Ancak yol hem çok sarp, hem de soyguncuların pusu kurdukları çok tehlikeli bir yermiş. Bu nedenle yolculuk sırasındaki herhangi bir soygun tehlikesi karşısında, taşınan kıymetli eşyalar yol kenarlarına kazılan kuyulara gömülürmüş. Bunların saklı olduğu varsayılan yerler arasında Büyükkonuklu Dr. Sozo’ya ait olan Baruzo Bölgesi, Sazlıköy ile Büyükkonuk arasındaki Abelandro bölgesi ve Kantara kalesi ile Mağusa arasındaki bir yer gösterilmektedir. Kantara kalesi ile ilgili benzeri başka bir rivayete göre, kale çok iyi korunan bir yerde bulunması itibarıyla Venedik İdaresinin hazinesi orada bulunurmuş. Ancak Osmanlıların Kıbrıs’ı alma teşebbüsü üzerine hazinenin Venedik’e kaçırılmasına karar verilmiş. Bunun üzerine kaledeki hazine develer ile öküz arabalarına yükletilerek Mağusa’ya doğru yola çıkılmış. Ancak kervanın Mağusa’ya doğru yol aldığı bir sırada Mağusa Kalesi’nin Osmanlıların eline geçtiği haberi alınmış. Hazinenin Osmanlıların eline geçmemesi için yol kenarına kazılan bir çukura saklanmış. O gün bugündür yerini bulan olmamış.

Klima (Asmacık) antik mezarlık alanı
Lumionas ile Yudi Dağı arasındaki bir yarım adanın güneybatı bitişiğinde bulunan bir tepe düzlüğünde yer almaktadır. Düzlüğün batısı Klima, iki küçük limanı olan doğusu ise Şerno olarak bilinmektedir. Mezarlık alanında “Merdivenli Mağara” adıyla bilinen anıtsal bir mezar bulunmaktadır. Rivayete göre bu mezara saklanan korsanlar denizi izlerler ve gelip geçen gemileri soyduktan sonra ele geçirdikleri defineleri buraya saklarlarmış. Kayaya düzgün olarak oyulan ve Roma devrine ait olduğu sanılan mezarın basamaklı yolundan sonra kemerli bir kapıdan iki tarafında derin ve geniş nişler bulunan ön mezar odasına girilmektedir. Bu odanın doğusundaki bir kapıdan ise üç yanında derin, geniş ve dikdörtgen şeklinde nişler bulunan ana mezar odasına girilmektedir. Mezarla ilgili bir rivayete göre geceleri buradan çalgılar ile çocuk ağlamaları duyulması, cinlerin mezarda çalgılı düğünler düzenlediklerine yorumlanırmış. Burada Büyükkonuklu bir Ruma ait bir arazi varmış. Bu nedenle çiftiyle arazisini sürer, öküzlerini bu mezara indirip yemler, gece olmadan da evine dönermiş. Ancak bir gün köye gitmek için geç kaldığından mezarda gecelemek zorunda kalmış. Gece olunca düğün yapmak için oraya gelen cinler onu çarpmış. İyi bir cin onu kötü cinlerin elinden kurtardıktan sonra götürüp köyün yanına bırakmış. Ancak çiftçinin çok yaşamayıp öldüğü halen anımsanmaktadır.

Son söz
Köyün çok eskiden beri bir zeytinyağı üretim merkezi olması ve eski eser alanlarının bolluğu itibarıyla bir çekim merkezi oluşturmaktadır. Bu nedenle Kıbrıs’ın geleneksel el sanatlarına, tarihine, kültür mirasına ve köy hayatına gönül verelerin mutlak surette ziyaret etmeleri gereken bir yerleşim birimimizdir. Şimdilerde zeytinyağı ile el sanatları üretimini canlandırma, yılda iki kez Eko Gün düzenlemek suretiyle köyün tanıtılmasını sağlama ve pansiyonculuğu yerleştirmek suretiyle yerli ve yabancıları köye çekme gayretlerinin devam ettiği gözlemlenmektedir.

Dergiler Haberleri