“İbrahim’dim, Ahmet oldum”

“İbrahim’dim, Ahmet oldum”

 

Serkan Soyalan

Lefkoşa’nın simgesi haline gelmiş tarihi yapılardan birisidir Selimiye Camii. Yüzyıllardır birçok tarihi olaya tanıklık etmiş ve onbinlerce insanın son yolculuğuna uğurlanmasına ev sahipliği yapmıştır.
Kıbrıs’ın gelmiş geçmiş en bilinen din adamlarından biridir Ahmet Gürses. Başkentin bu önemli ibadethanesinin eski baş müezzini Ahmet Gürses, yıllardan beri cami ile özdeşleşmiş bir kişi olmuştur.

“Babam Veli Kaptan”

Okuyucularımıza kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Öncelikle hoş geldiniz demek istiyorum. 1931 yılında Baf’ın Kasaba adlı ilçesinde dünyaya geldim. Baf’ın tanınmış kişilerinden ve herkes tarafından sevilen Veli Kaptan’ın oğluyum. Babamı çok erken yaşta kaybettim. Babam rahmete kavuştuğunda ben henüz 2 yaşındaydım. Eskilerin babamı anlattıklarına göre, heybetli, oldukça asabi ama bir o kadar da yardımsever bir insandı.

Doğduğunuzda isminiz İbrahim’di, sonradan neden Ahmet olarak değişti?

Doğduğumda benim adım İbrahim’di. İskeleli olan annemin kardeşinin ismi olan İbrahim adını bana vermişlerdi. Yani dayımın adını koymuşlardı. Annemin bütün kardeşleri ve babası denizciydiler. Bir gün İskele’den yüklü gemi ile denize çıkarlar ve yükü Rodos’a götürürler. Yükü Rodos’a boşalttıktan sonra boş gemi ile yola çıkarlar. Bizimkiler denizin ortasında iken müthiş bir fırtına çıktı ve gemi alabora olup battı.
İskele’de annemin tarafı günlerce beklediler ve bir netice alamayınca endişelendiler. Aynı istikamete giden diğer denizciler denizin içinde bizimkilere ait geminin parçalarını gördüler ve karaya çıkar çıkmaz bu kötü haberi bildirdiler. Ben doğunca da ismimi, dayımın ismi olan İbrahim koyarlar.

İbrahim’di, Ahmet oldu

Peki isminiz sonradan neden Ahmet olarak değişti?

Benim büyük kardeşimin, ağabeyimin ismi Ahmet’ti. Abim onlu yaşlarında okula devam ederken, bir gün öğretmenleri kendisine pasta ikram ettiler. Ertesi gün abim babama gelir ve kendisine iki şilin vermesini ister. Babam ekseriyetle üzerinde fazla para taşımazdı.
“Kavuşturma” dedikleri yelek giyerdi. Babam abime bu parayı ne yapacağını sorduğunda, abim de “dün okulda öğretmenler bana pasta ikram ettiler, ben de onlara karşılık vermek isterim” dedi. Babam da bir yerlerden parayı bulup abime parayı verdi. Abim babamın verdiği parayla öğretmenlerine ikram etmek üzere baklava aldı ve okula gitti.
Baklavaları yerlerken abim baklavaya çatalı sokup ağzına götürdüğü zaman aniden rahatsızlandı, ağzı kilitlendi ve öğretmeninin kucağına düştü. Abimin yanındakiler ağzından baklava ve çatalı çıkarmak için çok uğraşsalar da bunu başaramadılar. Öğretmenler babamdan korktukları için okula gizlice doktor çağırdılar. Doktor da müdahale edemeyince abim rahmetli olur. Babam bu olayı öğrendiğinde çılgına döner.
Olay 1933 senesinde meydana geldi. İskele’de bulunan babamın çevresini gemiciler çevirir ve O’nu teselli etmeye çalışırlar. “Kaptan, üzülme! Yeni doğan çocuğunun ismini Ahmet koyalım” dediler. Ben bu olay yaşandığında iki yaşındaydım. O günden sonra bana Ahmet olarak çağırmaya başladılar.
Babam ağabeyimin acısına fazla dayanamayıp altı ay sonra vefat etti.
Bu acılar karşısında annem de beni alıp 1936’da Lefkoşa’ya geldi.

Babanız siz çok küçükken hayatını kaybetti.

Lefkoşa’da okula gittim (Haydarpaşa İlkokulu). Bayram münasebetiyle okuldaki öğretmenlerimiz maddi durumu iyi olmayan çocukları Arasta’ya götürürler ve ismi Garibusta olan kunduracıdan bayramlık ayakkabı alırlardı. Kazara ben gözden kaçmış, unutulmuştum. Çok üzülmüştüm. Öğretmenlerimden biri yanıma gelerek ‘sen nerelisin?’ dedi. Bende öğretmenime ‘Baflıyım’ dedim. ‘Kimin oğlusun?’ deyince de ‘Veli Kaptan’ın oğluyum’ dedim. Ben Veli Kaptan deyince, öğretmenimin gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Öğretmenim ağlayarak elimi tuttu ve müdürün odasına gittik. Müdüre dedi ki; ‘Ben bu çocuğu götürüyorum kundura alsın’. Beni elimden tuttu ve beraber Arasta’ya gittik. Bana kunduranın yanında pantolon, gömlek, atlet ve çoraplar aldı.   

Gürses soyadınızı almanızın da bir anısı olduğunu biliyoruz, bize bu anıyı anlatır mısınız?

Lefkoşa’da 1949’da Sarayönü Camii’nde müezzinliğe başladığım zaman, bir gün camide cemaatin olduğu bir anda rahmetli Hocam Salih Efendi, bana dönerek “Tahtakala (Tahtakale) Cami’nin imamının adı Ahmet, Ömerye (Ömeriye) Cami’nin müezzinin adı da Ahmet, Sarayönü Cami’nin imamı da sen. Senin ismin de Ahmet. Sana uygun bir soyadı verelim” dedi. Ve o andan itibaren bana “Gürses” soyadını verdiler. Hocama büyük saygım vardı. Reddedemedim. Ve soyadım o günden sonra Gürses kaldı.
 
Müezzinlikten polisliğe

Bir dönem İngiliz Polis Birliği’nde de yer aldığınızı biliyoruz. O günlerden de biraz bahsedebilir misiniz?

İplik Pazarı Cami’de maaşım 10 Kıbrıs Lirasıydı. Çocuğumuz bir aylık olduğunda bu maaş yetersiz kalıyordu. İngiliz Hava Üssü’nde yardımcı polis kumandanı rahmetli Recep Efendi vardı. Beni çok severdi. Maddi olarak zor durumda olduğumu öğrenince hava gücü polisliğine girmeme yardımcı oldu. Orada maaş 22 liraydı. İstemeye istemeye üzülerek, müezzinlikten istifa ederek hava gücü polisliğine gittim. Gönüllü olarak Piskobu Kampı’nda görev yaptım.
1963 Tahtakale Mahallesi’nde 2 Türk vurulduğunda ben havaalanında görevdeydim. Ertesi gün görevden eve gelince ortalık kaynadı, çatışmalar oluyordu. Bütün askeri elbiselerimi, botlarımı, şapkamı bir torbaya koyup gönderdim. Hemen Tekke Bahçesi Şehitliği’nde gönüllü olarak görev yapmaya başladım. Sağdan soldan aldığım yardımlarla geçinmeye başladım.

Selimiye Camii’nde göreve başlamanız ve görevden alınmanız nasıl oldu?

1964’te Selimiye Cami Baş Müezzini Hasan Behçet Efendi vefat edince, Müftü Dana Efendi beni Selimiye Cami Baş Müezzini olarak tayin etti. 1964 yılından 2001 tarihine kadar Selimiye Cami’de görev yaptım. Kırk beş seneyi aşmış dini hizmet verdim.
2001 tarihinde çıkarılan bir yasa ile yaş haddinden dolayı görevime son verildi. Bunun karşılığı olarak da bir teşekkür mektubu verdiler.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Ben bu sayfalarda bana yer verdiğiniz için sizlere çok teşekkür ederim.

Dergiler Haberleri