“Herkes İçin Sanat, Herkes İçin Festival”

Sahne Arkasında: Serdar Tuksal ve Girne’nin Sanat Festivali

Girne Belediyesi, uzun yıllar kültür-sanat danışmanlığı yapan ve müzisyen kimliğiyle de tanınan Serdar Tuksal’ın katkılarıyla bu yıl üçüncüsü düzenlenen Girne Arkın Group Fest 25’i hayata geçiriyor. 29 Ağustos – 10 Ekim tarihleri arasında sanat ve eğlencenin doruğa ulaşacağı festival, üç gün sürecek rock etkinliğiyle birlikte Girne Batı Doğa Parkı başta olmak üzere, Girne Amfi Tiyatro ve Kordonboyu Sahne gibi mekânlarda kapsamlı bir programla sanatseverleri ağırlayacak.

Gazi Üniversitesi’nde müzik eğitimi aldıktan sonra, 90’lı yıllarda Türkiye’nin önde gelen rock gruplarından Doktor Skull ile müzik kariyerine devam eden Tuksal, ilerleyen yıllarda İstanbul’da albüm çalışmaları yaptı. Zamanla Kıbrıs’a yerleşerek canlı müzik kültürüne açtığı mekânlarla katkıda bulundu. Saksafon ve şan gibi alanlarda kendini geliştirmeyi sürdüren Tuksal, bugün hem aktif bir müzisyen hem de Girne Belediyesi’nde Sosyal İşler Şube Amiri ve kültür-sanat danışmanı olarak görev yapıyor.

Bu yılki festival, herkese ulaşma hedefiyle ve kültürel çeşitliliği artan Girne’ye hitap eden yapısıyla dikkat çekiyor. Festival, bu çeşitliliğe adeta kulak veriyor. Festivali ve bu kapsayıcı vizyonu daha yakından anlamak için Serdar Tuksal’la yaptığımız sohbette detaylara inme fırsatı bulduk.

“Rock müzik kanıma işledi”

Müzisyen bir aileden gelmemesine rağmen, ilk kez on dört yaşında sahneye çıkan Serdar Türksal, çocukluk hevesiyle başladığı müziğin nasıl hayatının merkezine dönüştüğünü anlatıyor.

“Ailemde hiç müzisyen yoktu. Annemin sadece sesi güzeldi. On bir yaşında Ankara’da yaşadığım mahallede arkadaşlarımla bir rock grubu kurduk. Ben nedense solist oldum; belki de enstrüman alacak param olmadığı içindi. Her şey böyle başladı ve devam etti. 80’li yıllarda Türkiye’de rock müzik ve yabancı gruplar çok popülerdi. Ben rock müzikle büyüdüm, adeta kanıma işledi diyebilirim. Ankara’da çalıştığım gruplar da Türkçe ve İngilizce rock yapıyordu. Böylece rock müziğe yöneldim.”

Sanırım 90’lı yıllarda Türkiye’de oldukça popüler olan Doktor Skull, bahsettiğimiz gruplar arasında en öne çıkanıydı.

 “Bu grup, Türkiye’deki en büyük punk rock gruplarından biriydi. 1994 yılında Her Şey Yolunda isimli bir albüm yapmıştık. Alternatif ve progresif bir müzik tarzımız vardı. O yıllarda, dönemin sistemine ve genel duruşuna karşı bir müzik dili geliştirmiştik. Dönemine göre çok iyi dinlenme oranlarına sahipti. Hatta geçtiğimiz yıllarda Show Is Over ismiyle bir dizi konser verdik.
Meslek seçimi yaşına geldiğimde, müzikten başka bir şeyle uğraşmak istemediğimi fark ettim ve Gazi Üniversitesi’nde müzik öğretmenliği eğitimi aldım. Ancak hiçbir zaman müzik öğretmenliği yapmadım.
Zaman içinde Ankara’dan İstanbul’a taşındım. 1998 yılında Şehrazat ile bir albüm çalışmam oldu. Aslında rock bir albüm yapacaktım ama prodüktörlerin ısrarıyla pop bir albüm çıktı. Bu albüm beni çok mutlu etmedi. Oysa İstanbul’da yaşamaya devam edip, pop müzik yapabilirdim. Yine de sonuçta hiçbir zaman müzikten kopmadığım bir hayat benimsedim. Hâlâ müzik yapmaya devam ediyorum. Şarkı söylüyor ve saksafon çalıyorum.”

“Müzik artık çok hızlı tüketilir hale geldi”

Enstrümanlar arasında farklı deneyimleri olan Serdar Tuksal, özellikle saksafonun kendine has, sıcak ve insan sesine yakın tonuyla neden ayrı bir yere sahip olduğunu anlatıyor.

 “Gazi Üniversitesi’nde eğitimim sırasında tüm enstrümanları öğrendim. Hepsini çalıyorum ama saksafona kendi isteğimle başlamıştım. Kendi kendime öğrendim. Sanırım on beş yaşındaydım. Çok bilinçli değildim ama çok keyifli bir enstrüman. İnsan sesine de çok yakın bir tonu var.
Zaman içinde kendi bestelerimi de yaptım ama müzik artık çok hızlı tüketilir hale geldi. Her şey çok hızlı tüketiliyor; ürettiğiniz şeyi paylaşmanın anlamı kalmıyor.”

“Herkes için ulaşılabilir olabilecek bir festival yaptık”

Girne Belediyesi’nde Sosyal İşler Şube Amiri ve kültür sanat danışmanı olarak görev yapan Türksal, belediyenin kültür sanat faaliyetlerinde aktif bir rol üstleniyor. Bu yıl Girne, oldukça görkemli bir kültür sanat festivaline ev sahipliği yapıyor.

 “Ben ve benimle birlikte çalışan şube arkadaşlarımla kültür sanat faaliyetlerini gerçekleştiriyoruz. Elbette öncesinde önerilerimiz başkana sunuluyor. Onun yönlendirme ve değerlendirmeleri bizim için önemlidir. Eşgüdümlü şekilde çalışıp, özellikle festivallerin hayata geçmesini sağlamaya çalışıyoruz.
Üçüncü kez Murat Şenkul ile çalışıyorum. Sümer Aygın’ın başkan olduğu dönemde de tüm kültür sanat festivallerini ben organize etmiştim.
Bu yıl yelpazeyi biraz daha genişlettik. Hem yoğun hem de kitlesi olan sanatçılar seçtik. Toplumun da festivalden beklentisi büyüktü. Özellikle Batı Doğa Parkı’nda yapacağımız üç günlük rock festivali oldukça yoğun olacak.
Amfi Tiyatro’nun da dışına taştık. Kapasite olarak bize yetmiyor. Bugün sadece Girne’nin yerleşik nüfusu 120 bin civarında — kaldı ki festivale sadece Girneliler katılmıyor. Daha önceki yıllarda çok yoğunluk yaşadık. Batı Doğa Parkı bu yıl bizim için bir deneme olacak. Günlük olarak alınan biletlerle farklı konserler izlenebilecek.
Herkes için ulaşılabilir olabilecek bir festival yaptık. Konserlerin maliyetlerini bile çıkarmıyoruz ama tabii belediyenin bütçesinden de mümkün olduğunca az harcama yapıyoruz. İlk konserimiz 4 Eylül’de olacak ve halka açık şekilde, Girne Atatürk Büstü önünde yapılacak. Konser öncesinde de müthiş bir Broadway gösterisi sunulacak.”

“Her yıl yerli sanatçılarımıza da yer veriyoruz”

Sanatçıların seçimi ve festival programının oluşturulma süreci, etkinliğin başarısı açısından kritik bir öneme sahip. Türksal, bu süreci detaylandırarak, hem farklı yaş ve kültür gruplarına hitap eden hem de geniş bir kitleyi kapsayan dengeli bir içerik oluşturmanın ne kadar titiz bir çalışma gerektirdiğini vurguluyor.

“Her yıl tiyatroları da festivale davet ediyoruz. Bu yıl üç tane tiyatro oyunu var.
Festivalleri planlarken yaş, kültür grupları ve milletlere bakıyoruz. Herkese ulaşmaya çalışıyoruz.
Olası sanatçılarla ilgili bir havuz oluşturuyoruz. Her yıl yerli sanatçılarımıza da yer veriyoruz. Ancak Amfi Tiyatro’da yerli sanatçıların konserlerini dolduramıyoruz.
Toplumun kendi sanatçısına ve kültürüne sahip çıkması lazım. Kuşkusuz ben Amfi Tiyatro’nun dolup taşmasını isterim. Ancak bir de göz ardı edilemeyecek popüler kültür var. Bu yıl Batı Doğa Parkı alanında iki sahne kurarak iki farklı etkinliği birleştiriyoruz. Yerli sanatçılarımız için de ayrı bir sahne yapıyoruz. Festivalin çok güzel olacağına inancımız tam.”

Kıbrıs’a geldiğimde sanatsal anlamda kendi imkanlarımı yaratmaya çalıştım. Ilk geldiğimde adada ciddi anlamda canlı müik yapılan bir mekan yoktu. Girne’de Tünel isimli bir bar açtım. Üçyüz kişilik kapasitesi olan haftada beş gün canlı müzik yapan bir mekandı. Daha sonra Stage isimli bir bar açmıştım. Burada müzik yapmakla ilgili bir sıkıntım olmadı. Hatta haftada altı gün sahneye çıktığım zamanlar oldu.     

Fotoğraflar: Burçin Aybars

Röportaj Haberleri