Gitarın Ustası Şaban Joe

Gitarın Ustası Şaban Joe


Filiz Uzun

En sevdiğim insanlar normalin dışında olanlardır. Tabii ki ‘normal’ da tartışılabilir. Normal olan nedir? Kime göre normal? Bana göre ülkemizde sürüden olanlar normal, sürünün dışına çıkmayı başaranlar ise normal dışı olanlardır. İşte tam da bu. Normalin dışındakiler ilgimi çekmiştir hep. Birçok insana göre tercih edilmez bu tür insanlar. İlla ki sürüden olacak.

Çok az insan başarır normalin dışına çıkabilmeyi. Yürek ister, emek ister, cesaret ister, azim ve fedakarlık ister. Hatta büyük sorumluluk ister. Bu anlamda da zaten çok insan yapamaz bunu. Kalıpları severiz biz toplum olarak. Yaftalar yapıştırırız insanlara. Sen erkeksin, sen kadın, sen annesin, sen yaşlısın.
Sürüden çıktığın ilk zamanlar sancılı geçer. Dışlanırsın. Birçok yakıştırmalar yapılır sana… Tabii cinsiyete göre de değişir bu. Kadınsan biraz daha zorlanabilirsin bizim gibi az gelişmiş ülkelerde… Ne de olsa ataerkil toplum.

Ben de ta küçük yaşlarımdan beri hep isyan ettim, sürüden olamadım bir türlü. Çocukken mesela ilkokulda müdürden tokat yemiştim istiklal marşını söylemediğim için, asla unutmadım o müdürü. Üniversitede stajlarda etek değil pantolon giyebilmek için örgütlemiştim bölümümü. Çalıştığım her kurumda haksızlıkları söylemekten geri kalmadım hiç. Tabii bunun ceremesini de ödemedim değil. Sevilmedim pek amirlerim tarafından. Her yaptığım işe farklılık katmaya çalıştım. Bana özgü olan… Ne kadar başardım bilmiyorum. Açıkçası başarı nedir de bilmiyorum. Mutluyum böyle ben. Her yaptığım işi keyifle yapıyorum. Dayatmalara gelemem. Aykırı geliyorum çoğu insana yaptıklarımla. Hiç umurumda değil. Sevmeyenler de vardı mutlaka beni ama ben sevenlerle ve sevdiklerimle ilgilenmeyi tercih ediyorum.

Dediğim gibi normalin dışında olmayı az insan başarabilir hem de bizim ülkede… Bu haftaki konuğum da böyle biri, o yüzden tanıştığımız ilk andan itibaren sevdim Şaban Joe’yu. 16 yaşından beri kendi parasını biriktirip geziyor dünyanın her yerini. Geleneksel bir şekilde yetişen anne babasına rağmen saç uzatıp küpe takabilmiş. Tabii bunu kabul ettirmek kolay olmamış o dönemlerde.  Kendi keyif aldığı işi seçiyor küçücük yaşlarında.  Müzik yapacağım deyip çaldığı enstrümanın tamirine kadar öğreniyor bu işi.

Kendi kurduğu dünyasında olmazsa olmazları var. Müziği, gitarı, deniz, dalmak ve bisikleti. Doğayı, denizi, hayvanları ve müziği seven bir insan nasıl olabilir ki zaten. İşte öyle biri Şaban Joe. Ben onu tanıyınca daha çok sevdim, sürüden çıkmayı başardığı ve ülkesine geri döndüğü için... Neden mi? Bu ülkenin sürüden çıkanlara çok ihtiyacı var.

Hey Joe iyi ki tanıştık… İlk fırsatta çaldığın yerde en önde oturup dinleyeceğim seni.

Buyurun siz de tanışın bu çılgın adamla 

‘HEY JOE’

Seni tanıyabilir miyiz? İsmindeki Joe nerden geliyor?
Ben ŞABAN JOE AYGIN. 1973 Haziran ayı doğumluyum. Joe, müziğe yeni başladığım yıllarda dostlarım tarafından konulan bir isimdir. Şaban Joe demezseniz kimse bilmez beni.  Gençlik yıllarımızda öyle şimdiki gibi teknolojinin olmadığı yıllar, kaset alırdık. Ya da plaklar vardı. Jimmi Hendrix’i çok severim özellikle de ‘Hey Joe’ şarkısını... Her sahnemde de o şarkıyı çalardım ve ağzımdan düşmeyen bir şarkıydı. Bana göre Jimmi Hendrix rock’un tanrısıdır.  Bu yüzden de bana herkes hey joe diye seslenirdi. Daha sonra adım Şaban Joe kaldı dostlarım arasında… Hatta askerde bile komutanım izin kağıdıma Şaban Joe yazardı 

Müzik tutkun ne zaman başladı?
Orta okul yıllarımda benim en büyük şansım Girne Anafartalar okulunda okumak ve müzik hocamızın  İbrahim Belevi’nin o okulda olması idi. Okulumuz ender bando takımı olan okullardan biriydi. Müziğe böyle başladım. İbrahim hocamız çok iyi bir müzik adamıydı. Beni çok yönlendirdi. Ben diğer arkadaşlarım gibi Türkiye’ye gidip okumak istemedim. Tek amacım müzik yapmaktı ve müziği yaşamaktı. Hayat tarzım müzik benim. İşim değil. İngiltere’de 3 yıl, İşviçre’de 1 yıl, Türkiye’de 2 yıl ve Avrupa’nın hemen hemen her yerini gezdim ve müzik yaptım. Arap ülkeleri, Uzakdoğu, biraz Amerika… Geziyorum ve her kültürü anlamaya çalışıyorum. Özellikle İngiltere’de sokakta da çaldım, stüdyoda da… Müziğin evrenselliğine inanırım ben.

Şaban Joe deyince…
Müzik, gezmek, dalmak ve bisiklet. Bunlar beni en çok mutlu eden şeylerdir. Zamanım olsa keyif alacağım daha çok şey yapardım. Herkesin önceliği farklıdır. Kimi en son model araba ister bense dünyanın her yerini görmek, müzik yapmak, farklı ülkelerin denizlerine dalmak.

Profesyonel dalıcı mısın?
Ben dalgıçlık belgemi 1997’de aldım. Ancak o dönemler yoğunluğum müzikle idi, o yüzden dalmaya çok vakit ayıramadım. Biliyorsunuz müzik yapmak için gece çalışıyorsunuz sabah kalkıp dalmaya gidemezdim. Bu yıl biraz müzik yapmaya ara verdim ve zamanımın büyük kısmını dalmaya ayırdım. Scuba Cyprus’ta yaklaşık 6 aydır çalışıyorum. Dalmaya gelen insanlara dalınacak yerle ilgili bilgiler veriyorum ve deneme dalışları yapıyoruz.

DALMAK MEDİTASYONU!

Dalmak çok özel bir zevk değil mi?
Kesinlikle... Ben neden dalmayı çok seviyorum, çünkü dünyanın %70’i sularla kaplı. Karada bir hayat olduğu gibi denizin altında da ayrı bir dünya var ve orayı keşfetmeyi çok seviyorum. Ne yazık ki adada yaşayan insanlar olarak denize duyarsız olmamız beni üzüyor. Hatta denize hiç girmeyen insanlar var. Bizim denizimiz çok güzel ve Kıbrıs’ın her yeri ayrı bir dünya. Özellikle Larnaka’daki batığı ziyarete milyonlarca turist geliyor dalmak ve görmek için. Dünya sıralamasında 10 numara. Görülmesi gerekir. Batık 175 m. uzunluğunda, 28 m. yüksekliğinde bir batık gemidir ve 1980 yılından beri oradadır. Buradan da gruplar götürüp orada dalıyoruz. Yılda 3,5 milyon insan dalıyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen. Benim için dalmak meditasyon gibidir. Bir nevi rahatlama biçimim.

Şu an müzikte ne yapıyorsun? Bir yerde çalıyor musun?
Şu an yeni bir oluşum içerisindeyiz. Serdar Tursal, solist ve saksafon çalıyor, benim yıllardır baba gibi sevdiğim ve müzik yapmaktan keyif aldığım Niky Lauder, İngiliz bir gitarist 64 yaşında, Ahmet diye bir arkadaşımız var Mehmet Ali abi. Vantage Band adında bir grup Blues ve Rock& Roll yapıyoruz. İlk programımızı geçen hafta Twist barda yaptık.  Bu hafta Girne’de veya Lefkoşa’da çalacağız.

Bisiklet de sürüyorsun?
Özellikle yaptığım bir şey değil. Ben çocukluğumdan beri kullanırım bisikleti. Her yere bisikletle giderim. Şehirde kullanmak artık zor olsa da trafikten dolayı bakkala, yakın yerlere, çarşıya hep bisikletle giderim. Spor olsun ve doğayla iç içe olmak için bisikleti tercih ediyorum. Mesela İngiltere’de her yere bisikletle giderdim. Orada arabam hiç olmadı. Avrupa’da daha kolay tabii. Bisiklet yolları var.

CENNET AMA SİSTEM YOK

Dünyanın birçok yerini gezmiş bir müzisyen olarak Kıbrıs’ta yaşamak nasıl bir şey?
Tek kelime ile şunu söyleyebilirim. Cennette yaşıyoruz ama değerini bilmiyoruz.  Harika bir doğamız, denizlerimiz ve İnsanlarımız var. Sadece sistemsizlik var. Müzik konusunda da sanatın diğer dallarına da hakkını veremiyoruz. Bu sanata bakışla ilgili bir şey. Bu konuda biraz daha yol katetmeliyiz.

Müzik yapan biri olarak şu an ne dinlemeyi seviyorsun? Gündemdeki müzik türleri?
Aşağı yukarı 1-2 yıldır beni etkileyen müzik türü Chill Out tarzı müziklerdir. Enstrümantal. Film müzikleri ile de ilgileniyorum. Film müziği yapan insanlar bence çok özel müzisyenlerdir bence. Gelecekte bu konuda işler yapmak ve arkamdan güzel bir şeyler bırakmak isterim.

Sence bizim ülkemizde sanatta ya da müzikte en büyük eksikliğimiz nedir?
Bence en büyük eksikliğimiz ekip olamamak. Her müzisyen iyi enstrüman çalamaz, kimi iyi beste yapar, kimi iyi söyler, kimi iyi enstrüman çalar. Bu işi iyi yapanların ekip olarak birleşip iyi işler yapması çok fazla yok. Son dönemlerde eskiye oranla daha iyi. Ancak yine de daha paylaşımcı olmalıyız. Üretmek için paylaşmak ve ekip olmak şart. Bu sadece müzikte değil her yerde böyle. Bireysel gelişim önce başarılmalıdır aslında. Öne çıkma telaşı var. Yine de müzikte çok çok iyi arkadaşlarımız var ve güzel işler yapılıyor. Tabii ki devletin de sanatçıyı desteklemesi gerekir. Dünyaya baktığımızda müzik insanlarının derdi sadece müzik yapmaktır. Bizde ise gündüz başka işlerde çalışıp kalan vaktinde müzikle uğraşabilmektedir. Bu da üretmeyi engeller. Yine de iyi işler çıkarıyoruz. Büyük özveri ve fedakarlıkla.

Sizin çok ilginç bir yönünüz daha var. Gitar tamiri yapıyorsunuz? Küçük atölyenize bayıldım. Evdeki gitarlara da.
Ben gitar çalmaya başladığım yıllardan beri küçük tamiratlar yapmaya da başladım. Daha sonra geliştirdim kendimi. Ve gitarlar üzerinde değişik şeyler deniyorum. Çok özel bir uğraşımdır bu. Özellikle eski gitarlara bayılıyorum. Onlar üzerinde yeni işler yapmak. Değiştirmek ve çalar hale getirmek. Birçok gitarist gitarını bana getirir. Keyif aldığım bir uğraştır. Bir dershanede çalışmıştım bir süre gitar dersi ve gitar tamiri öğretiyordum.

KARACA’NIN ŞAPKASI

Geçmişte çok değerli sanatçılarla çalıştığını biliyorum. Birkaç örnek verebilir misin?
Türkiye’de bulunduğum süre içerisinde Şebnem Ferah, Teoman ve Özlem Tekin müzik yaşamlarının çok başlarındaydılar ve bir grupta müzik yaparlardı. Ben onları dinlemeye giderdim. O yıllar kurduğum arkadaşlıklar sayesinde Türkiye’den gelen sanatçılar beni arayıp onlara çalardık. Bazen grubumla çalardık bazen ben yalnız. Örneğin Cem Karaca. Cem Karaca’ya çalmak ve onunla oturup sohbet etmek benim için unutulmaz anılardı.

Cem Karaca ile çok anın var, bir tane anlatsana?
Girne’de bir konser sonrası bir şeyler içip yemek için bir restoranda oturmuştuk. Çok sıcaktı ve Cem babanın başında kocaman bir şapka ve kocaman gözlükleri var. Sürekli de terliyor. Cem babanın karşısında oturan davulcu arkadaş dedi ki; “ya baba şu şapkayı çıkar başından kaç saattir başını kaşıyorsun ama başında şapka var”. Cem Karaca elindeki çatal bıçağı bırakarak dedi ki; “Lan dürzü senin g*tün kaşındığında sen pantolonunu mu çıkarıyorsun”.  Etraf yıkıldı tabii. Çok hazır cevap ve zeki bir adamdı. Onun gibi müzisyen gelmez bir daha dünyaya. Cem babadan başka, Oya-Bora’ya çaldım. Hande Yener’e çaldım. Kıbrıs’tan Elvan’la çalıştım, Ebru Aydın’la çalıştık. Kendi gruplarımız oldu. Benim için kime çaldığımdan çok, çaldığım akşam birilerini keyiflendiriyor muyum benim için mesele bu. Çünkü ben her çaldığımda hala ilk günkü gibi heyecan duyarak çıkarım sahneye ve çok keyif alırım. Dinleyen insanların da keyif almasını isterim.

DÜNYA İNSANI

Çalmaktan en çok keyif aldığın müzik türü nedir?
Tüm müzikleri severim ama blues ve rock müziğin yeri bende ayrıdır.

Müzik, deniz ve sporla bu kadar iç içe olan birisin. Kendini birkaç kelime ile nasıl tanımlarsın?
Ben dünya insanıyım. Keyif aldığım şeyleri yapmaya ve hayattan keyif almaya çalışan biriyim. Yaptıklarımı iş olarak görmem hayat biçimimdir. Müzik de deniz de yemek yemek gibi, su içmek gibi gereklidir benim hayatımda. Mutlu ve relax bir adamım.

Yalnız yaşıyorsun ve iyi yemek yaptığını biliyorum. En iyi yaptığın yemek nedir?
Mücendra pilavı  bol soğanlı. Evdeki malzemeleri kullanarak gezdiğim ülkelerin tatlarıyla harmanlamayı severim. Müziğimi açıp mutfağımda yemek yapmak beni çok rahatlatır. Hem daha sağlıklı. Hem daha ucuz.

En büyük hayalin nedir?
Bu yıl dünyanın farklı ülkelerinde daha çok konserler izlemek. Önümüzdeki yıl için 2 konser planı yaptım bile. Geçtiğimiz yıl iki farklı ülkede 2 konsere gittim. Yılbaşında Belarus’a gidiyorum. Opera izleyip geleceğim.

Gençlere tavsiyen var mı?
Hayatta keyif alacakları şeyi yapsınlar. Bu uğurda mücadele edip çalışsınlar. Çöpçü olacaklarsa dahi bu işi iyi yapsınlar. Soul’unuz ne ise onu yapın. İçinizin sesini dinleyin, o sizi yanıltmaz. Çok para kazanmak mutlu etmiyor insanı ama sevdiği işle uğraşmak acayip keyif verir. Ailelere de çok iş düşer, çocuklarının kendi hayatlarını çizmelerine fırsat versinler. Ve gençlere en önemli tavsiyem de çıksınlar Kıbrıs’tan gezsinler. Diğer ülkeleri, yaşamları, kültürleri görsünler. Müzik ve spor hayatlarında hep olsun.

Son olarak söylemek istedikleriniz?
Size ve derginiz adres’e teşekkür ederim. Sanata ve sanatla ilgilenenlerle ilgilendiğiniz, buralara kadar geldiğiniz ve bu harika sohbet için de çok teşekkür ederim.

Dergiler Haberleri