“Gerginlik politikaları yerine diyalog”

DAÜ Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Ahmet Sözen, şiddetin ve uyuşmazlıkların sarmal olduğu bir ortamda, çözümle Kıbrıs’ın istikrar ve güven adasına dönüştürülebileceğini söyledi

Doğu Akdeniz Üniversitesi Kıbrıs Politikalar Merkezi Başkanı, İşletme ve Ekonomi Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Sözen, şiddetin ve uyuşmazlıkların bu kadar sarmal olduğu bir ortamda, çözümle Kıbrıs’ın istikrar ve güven adasına dönüştürülebileceğini söyledi.

Prof. Dr. Ahmet Sözen, “Sıradan bir Ortadoğu ülkesi değiliz. Suriye, Irak değiliz. Çok daha aklıselim insanların yaşadığı, eğitim seviyesinin, genel kültür seviyesinin Ortadoğu coğrafyasından daha yüksek olduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Bizim bu yetilerimizi ön plana çıkararak, daha bilgece kullanmamız lazım. Burada en büyük ödev toplum liderlerine ve kanaat önderlerine düşer. O yüzden de savaş tamtamları ve gerginlik politikaları yerine, daha aklıselim, işbirliği ve sağlıklı diyaloğa dayalı yöntemlere ihtiyacımız var”  diye konuştu.

Liderlerin yaklaşık 10 ay sonra bir araya gelecekleri yemekten beklentisinin yüksek olmadığını kaydeden Prof. Dr. Sözen,  “Liderlerin hiç görüşmemelerindense, diyalog içinde olmaları çok daha hayırlıdır. Buluşmanın özellikle var olan tansiyonun düşürülmesi ve var olan güven bunalımının bir nebze aşağı çekilmesi bakımından faydalı olduğunu düşünüyorum” dedi.

ABD, İngiltere ve Fransa’nın Suriye’ye karşı başlattığı askeri operasyonu “kısıtlı bir operasyon” olarak nitelendiren  Prof. Dr. Ahmet Sözen, bundan sonrasının büyük oranda diplomatik kulvarlarda geçeceğini belirtti.

Kıbrıs’ın Suriye, İran veya Rusya’nın doğrudan hedefi olmadığına da dikkat çeken Prof. Dr. Sözen, “Ancak yüksek olasılıkta görmememle beraber, örneğin adadaki İngiliz Üsleri ‘ne yönelik bir karşı operasyon sırasında yapılabilecek bir hatada masum sivillerin etkilenme şansı vardır. Ama, bu olasılığın yüksek olmadığını ve halkımızın telaşa kapılmamasını söylemekte fayda var” dedi.

“Guterres, iki liderin stratejik anlaşma için siyasi irade göstermesini bekliyor”

  • Soru: Bir süredir Kıbrıs konusunda bir hareketlilik yoktu. İki tarafta seçimler yapıldı. Liderler yarın akşam sosyal içerikli bir yemekte bir araya gelecek. Kıbrıs sorununun şu andaki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
  • Prof. Dr. Sözen: Şu andaki durumu anlamak için Crans Montana müzakerelerine ve çöküşüne daha dikkatlice bakmamızda fayda var. Crans Montana’da iki taraf aslında bir anlaşmaya çok yaklaşmıştı. Bunu sadece ben söylemiyorum, taraflar da söylüyor, BM Genel Sekreteri’nin raporu ve açıklamalarında da bunu çok net bir şekilde görürsünüz. Ancak Crans Montana’daki müzakerelerin çökmesinin çok yıkıcı olacağını çok önceden söylemiştim. Nitekim böyle oldu ve Crans Montana’daki çöküş, süreç için doruk çizgisiydi, yani “artık bundan sonra bu şekliyle devam etmesi mümkün değildir” diye diplomatik misyonlar da dile getiriyor. Sadece diplomatik misyonlar değil, Crans Montana’dan sonra Türk tarafı ve Kıbrıs Türk tarafında bu yönde çok kuvvetli ifadeler vardı. “Artık eskisi gibi olamaz, Kıbrıs müzakerelerindeki parametreler bu şekliyle devam edemez” gibi çok güçlü ifadeler kullanıldı.
    Durumu anlamak için BM Genel Sekreteri’nin Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporundaki kodları da çok iyi anlamak lazım. Raporda, “taraflar bugüne kadar çok önemli ilerlemelerde bulunmuşlardır ki bunların korunması lazım, taraflar memleketlerine dönsünler ve bunun üzerine düşünsünler” diyor. Taraflar müzakerelere tekrar başlayacaksa, Genel Sekreter onun da kodlarını veriyordu, “bugüne kadarki ilerlemeler korunsun, bunun dışında eğer taraflar müzakerelerin başlaması için benim iyi niyet misyonumu tekrardan talep edecekse, bana ortak bir davette bulunsunlar” diyordu. Ortak davet sonrasında ne olması gerektiğinin kodlarını da veriyor, “taraflar bu daveti yapacaklarsa da niyet stratejik bir anlaşmaya varmak olmalı” diyor. Guterres, iki liderin stratejik anlaşmaya varmak için siyasi irade göstermesini bekliyor.

Yemekten ne çıkar?

  • Soru: Liderler bir araya gelecekler ve iki taraf birbirinden zihniyet değişimi bekliyor. İki taraf da görüşmeye hazır olduğunu söylüyor ama ikisi de Guterres çerçevesinden bahsetmiyor...
  • Prof. Dr. Sözen: Eğer taraflar Genel Sekreterin bu kodlarını kabul ediyorsa, yapmaları gereken, “Crans Montana’da belli bir yere geldik, bunlar korunacak, Guterres çerçevesi ışığında stratejik bir anlaşmaya ulaşmak için görüşmeye hazırız, Genel Sekreter’in iyi niyet misyonunu sağlaması için kendisine ortak bir davette bulunuyoruz” demektir. Bu sosyal buluşmadan çıkabilecek en iyi sonuç, iki liderin bir ortak açıklamayla, “Crans Montana’da geldiğimiz yerden tekrardan başlıyoruz, amacımız kısa bir süre içerisinde stratejik bir anlaşmaya ulaşmak, buna ulaşırken de rehberimiz Guterres çerçevesi olacaktır” demesi olur. Ama bu buluşmadan bu çıkar mı? Çok emin değilim.
     
  • Soru: İki taraftan gelen açıklamalara baktığımızda, iki taraf da müzakerelerin başlaması konusunda bazı şartlar öne sürüyor. Sosyal içerikli yemekten bahsettiğiniz bu açıklamanın çıkması ne kadar mümkündür?
  • Prof. Dr. Sözen: Çok mümkün olduğunu düşünmüyorum. Bunun birkaç sebebi var, önemli sebeplerden biri, iki lider arasında yaklaşık 10 aydır herhangi bir temas yok. İki lider arasında, kişisel anlamda bir güven bunalımı da var. 2016’dan itibaren Cenevre ile başlayıp, sonrasında Mont Pelerin ve Crans Montana süreçlerinde, iki lider arasında 2015’te tesis edilen güven ortamı şu anda mevcut değil. Bu önemli bir olumsuz faktördür. Bunun tekrar tesis edilmesi çok kolay olmayacaktır. İkincisi son zamanlarda hiç de sürpriz olmayan, Doğu Akdeniz’de yaşanan hidrokarbonla alakalı gerginliktir. Üçüncüsü, Türkiye’nin 2019’daki seçimlere odaklanması, seçimlerden önce Kıbrıs’la alakalı bir çözümde ne kadar esnek davranacağı konusundaki şüphelerdir. Dördüncüsü, Rum tarafında gerçek anlamda stratejik anlaşmaya imza atma konusunda ne kadar hazır oldukları konusunda soru işaretleri olmasıdır. Böyle bir ortamda, beşinci faktör olarak da bölgemizin kaynadığı bir dönemde, savaş tamtamlarının çalındığı bir dönemde iyimser olmak çok zor.
    Ama bütün bunları ters çevirerek şunu da görmek lazım, aslında bu kriz zamanları bize savaşın ne kadar yıkıcı olduğunu gösterir. Aslında yapılması gereken, iki liderin üzerine düşen ve yükümlülükleri olan, gerçek anlamda devlet adamlığı ve sorumluluk sahibi olduklarını gösterip, bu krizi bir fırsata dönüştürüp, bu işin üzerine gidip, sorunu uzak olmayan bir gelecekte çözmeleridir. Ancak, bunun ne kadar gerçekçi olduğu konusunda soru işaretleri var...

 “Liderlerin hiç görüşmemelerindense, diyalog içinde olmaları çok daha hayırlıdır. Buluşmanın özellikle var olan tansiyonun düşürülmesi ve var olan güven bunalımının bir nebze aşağı çekilmesi bakımından faydalı olduğunu düşünüyorum. Bu sosyal içerikli yemekten beklentim yüksek olmasa da, faydalı olacağını düşünenlerdenim”

 

“Hiç görüşmemelerindense, diyalog içinde olmaları daha hayırlı”

  • Soru: Sosyal içerikli yemekle ilgili iki liderin ortak olduğu görüş bunun müzakerelerin başlangıcı olmayacağı. Guterres’e ortak çağrı çıkması zor görünüyor, sizce bu buluşmadan ne çıkacak?
  • Prof. Dr. Sözen: Liderlerin hiç görüşmemelerindense, diyalog içinde olmaları çok daha hayırlıdır. Buluşmanın özellikle de var olan tansiyonun düşürülmesi ve var olan güven bunalımının bir nebze aşağı çekilmesi bakımından faydalı olduğunu düşünüyorum. İki tarafın liderleri de toplumları da bu adanın insanlarıdır. Hep tansiyonu yüksek tutarak, birbirimizle görüşmeden ve mesajları birbirimize basın üzerinden vermek mi daha sağlıklı, yoksa bu adanın çocukları olan iki liderin bir araya gelip konular üzerine fikir teatisi yapması, var olan tansiyonu ve güven bunalımını daha iyi bir noktaya taşıması mı? O yüzden bu sosyal içerikli yemekten beklentim yüksek olmasa da, faydalı olacağını düşünenlerdenim.
    BM de ev ödevini düzgün çalışırsa, belki müzakerelerin başlaması değil ama var olan tansiyonun, var olan güven bunalımının iyileştirilmesi için başka adımlar da atılabilir. Neredeyse 3 yıldır bekleyen ve yılan hikayesine dönen yeni kapıların açılması, GSM operatörleri konusu veya teknik komitelerin yeniden hareketlenebileceği ve onların önerilerinin hayata geçirilebileceği bir dönem yaşanabilir. Bunları yüz yüze konuşmadan hayata geçiremezsiniz. Aynı adada, iki liderin başkanlık sarayları arasında bir kaç kilometrelik mesafe varken hiç temas olmaması çok sağlıklı bir durum değil.

“Diplomaside çok sayıda yaratıcı yöntem mevcut”

  • Soru: Türkiye’nin ilgisinin Kıbrıs üzerinde olmadığını söylediniz. Son dönemde Türkiye’den yapılan açıklamaları, Başbakan Yardımcısı Akdağ’ın adayı ziyareti sırasındaki açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
  • Prof. Dr. Sözen: Kategorik olarak müzakerelerin olmayacağını söylemiyor, bir açık kapı bırakıyor. Guterres çerçevesini taraflar benimserse, garantiler dahil tüm konularla ilgili o çerçevede formüller vardır. Garanti Antlaşması’nın 60’daki şekliyle devam etmesi imkansız veya sağlıklı değil. 60’ların soğuk savaş dönemi ve sömürgeciliğin son dönemleriyle, 2018’lerin dünyası aynı değil, o günlerin güvenlik tehditleriyle güvenlik ihtiyaçları aynı değil.
    Garanti Antlaşması modifiye de edilebilir ya da ortadan kaldırılıp başka bir anlaşmayla ikame edilmesi düşünülebilir. Bütün bunların yolu Guterres çerçevesinde mevcuttur.
    Kategorik olarak tarafların hiçbiri müzakereleri reddetmiyor ama çerçevelerde sorun var. Genel Sekreter’in Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporundaki söylemleri iki taraf da kullanmaktan  imtina ediyor. İki taraf da kendisini bağlamak konusunda çekinceler yaşıyor. Halbuki tam da yapılması gereken, BM’nin de işini kolaylaştırmak için bu çerçeve içerisine girip, gerçek anlamda siyasi iradeyi göstermek lazım.
    Diplomasinin amacı zaten bir yerde imkansızı hayata geçirmektir. Diplomasiyi düzgün bir şekilde kullanırsanız, diplomaside çok sayıda yaratıcı yöntemler mevcuttur. Burada esas anahtar, kalıplaşmış, nasırlaşmış pozisyonlarda ısrar etmemek ve gerçek ihtiyaçlara yönelmek ve o ihtiyaçların nasıl tatmin edileceği konusunda yeni mekanizmalar, yeni öneriler ortaya koymaktır. Diplomasi de bunun aracıdır, bunun çalıştırılması lazım. Son aylarda gördüğümüz, basın aracılığıyla birbirine mesaj göndermedir. Bu da diplomasinin bir parçasıdır ama gerçekten çözüm isteniyorsa, var olan uyuşmazlıkları çözmek isteniyorsa, bire bir iletişimle, bire bir diplomatik yöntemler kullanmak gerekiyor.
     
  • Soru: Olası müzakereler için Exxon Mobil’in sonbaharda başlayacağı sondaj çalışmalarının doğal bir takvim olabileceği de konuşuluyor. Bu mümkün mü? 
  • Prof. Dr. Sözen: Bunun çok mantıklı olduğunu düşünüyorum. Garantör ülkeler ve ABD gibi diğer büyük güçler de diplomasi yoluyla hareketlendirilirse bir doğal takvim ortaya çıkabilir, ismi telaffuz edilmeyebilir. O doğal takvim içinde, stratejik bir anlaşmaya varma amacıyla bir süreç başlayabilir. Ama bu, bütün tarafların siyasi kararlılığını gerektirir.

“Kıbrıs her hangi bir tarafın, Suriye, İran veya Rusya’yı kastediyorum, doğrudan hedefi değil. Ancak yüksek olasılıkta görmememle beraber, örneğin adadaki İngiliz Üsleri ’ne yönelik bir karşı operasyon sırasında yapılabilecek bir hatada masum sivillerin etkilenme şansı vardır. Ama bu olasılığın yüksek olmadığını ve halkımızın telaşa kapılmamasını söylemekte fayda var”

 

“Diplomasiden umudumu kesmiyorum”

  • Soru: Taraflarda siyasi irade var mı?
  • Prof. Dr. Sözen: Çok iyimser değilim. Ancak şunu söylemem lazım, ben hiçbir zaman diplomasiden umudumu kesmiyorum. Çok iyimser olamadığımı söylüyorum ama uluslararası ilişkiler ve diplomasi çalışan birisi olarak, dünyada başka örneklerde diplomatik mekanizmaları çalıştırıp birçok uyuşmazlığın çözüldüğüne şahitlik ettim. O yüzden de tamamen umutsuzum demiyorum.
     
  • Soru: Doğalgaz konusundaki tansiyonun düşmesi yönünde de adımlar atılmıyor...
  • Prof. Dr. Sözen: Bütün bunlar sürpriz değil. Lisans verme ve uluslararası doğalgaz ve petrol şirketlerinin bu kazıları yapacaklarını Crans Montana öncesinden de biliyorduk. Crans Montana’da Kıbrıs konusu çözülseydi, bunlar problem olmaktan çıkacaktı. Ama Crans Montana’daki çöküşten sonra bu işlerin varolan tansiyonu daha da yükselteceği bizim için sürpriz değil. Maalesef Rum tarafı bu konuda herhangi bir esneklik göstermiyor, “bu konuda egemen benim, son kararı ben veririm” gibi bir pozisyonu var ve bu da gerilimi tırmandırıyor. Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlara bakınca, olağanüstü hal, seçim dönemine girilmesi, çevresindeki bölgenin ateş çemberi gibi olması ve fiilen bir savaş içinde olması da işleri daha da karmaşıklaştırıyor ve Kıbrıs meselesinin çözülmesini daha da zorlaştırıyor. Bir yandan zorlaştırırken diğer yandan aciliyetini de ortaya koyuyor. Yapılması gereken bütün tarafların şapkalarını önüne koyup, “daha büyük bir felaketin yerine bu durumu nasıl fırsata çeviririz” konusuna kafa yormaları lazım. Bu aşamada, sosyal içerikli de olsa, kesintisiz ve doğrudan iletişim olmasının, hiçbir iletişim olmamasından daha hayırlı olacağını düşünüyorum.

 “En büyük ödev toplum liderlerine ve kanaat önderlerine düşer. O yüzden de savaş tamtamları ve gerginlik politikaları yerine, daha aklıselim, işbirliği ve sağlıklı diyaloğa dayalı yöntemlere ihtiyacımız var”

 

“En büyük ödev liderlere düşer”

  • Soru: Bölgede sıcak gelişmeler var, “3. Dünya Savaşı” yorumları yapılıyor. Sürekli tırmanan bir gerginlik, savaş ortamı. Amerika, İngiltere ve Fransa Suriye’yi vurdu, Kıbrıs’taki Ağrotur üssünden kalkan savaş uçaklarının Humus’u vurduğu haberleri var. Türkiye de harekata destek verdi ve “Suriye rejimine karşı düzenlenen operasyon yerinde bir tepki” olarak değerlendirildi. Kıbrıs bu ortamda nerede duruyor, ne kadar tehlikede?
  • Prof. Dr. Sözen: Türkiye burada uluslararası hukuk bağlamında önemli bir prensip olan “kimyasal silahların yasaklanması ve kullanılmaması” prensibini temel alarak, Suriye rejiminin kimyasal silah kullanmasının cezalandırılması yönünde kesin ve net bir pozisyon almıştır. Operasyonun kendisine gelince, bence, ilk bakışta ABD, İngiltere ve Fransa koalisyonunun askeri operasyonu kısıtlı bir operasyon olarak görünüyor. Özellikle Rusya’yı provoke etmemek için ekstra önlem almışa benziyorlar. Bu arada diplomatik kanallar da operasyonun kısıtlı olduğunu ve kimyasal silah kullanımının normalleştirilemeyeceğini ön plana çıkaran mesajlarla yoğun bir şekilde çalışıyor. Bence bundan sonrası büyük oranda diplomatik kulvarlarda geçecek. Tabi arada, ufak çapta yine füze atımları ve örneğin bu koalisyonun ismi söylenmeyen bir parçası olan İsrail’in Suriye üzerinden İran’a karşı bazı kısıtlı operasyonları olabilir. Takdir edersiniz ki tüm bunlar var olan yüksek tansiyonu ve şiddeti daha da tırmandırma ve istenmeyen daha büyük felaketlere sebep olma potansiyeline sahip. Ancak, son tahlilde buradaki gelişmelerin topyekûn bir 3. Dünya Savaşı çıkaracağını düşünmüyorum. Kıbrıs bu denklemde her hangi bir tarafın, Suriye, İran veya Rusya’yı kastediyorum, doğrudan hedefi değil. Ancak yüksek olasılıkta görmememle beraber, örneğin adadaki İngiliz Üsleri’ne yönelik bir karşı operasyon sırasında yapılabilecek bir hatada masum sivillerin etkilenme şansı vardır. Ama, bu olasılığın yüksek olmadığını ve halkımızın telaşa kapılmamasını söylemekte fayda var.
    Şiddetin ve uyuşmazlıkların bu kadar sarmal olduğu bir ortamda, çözümle, Kıbrıs’ı istikrar ve güven adasına dönüştürebiliriz. Sıradan bir Ortadoğu ülkesi değiliz. Suriye, Irak değiliz. Çok daha aklıselim insanların yaşadığı, eğitim seviyesinin, genel kültür seviyesinin Ortadoğu coğrafyasından daha yüksek olduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Bizim bu yetilerimizi ön plana çıkararak, daha bilgece kullanmamız lazım. Burada en büyük ödev toplum liderlerine ve kanaat önderlerine düşer. O yüzden de savaş tamtamları ve gerginlik politikaları yerine, daha aklıselim, işbirliği ve sağlıklı diyaloğa dayalı yöntemlere ihtiyacımız var.

 

 

 

 

Röportaj Haberleri