Hüseyin Özinal
Bir Temsiliyet İmgesi Olarak Tufan Erhüman
Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminin Kıbrıs’ın kuzeyindeki politikaların oluşturulması ve bunların belirlenmesinden daha çok, bu seçimin temsil ettiği şeye odaklanıyorum.
‘’Umut’’ kelimesinin taşıdığı anlama bakıyorum.
Yalnızca yaşadığımız ülkenin değil, dış dünyanın da içinde boğulduğu kötülükten çıkışı, nefes almamızı sağlayabilecek bir kelime olan ‘’umut.’’
Uzun zamandır üzerinde çalıştığım, okumalar yaptığım konulardan biri olan ‘’Emanuel Ringelblum’’ arşivleri ya da diğer adıyla ‘’Varşova Yeraltı Arşivleri’’, kesif umutsuzluğun olduğu, karanlık zamanlardan çıkışı gösterebilecek, insana direnme gücü sağlayabilecek en iyi örneklerden biridir.
2. Dünya Savaşı sırasında beş yüz bine yakın Polonya Yahudisi’nin kapatıldığı Varşova Gettosu’nda olan tarihçi Emanuel Ringelblum, buradan çıkışıları olamayacağını, öldürüleceklerini, toplama kamplarına gönderileceklerini anladığında, etrafında toparladığı 40’a yakın insanla gettoda olan bitenleri, kendi tarihlerini, yaşadıkları zulmü kaydetmeye, yazmaya başladılar.
Yazılanları, kaydedilen her belgeyi metal kutulara, süt güğümlerine koyarak bir okulun bodrum katına gömdüler. Ve gerçekten de -arşivleri hazırlayanlardan üç kişi dışında- Emanuel Rıngelblum da dahil olmak üzere hiç kimse kurtulamadı.
1946 yılında yerle bir edilmiş gettoda, Emanuel Ringelblum ile birlikte, arşivlerin hazırlanmasında çalışan Rachela Aurerbach’ın (kurtulan üç kişiden biri) gömü yerini göstermesi ile arşivler gün yüzüne çıkarıldılar. Bu arşivlerin bir kısmı, şu anda Varşova Yahudi Tarihi Müzesi’nde sergileniyor.
Arşivlerde çalışanlardan birinin günlüğüne yazdığı şu cümleler çok değerlidir: ‘’Getto’dan çıkışımızın olmayacağını, öleceğimizi biliyoruz. Arşivleri hazırlarken tüm dünyanın bizim neler yaşadığımızı, bize neler yapıldığını, tarihimizi bizden sonrakilere aktarmamız, onların burada olanları bilmesi önemlidir.’’
Ölüme yazgılı bir topluluğun, böylesi bir karanlığın, böylesi bir kötülüğün içindeyken bile umuda tutunabilmesi, kendilerinden sonrakilerin, ‘’gettoda neler yaşandığının bilinebileceği’’ ümidini taşıyabilmeleri çok kıymetlidir.
Yukarıda verdiğim örnek, çok uç bir örnek olsa da, yok olma kaygısı taşıyan bir toplumun Cumhurbaşkanlığı seçiminde, CTP ve TDP’nin ortak adayı olan Tufan Erhüman’ın özelliği, ülkenin içinde bulunduğu karanlıktan, kötülükten çıkışı gösteren, daha iyi günlerin olabilme ihtimalini temsil etmesidir.
Kıbrıs’ın kuzeyinin uluslararası hukuk dışında olmasının yarattığı sonuçlarla yüzleşiyoruz. Mafyanın, insan kaçakçılığının, gece kulüplerinin, kara para aklanmasının, inşaat patlamasının yarattığı sınıfsal, çevresel sorunların vb. olumsuzlukların etkisiyle yaşanan ahlaki çöküntü toplumun kılcal damarlarına kadar sızmış bir halde iken; T. Erhüman iki toplumlu, iki bölgeli federasyon, BM kararları, uluslararası hukuk, AB ile ilişkilerin güçlendirilmesini, daha demokratik ve şeffaf süreçleri, meclisin yasa yapma ve denetim gücünün artırılmasını, daha yumuşak, uzlaşmacı diplomatik bir dili savunmakta. Karşısındaki aday E. Tatar ise kullandığı tüm argümanlarda, BM kararları ortada dururken uluslararası hukukun hiçbir zaman kabul etmeyeceği iki devletlilik politikasını, Türkiye ve Türk devletleri ile entegrasyonu önceleyip, Türkiye’nin tahakkümü karşısında sessiz kalıp, milliyetçi ve sert, keskin, tavizsiz bir dil kullanmakta.
E. Tatar’ın iki devletlilik ve izolasyon politikaları, bizi her geçen gün daha çok yalnızlaştırıp, uluslararası hukukun uzağına sürükleyip, itibar kaybına uğratıp, Kıbrıs’ın Kuzeyi’nin açık hava hapishanesine dönüşmesine hizmet ederken, T. Erhüman’ın politikası ise Kıbrıslı Türklerin hem kendi ülkelerinde, hem de uluslararası hukuk içerisinde özne, söz sahibi olmasını savunuyor.
Bu bağlamda T. Erhüman’ın adaylığı, savunduğu görüşlerle, temsil ettiği değerlerle, yurdumuza barışın gelme olasılığını, ümidini beraberinde getiriyor.
Tufan Erhüman’ın seçim kampanyasındaki sanat üzerine kullanılan dile ve bakışa katılmayıp, farklı konularda da CTP’ye eleştirilerim olmakla birlikte, varlığı; ülkemizin üzerine çöken, önceleri kötülüğün temsilciliğini, taşeronluğunu yapan, şimdilerde ise kötülüğün kendisi olanlardan kurtulmamızı sağlayacak bir umudun temsiliyet imgesine dönüştü.
Umudum/uz bu temsiliyet imgesinin, gerçeğin imgesine dönüşmesine tanıklık etmektir.