Esnaf ve Zanaatkarlar Odası Koordinatörü Hürrem Tulga: “Asgari ücret artmayacak. Bu bir oyun...”

Tulga, işletmelerin gerilediğine, iş yapamaz durumda olduğuna ve ciroların da neredeyse yerde süründüğüne dikkat çekti.

Asgari Ücrete ilişkin kararı ‘idam’ olarak nitelendiren Esnaf ve Zanaatkarlar Odası Koordinatörü Hürrem Tulga, işsizlik ve kayıt dışılığın tavan yapacağına işaret etti, “Bu bir oyun... Böyle bir konuda insanlar üzerinden politika yapılıyor. İnsanların umutları, beklentileri, hayatları üzerinde politika yapılıyor, hem de seçim uğruna...” şeklinde konuştu…

İnsana yaraşır bir asgari ücretin belirlenmesi konusunda devletin sosyal güvenlik yatırımlarının tamamını yüklenmek zorunda olduğuna işaret eden Tulga, işletmelerin gerilediğine, iş yapamaz durumda olduğuna ve ciroların da neredeyse yerde süründüğüne dikkat çekti.

Ödül AŞIK ÜLKER

Esnaf ve Zanaatkarlar Odası Koordinatörü Hürrem Tulga, memurundan, esnaf zanaatkarına ve çalışanına kadar Kıbrıs Türk toplumunun hiç bu kadar mülksüzleşmeyle yüz yüze kalmadığını söyledi.

“TL’nin olağanüstü değer kaybıyla birlikte orta gelir grupları, düşük gelir grupları, bordrolular, sabit gelirler yere serildi, artık çırpınamaz duruma düştü” diyen Tulga, TL’nin değer kaybıyla kamu görevlilerinin de alım gücünün düştüğüne dikkat çekti.

En büyük tehlikenin borçların katlanarak devam etmesi olduğunun altını çizen Tulga, “Ekonomi geriliyor, cirolar düşüyor, borçlar katlanarak büyüyor. Ekonomik kapasite düşerken bu toplum ne yapabilir? İnsanlar eski koşullara göre borçlanmıştı, şimdi o koşullar yok” dedi.

Son belirlenen asgari ücretle ilgili de değerlendirme yapan Hürrem Tulga, şunları söyledi:

“İşletmeler gerilerken, iş yapamaz durumdayken, cirolar neredeyse yerde sürünürken, hükümet ‘asgari ücreti yükselttim’ diyor. Şu anda alınan karar idamdır. İşsizlik, kayıtdışılık tavan yapacak. Aslında bu karar devlet için de intihardır. Kendisi de zaten ödeyemeyecek, çünkü bundan vergi almıyor ve muafiyet olarak maaşlara yansıtıyor.”

Hükümetin insanların umutları, beklentileri, hayatları üzerinde politika yaptığını kaydeden Tulga, “Devlet insana yaraşır bir asgari ücretin belirlenmesi konusunda samimiyse, sosyal güvenlik yatırımlarının tamamını yüklenmek zorundadır. Ülke ekonomisi ve işletmelerin devamlılığı gibi konular seçim malzemesi olmamalıdır. Hükümet, dışa tam bağımlılık koşulları ve üretmeyen bir yapıda asgari ücretin tespitinde dahi kaosa neden olmuştur” diye konuştu.

“Devlet ciddi anlamda yara aldı”

  • Soru: Öncelikle genel bir değerlendirme yapıp, Mart 2020’den bugüne, pandemi dönemini esnafın nasıl geçirdiğini bir hatırlayalım, neler yaşadı?
  • Tulga: Mart 2020’de kapandık, kapatıldık. Bir buçuk ay tamamen kapalı kaldık, sonra kademe kademe açıldık. Kimse kapatılan esnaf ve zanaatkarı, onların çalışanlarını aklına getirmedi. Düşünün ki esnaf, zanaatkar, çalışanlarıyla birlikte kapatılıyor, bir nevi kodese konuyor, sonra da yiyeceğe ihtiyacı var mı diye soran yok. Yiyecek paketleriyle oda olarak devreye girdik, belediyelerden yardım istedik. Bunu hem esnaf, hem  zanaatkar, hem de çalışanları için yaptık. Toplumun tüm kesimleri için kendimizi sorumlu saydık. Hükümet iki aydan sonra, bildiğiniz gibi, bin 500 TL vermeyi öngörebildi. Sigortalara kayıtlı 120 bin insandan söz ediyoruz, 20 bini kamu işçisi statüsünde memur dersek, en az 80 binin üzerinde çalışanın durumu hiç sorulmadı. Açılmayla birlikte aylarca bin 500 TL tartışması yaptık. Bu durum toplumu yaraladı, “bu kadar katma değer üreten, vergi veren, bütçenin kaynağını oluşturanlar olarak unutulduk” hissi yaşatıldı. Vergiyi veren, bu çalışan insanlardır, hükümet de bunu toplayıp kamu hizmetini yürüten insanları ödüyor. O ayrımcılık ortaya çıktı. Çünkü insanlar “sen kendi çalışanını ödemeye devam ettin, parayı ödeyen, üreten olarak beni yok saydın” dedi. O yaralanma bugüne kadar etkisini gösteriyor. Devlet ciddi anlamda yara aldı, devlete olan güven sarsıldı. Bırakın sosyal sorunları, açlıkla ilgili sorunları, temel ihtiyaçları karşılama noktasında yaşanan sorunları, sanki ödeme kapasitesi varmış gibi bir de insanların borçları için peşlerine düşüldü. Bin bir kavgayla ötelemeler yapıldı. O ötelemelerde de devlet yine sessiz kaldı. Ötelemede faiz işledi yani borç üstüne borç bindi.
    Yazın kısmi bir hareket oldu. Bu durum sonbahara kadar sürdü ve vakalar artınca yılbaşına doğru bizden kaynaklanmayan nedenlerle yine kapatıldık çünkü tedbirler yerinde alınmadı. Hükümet hep “ben bilirim” noktasında olduğu için kurumlarla istişare yapmadı, belediyeler neredeyse devre dışı kaldı, hiç uyumlu bir hareket içinde olmadı. İşine geldiği gibi, kimi işyerlerine, pandemiye rağmen, açılma imkanı verdi ve dıştan gelen tehditlerden dolayı kapanmak durumunda kaldık. Kimi sektörlere iki kez bin 500 TL’lik katkı yapıldı, turizme biraz daha fazla, ama o kadar. Yara artık çok büyüktü, sosyal güvenlik yatırımları yoktu, borç ödeme yoktu. Hepsi durmuştu. İnsanlar açlık derdinde, ihtiyaçlarını giderme derdinde, bu arada kapılar kapalı olmaya devam etti, öğrenci yoktu. İnsanlar ihtiyaçlarını mı giderecek, borç mu ödeyecek, yükümlülüklerini mi yerine getirecek, böyle bir pozisyon içinde yollara çıktık. Aslında toplumda ilk defa bir esnaf eylemliliği yaşandı, üç büyük şehirde bütün meydanları kilitkledik, arkasından yürüyüşler, çadır eylemi geldi ve o eylemliliğin sonucunda, işyeri başına altı kez 2 bin TL’lik destek ve sosyal güvenlik desteği sağlandı. İnsanlar yalnız bırakıldı, bu toplum belki de tarihinde ilk defa açlıkla yüzleşti ve devlete olan güvenini bir o kadar daha kaybetti.

“Şu anda yere vuran kamu görevlisidir”

TL’nin değer kaybıyla kamu görevlilerinin da alım gücü düştü. Esnaf pandemide zaten yere vurmuştu, şu anda yere vuran kamu görevlisidir”

  • Soru: Pandeminin sürdüğü bu dönemde bir de TL’nin değer kaybı yaşandı. Bunun etkisi nasıl oldu?
  • Tulga: Korkunç. TL’nin olağanüstü değer kaybıyla birlikte orta gelir grupları, düşük gelir grupları, bordrolular, sabit gelirler yere serildi, artık çırpınamaz duruma düştü. Dövizdeki %100 artış ithal bağımlısı bir ülke olduğumuz için satın alındı, ülkeye geldi. O noktada iş yapamaz duruma geldik. Her şey zamlandı, dönmeyen ekonomiden dolayı da üreticinin, esnafın girdiyi satın alma gücü kalmadı.
    Tam bağımlı, büyük ölçüde hizmet sektörüne dayalı, üretimi yetersiz bir ülke... Şu anda en büyük gelir güney kapısıdır, kara kapıları üzerinden yapılan alışveriştir. Bir de öğrenciler ama onların da TL kullanımından dolayı alım güçleri çok düştüğü için katkıları azaldı. Güneyden gelenlerle soluk alıp vermeye çalışan bir işletmeler topluluğu var. Bir de kamu görevlilerine ödenen maaşlar üzerinden bir ekonomi. TL’nin değer kaybıyla kamu görevlilerinin da alım gücü düştü. Esnaf pandemide zaten yere vurmuştu, şu anda yere vuran kamu görevlisidir. Kamu görevlisi, genellikle harcama kapasitesi yüksek olduğu için çocuğuna bir konut veya bir araba alma noktasında olur. Kamu görevlisi de şimdi para harcama yeteneğini yitirdi. Kamu görevlisi pandemi döneminde ödeniyordu, çok hareket edemediği için tasarruf da ediyordu ama TL’nin değer kaybı kamu görevlisini de vurdu.

“Borçlar ödenemez durumda”

Bırakın açlıkla yüzleşmemizi, bırakın markette ekmeği bile alırken düşünmeyi, bırakın artık çocuğa harçlık verip vermemeyi, en büyük tehlike borçların katlanarak devam etmesidir. Toplam krediler içinde döviz borcu % 70’e çıktı. Bunlar ödenemez durumdadır. Ekonomi geriliyor, cirolar düşüyor, borçlar katlanarak büyüyor. Ekonomik kapasite düşerken bu toplum ne yapabilir? İnsanlar eski koşullara göre borçlanmıştı, şimdi o koşullar yok.

  • Soru: Kiralarda dövizin sabitlenmesi kararı alındı, bankaların borçları öteleyeceği söylendi. Bunlar ne kadar hayata geçebildi, ne kadar hayata geçebilir?
  • Tulga: Öteleme 2020’den, pandemi başladıktan sonra zaten sürekli uygulandı ama borçlar dağ oldu, bu yüzden ipotekler de doldu, bir daha yapma imkanı da kalmadı. Öteleyerek nereye gidiyoruz, faiz işlemeye devam ediyor. Bütün uyarılarımıza rağmen, ötelemeyi bir tedbir olarak yansıtmaya çalıştılar. Bankalar bile buna itiraz etti ancak bankalar da dava etmesin diye, şüpheli alacaklar hanesine almasın diye kabul etti. Aksi takdirde bankaların da ne kadar zor durumda olduğu ortaya çıkacaktı. Bankalar da bir şeyler yapılması gerektiğini vurguladı, ilk defa bankalar bizim için feryad etti çünkü onlar da sarmalın içine girdi.
    Kiralarla ilgili alınan karar özel akitleri zaten kapsamıyor, bir çok mal sahibi de bankalara borçlu olduğu için ve oradaki durum çözümlenmediği için kiracıya baskı yapıyor. Alınan karar Vakıflar İdaresi, belediyeler ve Devlet-Emlak Malzeme Dairesi ile ilgilidir ve sadece üç aylık bir zaman içindir. Bugüne kadar neden beklendi? Pandemiden geçerken tarlaları bile dövizle kiralamışlar, devlet orada bile örnek olamadı, nasıl bir devletse bu devlet... Olacak şey değil. Dolayısıyla o karar da ölü doğdu. Devlet kapattığı iş yerlerinden pandemi döneminde kira almak için baskı yaptı, o dönem için kapalı olan iş yerlerini muaf tutmadı.
    Şu anda devlet insanları görmezlikten gelmeye, sağır sultanları oynamaya devam ediyor. Şu andaki devletin pozisyonu sadece maaşları ödemek...  Biz özel kamu karışıklığını çok tehlikeli sayarız ama devletin maaş ödemekten başka görevi yok mudur? Vergi ödeyen insanların durumu ne olacak?

“Toplum hiç bu kadar mülksüzleşmeyle yüz yüze kalmadı”

Şu anda toplumun mülksüzleşme tehlikesi var. Bu toplum hiç bu kadar mülksüzleşmeyle yüz yüze kalmadı, memurundan, esnaf zanaatkarına ve çalışanına kadar... Şimdi oradan buradan dayanışmayla, köyle olan ilişkilerle bir ekmek yenir ama bu sorunlar ne olacak?”

  • Soru: Şu andaki en büyük tehlike nedir?
  • Tulga: Şu anda toplumun mülksüzleşme tehlikesi var. Bu toplum hiç bu kadar mülksüzleşmeyle yüz yüze kalmadı, memurundan, esnaf zanaatkarına ve çalışanına kadar... Şimdi oradan buradan dayanışmayla, köyle olan ilişkilerle bir ekmek yenir ama bu sorunlar ne olacak?
    2012 yılına kadar hane başına ortalama çalışan sayısı 1.7’ydi, neredeyse ikiye yakın. Şu anda bu 1’e düştü. İşsizlik korkunç boyutta. Bir kişinin çalıştığı bir hanede, bu kadar yüksek bir hayat pahalılığının olduğu, bu kadar sıkıntının yaşandığı bir ortamda tencere nasıl kaynar? Akaryakıtta zamların alıp başını gittiği, elektrik zammının %100 oranında kapıda olduğu bir dönemde bu hayat nasıl idame olacak? Toplumun üretime katılma oranı %48. İş gücüne katılma oranı çok düşük. Gün geçtikçe çalışan sayımız düşüyor, üniversitede 14 bin çocuğumuz var. Yabancı iş gücü üzerinden sürekli gelir transferi yapılıyor. Şu anda artık o da tehlikeye girdi.

“Asgari ücret kararı devlet için intihardır”

“İşletmeler gerilerken, iş yapamaz durumdayken, cirolar neredeyse yerde sürünürken, hükümet ‘asgari ücreti yükselttim’ diyor. Şu anda alınan karar idamdır. İşsizlik, kayıtdışılık tavan yapacak. Aslında bu karar devlet için de intihardır. Kendisi de zaten ödeyemeyecek, çünkü bundan vergi almıyor ve muafiyet olarak maaşlara yansıtıyor”

  • Soru: Son belirlenen asgari ücret de tartışmalara neden oldu. Bunun mevcut ortama, ekonomiye yansıması ne olacak? Bu artış insanların alım gücünü artıracak mı?
  • Tulga: Asgari ücreti tartışıyoruz, alım gücünün artırılması lazım. Bu noktada problem yok, bizatihi biz, çalışan olarak bunu talep ediyoruz. Ama nasıl artırılacağı ve artırılabilir mi meselesi var. İdam için bile bir şeye ihtiyaç vardır, en azından ip bulmak lazım. Bizimle dalga geçiyorlar. İşletmeler gerilerken, iş yapamaz durumdayken, cirolar neredeyse yerde sürünürken, hükümet “asgari ücreti yükselttim” diyor. Şu anda alınan karar idamdır. İşsizlik, kayıtdışılık tavan yapacak. Aslında bu karar devlet için de intihardır. Kendisi de zaten ödeyemeyecek, çünkü bundan vergi almıyor ve muafiyet olarak maaşlara yansıtıyor. Ancak biz bunu istemezmişiz gibi algı yaratılıyor, sanki ödenebilirliği varmış gibi... Yaptığımız çalıştayda kimse asgari ücretle ilgili alınan son karara destek vermedi. Bugün her taraf yıkılıyor. Zaten bizim işletmelerimizdeki çalışanlar ciroları biliyor, ödeme kapasite olmadığını, insanların oturup iş beklediğini herkes biliyor.

“İnsanların umutları, hayatları üzerinde politika yapılıyor” 

  • Soru: Çalıştay kararında bunu seçime yönelik popülist bir karar olarak tanımladınız...
  • Tulga: Tüm katılımcıların, bu ülkede farklı sözler söyleyen tüm ekonomistlerin katılımıyla yaptığımız çalıştayda bu kararın seçim popülizmi olduğu ortaya kondu. Daha tehlikeli olan nedir biliyor musunuz? Mahkeme çığırtkanlığı başladı, hükümet geri dönmeyecekse başka çare de olamaz. Ne olacak? Asgari ücret artmayacak. Bu bir oyun... Böyle bir konuda insanlar üzerinden politika yapılıyor. İnsanların umutları, beklentileri, hayatları üzerinde politika yapılıyor, hem de seçim uğruna... Bu kadar sorumsuzluk olmaz. Devlet insana yaraşır bir asgari ücretin belirlenmesi konusunda samimiyse, sosyal güvenlik yatırımlarının tamamını yüklenmek zorundadır. Ülke ekonomisi ve işletmelerin devamlılığı gibi konular seçim malzemesi olmamalıdır. Hükümet, dışa tam bağımlılık koşulları ve üretmeyen bir yapıda asgari ücretin tespitinde dahi kaosa neden olmuştur.

“Bu yapı tamam değil”

  • Soru: 2021’e girdikten sonra yaşanan sorunlardan bahsettiniz. Pandeminin mevcut seyrinde alınan tedbirleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Yılbaşından sonra bizi neler bekliyor? Yılbaşından sonra kapanma, ekonominin daha da yerin dibine girmesi tehlikesi var mı?
  • Tulga: Var. Neredeyse iki yıl geçti, altyapı tamamlanamadı, hemşire, doktor açığı var, yatak sayısı yetersiz. Salgın giderek hızlanıyor, kışa bağlı olarak vaka sayıları daha da yükselecek. Altyapısı çok daha güçlü ülkeler bile kapanmak durumunda kaldı. Aşılama önemli, buna rağmen bulaş oranı çok yüksek ve altyapı hazır değil. Kapanma gibi bir olasılık gittikçe artıyor. Bu da bizi ürpertiyor. Tedbir almak ve denetlemek şart. Kapalı mekanların denetimi önemli. Esnafı temsilen konuşurken bile kapalı mekanlardaki oturma düzeninin değişmesi gerektiğini söylüyorum, eğer tam kapanıp aç kalmak istemiyorsak...

Röportaj Haberleri