“Ekonominin neresindeyiz, ne üretiyoruz?”

Sosyolog ve Siyasi Bilimler Uzmanı Hakan Gündüz, ekonomik kriz ortamında toplumsal birliktelik yerine toplumsal çatışma ile karşı karşıya olduğumuzu vurguladı

YENİDÜZEN’e konuşan Sosyolog ve Siyaset Bilimleri Uzmanı Hakan Gündüz, ekonomik kriz ortamındaki toplumu yorumladı, ‘birliktelik’ değil ‘toplumsal çatışmayla’ karşı karşıya olduğumuzu söyledi:

“Toplumsal birliktelik böyle zamanlarda ihtiyaç duyulur ama siz bunun temellerini idareye güven anlamında atmamışsanız, değil toplumsal birliktelik, toplumsal çatışmayla karşı karşıya kalırsınız.”

“Sırası geldiğinde herkes sokağa dökülecek. Diğerleri de sokaktakilerine sövecek. ‘Zaten bunlar doymaz daha ne isterler’ gibi… Bu zincirleme çatışma psikolojisini de gündeme getirir. Ama bunu ‘hade birlik olalım, herkes elini taşın altına koysun’ ile aşamazsınız. Çünkü bundan önceki pratik hep ters olmuş.”

“Kim düşünüyor ki bu ülkeye para nerden ve niçin geliyor? Biz toplum olarak ekonominin neresindeyiz, ne üretiyoruz? Yediğimiz, kullandığımız bu para neyin bedelidir?”

 

Fayka Arseven KİŞİ

Sosyolog ve Siyasi Bilimler Uzmanı Hakan Gündüz, ekonomik kriz ortamında toplumsal birliktelik yerine toplumsal çatışma ile karşı karşıya olduğumuzu vurguladı.

Gündüz, “Sırası geldiğinde herkes sokağa dökülecek. Diğerleri de sokaktakilerine sövecek.’ Zaten bunlar doymaz daha ne isterler’ gibi… Bu zincirleme çatışma psikolojisini de gündeme getirir” diyerek, “Ama bunu ‘hade birlik olalım, herkes elini taşın altına koysun’ ile aşamazsınız. Çünkü bundan önceki pratik hep ters olmuş” dedi.

“Ciddi bir darboğaz var” diye belirten Gündüz, “Hükümet haksız bir bedel mi ödeyecek? Yani evet. Belki ödüyorlar. Ama soru; bu bedeli daha ne kadar ödeyecekler? Buna karar vermelidirler. Sonuna kadar ödeyeceğiz derlerse, benim endişem bir sonraki dönemeçte bir kesimin oy verecek parti bulamayacağı endişesidir” ifadesinde bulundu.

Hakan Gündüz ile bu hafta ekonomik kriz ve krizin toplum ve siyaset üzerindeki etkisini konuştuk.

YENiDÜZEN: Büyük bir ekonomik krizin etkisindeyiz. Toplumun durumu nedir?

Hakan GÜNDÜZ: Kriz algısında da sıkıntı var. Kriz ansızın gelmedi. Doğru okuyanlar, ekonomiyi takip edenler, Türkiye’nin yaşayacağı darboğazın çok yakın olduğunu kestirebiliyordu. Türkiye basınının durumu dolayısıyla sadece Türkiye basınını takip etmek çok doğru veri vermeyeceğinden, dış basını

takip ettik. Haziran ayında verdiğim röportajlarda krizin yeni başladığını, çok büyük ekonomik bunalımla birlikte olacağını ve Türkiye’nin çok çok kolay içinden çıkabileceği şekilde olmayacağını dile getirdim. Çünkü krizin temellerini oluşturan unsurların varlığı, dış borç ve bu borcu kapatamayacak durumda oluşu, bu daralmanın olacağını ve sonunda böyle bir patlamayla kendini göstereceği belliydi. Şimdi Türkiye’de iş papaz krizine getirilmeye çalışılıyor ama aslında ekonomik gerçekler ortadadır.

Biz bu süreci Kıbrıs’ta doğru okuyamadık. Bir şekilde kendimizi işin içinde bulduk. Şu an herkesin algısında; ‘yapılacak bir şey yoktu, ansızdan krizi kucağımızda bulduk.’ Aslında ansızın kucağımızda bulmadık. Kucağımızda patladı ama okuyabilenler, uzmanlar bunun olacağını biliyordu. Ama halk olarak ne psikolojik anlamda, ne de ekonomik anlamda bu hazırlığı yapmadık. Kriz sert geldi ve dövizde yaşanan enflasyonu biz devalüasyon olarak çok hızlı yaşadık. Türkiye’de bu o kadar olmadı. Bizde ara denetim mekanizmaları olmadığı için çok garip fiyat artışlarıyla karşılaştık. Bu kırılgan ve sığ bir ekonomide, varolmaya çalışan yapılarda, bu tür sarsıntılar çok daha büyük görülür. Deprem gibi düşünün. Çok dayanıklı bir yapıyı aynı ölçekli deprem sallar ama zayıf bir yapıyı yerle bir eder. Şu an biz yerle bir oluyoruz. Baktığımızda da siyasiler çaresiz gibi görülüyor. Önceden tedbir alınmalıydı. Ekonomik yapısal reformlar çok önceden yapılmalıydı. Yapabilecek olanlar bu tedbirleri almalıydı, ya da öncelik verilmeliydi ama hep ‘bir şekilde bir sıkışıklık yaşarsak Türkiye’nin aktaracağı kaynak bizi daha önce ayakta tuttu yine tutar’. Bu varsayım yanlış mıydı? Hayır, bize alıştırılan varsayımdı. ‘Siz merak etmeyin, çok da fazla üretmeyin, üretip de başımıza mesele çıkarmayın. İhtiyacınız olduğunda tükürsek boğulursunuz, bir semtimiz kadarsınız, parayı aktarır rahatlarsınız.’ Tabi bunların da artık sonuna gelindi. Ankara hükümeti zaten bu durumdan rahatsız ve çok uzun zamandır bizim savurgan ekonomik yapımızı, savurganlık neticesinde de desteklememe noktasında çok ciddi tavırlar ortaya koydu. Yapılan protokollerle bunu dile getirdi. Hükümet kim olursa olsun bu protokollere imza attı. Ama işin gereğini yapmaya gelince de gereğini yapamadı. Haliyle bu sıkışıklıkta bunlar karşımıza çıktı. Gidip para istendiğinde, ‘siz bugüne kadar hiçbir protokolün gereğini yerine getirmediğiniz için para mara yok, istediğimizi yapın sonra oturup konuşalım’ denildi. Onun için Başbakan ‘tünelin ucunda ışık yok’ dedi. Aslında net ifade etmelerini beklerdim. Çünkü toplumun bunu bilmesine hakkı var. Orada yaşananlar, Türkiye’nin kaynak aktarma noktasında eğer koymuşsa şartları çok açık ifade edilmesi gerekir. Çünkü halkın beklentisi ‘becerip alın, alamıyorsanız gidin. Bu parayı getirebilecek olanlar gelsin’dir. Herkes bu krizin Türkiye’den gelecek kaynakla hafifleyeceğini biliyor. Oradan kaynak gelme ve durumu kurtarma beklentisi oluşuyor. Mevcut hükümet bunu getiremeyince o zaman ‘getiremiyorsanız getirecek olan gelsin’ algısı oluşuyor. Bu algı çok haksız mı? Resme bakınca çok haksız değil. Eğer haksızsa bu resmi değiştirecek unsurları ve değişkenleri idarecilerimizin net olarak kamuoyuna açıklaması gerekir ki herkes algısını değiştirmek istiyorsa değiştirsin.

YENiDÜZEN: Her krizde, her para olayında Türkiye’nin kapısı çalınıyor. Ama halk reformlar noktasında geride duruyor. Hep birlikte batıyor muyuz yoksa çözüm yolunu hep birlikte mi bulacağız?

Hakan GÜNDÜZ: Toplum şunu diyor; ‘gelenler reform yapacağız diye bizden fedakarlık istediği veya istemediği zaman oldu. Ama bir şekilde istikrarlı bir şey göremedik.’ Yönetim kim olursa olsun halkta şöyle bir algı var; ‘ben yaparsam yanıma kalacak, diğerleri taşın altına elini koymayacak.’ Onun için kimse şu an mevcut idareye de bundan sonra olacak idareye de inanmıyor. Toplumun tüm kesimlerinde güvensizlikten kaynaklanan ‘bana bir şey olmasın, ben kendimi koruyabileceğim kadar koruyayım ama 5 TL’de geriye gitmeyim’ durumu var.


 

“Mutlaka suçlanacak başka kesim var”

 

YENiDÜZEN: Bu biraz da bencillik değil mi, her kesim kendi menfaatini düşünürse?

Hakan GÜNDÜZ: Bencilik olarak mı adlandırırız yoksa güvensizlikten kaynaklanan bir tedbir veya sigorta anlayışı mı? Ben yapmayım, başkası yapsın. Başkasından başlansın en son bana gelin, ek mesaim kesilmesin, fazla çalışmayayım, maaşımdan kesinti olmasın, vergi ödemeyim gibi… Toplumsal birliktelik böyle zamanlarda ihtiyaç duyulur ama siz bunun temellerini idareye güven anlamda atmamışsanız değil toplumsal birliktelik, toplumsal çatışmayla karşı karşıya kalırsınız.

Onun için ne söylendiği önemli değil, ‘ben kendimi koruyayım.’ Herkes bireysel ve zümresel anlamda şuan kendini koruma ve ‘en az zararla bu işi atlatırım’ peşinde. Onun için de çatışıyor. O yüzden birlikteliği bırakın, toplumsal çatışma olacak, oluyor da… Kiminle konuşursanız konuşun mutlaka suçlayacağı bir başka bir toplum kesimi var. Okullar açılıyor, öğretmen suçlanacak, doktor suçlanacak, müteahhit suçlanacak, turizmcileri suçlayacağız. Sırası geldiğinde herkes sokağa dökülecek. Diğerleri de sokaktakilerine sövecek. ‘Zaten bunlar doymaz daha ne isterler’ gibi… Bu zincirleme çatışma psikolojisini de gündeme getirir. Ama bunu ‘hade birlik olalım, herkes elini taşın altına koysun’ ile aşamazsınız. Çünkü bundan önceki pratik hep ters olmuş. Bu defa derler ki; ‘elimi taşın altına koydum ama elim taşın altında kaldı. Bankacılık krizini yaşadım günlerce borçlarımı ödeyemedim, battım’ der. Kamu ve özelde de kimse geri adım atma anlayışını göstermeyecektir. Öyle bir seferberlik olmayacaktır. Güney Kıbrıs örnek veriliyor; ‘bu kadar çalışanlardan kesinti yapıldı’ diye. Yaptılar ama idari güven vardı, yaptılar ve sonucunu da aldılar. Ama bizde öyle bir durum yok. Bizde çalışan bir sistem yok, o yüzden ortada da reçete yok. ‘Şu şu yapılacak ama bir süre sonra geliriniz artacak. Herkes sıksın dişini, idare etsin yapabiliyorsa üretime devam etsin. Çünkü ürettiğimiz her unsuru satıp paraya çevirip katma değer yaratacağız, hade el birliği ile yapalım’ deyince insanlar gülüyor, öfkeyle karşılıyor. ‘Sen bunu söylen ama ben yaptığım her şeyde zarar edeceğim ve yaptığım fedakarlık da yanıma kalacak. Onun için ben yapmamak için her şeyi yapacağım.”

YENİDÜZEN: Reformlara sıcak bakmıyoruz, elimizi taşın altına koyamıyoruz. Kurtuluş ne, dibe vurmak mı?

Hakan GÜNDÜZ: Dip ne? Dibin ölçüsü var mı? İşçi çıkarmalar olabilir, bankalar batabilir ama halk ‘daha dibi olur mu’ diyor. Daha dibi olur. Aç da kalabiliriz, bugün Venezuela ve Arjantin’de yaşanalar ortadır. Ekonomik kriz olduğunda ülkenin 3’te biri göç ediyor, günlük 5 doların altında harcaması olan çok ülke var. Dip o yüzden belli değil. Çok sıkıntılı günler yaşıyoruz ama bu sıkıntılı günler en kötü günlerimiz olmayabilir. Ne yazık ki bunları görebilmek insanın içini acıtıyor. Çünkü herkesin ekonomik döngüsü, okuttuğu çocuğu var. İster istemez bireyden başlayarak, topluma doğru içsel bir değerlendirme yapılıyor. ‘Yarınım ne olacak’ diye sorgulamaya başlıyor. Bunu sorguladığımızda bunu gören insanlar çok kaygılı… Bu iş daha bitmedi, bu iş daha yeni başlıyor. Türkiye şimdi krizden nasıl çıkarım noktasında bir reçete ortaya koymuş değil. İnsanlar dövize bakıp düştü mü, yükseldi mi diye bakıyor, ‘sterlin 6’ya düşer mi acaba’ der. Sterlin 6’lara inmez. Daha da yükselecek. Ama umut ederim ki son birkaç ay yaşadığımız gibi ani çıkışlarla boğulup, herkes tedbirsiz kalıp anormal psikolojiler içerisine girmez. Ama günden güne ekonomimiz daralacak, siyasal ve sosyal anlamda da ciddi sıkıntılar yaratacak. Psikolojimizi, toplumsal algımızı da daha iyi hazırlamalıyız. Şu an mantık ‘sokağa dökül, eylem yap, koparacağını kopar. Siyasiler de ‘eylem bitsin de bakarız, bugünü kurtaralım, her an

koltuğumuzdan olabiliriz’ mantığıyla hem Türkiye’nin isteklerine karşı hem burada toplumun sesine duyarlılık gösteriyorlar, haklı olarak. Çünkü duyarsız bir yapı krizi ve çatışmayı daha da hissetmemize neden olur. Zor günlerimiz geçmiş değil. Başbakan doğru bir ifade kullandı, ‘daha tünelin ucundaki ışık görülmedi’, daha karanlıkta ilerliyoruz. O yüzden sabretmeli ve sağduyulu davranmalıyız.

 


 

“Kim düşünüyor bu ülkeye para nerden ve niçin geliyor?

 

YENiDÜZEN: Toplum olarak rahata mı alıştık?

Hakan GÜNDÜZ: Tabi ki… Kim düşünüyor ki bu ülkeye para nerden ve niçin geliyor? Akşam evinde kebap yaptın, afiyet olsun da bu kebabın parasını ne yaparak kazandın? Basittir. Bir şey yapıp, para kazanmalısın. Biz toplum olarak ekonominin neresindeyiz, ne üretiyoruz? Yediğimiz, kullandığımız bu para neyin bedelidir? Bunu hiçbir zaman hesaplamadık. Bir taraf, ‘Türkiye yanımızdadır, bize yardım edecek, ediyor da, yaşasın Anavatan’ dedi. Diğeri, ‘Kapattı bizi buraya, bu döngüde olmamızın nedeni Türkiye’dir. Üretsek de satamıyoruz. Türkiye’ye bile mal satamıyoruz. Türkiye bunun bedelini bize ödemek durumundadır. Ödemezse de çekilsin gitsin’ yani kiracı mantığı ile burayı kiraya verdik, Türkiye de bunun bedelini ödesin noktasında. Her iki tarafın da ortak yanı, ‘Türkiye parayı versin. Ama biz üretmeyelim.’ Bakın bugün kamuda komik ücretlerde çalışanlar var. Ama rekor derecede başvuru var. Çünkü mantık ‘devlete gireyim, garanti olsun, pek de bir şey yapmayayım. Devlet ödesin.’ Toplumsal olarak buna şartlandık. Çünkü öyle zaman oldu, bir memur dışardaki çok iyi mevkilerde çalışan bir kişiye iki misli fiyat attığı oldu. O zaman özeldeki de ‘neden ben özelde çalışayım, ya da neden iş açayım. Gideyim memur olayım, akşamüzeri de başka iş yaparım’ der.

Dünyanın hiçbir yerinde de ürettiğiniz için size küfretmezler. Ama Kıbrıs’ta birkaç iş yapınca ‘ortalığı yedin.’ Üretim bizde suçtur. Başka yerde ürettiniz mi size taparlar. Çünkü üretim gerçekten zordur. Bunun suç olduğu tek yer Kıbrıs’tır. Üretmek için sırada olanlar olsa ve ‘biz sıradayız ama senden bize fırsat yok’ dense anlarım. Ama kimse yapmayacak, kimse üretmeyecek. Son 40 yıldır bize başka bir kurgu yapıldı ve bu bizim çok işimize yaradı, hazırı yiyelim. O nedenle ortada üretim reçetesi yok, peki bu krizden nasıl çıkacağız? Hala tek argümanımız Türkiye’den para gelmesidir. Getirebilen iktidar olsun, getiremeyen hemen bıraksın mantığıdır.

 


 

“Haksız bir bedel mi ödeyecekler? Yani evet”

 

YENiDÜZEN: Toplum biraz haksızlık yapmıyor mu? ‘Yapamayan gitsin ama biz hiçbir şey yapmayalım. Hükümet de zaten koltuk sevdalısı, yapacak olan gelsin’ yorumları acımasız değil mi? Sizce hükümet koltuk sevdası nedeniyle mi bu kadar sıkıntıyı göğüslüyor?

Hakan GÜNDÜZ: Ben de dahil bırakmanın tartışılması gerektiğini hükümet içindeki arkadaşlara ifade etmekteyim. ‘Bunu yavaş yavaş tartışın, gerekçelerini açıklayın.’ Toplum size derse ki; ‘arkanızdayız, mücadele edin, biz gerekli desteği ve sabrı göstereceğiz’ o zaman devam edin. ‘Ama devam etme koşullarınız da yoksa sizden daha kötüleri gelecek diye buralara çok ısrar etmeyin’ diyenlerdenim. Gerektiğinde toplumun gücüne ihtiyaç duyarsınız, birlikteliğine ihtiyaç duyarsınız, ya da bazı kesimlerin desteğine… Çok ısrar edilirse ve ortaya da sonuç çıkmazsa toplumsal muhalefetin tamamen yok olacağı ile ilgili ciddi endişem var. Çünkü öyle veya böyle mevcut düzeni değiştireceğini

iddia eden ve bu şekilde oy alan bir hükümet var. Beklentiler var. Sıkıntılı taraf benim de uyardığım, ‘iyi analiz edin. Yapabileceğiniz şeylerin vaatlerini verin.’ Çünkü yapamadığınız her vaat toplumda çok büyük bir hayal kırıklığı yaratacak. Toplumun size, değişime ve idareye olan inancını ortadan kaldıracaktır. Şimdi ne yazık ki bunu yaşıyoruz. 4’lü hükümet başında iyi niyetle bunu yapabileceğini düşündü. Orada da uyardık, ‘ekonomik kriz yakın, bir ateşin içerisine giriyorsunuz ve çok da uyumlu olmayan dört yapı var. Sizin bu harmoni ile hem bu ekonomik krizin içinden hem de yapısal reformların içinden çıkma halinizi iyi değerlendirin.’ Dünya siyasetinde geçici hükümetler hariç bunun pratiği yok. Hele de Kıbrıs gibi abuk subuk siyasi değişimlerin olduğu bir ülkede çok zor. Ben sırf koltukta oturmak için hükümetin kurulduğunu düşünmüyorum. Gerçekten inanarak başladılar. İnanarak devam ettiler, halan daha başaracaklarına belki inanıyorlar ama gerçek şudur ki çok ciddi vaatler verildi. Ancak vaatler havada kaldı. Ciddi bir darboğaz var. Haksız bir bedel mi ödeyecekler? Yani evet. Belki ödüyorlar. Ama soru bu bedeli daha ne kadar ödeyecekler? Buna karar vermelidirler. Sonuna kadar ödeyeceğiz derlerse benim endişem bir sonraki dönemeçte, bir kesimin, oy verecek parti bulamayacağı endişesidir. Ya da bir muhalif parti çıkıp konuştuğunda, “sen konuşma seni de gördük’ diyeceklerdir. Parti içi başarısızlıkları kullanıp, onları alaşağı etmek için parti içinde de hamleler olabilecektir. Çok değerli insanlar bu durumda olmasınlar diye endişeleniyorum. Toplumdaki varsa, kaldıysa umutların ortadan kalkmasıdır endişem. Yoksa gelecek olan daha iyi mi yapacak? Yapılacak bellidir. Türkiye, ‘siz bırakın gelecek olana parayı bırakacağız’ dediyse de ki halk buna da inanıyor. Bunlar daha ayrıntılı açıklanmalıdır. Nedenleri ile açıklayarak, bırakmak da bir erdemdir. Şartlar onu gerektiriyorsa, geri durmamaları gerekir. Yapılmıyorsa da o zaman herkes diyecek ki ‘koltuk uğruna oturmakta ısrar ettiniz ve bu durumlara geldiniz. Bir daha karşımıza çıkmayın.’ ‘Şuan çekildik, sebepleri budur, birbirimize yapılan dayatmalar budur, Türkiye’nin tavrı budur’ açıklayın ve çekilin. Çünkü tekrar altını çiziyorum. Bir sonraki döneme toplumsal muhalefet kalmayacak. ‘Bunları bunları yapar’ diye korktuğunuz iktidar da hiçbir çekincesi olmadan yapacaklarını misli ile yapacaktır.

 

Röportaj Haberleri