“Eğitimde kısır döngü…”

Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) Eğitim Sekreteri Süleyman Gelener, eğitimde her yıl benzer sorunların tekrarlanması ve kalıcı çözümler üretilememesi noktasında kısır bir döngü içerisinde olunduğunu vurguladı.

Ayşe GÜLER

Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) Eğitim Sekreteri Süleyman Gelener, eğitimde her yıl benzer sorunların tekrarlanması ve kalıcı çözümler üretilememesi noktasında kısır bir döngü içerisinde olunduğunu vurguladı.

Gelener, bu döngünün ancak uzun vadeli ve sürdürülebilir eğitim hedefleri belirleyerek kırılabileceğini belirtti.

Bu yıl ‘çadırda eğitimin’ ülkenin gerçeği olarak nitelendirildiğini söyleyen Gelener, yaşanan eksiklikler nedeniyle eğitim sisteminin çağdaş bir görüntü çizmekten oldukça uzak kaldığını vurguladı.

Gelener, “bütçe ve kaynak yok” gibi ifadelerin toplumda karşılık bulmadığını da dile getirerek, “Herkes farkındadır ki kaynak vardır ancak bu kaynağın nerelere kullanılacağıyla ilgili öncelikler, tercihler vardır. Kaynaklarımızı nereye kullanalım? Kamusal eğitime ve sağlığa mı yoksa teşviklere, liyakatsız işe alımlara ve imtiyazlara mı?” değerlendirmesinde bulundu.

Gelener, grev ve eylemlere neden olan Öğretmenler (Değişiklik) Yasa Önerisi’ndeki birçok maddesinin ne bilimsel dayanağı ne de makul bir gerekçesi olduğuna da işaret ederek, demokratik bir süreç izlenmeden, hayata geçmesi halinde her türlü hukuksal ve sendikal mücadeleyi vermeye devam edeceklerini aktardı.

Artan okul harç fiyatları nedeniyle özelden kamu okullarına kaymanın büyüklüğünün ne olacağının Eylül ayında daha net görülebileceğini söyleyen Gelener, özellikle şehir merkezlerindeki okullarda yeni öğrenci alacak kapasite olmadığını vurguladı.

Gelener, Eğitim Bakanlığı’nın yasal düzenleme yaparak, hem özel okul ücretleri hem de bu ücretlere yıllık yapılabilecek zam oranlarının sınırlarını belirleyebileceğine de işaret ederek, “Benzeri yasal düzenleme örnekleri en yakın coğrafyamız Kıbrıs’ın güneyi ve Türkiye’de, ayrıca bazı Avrupa Birliği ülkelerinde mevcuttur” değerlendirmesinde bulundu.

Tam gün eğitim konusuna da değinen Gelener, tüm paydaşlarla tartışılarak bilimsel şekilde ele alınması gerektiğini ifade ederek, “Ne yazık ki, hükümet ve Eğitim Bakanlığının, katılımcı ve demokratik süreçler yürütme konusunda bugüne kadar bize gösterdikleri Eylül ayına dönük olarak bize umut vermemektedir” şeklinde konuştu.

Gelener, okullarda bina güvenliğine yönelik detaylı raporun ortaya çıkmasını beklediklerini ifade ederek, sadece belirli okulların değil, en kısa sürede tüm kamusal okulların bina güvenliği açısından tetkik edilmesi gerektiğini vurguladı.


“Eğitim, çağdaş bir görüntü çizmekten uzak kaldı”

KTÖS Eğitim Sekreteri Süleyman Gelener, bu yıl ‘çadırda eğitimin’ ülkenin gerçeği olarak nitelendirildiğini söyledi, yaşanan eksiklikler nedeniyle de eğitim sisteminin çağdaş bir görüntü çizmekten oldukça uzak kaldığını vurguladı.

Eğitimde 1 yıl geride kalıyor. Bu yıl eğitim açısından nasıl geçti? 

“Geçtiğimiz akademik yıl sonunda okulların yeni öğretim yılı öncesi eksikliklerini tespit etmek, kapasitelerini belirlemek ve ihtiyaç analizi yapmak üzere bir araştırma gerçekleştirmiştik. Haziran ayında okullar kapanır kapanmaz bu raporu hem kamuoyu hem de bakanlık yetkilileriyle paylaştık.

Yaz aylarında bu rapor doğrultusunda okulların gerçek sorunlarına çözüm üretmek yerine, tüm demokratik teamüllere aykırı davranan bir Eğitim Bakanlığı ile mücadele etmek zorunda kaldık. Karşı karşıya kaldığımız antidemokratik uygulamalar yanında; bu süreçte öğretmenlerimiz toplumda hedef gösterilmiş, öğretmenlik mesleği de itibarsızlaştırılmıştır. Öğretmenler yanında okullarda çalışan personel aylarca ödenmemiş, sendikalaşma hakları ellerinden alınmak istenmiş, öğrencilerin sağlığını tehlikeye atmak pahasına bu sorun uzunca bir süre çözümsüz bırakılmıştır.Yaşanan kaosta eğitim yönetimi ve denetimi o denli başıboş kalmıştır ki, bir çocuğun cinayetine adı karışan bir kişi bile bir okulumuza çalışan olarak gönderilebilmiştir.

Kadın sağlığıyla ilgili bilgi paketi kitabının ‘cinsel içerikli’ olduğu gerekçesiyle dağıtımına izin verilmezken, Eğitim Teknik Komitesi himayesinde yürütülen barış kültürü eğitimi programı ‘sakıncalı’ bulunmuştur. 45 farklı ülkeden öğrencimizin bulunduğu okullarımızda uyumlaştırma sınıfları oluşturulamamış ve bu öğrencilerimize yönelik eğitim programları geliştirilememiştir. Okullarımızda yaşanan şiddet olaylarında gözle görülür bir artış olmuş, fakat şiddet kültürünün özüne inilip bu yönde ciddi önemler alınamamıştır. Yeni okullar yapılmasına rağmen, özellikle şehir merkezlerindeki okullarda sınıf sayıları aşırı kalabalıklaşmıştır. Çadırda eğitim ülkenin gerçeği olarak nitelendirilmiştir.Mevcut kolej giriş sistemi hem eğitim sisteminde hem de okullarımızda çeşitli sorunlar yaratmaya devam etmiş, bu yıl da çocuklarımızın eşit şekilde ulaşabileceği adil bir kolej giriş sistemi yaratılamamıştır. Okullara doğrudan bütçe sağlanamamış, yine okul yönetimleri ve okul aile birlikleri bağış toplamaya itilmiştir. Özel eğitim ile psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri tüm okullarımıza ulaşması sağlanamamıştır. Özel eğitim okullarımız ayak üstü verilen bir kararla hiçbir akademik ve fiziksel hazırlık yapılmadan tam gün eğitime geçmeye zorlanmıştır. Yasal olarak zorunlu olmasına rağmen öğretmen yardımcılarının istihdamı konusunda bir girişimde bulunulmamış, okulların görev ve yetkileri dışında istihdam yapmasına göz yumulmuştur. Özetle, eğitim sistemimiz bu akademik yılda çağdaş bir görüntü çizmekten oldukça uzak kalmıştır.”

 

Eğitimde uzun yıllar eksiklikler gündeme geldi, ne yazık ki gereken adımlar atılmadı. 6 Şubat Türkiye depremi sonrasında bu eksikliklerle yeniden yüzleştik. Okullardaki KTMMOB’nun başlattığı tarama testleri ilerliyor mu?

“O süreçte iki öğretmen sendikası KTMMOB ile yakın istişare içerisinde olduk. Bir ay gibi kısa bir sürede İnşaat Mühendisleri Odası 200’e yakın okulda yer alan 835 binada depreme karşı dayanıklılıkla ilgili bilimsel gözlem ve tespitler yaparak bir riskli okullar raporu hazırladı. Mart ayından beridir de yayınlanan liste üzerinden okul binalarına ileri tetkiklerin yapılması ve daha detaylı bir raporun ortaya çıkmasını bekliyoruz. Bizdeki bilgi bu çalışmaların başladığı yönünde, ancak yapılan çalışmanın hızı, yöntemi ve ne zaman bitirilmesinin hedeflendiğiyle ilgili bir bilgimiz yok.”

 

Bu bağlamda okullardaki alt yapı çalışmaları Eylül ayına tamamlanacak mı? Yoksa Eylül’de yine eksikliklerle mi başlayacağız?

“Bu sorunun cevabının ‘hayır, tamamlanmayacak’ olduğunu sanırım herkes biliyor. Eğitimde her yıl benzer sorunların tekrarlanması ve kalıcı çözümler üretilememesi noktasında kısır bir döngü içerisindeyiz. KTÖS olarak bu döngüyü ancak uzun vadeli ve sürdürülebilir eğitim hedefleri belirleyerek kırabileceğimize inanıyoruz.”

 

Kaç okulda bina güvenliği açısından sıkıntılar yaşanıyor?

“Gözle görülür bina güvenliği olan ve erken müdahale edilmesi gereken bazı okullarımız var. Yaşadığımız süreçte bahse konu okullarımızın bazılarının binaları değişmiş, bir kısmının ise sınıfları başka okullara taşınmış veya konteyner sınıf gibi geçici çözümler üretilmiştir. Biz bu aşamada sadece belirli okulların değil, en kısa sürede tüm kamusal okulların bina güvenliği açısından tetkik edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.”

 

‘Kaynak’ sıkıntısı yaşandığı ifade edilirken, diğer taraftan da kamuya istihdamlar, izaz ikramlar devam ediyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

“‘Bütçe yok’, ‘kaynak yok’ gibi ifadeler artık alışılagelmiş bir mazeret oldu ve toplumda karşılık bulmuyor. Herkes farkındadır ki kaynak vardır ancak bu kaynağın nerelere kullanılacağıyla ilgili öncelikler, tercihler vardır. Kaynaklarımızı nereye kullanalım? Kamusal eğitime ve sağlığa mı yoksa teşviklere, liyakatsız işe alımlara ve imtiyazlara mı?”


“Yasa önerisi zorla geçerse hukuksal ve sendikal mücadeleye devam edeceğiz”

Öğretmenler (Değişiklik) Yasa Önerisi’yle ilgili de değerlendirme yapan Gelener, “Demokratik bir süreç izlenmeden, yaz aylarında zorla önümüze gelen şekliyle bu yasa tasarısı geçerse her türlü hukuksal ve sendikal mücadeleyi vermeye devam edeceğiz” dedi.

Öğretmenler Değişiklik Yasası gündemde. Bu bağlamda eylem ve grevler yaptı, öğretmenler sokağa indi. Bu yasa hayata geçerse ne olacak? 

“Bizim bu değişikliklere karşı duruşumuz iki boyutludur. Birincisi yasa değişikliğinin tartışılma ve Meclis’e geliş sürecidir. İkincisi ise, yasa tasarısının içeriğidir. Süreçlerden bağımsız olarak sadece sonuçlar üzerine konuşamayız. Öğretmenler yasası değişikliği nasıl yapılmalıdır? İlk önce bir değişiklik yapılmasına gerek olup olmadığı tartışılmalıdır. Eğer ki bu yasanın güncellenmesi ve değişmesi gerektiğinde hemfikir olunursa bir sonraki adımda sorulması gereken soru değişmesi gereken konuların gerçekten yasa kaynaklı mı yoksa eğitim denetimi ve yönetimi kaynaklı mı olduğuna bakılmalıdır. Eğer ki bu konular eğitim yönetimi ve denetimi kaynaklıysa, yasa değişikliği yerine Eğitim Bakanlığı sorumluluklarını yerine getirmelidir. İlgili tasarıda da gerekçe olarak sunulan sorunların bir çoğu ise yasa kaynaklı değil, eğitim yönetimi ve denetimi kaynaklıdır.

Yine de yasa değişikliği yapılması düşünülüyorsa, yasa gereği yetkili sendikalarla ön istişare ve çalışma yapılmalıdır. Daha sonra da Teknik Kurul, toplanma ve çalışma yöntemlerine uygun bir şekilde çağrılmalıdır. Buraya kadar saydığım adımların hiçbiri gerçekleşmedi.

İlgili tüzüğümüze göre Teknik Kurul toplantılarında kararlar oy birliğiyle alınır. Teknik Kurul toplantısı da zaten tüzükte belirlenen şekilde çağrılmamıştı. Yetkili sendikalara ilk kez o toplantıda gösterilen yasa tasarısı metni hiç üzerinde konuşulmadan, usulle ilgili yaşanan sert tartışma sırasında müsteşar ve daire müdürlerinin alelacele oylamasıyla Yüksek Danışma Kuruluna havale edilmiştir. Oy birliğiyle karara bağlanamayan konular bir rapor halinde Yüksek Danışma Kuruluna gönderilir. Tüzüğe göre de sendikaların bu toplantıya danışman götürme hakları vardır. Yüksek Danışma Kurulu toplantısı ise polis ablukası altında ve sendikaların danışmanlarıyla toplantıya katılımı engellenerek yapılmıştır. Bu süreçte de 22 tane meslektaşımıza polis tarafından dava okunmuştur.

Toplantıya Eğitim Bakanı, Maliye Bakanı ve Çalışma Bakanı katılmış ve öğretmenleri ilgilendiren bir konuda öğretmenlerin fikri sorulmadan üç bakan da bu yasayı onaylamaktan rahatsız olmamışlardır. Bu denli antidemokratik bir şekilde geçirilmek istenen yasa tasarısına öğretmenlerin tepkisinin de büyük olması ve öğretmenlerin sokağa inmesinden doğal birşey olamaz.

İçerik olarak ise önerilen maddelerin birçoğunun ne bilimsel dayanağı ne de makul bir gerekçesi vardır. Yaz aylarında önümüze gelen tasarı temelde iki konuyu hedef alıyordu: birincisi, Atatürk Öğretmen Akademisinin 86 yıldır devam eden bu topluma planlı ve ihtiyaca yönelik öğretmen yetiştirme misyonu yerine, sıradanlaştırılarak işlevini yitirmesi. İkincisi ise, gerekçesiz bir şekilde bir takım kazanılmış hakların geri alınması ve ek ders, hizmetiçi eğitim gibi konularda koşulsuz ‘zorunluluk’ ilkesi getirilmesi. İkinci kısımda arzu edilenler aslında yasanın engel olduğu konular değil, yasada halihazırda çerçevesi çizilmiş konulardır. Eğer bir sorun olduğu düşünülüyorsa teknik kurul seviyesinde yetkili sendikalarla istişare ederek çözülebilecek konulardır. 

Demokratik bir süreç izlenmeden, yaz aylarında zorla önümüze gelen şekliyle bu yasa tasarısı geçerse her türlü hukuksal ve sendikal mücadeleyi vermeye devam edeceğiz.”

 

KTES de yetkili olmamasına rağmen Meclis görüşmelerine davet edildi, bu sendikal mücadeleye darbe mi?

“Hükümetin tercihini ve sendikalarımıza bakış açısını gösteriyor olabilir, ancak kamusal okulların tümünde neredeyse öğretmenlerin tamamı KTÖS ve KTOEÖS üyesidir. Her iki sendikanın da toplumsal önemi, mücadele tarihi, ilkeleri ve vizyonu ortadadır. “


Özel okullardaki harçların artışı, bu durumun kamuya yansıması…

“Şehir merkezlerindeki okulların yeni öğrenci alacak kapasiteleri yok”

Gelener, artan okul harç fiyatları nedeniyle özelden kamu okullarına kaymanın büyüklüğünün ne olacağının Eylül ayında daha net görülebileceğini söyledi, özellikle şehir merkezlerindeki okullarda yeni öğrenci alacak kapasite olmadığını vurguladı.

Özel okullarda harçlar ciddi şekilde yükseldi. Eğitim Bakanı’nın “bu konuya müdahale edemeyiz” açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Özel okullardan, kamuya kayma olursa devlet okullarını ne bekler? Buna ne kadar hazırlıklıyız?

➣“Sadece Eğitim Bakanı olarak değil, bir milletvekili ve yasa yapıcı olarak bunu söylemesi talihsiz. Yasal düzenleme yapılarak hem özel okul ücretleri hem de bu ücretlere yıllık yapılabilecek zam oranlarının sınırları belirlenebilir. Benzeri yasal düzenleme örnekleri en yakın coğrafyamız Kıbrıs’ın güneyi ve Türkiye’de, ayrıca bazı Avrupa Birliği ülkelerinde mevcuttur.

Daha önce yaşadığımız ekonomik kriz dönemlerinde de benzeri öngörüler ortaya çıkmıştı. Şu anda bu yönde bir eğilim olduğunu görebiliyoruz. Özel okullardan kamu okullarına kaymanın büyüklüğünün ne olacağını önceden tahmin etmek güç, ancak Eylül ayında daha net bir tablo görebileceğiz. Kamu okullarında nitelikli eğitim boyutunda zaten bir sorun yok. Burada karşılaşabileceğimiz en önemli sorun, özellikle şehir merkezlerindeki okullarda, kalabalık sınıf sayıları. Hatta kalabalık okul sayıları. 700 kişilik, 800 kişilik ve hatta 1000 kişilik ilkokullarımız var. Bu okullarda sınıf sayıları tavan yapmış durumda. Zaten çağdaş bir eğitim sisteminde olmaması gerektiği kadar kalabalık. Burada yaşanacak sorun okulların yeni öğrenci alacak kapasitelerinin olmayışı. Bunun çözümünü yıllardır dillendiriyoruz. Daha fazla okul yapılması ve okullara öğrenci kotası konulması. İdeal bir ilkokul en fazla 350 öğrenci civarı olmalı, ideal bir ilkokul sınıfı ise en fazla 25 öğrenci olmalıdır. Merkezi hükümet ve yerel yönetimler paydaşlarla bir araya gelip bir şekilde şehir merkezlerinde okul sayısını artırmayı ve okul başına düşen öğrenci sayısını bu seviyeye çekmek için kısa, orta ve uzun vadeli planlar yapmalıdır.”

Bakan Çavuşoğlu, tam gün eğitime geçileceğine yönelik açıklamalar yaptı. Buna ne kadar hazırlıklıyız?

“Eğitimde sürenin uzatılması ve kamu okullarında tam gün eğitime geçilmesi ciddiyetle ele alınması gereken bir süreçtir. Herhangi bir ön hazırlık, ihtiyaç analizi ve araştırma yapmadan bunu deklare etmek doğru bir yaklaşım değil.

Eğitime ayrılan süre tabii ki tartışılmalıdır. Toplumun ihtiyaçlarının değişmesi ile birlikte öğrencilerin güvenli, nitelikli ve ücretsiz eğitim alacağı ortamlar yaratmak için devlet yerel yönetimler iş birliğinde projeler üretmelidir.

Kamusal okul binalarının alt yapıları güçlendirilmeli, en verimli şekilde okullarımız örgün ve yaygın eğitim için değerlendirilmelidir. Bu süreçte ortaya çıkabilecek tüm ihtiyaçlar belirlenmeli, bütçe ihtiyacı ve fizibilite araştırmaları ortaya konulmalıdır.

Eğitimde süre ve bu sürede öğrenciye sunulacak içerik ve programlar, öğrencinin okulda geçireceği sürede ne kazanacağı değerlendirilmelidir. Tüm paydaşların katılımıyla bu konu tartışılmalı; her çocuğun eşit, ücretsiz ve nitelikli bir şekilde erişebileceği bir vizyon ortaya konulmalıdır.

KTÖS eğitimde sürenin uzamasına ve okullarımızın tam gün açık kalmasına karşı değildir. Eğer kamu okullarının kapasitelerinin artırılması konusunda bir samimiyet varsa, ilk yapılması gereken şey eğitimdeki tüm paydaşların ve yerel yönetimlerin de katılımıyla konunun masaya yatırılması ve bilimsel bir şekilde ele alınmasıdır. Ne yazık ki, hükümet ve Eğitim Bakanlığının, katılımcı ve demokratik süreçler yürütme konusunda bugüne kadar bize gösterdikleri Eylül ayına dönük olarak bize umut vermemektedir.”

Röportaj Haberleri