“Yengem doktordur, göğsümün farklı olduğunu gördü. İlk başta doktorlar enfeksiyon deyip antibiyotik verdi. En sonunda biyopsi gerektiğini söylediler ve 13 Şubat’ta ilk biyopsimi yaptırdım.”
“Dernek ile bir oldular ve beni İngiltere’ye yollamak istediler. Bebeğim dört buçuk aylıktı, annem ölmek üzereydi. Yaklaşık üç buçuk dört ay tek başıma mücadele ederek tedavi gördüm.”
“O dönemlerde kanser hakkında halkımızın bilgisi yoktu ve teknoloji gelişmemişti. Cerrahpaşa’dan beş onkoloji profesörü geldi. Bir hafta boyunca Lefkoşa’da eğitim aldık.”
“Meme MR’ı istenmişti ve pek bilinmiyordu. Kurula başvurdum ama beni sürece dahil etmediler. Mücadele sonucunda kurula girmeyi başardım ve durum ‘primer’ olarak değerlendirildi.”
“Kalpten sevgiyi, beyinden ise yaşam sevincini yitirmemek gerekli. Eczanemde ve hastanemde hastalarla birebir ilgileniyorum. Benden ilham alanlar ‘Sen başardıysan biz de başaracağız’ diyor.”
Yasmin MORAN
İlk kez doğum sonrası emzirme döneminde fark ettiği göğüs kitlesiyle başlayan süreçte defalarca yanlış teşhis ve tedaviyle karşılaşan İyigün, biyopsi sonuçlarını almakta yaşadığı zorluklardan, Kıbrıs’ta kanser hastalarının teknoloji ve kaynak yetersizliği nedeniyle yaşadığı sıkıntılara dikkat çekti.
İyigün, Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde yaşanan ihmallere rağmen, Türkiye ve İngiltere’de aldığı kemoterapi ve radyoterapi tedavileriyle hayat mücadelesini sürdürdü. Kanserle Savaş Derneği’nin kurulmasında ve eğitimlerin organize edilmesinde aktif rol oynayan İyigün, sistemdeki aksaklıklar, teknolojik yetersizlikler ve bürokrasi engelleriyle karşılaştığını söyledi. İyigün, “Hacettepe’de doktor bana şansımın yüzde elli olduğunu söyledi, moralimi hiç bozmadım, kuaför randevusu bile aldım” diyerek eşinin doktorla yaptığı özel görüşmenin ardından yaşadığı duygusal anları da aktardı. 1996 ve 2002 yıllarında yeniden karşılaştığı kitlenin tetkik süreçlerinde, meme MR’ının yeni yeni bilinmeye başladığı, kurul toplantılarının ise bazı kişilerce engellendiği gibi zorluklarla mücadele ettiğini anlatan İyigün, yaşama olan inancını hiç kaybetmediğini vurguladı. Hem hastanedeki hem de eczanesindeki hastalara destek vermeyi sürdüren İyigün, “Benden ilham alan birçok hasta oldu, onlar hep bana ‘Sen başardıysan biz de başaracağız’ derdi ” ifadelerini kullandı.
Bugün bile yaşadığı tüm zorluklara rağmen yaşam sevincini kaybetmeyen İyigün, Kıbrıs’ın kuzeyinde sağlık alanında daha iyi koşullar ve farkındalık yaratılması gerektiğinin altını çiziyor.
“Yengem doktor, göğsümün farklı olduğunu gördü”
Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde eczacı olarak görev yaptığı dönemde hamile olan Şengül İyigün, düşük tehlikesi nedeniyle kadın doğum uzmanı tarafından hormonal tedaviye alındığını anlattı. İyigün, “Altı ayda kadın doğum uzmanım bana kırk iki adet Gravbiyan ilaç verdi” diyerek, ilacın uzun süredir yasaklı olduğunu vurguladı.
Doğumdan üç ay sonra emzirme döneminde göğsünde farklı bir durum fark eden İyigün, “Yengem doktordur, göğsümün farklı olduğunu gördü” dedi. Yengesinin ısrarıyla kadın doğum uzmanına başvurduğunu söyleyen İyigün, Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde üç kadın doğum uzmanıyla görüştüğünü belirtti. “Üçü de enfeksiyondur deyip antibiyotik verdiler” diye ekledi.
Ancak bir ay sonra yengesinin yeniden kontrol etmesi üzerine İyigün tekrar doktora gitti ve yine aynı cevabı aldı: “Enfeksiyondur.” Bu kez tedaviyi reddeden İyigün, cerrahi görüş talep etti ve sürecin sonunda, “Bu sefer iki cerrah yine enfeksiyon olduğunu söyledi, en son girdiğim doktor ise biyopsi gerekiyor dedi” sözleriyle yaşadıklarını aktardı. İlk biyopsisini ise 13 Şubat’ta, Federe Devleti’nin kurulduğu gün yaptırdı.
“Doktor şansımın yüzde 50 olduğunu söylemişti”
Biyopsi sonucunu uzun süre alamayan Şengül İyigün, “Eşimi yollamıştım, biyopsi sonucumu alması için. Ancak hastanede lam, lamel olmadığını söylediler. Eşim gidip özel laboratuvarlardan lam lamel aldı ve biyopsim öyle yapıldı” diyerek, 1984 yılında Kıbrıs’ın kuzeyinde kanser hastalarının yaşadığı zorluklara dikkat çekti.
Hastanedeki sürece güven duymayan İyigün, başhekimin yanına giderek kurul toplantısına katılmak istediğini belirtti ve ardından Hacettepe Hastanesi’ne yönlendirildiğini söyledi. Hacettepe’de kendisine iki kür kemoterapi verildiğini aktaran İyigün, doktorunun şansının yüzde 50 olduğunu söylediğini ancak moralini hiç bozmadığını dile getirdi. İyigün, “Moralim o kadar yüksekti ki o gün kuaförden randevu almıştım” dedi. Eşinin doktorla gerçekleştirdiği özel görüşmenin ardından gözlerinin kıpkırmızı olduğunu belirten İyigün, “Otuz yıl geçti, halen doktorla ne konuştuğunu sormadım” diye ekledi. İyigün, Hacettepe’deki tedaviyi reddettiğini ve Kıbrıs’ın kuzeyine geri döndüğünü söyledi.
“Bu hastalığı yenmeden Ada’ya dönmeyeceğim dedim”
Ankara’da tedavi gördüğü dönemde, hastanedeki doktor arkadaşlarının Kanserle Savaş Derneği’ni kurduğunu ve kendisinin de dernek yönetimine alındığını anlatan Şengül İyigün, “Dernek ile bir oldular ve beni İngiltere’ye yollamak için harekete geçtiler” dedi. O sırada bebeği dört buçuk aylık, annesi ise ölüm döşeğinde olan İyigün, “Yalnız çıkıp İngiltere’ye gittim. Gümrükten geçmeden önce bu hastalığı yenmeden sağlığıma kavuşmadan Ada’ya dönmeyeceğim dedim” ifadelerini kullandı.
İngiltere’de üç buçuk-dört ay boyunca tek başına tedavi gördüğünü anlatan İyigün, günde üç farklı hastaneye gittiğini, ameliyat ve kemoterapi sonrası radyoterapiye başladığını söyledi. “Orada bir doktor bana şansımın yüzde otuz olduğunu söylemişti” diyen İyigün, radyoterapi için gönderildiği doktorun üç ay sonra yaptığı kontrolde kitlenin küçülmeye başladığını aktardı. Altı ay sonunda kitlenin kaybolduğunu belirten İyigün, üç yıl boyunca kontroller için İngiltere’ye gidip geldiğini ifade etti.
“O dönemlerde kanser hakkında ne halkımızın bilgisi yoktu ve teknoloji gelişmemişti”
1987 yılında Kanserle Savaş Derneği aracılığıyla İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden beş onkoloji profesörünü Kıbrıs’a davet ettiklerini anlatan Şengül İyigün, bir hafta boyunca Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde gerçekleştirilen eğitimlere katıldığını söyledi. İyigün, “Bir hafta boyunca Burhan Nalbantoğlu Hastanesi’nde bizlere kanserle ilgili eğitim verdiler. Benim bilgilerim onların verdiği eğitimlerden alınmıştır” dedi. O dönemde halkın kanser konusunda bilgisiz olduğunu ve teknolojik olanakların oldukça kısıtlı olduğunu vurgulayan İyigün, “O dönemlerde kanser hakkında halkımızın bilgisi yoktu ve teknoloji gelişmemişti” ifadelerini kullandı.
“Hastaneye gittim, cerrahlardan üç kişi kontrol etti ama kitleyi bulamadılar”
1996 yılında yaptırdığı tahlillerde her şeyin normal olduğu söylenen Şengül İyigün, bir hafta sonra göğsünde bir kitle fark ettiğini söyledi. Hastaneye başvurduğunu belirten İyigün, “Hastaneye gittim, cerrahlardan üç kişi kontrol etti ama kitleyi bulamadılar” dedi. Durumu Kurula ile ilettiğini ve tedavi için Türkiye’ye gideceğini ifade eden İyigün, Türkiye’de Prof. Dr. Varol Çelik’e başvurduğunu belirterek, “Orada lokal bir operasyon yapıldı. Kemoterapimi orada aldım, radyoterapimi ise Kıbrıs’ta aldım” dedi. Tedavi sürecinin ardından sağlığına kavuştuğunu söyleyen İyigün, “İyi olmuştum ve devletten emekli olup eczanemi açtım” ifadelerini kullandı.
“Meme MR’ı istenmişti ve bu pek bilinen bir şey değildi”
2002 yılında kontrolleri için Türkiye’ye giden Şengül İyigün, yoğun radyoterapi aldığı sağ göğsünde mamografi sırasında bir cisim tespit edildiğini söyledi. O dönemde meme MR’ının pek bilinmediğini belirten İyigün, “Meme MR’ı istenmişti ve bu pek bilinen bir şey değildi” dedi. Sağlık Kurulu’na başvurduğunu ancak sürece dahil edilmediğini ifade eden İyigün, “O dönemde kurula girmiştim ve kurula beni koymadılar, ‘bu bir para düzenidir dediler’ ve çok büyük bir mücadele verdim” şeklinde yaşadıklarını anlattı. Mücadelesi sonucunda kurula girmeyi başardığını ve meme MR’ı sonrası durumun tekrar ‘primer’ olarak değerlendirildiğini belirtti.
“Kalpten sevgiyi, beyinden ise yaşam sevincini yitirmemek gerekli”
Sistemsel aksaklıklar, teknolojik yetersizlikler ve bürokrasiye rağmen mücadele eden Şengül İyigün, yaşama olan bağlılığını şu sözlerle dile getirdi: “Bende müthiş bir yaşam sevinci vardır. Kalpten sevgiyi, beyinden ise yaşam sevincini yitirmemek gerekli.” Eczanesinde ve hastanedeki görevinde birçok hasta ile birebir ilgilendiğini ve onlara umut olmaya çalıştığını belirten İyigün, “Benden hep ilham alırlardı, nasıl başardığımı sorarlardı. ‘Sen başardıysan biz de başaracağız’ diyorlardı” dedi.