DİK DURUŞ, UZLAŞIDIR

“İlkleri yaşayacağız… Hem müzakerecilik, hem de iç sorunlara eğilen bir cumhurbaşkanı profili olarak açıkladık vizyonumuzu…”

 

Cumhuriyetçi Türk Partisi - Birleşik Güçler (CTP-BG) Cumhurbaşkanı adayı, Meclis Başkanı Siber Siber, “Dik duruş, uzlaşıdır” diyerek,  toplum menfaatlerinde tartışma yolu yerine uzlaşının hedeflenmesi gerektiğini söyledi, “dik duruş ile diklenmenin birbirine karıştırılmaması gerektiğiniz” anımsattı.

Cumhurbaşkanı adayı Sibel Siber, YENİDÜZEN Haber Merkezi’nden gazeteciler ile bir araya geldi. Kıbrıs sorunu ve ülke siyaseti hakkında çarpıcı açıklamalar yaptı, hem Başbakanlığı ve Meclis Başkanlığı hem de kendisi hakkında 'bilinmeyenleri' anlattı.

Siber, “İlkleri yaşayacağız… Hem müzakerecilik, hem de iç sorunlara eğilen bir cumhurbaşkanı profili olarak açıkladık vizyonumuzu” diyerek, “Cumhurbaşkanlığında ilkler gerçekleşecek” vurgusunda bulundu.

“Hem müzakerecilik, hem de iç sorunlara eğilen bir cumhurbaşkanı profili…”
 

• Meltem SONAY: ‘Bu bir ilk’ sloganıyla ilanlarınız basında yer almaya başladı… Nedir ‘ilk’ olan?
• Sibel SİBER:
İlk Kadın Başbakan olarak toplumda farklı bir hava oluşmuştu… Bir umut… İnsanın kendini anlatması çok zor ama gazetelere, köşe yansıyanlar, halktan aldığımız duyumlar, çok farklı bir heyecan, bir umut, bir güven hissiydi… İlk Kadın Başbakan olarak halkımızda uyanan güveni, huzuru, İlk Kadın Cumhurbaşkanı olarak daha da ileriye götürmektir arzumuz. İlkleri yaşayacağız… Hem müzakerecilik, hem de iç sorunlara eğilen bir cumhurbaşkanı profili olarak açıkladık vizyonumuzu…

“İş yapmak isterseniz makamlar önünüzü açar…”

Cumhurbaşkanlığı makamı icraat makamı değildir deniyor, biz de diyoruz ki makamlar kısıtlayıcı değildir. Makamlar hizmet için araçtır. Meclis Başkanlığı’nın görevlerini okursanız, der ki Meclis’i açar kapar, oturumları yönetir, komiteleri o kadar… Siz bu kadarla yetinebilirsiniz, görevi budur dersiniz veya bu makamda çok daha büyük işler yapabilirim diye heyecan duyarsınız ve neler yapabileceğinizi programlarsınız. İşte bunu Meclis Başkanlığı da gösterdi ki, iş yapmak isterseniz makamlar gerçekten önünüzü açar. Şunu örnek vermek isterim; havadaki elektromanyetik dalgalar… Hep deriz ya baz istasyonlarının zararları ne derecedir acaba… Toplumda genel olarak bir güvensizlik var. Bir devlet yetkilisi çıkıp da açıkladığı zaman ‘merak etmeyin tamamdır’ dediği zaman, güvenmeyiz.  Bu elektromanyetik dalgalarla ilgili çok rahat değildik. Meclis Başkanının görevi mi bu? Öyle bir görev yazmıyor ama siz eğer çevreye, insana, sağlığa duyarlıysanız ilgilenirsiniz. Neticede biz bunu talep ettik. Türkiye’den gelen örgüt, çağdaş ölçüm cihazları ile tüm ölçümleri yaptı ve bize sundu. Biz de bunu Hükümetle, Ulaştırma Bakanlığı ile paylaştık.

Taş ocakları da bir sorun… Taş ocakları ile ilgili çevreye uyumlu, ekonomiyi de etkilemeyecek, dünyadaki ülkelerde nasıl bir sistem uygulanıyor… Bunun için Maden Metalurji Mühendisleri Odası’ndan bir çalışma talep ettik, çok güzel bir çalışma yaptılar, bir de YDÜ’den bir çalışma talep ettik. Her iki çalışmayı da hükümete sunduk. Biz tabi uygulayıcı değiliz. Bunun dışında tüm petrol dolum tesislerine çağdaş normlara göre mi yapılıyor, biliyorsunuz başbakanlığım döneminde büyük bir kaza yaşamıştık, sonra Meclis Başkanı oldum ve tüm petrol boşaltımı yapan firmalara yazı göndererek, eskiler var mı, nasıl çalışıyorlar, eksikleri varsa ne kadar zamana kadar tamamlayabilirler… Hepsinden de yanıt aldım. Dosyaları, projeleri, hepsini yine hükümete sunduk.

Bu sinerji halinde cumhurbaşkanlığı makamında neler yapabilir şeklinde düşündüğünüzde, cumhurbaşkanlığı makamında birçok masalar kurulabilir. Çevre, kültür ve sanat masası, toplumsal cinsiyet eşitliği, genç, kadın, trafik, sağlık, eğitim, ekonomi, bölgesel kalkınma projeleri hazırlayan masalar, hem danışman kadroları oluşturabilirsiniz, hem de akademisyenlerden, o kadar çoktur ki insan kaynaklarımız…  Projeler üretilir… Projeler üretildiği zaman kaynak bulursunuz.

Hükümetlerin yaptığı icraatlar muhalefetten hemen tepki görür, bunu biliyoruz hepimiz, siyaset uğruna, olumlu da olsa ilk tepki muhalefetten gelir… Siz, herkesin katılımcı olduğu projeler üretirseniz bu toplum tarafından kolay kabul görür ve hükümetlere de kolaylık sağlar.

‘Lefkoşa Meydanları projesi…’

Örneğin Lefkoşa Meydanları Projesi… Bu Meclis Başkanı’nın işi midir, hayır ama ne yaptık, Belediye Başkanı’na yazı yazdım o dönem, Kadri Bey’e… Biliyorsunuz belediyenin içinde bulunduğu durum ne kadar kötüydü ve belediye başkanı da bana yazdı, ‘Evet size inisiyatif veriyorum’ dedi ve meydanların inisiyatifini alarak, projeye Mimarlar Odası’nı kattık. Yarışma tamamlandı, şimdi Girne Kapısı’ndan Sarayönü'ne kadar olan parklar, kaldırımlar, tabelalar yeniden düzenlenecek. Hepsi bütün o imrendiğimiz şehirlerin meydanları gibi düzenlenecek. Projeyi yapınca kaynak bulduk, Türkiye Cumhuriyeti projelere kaynak veriyor. 2 milyonluk bir kaynak ayrıldı.

Yine Dr. Küçük Müzesi… İçindeki envanter, dokümanlar çok değerli. Sadece Dr. Küçük’ün kişisel şeyleri değil, bizim geçmişimiz, mücadelemiz çok anı var geçmişten bugüne… Sergilenişi yürekler acısı… Oranın çağdaş bir müze anlayışı ile ‘yaşayan bir müze’ olarak sergilenmesi gerekir
‘Biz yapamayız, biz beceremeyiz, bizden bir şey olmaz’ diyoruz… Makamlar araçtırlar, makamlar önünüzü kapatmazlar, yeter ki heyecan duyun.
Bunun dışında Vakıflar’la işbirliği halinde, Çağdaş Sanat Müzesi’ni de başlattık. Lefkoşa’nın içinde 4 katlı eski bir yapı… Gidip görünce büyük bir heyecan duyarsınız… Başlıyorsunuz ve oluyor… Yani ‘Biz yaparız, başarabiliriz’… İnsan kaynaklarımız da vardır ama bunun gailesini çekmekseniz ve sizi hiç rahatsız etmezse ve bir makamdaysanız, ‘Ben makamımın gerektirdiği görevlerimi yapıyorum bu benim işim değil’ şeklinde bir düşüncedeyseniz bu böyle gider.

1920’den beri olan gazeteler… Arşivlerdeydi bu gazeteler, bir yangın olabilir, bir şey olabilirdi. Bilgisayar ortamına geçirilmesi Meclis Başkanı’nın işi miydi, hayır ama bu gazeteler bizim geçmişimizdir ve resmi tarihin dışındaki gerçek tarihimizdir. Bunların web sitesine aktarılması, önce olmaz olamaz dendi, oldu…

“Görünür olacağız”

Evet, Cumhurbaşkanlığı makamında ilkler gerçekleşecek. Uluslararası ilişkilerde çok farklı, çok dinamik, çok aktif bir masa olacak,  bu masada akademisyenler, özellikle de uluslar arası ilişkilerde etkin akademisyenlerimiz, sivil toplum, Kıbrıs konusunda çalışmalar yapmış deneyimli kadro ve diplomatlarımız çalışacak. Yani görünür olacağız… Biz şimdi Kıbrıs Türk Tarafı olarak görünür değiliz. İki toplum var ve biz diyoruz ki iki toplumlu, iki bölgeli bir federasyon… Bir toplum vardır, görünürdür çünkü tanınmıştır ama biz görünür değiliz, tanınmamışız. Ama tanınmamış olmak bizi kendimizi görünür kılmaktan men edilmemiz anlamına gelmez. Zordur ama biz zorluklar için mücadele edeceğiz.
Lobicilik dediğimiz, kulis dediğimiz olay kendinizi anlatmanızdır. Ne kadar haklı olursanız olun, kendinizi anlatabildiğiniz ölçüde anlaşılırsınız. Mesela BBC’den bir muhabiri buraya davet edin, 2 gün ağırlayın, gezdirin, tezlerinizi, durumunuzu anlatın… Yurt dışından gazeteleri çağırın…

• Fayka ARSEVEN: Cumhurbaşkanı seçilirseniz ilk icraatınız ne olacak?
• Sibel Siber:
İlk icraatlar olacak herhalde… Genç, dinamik, konularında uzman kadrolar oluşturacağız. İnsan kaynaklarımız çok zengin.
 

Sibel Siber, doktor olarak başvurduğu Kamu Hizmeti Komisyonu’ndan geri dönüş almamış, “devlet işine bir daha başvurmayacağım” demiş

“Devlete başvurdum, sana haber vereceğiz dendi, o haber hiç gelmedi”
• Mert ÖZDAĞ: Cumhurbaşkanlığı makamında Kıbrıs Sorunu dışında başka sorunlar da  yaşandı. Kamu Hizmeti Komisyonu, Polis Genel Müdürü konusu gibi… Bu iki konu tıkandı kaldı. Bu konularda nasıl adım atacaksınız Cumhurbaşkanı seçilirseniz?
• Siber SİBER:
Kamu Hizmeti Komisyonu bizim kanayan yaramız oldu. Yıllarca bu ülkelerde yaşanan travmaların en büyük sebeplerinden bir tanesi Kamu Hizmeti Komisyonu’dur. Çünkü işe göre insan değil, insana göre iş travmaları yaşandı. Yaşayanlardan biri de benim. Ben bu ülkeye geldiğimde, akademik, çok çalışan ve başarıyı seven bir insanım aslında, dolayısıyla Kamu Hizmeti Komisyonu’na başvuracağım ve işe alınmayacağım hiç aklıma gelmezdi. O kadar emindim kendimden… Sınava girdim. Özgeçmişim, sınava girenlerin içinde çok iyi bir durumdaydı. ‘Sana haber vereceğiz’ dendi, o haber hiç gelmedi… Niçin hiç devlet hastanesinde çalışmadım diye merak ederseniz, büyük bir tepki koydum ve bir daha hiçbir sınavınıza girmeyeceğim dedim. Tepkim o kadar büyüktü ki! Türkiye’ye Sağlık Bakanlığı’na iş müracaatı yaptım. İnanmayacaksınız 15 günde haber çıktı, Uşak Devlet Hastanesi…

‘Düşlerim Düşündüklerim’ de diye bir kitabım var, çok detaylı anlattım orda bunları. İki kişi sınava girer biri kazanır, biri kaybeder, kaybeden kazananın hakkıyla kazandığına inanırsa bir sonraki sınava hazırlanır ama hakkının yendiğine inanırsa, göç yollarını tutar. Ülkesiyle ilişkileri soğur, devletine küser. Biz bunları yaşadık yıllarca. Devletle birey arasındaki tüm ilişkilerde, hak- adalet ilkesine hiç inanmadık. Kamu Hizmeti Komisyonu’nun gerçekten hak- adalet ilkesine göre çalışmasını sağlamak çok önemlidir. Sınava giren bilecek ki, şunu, bunu tanıdığı için değil, şu ve bu özellikleri olduğu için kazandı. Cumhurbaşkanlığı makamında hak- adalet ilkesi olacak dediğimiz işte budur. Tüm halk kucaklanacak, herkesin cumhurbaşkanı olunacak. Bunu her bireyin hissetmesi gerekir, o duygu çok önemlidir. Hükümetlerle sinerji sağlanarak çalışılacak ama hükümetlerin, partilerin işine karışılmayacak.

“Siyasi partilere müdahale var”

• Mert ÖZDAĞ: Partilerin iç işlerine karışıldı mı bu yaşadığımız dönemde?
• Sibel SİBER:
Gözle görünür bir şekilde siyasi partilere müdahale ediliyor… Hepimiz görüyoruz bunu… Polis Genel Müdürlüğü konusu da tıkanan bir sorun. Mutlaka halledilmesi gereken bir sorun. Devletin en üst düzeyindeki iki kişinin, Hükümetin başı ve devletin başının bu şekilde çekişmeye girerek polis müdürünü atamaması hoş değil. Bunların yaşanmaması gerekiyor. Mutlaka sinerji olacak, uyum olacak. Orada bulunma amacınız kendi kişisel ego tatmininiz, kendi kişisel bir makamda bulunmanız değildir, orada bulunmanın amacı topluma hizmet içindir.

 

“Tecrübem var diye sonsuza kadar görev talep etmezsiniz”
 

• Ayşe Güler: Sayın Cumhurbaşkanı özellikle ‘tecrübe’ye vurgu yapıyor, sizin buna yorumunuz nedir?
• Sibel SİBER:
Makamlar her zaman bir araçtırlar ve geçicidirler. Halk beni seçtiyse, halka hizmet etmek için bir süre oraya görevlendirildim ve geçicidir bu…  Tecrübe diyor Sayın Cumhurbaşkanı… Tecrübe eğer iyi bir tecrübe ise aktarılan bir şeydir. Onu bir sonraki nesle aktarırsınız. Tecrübem var diye sonsuza kadar görev talep etmezsiniz. Öyle olsa yeni nesle hiçbir zaman fırsat düşmez. Genç neslin enerjisi, dinamizmi, bilgisi, donanımı, bir önceki neslin var olan tecrübesi ile aktarılır ve devredilir… Her yeni nesil başka başka çağdaş normlara göre donanmıştır.

• Mert ÖZDAĞ: Bu süreçten Derviş Eroğlu memnun mudur yoksa sorunun çözümü için girişimleri oldu mu sizce?
• Sibel SİBER:
Tıkanan müzakere sürecinden memnun mu değil mi bilmiyoruz tabii, o kendinin yanıtlayacağı bir şeydir. Şunu söyleyebilirim, uluslararası alanda Anastasiades’in tekrar masaya dönmesi konusunda baskı oluşturulması için etkin çalışma duymadık. Sesini sadece içte duyuyoruz, sadece içe yöneliktir sesi…


“Toprak konusu müzakere masasında hiç görüşülmedi…”

• Mert ÖZDAĞ: İçe yönelik seslerinde toprak konusunu da gündeme getiriyor. Müzakerelerde konuşulanların yer aldığı tutanaklar size de geliyor. Bugüne kadar toprak konusu görüşüldü mü masada?
• Sibel SİBER:
Toprak konusu hiç görüşülmedi. Altı ana başlık var, bu altı ana başlıktan beşinde görüşmeler yapıldı sadece toprak konusu hiç gündeme gelmedi. Toprak hiç konuşulmadı. Fakat buna rağmen önce haritalar dendi, sonra köy isimleri, sonra yeniden harita… Sonra da ‘Rum bizden bunları istiyor’ dedi… Bunları her zaman duyuyoruz, ‘Girne’de biter bizim sınırlarımız’ da dendi, ‘herkes evine dönecek’ de dendi, Rum lider istiyorsa müzakere masasında bunlar görüşüldü mü, hayır.

Belki böyle bir söz söylenmiştir kendisine ama müzakere masasında görüşülmeyen bir şey, zaten göçmen olan bir halka, biliyorsunuz biz uzun zaman aidiyet bağlarımızı kuramadık, böyle bir halka sürekli göçle ilgili korku vermek… Bunun anlamı nedir bilir misiniz, demek istiyor ki ‘ben gidersem bunlar olacak’… Bu şekilde halka korku vererek oy isteme tabii ki hoş bir şey değildir. Bu da halka güvensizlik aşılar, bu da özgüven eksikliği yaratır. Biz istiyoruz ki halkımızın aidiyet bağları güçlensin, özgüveni yükselsin. Sürekli tedirgin edilen, gelecek belirsizliği yaşayan halkı haritalarla, köy isimleri ile korkutmak… Geçmişte de hep böyle oldu. Ben halkımızın artık buna prim vermediğini düşünüyorum.  Müzakere masasında böyle bir şey olmadı, zaten görüşmecisi de müzakere masasında böyle bir şey olmadığını açıklamıştı.

• Fayka KİŞİ: Cumhurbaşkanlığı makamı ego tatmin yeri değildir dediniz... Şuan da o amaç için mi kullanılıyor?
•  Sibel SİBER:
Hayır! Ben öyle bir şey demiyorum ama hiçbir makam kişisel değil. O makamlar halkındır geçici bir süre o makamlarda görev yaparsınız. Kendi zümreniz için değil…”


• Mert ÖZDAĞ: Geçicilik konusunda kendinizi sınırlandırdınız mı? Kazanmanız halinizde kaç dönem yapacaksınız?
• Sibel SİBER:
Makamların sınırlandırılması gerekiyor. Sistemleriniz olacak ve sistemler sizi yönetecek. Kişilerin vicdanına ve ruh haline bırakılmaması gerekiyor. Önce sistemlerimizi oluşturacağız sonra sınırlanama koymalıyız. Bu nedenle Cumhurbaşkanlığı süresine de sınırlama koymamız gerekiyor. İki dönemle sınırlandırılmalı…


• Fayka KİŞİ: İlk olarak milletvekili seçildiniz hemen ardından Başbakan oldunuz ve Meclis Başkanı oldunuz. Şuanda Cumhurbaşkanlığı adayısınız. Siyasette baktığınız zaman çok kısa süre içerisinde bir yere geldiniz. Bu olması gereken bir şey mi yoksa süreç mi böyle getirdi?
• Sibel SİBER:
Süreç böyle getirdi… Başbakanlık dönemi kısa bir dönemdi ama halkta oluşturduğu pozitif bir etki vardı. Meclis Başkanlığı ise teklif edildiğinde ilk sıcak bakmadım ama çok ısrar edildi ve ‘sizin karakteriniz Meclis Başkanlığı’nı aktif hale getirebilir’ denildi. Meclis Başkanlığını kabul ettikten sonra Meclis daha aktif ve dinamik hale geldi. Komiteler yüzde 100’ün üstünde bir performans gösterdi. Bu süreçte de Cumhurbaşkanlığı için adaylık teklifi geldi ve kabul ettim.


“TOMA konusunda, Komutanı uzlaşı yoluyla ikna ettim”


• Didem MENTEŞ: Siyasette henüz pişmediğiniz yönünde eleştiriler var… Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
• Sibel SİBER:
Cumhurbaşkanı Eroğlu siyasette ‘pişmediğimi’ söylüyor. Siyasette pişmek ne anlama geliyorsa ve bu siyasi kültürse ben pişmemiş olmayı tercih ediyorum. Belki de pişmemiş olmamdı Başbakanlık’taki o heyecanla yapılanlar. Örneğin; petrol dolum tesisi, Polat Alemdar’a verilen kültür ateşliğinin iptali…
Bir başka örnek; Akıncılar yolunun ısrarla bize verilmediği söylenmişti. Siz uzun dönem Başbakanlık yapmış biri olsanız ve askerde size 50 yıldır vermez dese ne uğraşayım dersiniz. Ama biz bunu verilmemesinin sebebini sorguladık ve zaten hiç istenmediğini öğrendik. Mesela TOMA konusunda komutanla diyalog kurarak izah ettim: ‘Ben bir doktorum, bir anneyim, ilk kadın Başbakanım ülkeme bir şiddet aracının girmesini istemem” dedim. Komutana ülkemin bir şiddet aracına ihtiyacı olamadığını izah ederek ikna ettim. Tartışma yoluyla değil uzlaşarak her şeyi anlatacaksınız… Dik duruş, uzlaşıdır… Diklenmekten bahsetmiyorum. Dik durursun, anlatırsın ve ikna edersin… Toplum menfaatleri söz konusuyla uzlaşıyı benimseyerek, ikna etme yoluna gidilmelidir.

• Mert ÖZDAĞ: Türkiye ile ilişkiler de bu durum geçerli midir?
• Sibel SİBER:
Türkiye ile ilişkilerde de bu böyledir.  Toplum menfaatleriniz öyle olduğuna inanıyorsanız, ikna yoluyla sonuç alabilirsiniz. Bu şekilde olunması gerekir, ezilip bükülerek olmamalı. Kararlı, dik duruş, kendinizden emin ve konuya hakimseniz herkes sizi anlar.

 

“İnsan sevgim Cumhurbaşkanlığı seçimine de yansıyacak”


• Fayka KİŞİ: UBP ve DP’de yönetim ve parti açısından ciddi sorunlar var. Sağ kesimde bir sürü küskün insan söz konusudur. Sizin sağ kesime bakış açınız nedir? Size oy destekleri var mı?
• Sibel SİBER:
Ben iki kez milletvekili seçimine girdim. Son seçimde CTP-BG’de mühür vuran herkesin, tercihini de aldım. Ama bunun dışında diğer partilerden çok karma oy aldım. Çünkü ben 25 yıldır bu ülkede doktorluk yapıyorum. İnsan ayırmıyorum, insanlara sevgiyle yaklaşıyorum. Dolayısıyla insanlara hem mesleğimin hem de karakterimin getirdiği yakınlık bugüne kadar alınan en fazla karma oyları almamı sağladı. İnsanlar tarafından sevilmek güzel bir şeydir, bu sağ sol işi değil... Bu tamamen mesleğimde aynı şekilde insan ilişkilerimin iyi olması, insanlara severek yaklaşmam, ayırım yapmamam bu sürece yansıdı. Bu durumun Cumhurbaşkanlığı seçimlerine de yansıyacağını düşünüyorum. Çünkü seçime katılacak olan aynı insan ve aynı halk… Tabii burada farklı bölgelerde beni tanımayan insanlar var, o bölgelere de ulaşarak kendimizi anlatacağız

 

“Kadınların çok büyük ilgisi var bu nedenle bir ilk…”


• Ayşe GÜLER: Yaptığınız ziyaretlerde halkın size olan ilgisi nasıldır?
• Sibel SİBER:
Birebir temaslarımda çok yakın ve sıcak ilgi görüyoruz. Kadınların çok büyük ilgisi var, bunu hissedebiliyoruz. Bu nedenle bir ilk diyoruz…  Girne ve Mağusa’da CTP’lilerle bir araya geldik ve kongre merkezlerine insanlar sığmadı. Halkın 5 yıl daha kaybetmemesi lazım. Geçtiğimiz bu 5 yıldan ne olduğunu sorgulamak gerekir ki bir 5 yıl daha kaybetmeyelim. Bu nedenle birlik, mücadele dayanışma diyorum!

• Fayka KİŞİ: Mal varlığınızı açıklayacak mısınız?
• Sibel  SİBER:
Mal varlığımı resmi adaylıktan sonra açıklayacağım...

 

“Seçim ilk turda sonuçlanacak”

• Fayka KİŞİ: Seçimin sonucu sizce nasıl olur?
• Sibel SİBER:
Bana göre seçim ilk turda sonuçlanacak. Bugüne kadar yapılan kamuoyu yoklamalarında  görünen; ikinci tura kalmam halinde seçimi açık arayla kazanacağız.


• Mert ÖZDAĞ: Bu yönde diğer adaylarla görüşmeniz oldu mu?
• Sibel SİBER:
Kimseyle görüşmem olmadı. İkinci tura kalmam halinde mutlaka bir görüşmem olacak. Eğer seçilirsem Orta Doğu’nun ilk kadın Cumhurbaşkanı olacağım. Kadın olması da dünyada ilgi çekiyor çünkü dünyada çok azdır. BM’nin 1325 Sayılı bir raporu var ve müzakere masasında bir kadın olmalı diyor. Geçenlerde ABD Dışişleri Bakanı kadın Müsteşarı geldi. Kendisi uzlaşmazlık olan ülkelerde müzakere masasında mutlaka kadın olması gerektiğini söyledi. Adaylığımdan önce de bana BM’den gelerek, müzakereler masasında kadın konusunda çalışmalar yapmak istediklerini söylemişlerdi. Kadın, savaşın acısını daha çok hisseder. Birçok yerde müzakere masasında kadınların temsileyetini denemişler ve sonuçların etkili olduğu ortaya çıktı, bu BM raporunda yayınlandı.
25 milyon üyesi olan dünyanın en büyük insan hakları ve sağlık sitesinde Avrupa’nın en etkili 8 kadını anlatan bir makale yayınlanmıştı. O kadınlardan bir de ‘Sibel Siber-North Cyprus’ olarak yazıldı.

 

“Maraş’a 5-7 yıldan önce çözüm bulmayı ümit ediyoruz”


• Fayka Kişi: Kapalı Maraş konusunda sizin siyasetiniz ne olacak?
• Sibel SİBER:
Maraş 1977-79 Doruk Antlaşmaları’ndan beri toprak tavizi olarak gündeme geldi. Zaman zaman da teklif edilen bir bölge oldu. Denktaş tarafından KKTC’nin ilanından üç gün sonra BM’ye bir teklif yapıldı. Önce bizim yönetimimizde sonra da BM gözetiminde Maraş’a 30 bin Kıbrıslı Rum gelsin, karşılığında da bize izolasyonlar ambargolar kalksın ve geçişlerde bir rahatlatma yaratılması gibi bir takım güven yaratıcı önlemler paketi sunulması önerildi. Yine Talat döneminde Maraş teklif edildi, izolasyon ve ambargoların kalkması önerildi ama Kıbrıslı Rumlar tarafından hiçbiri kabul edilmedi. Şimdi Maraş 11 Şubat 2014’de uzlaşılan ortak metinde 'kapsamlı çözümün bir parçasıdır' şeklinde kayda geçirildi.  İki lider de bunu imzaladı. Bu süreç böyle gitmez.  Mutlaka bir çözüme ulaşılmalıdır ve iki toplumlu iki bölgeli siyasal eşitliğe dayalı bir federasyon hedefindeyiz. İki lider de bu şeklinde bir ortak metne imza attılar. Biz şimdi görüşmelerin kaldığı yerden devam etmesini bekliyoruz. Ama eğer bu müzakere süreci çöküntüye uğrarsa, bitmezse tekrar güven artırıcı önlemler gündeme gelir mi? Gelebilir… Çözümün önünü açacak herhangi farklı bir öneriler dizisi gelirse ve izolasyon ve ambargoları kaldıracak yani toplum menfaatine olacak bir öneriden söz ediyorum. Şuanda kan gövdeyi götüren bir durum yok, kurumsal bir yapımız var, yaşıyoruz. Ama çözümü arzu etmemizin nedeni çözümü arzuladığımız içindir çünkü bölgemiz kanayan kaynayan bir kazandır ve bu kaynayan kazan içinde çözümsüz bir Kıbrıs sorunu her an fitillenecek bir ateş gibi durur. Bu hidrokarbon krizinde de böyledir. Biz çözümü hem kalıcı bir barış için istiyoruz hem de çözümden sonra yaşam kalitesi yükselecek, uluslar arası bir toplumun parçası olmak için. Burası cazibe bir merkez haline gelecek yatırımlar artacak. Bugün birçok sorunlarla karşılaşıyoruz. Kendi kimliğimizle sportif faaliyetler yapamamamız, kültürel faaliyetlerle katılmamamız bizi etkileyen şeylerdir. Bunlardan kurtulacağız, uzun yıllardır verdiğimiz mücadelemiz taçlanmış olacak. Çözümü bunun için istiyoruz. Bu yüzden bu çöküntüye uğrarsa, kendi kurumsal yapımızı da bir taraftan güçlü kılarak, çözümü diğer tarafa o kadar motive ederiz. Zayıf, güçsüz bir toplumla Rum tarafı ortaklık kurmak istemez. Bizim güçlü olmamız çok önemlidir hem toplum hem de çözüm açısından çok önemlidir. Başka bir durumda gündeme geldiğinde tabiî ki değerlendirilir.


• Mert ÖZDAĞ: Müzakerelerin çökmesi halinde güven yaratıcı önlemler içerisinde siz Maraş’ı tekrar gündeme getirecek misiniz?
•  Sibel SİBER:
Böyle bir önerinin topluma ne getireceği bir de çözüme ne derece katkı yapacağını düşünmek gerekir. Maraş kapısını çevirin de kilidini açın da açılacak diye bir durum söz konusu değildir. Maraş için bugün müzakereye otursanız uzun zaman alacak bir müzakere süreci gerektirir. Fizilibitesi, şehrin tekrar kurulması ve birçok hukuki sorunlar da çıkacak. Açılmasına karar verdiğinizde 5-7 yıl gibi bir süre alır. Biz ümit ediyoruz ki 5-7 yıldan önce Kıbrıs sorununa çözüm bulalım. Dolayısıyla ümit ederiz 11 Şubat ortak metni ileriye götürülür ve bir çözüme ulaşırız. Bir olumsuzluk durumunda tekrar gündeme geldiğinde oturulur, konuşulur. Müzakereler çökerse pek tabii Maraş da gündeme gelebilir.  Şimdi çözüme odaklanmalıyız. 


• Fayka KİŞİ: Mersin Akkuyu’da Nükleer Santral kurulmasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
• Sibel SİBER:
Bizim gibi güneşin çok olduğu ülkelerde yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmemiz gerekiyor. Japonya olayı yaşanmasaydı belki daha rahat olurduk. Kendi açımdan yenilebilir enerjiyi  tercih etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Röportaj Haberleri