“Çaresizlik algısı %25 arttı”

Keele Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyesi, Sosyal Psikolog Yard. Doç. Dr. Hüseyin Çakal, yapısal, kurumsal seviyede erkin Kıbrıslı Türklerin elinden kayıp gitmesi halinin bireyleri olumsuz etkilediğini vurguladı.

Ödül Aşık ÜLKER
Keele Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyesi, Sosyal Psikolog Yard. Doç. Dr. Hüseyin Çakal, yapısal, kurumsal seviyede erkin Kıbrıslı Türklerin elinden kayıp gitmesi halinin bireyleri olumsuz etkilediğini vurguladı.

Kıbrıs Türk toplumunda yüksek düzeyde çaresizlik algısının Mayıs 2019-Ocak 2020 arasında, %25’lik arttığını söyleyen Yard. Doç. Dr. Çakal, insanın ruh ve akıl sağlığını korumasını sağlayan etmenlerin başında güvenlik duygusu ve kendinde erk olduğunu hissetmek olduğunu belirtti.

“Sokaktaki adam dediğiniz, sıradan her Rum’un bilinç altında Türkiye korkusu vardır” diyen

Yard. Doç. Dr. Çakal, “Türkiye’nin kuzeyde görünürlüğünün artmasını Rumların tehdit olarak gördüğünü söyledi.

Yard. Doç. Dr. Hüseyin Çakal, Rum toplumunda barışa olan desteğin sürekli arttığını da kaydetti.

“Net olan şey belirsizlik, her an her şey olabilir”

Soru: Kıbrıslı Türk toplumunda uzun zamandır devam eden belirsizliğe son dönemde pandemiden kaynaklanan belirsizliğin de eklenmesinin toplumda ne tür etkileri olabilir?

Yard. Doç. Dr. Çakal: Genel olarak insan doğasında zaten belirsizlikten kaçma, ileriye baktığında önünü görme iç güdüsü vardır, bu evrenseldir. Çünkü insanda bir sonraki tehlikeyi görebilme, ona göre önlem alabilme ihtiyacı vardır. Kıbrıs’ta, özellikle Kıbrıs’ın kuzeyinde yıllardır belirsizlik içinde yaşanıyor. 60’lı yıllardan başlayarak süregelen bir belirsizlik var. Yani Kıbrıslı Türk’ün hayatında belirsizlik, hayatın bir parçasıdır. Normal şartlarda bunun sürekli devam etmesi kalıcı hasarlara yol açar. Ama biz yıllardır bu ortamda yaşadığımız, bunun içine doğduğumuz için aslında buna alıştık, bunu hayatın bir parçası olarak görüyoruz.

Bu durumu, belirsizliği normalleştirdik. Yani net olan şey belirsizlik, her an her şey olabilir. Kurulu olduğunu, alıştığımızı düşündüğümüz düzeni tehdit eden bir değişiklik olunca bunun etkisi daha fazla olur. Bir anda pandemi geldi ve zaten belirsiz olan hayatımızda belirsizliği ikiye katladı. Doğal afet, savaş, pandemi gibi olaylardan herkes aynı seviyede etkilenmez. Yapısal dezavantajlı gruplar daha fazla, iki katı etkilenir. Kıbrıs’ın genelini de öyle gördüm. İlk bakışta ruhsal olarak çok etkilendiğimizi düşünmesek de, bu durum Kıbrıslı Rumlara göre bizi daha fazla etkiledi. Belirsizliğin etkilerini gelecek yıllarda çok daha fazla şekilde göreceğiz.

“Erkin Kıbrıslı Türklerin elinden kayıp gitme hali bireyleri olumsuz etkiliyor”

Kıbrıs konusunda süregelen belirsizlik de devam ediyor. Orada, durumu daha ciddi hale getiren, erk yoksunluğu var. Kıbrıslı Türkler bunu her geçen gün daha fazla hissediyor. Erk, bir şeyi yapabilme kapasitesidir. Kıbrıslı Türklerde “bizim bir seçme şansımız var, siyasi erkimiz, sosyal erkimiz var. Biz bunu kullanabiliriz” hissiyatı giderek azalıyor. Erkin günden güne elimizden kayıp gittiğini görüyoruz. Halk arasında her zaman “burada Türkiye ne derse o olur” denir ama son dönemde bunu çok daha net, çok daha somut bir şekilde görüyoruz. İnsanın birey seviyesinde ruh ve akıl sağlığını koruyan etmenlerin hemen hemen hepsini grup seviyesine uygulayabilirsiniz. Bir insanın ruh ve akıl sağlığını korumasını sağlayan etmenlerden bazıları önünü görebilmesi yani güvenlik duygusu ve kendinde erk olduğunu hissetmesidir. Önünü görememek kaygı yaratır, güvenlik duygusunu sarsar. Erk duygusuna gelince, “bireysel olarak benim çevremdeki olaylar üzerinde etkim var mı, bunu kullanabiliyor muyum?” sorusuna olumlu cevap verebilmek ruh sağlığı üzerinde çok önemli olumlu etki yapar. Yapısal, kurumsal seviyede erkin Kıbrıslı Türklerin elinden kayıp gitme hali bireyleri olumsuz etkiliyor. Örneğin 2019 ve 2020 de ardarda yaptığımız araştırmalarda algılanmış çaresizliğin arttığını gördük. Mayıs 2019 ve Ocak 2020 arasında, Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan insanlar arasında, umutsuzluk algısına benzer şekilde, yüksek düzeyde çaresizlik algılayanların sayısında yaklaşık %25’lik bir artış olduğu görüldü.Normal şartlarda, bu süreçler bir halk devinimine, entelektüellerin veya belli düşünce kuruluşlarının başını çektiği bir devinime yol açar. Ama bizde tabanda hareket var, yukarıda yok.

“İnsanlar kendini tehdit altında hissettiği zaman kendilerini tanımlayan olguya sarılıyorlar”

Soru: Kıbrıs’ın kuzeyinde hareketlilik var, son dönemde güneyde de, altın pasaport, yolsuzluk gibi konulardan sonra hareketlilik olduğunu görüyoruz. İki tarafın uyanıyor olmasına Kıbrıs konusu bağlamında bakarsanız durumu nasıl değerlendirebiliriz?

Yard. Doç. Dr. Çakal: Rum tarafındaki sizin bahsettiğiniz bir takım sosyal ve yapısal değişiklikleri biz uzun zamandır, 2007’den beri gözlemliyoruz. İki toplumla ilgili yaptığımız çalışmalarda, Kıbrıslı Türklerin kendilerini nasıl tanımladıklarına baktığımızda, 2004-2005’te ağırlıklı olarak “Kıbrıslı Türk” olarak tanımladıklarını görmüştük, oysa bugün kendini “Kıbrıslı” olarak tanımlayan insan sayısı çok fazladır. 2007 araştırmamıza katılanların sadece %12’si kendisini önce “Kıbrıslı” sonra “Kıbrıslı Türk” olarak tanımlarken, bu oran 2010’da %20’ye, 2017’de ise %37’ye yükseldi. 2020’de son gerçekleştirtiğimiz çalışmada bu oran %42 civarındadır. Sormak gerekir Kıbrıs’ın kuzeyinde nasıl yapısal değişiklikler oldu da insanlar kendilerini ağırlıklı olarak Kıbrıslı olarak tanımlamaya başladı? İnsanlar kendini tehdit altında hissettiği zaman, kendilerini diğerlerinden farklı kılan, kendilerini tanımlayan olguya sarılıyorlar. Mesela yakın zamanda Türkiye’de aşçının birisi uydurma bir  yemek yaptı ve adını şeftali koydu. Kimileri buna tepkileri “Kıbrıslı Türklerin orta sınıf tepkisi” olarak gördü, ben buna katılmadım çünkü ben bunu kimlik bağlamında değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. İnsanlar kendilerini tarif eden, kendilerine ait olduklarını düşündükleri, sembolik değer yükledikleri olgulara karşı hassastır. Mesela kaç Kıbrıslı Türke siz hellimin aslında bir peynir çeşidi olduğunu kabul ettirebilirsiniz?

“Kıbrıslı Rumlar Kıbrıslı kimliğini daha erken sahiplendi”

Rumlarda süreç daha farklı oldu. Kimlik süreci onlarda bizden çok daha önce başladı. 1960’tan sonra Kıbrıslılık kimliği onlarda oturmaya başladı. Bizde “Türküz”, “Anatavatan’a bağlıyız” gibi söylemler devam ederken, onlar Kıbrıslılık kimliğini daha erken sahiplendi. Ekonomik başarının da getirdiği çekicilikten dolayı çok fazla göç almaya ve daha kozmopolit bir yapıları olmaya başlayınca onlar da kimliklerini tehdit altında görüp, kimliklerine sahip çıkma ihtiyacı duymaya başladılar. Bu son dönemlerde çeşitli toplumsal olaylara gösterdikleri tepkilerin ve Kıbrıs sorununun çözümüne artan desteğin arkasında yatan nedenlerinden biri de budur.


“Sıradan her Kıbrıslı Rum’un bilinç altında Türkiye korkusu vardır”

Soru: Kıbrıs’ın kuzeyinde Türkiye’nin etkisinin daha görünür olmasını da tehdit görüp, Kıbrıslılık kimliğini vurgulama ihtiyacı duyduklarını düşünüyor musunuz?

Yard. Doç. Dr. Çakal: Sokaktaki adam dediğiniz, sıradan her Kıbrıslı Rum’un bilinç altında Türkiye korkusu vardır. Travmaların etkisini artıran ani ve beklenmedik olmasıdır. Biz, 60’lardan beri olaylarda sürekli ezilen taraf olmaya alıştık. Oysa Rumlar, 1974’te, bir anda yaşanan, Türkiye’nin,  “daha güçlü”nün gelmesiyle küçük duruma düşme hissiyle çok ciddi bir travma yaşadı ve bu kalıcı bir etki bıraktı. Türkiye’nin kuzeyde görünürlüğünün artmasını Rumlar tehdit olarak gördü. 2003’ten önce iki toplum arasında iletişim kısıtlıydı oysa bugün artık hem kuzeyde hem güneyde farklı bir kitle oluştu. Mesela bir süredir kapalı olan kapıların yeniden açıldığı gün Büyük Han’da ortak paydaları barış, Kıbrıslılık kimliği olan ve ortak değerlere inanan insanlar bir araya geldi. Bu iyi bir şey ama önemli olan ortak değerlerde buluşan grubun ne kadar erki olduğudur. Bu grup ne zaman olaylara yön verebilecek güçte olacak? Bu kitle büyüyor ama ne kadar sürede barışı sağlayabilecek etkiye sahip olacak? Bunu kestirmek zor çünkü iki tarafta aşırı uçların da yükselişini görüyoruz.

Normal toplumsal süreçleri değerlendirdiğimizde, her hareket daima bir anti hareket de doğurur ve bunun başını çekenler o toplumun entellektüel kesimi olur. Bizde bir hareket var ama entelektüeller izole kalıyor. İki tarafta genişleyen barış kesimlerinin başını entelektüel insanların çekmesi gerekir. Hareket tabanda gelişince, varolan düzeni zorlayacak liderlik kadrolarını doğurmayabilir. Sosyal değişim iki şekilde olur, yukarıdan aşağıya veya aşağıdan yukarıya doğru. Kitle genişliyor ama içinde bulunduğumuz sistemi zorlayacak, erke ulaşabilecek grupları, bireyleri doğuramıyor. Dışarıdan bana böyle görünüyor.

“Kapıların kapalı olması çeşitli komplo teorilerine yol açtı”

Soru: 1.5 senedir geçişler kapalıydı. Bu süreç toplumları nasıl etkiledi?

Yard. Doç. Dr. Çakal: Bu ilginç bir süreç, hem olumlu hem de olumsuz değişiklikler oldu.

Hem pandemi, hem sosyal, hem psikolojik, hem de siyasi gelişmelerin yansımaları var. Pandemi döneminde dünyada bir tarafta pandeminin ne kadar yıkıcı etkileri olduğunu tartışanlar, diğer tarafta da direkt pandemiyi temelden reddedenler oldu.

Kıbrıs’ta da kapıların kapalı olması çeşitli komplo teorilerine yol açtı, bu konuda da toplumda ayrışma oldu, “kapıların açık kalması lazım,” “kapıları kapatmak, bizi ayırmak için pandemi bahane” ve “kapıların kapanması lazım çünkü  diğer taraftan bulaş olabilir” diyenler var. Her iki söylemin de kendince haklı tarafı olabilir. “Pandemi iki toplumu birbirinden ayırmak için bir bahane olarak kullanıldı” yaklaşımını, özellikle Kıbrıs Türk toplumunda süregelen belirsizlik ve kaygı süreci içinde değerlendirmek lazım. Komplo teorisi diyorum çünkü komplo teorilerinin temelinde insanların bilmedikleri, anlayamadıkları bir olaya bir açıklık kavuşturma isteği vardı. Dolayısıyla genel belirsizlik içinde duruma böyle bir açıklama getirme ihtiyacı duymak çok da yanlış değil. Ben hem sosyal psikolog olarak insan doğasını anlamaya çalışıyorum, hem de burada yaşamıyorum, olayı dışarıdan daha objektif görebiliyorum.

“Azalan yüz yüze temas, barışı destekleme çabalarını artırdı”

Sosyal psikolojik süreçlere dönersek, kapalı dönemle ilgili yaptığımız çalışmada Kıbrıs Türk toplumunda diğer toplumla pandemi öncesinde yoğun ilişkileri olanların pandemi döneminde kapıların açık kalmasını tehdit olarak görmedikleri ortaya çıktı. Pandemi döneminde direkt temas sıfıra indi, bu süreçte insanların çoğu temaslarını, arkadaşlıklarını sosyal medyaya taşıdı, bağlar kopmadı. En önemlisi, pandemi döneminde azalan yüz yüze temas insanların uzun vadede barışa olan desteğini olumsuz etkilemedi, barışı destekleme çabalarını artırdı.

“Kıbrıslı Rum toplumunda barışa olan destek sürekli artıyor”

Soru: Bu konuda çalışmalarınızda ne gibi sonuçlar elde ettiniz?

Yard. Doç. Dr. Çakal: Yaptığımız çalışmalarda “çözüm istiyor musun?” sorusuna verilen yanıtla, çözümün şeklini anlattığınızda çıkan sonuçlar farklı oluyor. Çözümü detaylandırdıkça, şekillendirdikçe, insanlar kendilerine hitap eden detayları gördükçe, çözümü daha fazla kabul ediyorlar. Çözümün içini doldurdukça desteğin arttığını görüyoruz. Özellikle Rum toplumunda barışa olan destek sürekli artıyor.

Dünyada göçmen ve siyaset bilimi literatüründe savaş geçirmiş, yerinden edilmiş kesimlerin olası bir barışı daha az desteklediği, barışa karşı daha şüpheci yaklaştıkları ortaya konmuştur. Oysa Kıbrıs’ta yapılan çalışmalarda, özellikle Kıbrıslı Rum toplumunda, bu eğilimin giderek değiştiğini gördük. Örneğin 2020’de iki toplumlu olarak gerçekleştirdiğimiz bir çalışmada Kıbrıslı Rum katılımcıların %79 oranında Kıbrıs sorununun bitmesini istediğini gördük. Bizde ise bu oran %52.5’te kaldı.

Daha da detaylandırırsak, “Uzun Süreli Çatışmalarda Gençlik ve Siyaset: Yerinden Edilmiş Kişilerin Bir Çözüm ve Geri Dönüş Umudu Üzerine Karşılaştırmalı Bir Yaklaşım” araştırmasında Kıbrıs Rum toplumunda, genel olarak barışı destekleyen ezici bir çoğunluğun olduğunu, bunun oranının %87.3 olduğunu gördük. Ancak daha da önemlisi müzakereye ilişkin daha spesifik düzenlemelere bakıldığında daha da büyük destek olduğunu görebiliriz. Özellikle, Kıbrıs sorununun çözümlenmesine %92.2, Kıbrıs sorununun her iki toplumun da temel ihtiyaçlarını sağlayacak şekilde çözümlenmesi %88.1, Kıbrıs sorununun Kıbrıslı Türklere siyaset eşitliğini sağlayacak, Kıbrıslı Rumlara ise her türlü Türk etkisinden güvende olmalarını temin edecek şekilde bitmesi konusu %85.50 ve İki Bölgeli İki Toplumlu Federasyon %66.5 oranında destek aldı ve bu cevaplardan çözüme ezici bir destek olduğu anlaşılıyor.

“Rum toplumunda göçmenlerin sisteme karşı bir küskünlüğü oldu”

Rum toplumunda göçmenlerin uzun vadede sisteme karşı bir küskünlüğü oldu, Rum meclisine baktıklarında “Biz bu sorundan en fazla etkilendiğimiz halde temsiliyetimiz yok” düşüncesine kapılıyorlar, “politikacılar bizim üzerimizden kariyer yapıyorlar ama bizim ihtiyaçlarımıza cevap vermiyorlar” diye düşünüyorlar. Rum toplumunda barışa olan desteğin artmasındaki bir sebep de kurdukları sistemin kusursuz bir sistem olmadığını görmeleridir. İnsanlar ait oldukları gruplarla ilgili olumlu şeyler hissetmek isterler. Rum toplumu açısından da baktığımızda, “biz 74’te savaş yaşadık ama ülkemizi yeniden inşa ettik, ekonomik olarak başarılı olduk. Kuzeyde yolsuzluk var, kaçakçılık var. Biz AB üyesiyiz, temiziz” derken bir anda öyle olmadığını gördüler. Yani insanların kendilerini iyi hissetmelerini sağlayan kimliğe zarar geldi. Nasıl zarar verdi? Altın pasaportlar, yolsuzluk konularıyla... Bu algı düzeyinde bir statü kaybıdır, bir anda kendilerini kafalarında koydukları yerde olmadıklarını gördüler. Toplumda giderek artan bir hoşnutsuzluk durumu var, bu da bir devinim yaratıyor, “belki de barış o kadar kötü birşey değil” düşüncesi giderek Rum toplumunda yayılıyor ve literatürün tersine özellikle göçmenlerin çözümü daha çok desteklediği ortaya çıkıyor.

“Devinimi erk haline dönüştürmek önemli”

İki tarafta tabandan gelen, barışa önem veren, ortak barış paydasında buluşan, kendilerini Kıbrıslı olarak tanımlayan insanların bu devinimi ciddi bir erk haline nasıl dönüştüreceği konusunda tahmin yapmak şu anda mümkün değil. Bu devinimi erk haline dönüştürmek önemli.


Çaresizlik algılayanların sayısında yaklaşık %25’lik bir artış oldu

Mart 2020’de yapılan “Kuzey Kıbrıs’ta Anomi ve Federal Çözüm Anket Sonuçları’na göre: Mayıs 2019 ve Ocak 2020 arasında, Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan insanlar arasında yüksek düzeyde çaresizlik algılayanların sayısında yaklaşık %25’lik bir artış olduğu görülmektedir.

Nisan-Mayıs 2019                                          Aralık 2019-Ocak 2020                                                                                                  

“Uzun Süreli Çatışmalarda Gençlik ve Siyaset: Yerinden Edilmiş Kişilerin Bir Çözüm ve Geri Dönüş Umudu Üzerine Karşılaştırmalı Bir Yaklaşım” araştırmasına göre Kıbrıs sorununun bitmesi konusunda iki toplumun yaklaşımı tabloda gösterilmektedir: 

Röportaj Haberleri