“Can güvenliğini sağlamazsan, İş kazası geliyorum der!”

YENİDÜZEN, ‘İşin ZORU’ isimli yazı dizisiyle bu kez koca binalardaki iskeleler üzerinde ter döken, genelde güvenlikten uzak, nerdeyse her ay iş kazalarının yaşandığı inşaat işçiliğini kaleme aldı.

Didem MENTEŞ

İnsan çalıştığı ortam içerisinde kendini güvende hissetmek ister elbette. Yürüdüğü zaman ayağına çivi batmayacağını ya da başına bir şeyin düşmeyeceğinden emin olmak, tehlikeden uzak durmak ister. Kir pas içinde değil temiz bir ortamda, yıpranmadan çalışmak ister. Ancak her insanın işi farklı, her mesleğin zorluğu ayrıdır… İnşaat işçiliği de en zor, en kirli ve de en tehlikeli işlerden… Her an ölümle burun buruna kalınan, tek bir ihmalin dönüşü olmayan ağır işlerden… ‘Can güvenliğini’ özelde işçinin, genel de işverenin sağlaması gereken en riskli işlerden…

 

İnşaat ustaları, ‘inşaatın zorunu’ anlattı

YENİDÜZEN, ‘İşin ZORU’ isimli yazı dizisiyle bu kez koca binalardaki iskeleler üzerinde gördüğümüz, genelde güvenlikten uzak, nerdeyse her ay iş kazalarının yaşandığı inşaat işçiliğini kaleme aldı. Küçük bir hatayı kaldırmayan, kimi zaman ölümlerin yaşandığı ve ülkemizde iş güvenliğinin halen iyi bir noktaya ulaşamadığına şahit olduğumuz inşaat işçiliğini, yıllardır bu işi yapan ustalarla konuştuk. Türkiye, Rusya ve Kıbrıs’ta sıvacı olarak çalışan Engin Erkmen ve 13 yaşından beri inşaatlarda çalışan yapıcı ustası Mehmet Aras, işin zorunu bir kalemde anlattı.

 

İşleri gerçekten zor…

Gönyeli’de bir firmaya ait inşaatta görüşüyoruz Engin Erkmen ve Mehmet Aras ile… Yoğun bir temponun içerisinde sohbete koyuluyoruz. İlk olarak röportajımızı gerçekleştirirken, ardından ustalarla iş başı yapıyoruz. Önce yapıcı ustası olan Mehmet Aras ile kalasların üzerine çıkıyorum. Kalasa çıktığım anda yere az bir mesafede de olsa hafif bir sallantı beni korkutmaya yetiyor. Mehmet Aras ile duvarları sıvalıyoruz. Bize eğlenceli görünse de ‘mala’ dedikleri aleti kullanmak gerçekten ustalık istiyor. Ardından Engin Erkmen ile dış cephedeki iskeleye çıkarak, sıva işi yapıyoruz. Duvarın bir düzen içerisinde sıvalanıp, alçılanması hiç de kolay değil, bilek isteyen bir iş… Kalasın üzerinden aşağı baktığınız zaman yükseklik korkusu olanların yapamayacağı bir iş aslında… İşçilerin sabahtan akşama kadar kir toz içinde döktükleri terin, yaptıkları işin zorluğunu yakından gözlemleyebiliyoruz…

--------------------

“Günlük 150- 160 TL ödeniyoruz”

40 yaşında olan Engin Erkmen, tam 20 yıldır inşaatlarda sıvacı- alçıcı olarak ter döküyor… Türkiye başta olmak üzere Rusya’da ve Kıbrıs’ta inşaatlarda çalışmış. Kars’tan 2 yıl önce geldiği ülkemizde günlük 150- 160 TL’ye çalışıyor. “Ben okumadım. Okumadığım için mecburen inşaat işine girdim. Amele olarak girdim, ustaya baka baka öğrendim. 20 yıldır bu işi yaparım. Rusya’da da çok uzun yıllar çalıştım. İbrahim arkadaşım Kıbrıs’ta çalışırdı, beni yanına çağırdı ve geldim. Evliyim, 4 tane çocuğum var. Türkiye’deki aileme para gönderiyorum. Eve sadece ben bakıyorum. Allah’a şükür az çok geçiniyoruz…”

 

“13 yaşından beri inşaatlardayım”

Daha sonra söze yapıcı ustası 32 yaşındaki Mehmet Aras giriyor. 13 yaşından beri bu işi yaptığını, alçı, duvar, sıva, tesisat, izolasyon, fayans gibi tüm inşaat işiyle ilgilendiğini anlatıyor. Mehmet Aras da Kars’tan ülkemizde gelerek inşaatlarda çalıştığını anlatıyor. Yapıcı olmanın çok sorumluluk istediğini vurguluyor Aras, “her şeyi bildiğin zaman garanti vermen gerekir. İnsanlara güveni vermen gerekir” diyor.

--------------------

“Yazın sıcağında kavruluyoruz”

İnşaat işçiliğinin çok zor olduğunu anlatıyor Engin Erkmen… Yaz kış demeden sabah 7:00’den akşam saat 18:00’e kadar çalıştıklarını söylüyor. “Yazın sıcağın altında kavruluyoruz. Kışın da dondurucu soğuklarda çalışıyoruz. Bu işin zorluğu çoktur” diyor.

İskele üzerinden çalışırken tehlikeyle burun buruna olduklarını söylüyor, “iskele üzerindeki kalasın kırılması anında başınıza her şey gelebiliyor, güvencesi yok…” diyor Erkmen.

 

“İskele çöktü arkadaşım düştü yaralandı”

 20 yıllık meslek hayatında herhangi bir tehlike atlatmadığını, dikkatli bir şekilde çalıştığını şükrederek anlatıyor Erkmen… “Ben tehlikeli bir şey yaşamadım ama bir arkadaşım asma iskelede çalıştığı bir gün asma iskele çöktü ve elleri ayakları kırıldı. Ondan sonra da bu işi yapmayı bıraktı. Bu nedenle ben asma iskeleye kesinlikle çıkmam.”

Dış cephede çalışan bir işçinin muhakkak emniyet kemeri takması, başına baret giymesi ve fosforlu güvenlik yeleğini giymesi gerektiğini söylüyor, “işverenler bunları tedarik ediyor ama bazı işçileri sıcaktan dolayı bunları takmıyor” diyor.

 

“5’inci kattan düşüp ölen arkadaşı unutmuyorum”

İşin zorluğundan söz ediyor Mehmet Aras, kişinin kendisini koruması gerektiğine işaret ediyor. “Bu iş tehlikeli bir iştir. Bir insan kendi can emniyetini almadığı zaman, kendi sorumluluğunu bilmediği zaman iş kazası geliyorum der! Bunu her işçinin bilmesi gerekir. Türkiye’de çalıştığım dönemde bir olaya şahit oldum. Adam iskeleye el arabası ile çıktı. Geriye doğru gelirken 5’inci kattan aşağı düştü. Kendi dikkatsizliği nedeniyle hayatını kaybetti”

 

“Taktığım barete yukardan düşen çivi saplandı”

Bir işçinin işe başladığı anda emniyet kemerini, baretini, eldivenini teslim aldığını ancak çoğu işçinin bunları takmadığını anlatıyor Aras. “İşverenler uyarır ama baret takmama olayında işçilerin de suçu var. Müfettişler geldiği zaman herkes kurallara uyar. Çünkü işçi çalışırken baret sıkar çıkarıp atarız. Baret çok önemli, çünkü küçücük bir hata yaralanmanıza neden oluyor. Hiç unutmuyorum bareti taktığım bir gün yukarda kalıpçı çalışırken, elindeki çivi düştü ve gelip barete saplandı. Baret olmasaydı kim bilir ne olurdu?

İşin zor kısımlarından biri de erken yıpranma olduğunu söylüyor Aras. “Yoruluyorsun, çabuk yıpranıyorsun, ülkendeysen daha kolay ama gurbetteyken psikolojik olarak daha çok zorlanıyorsun. Bir sosyal faaliyetin bilen yok…” diyor. 

--------------------

“Sıkı denetim yapılmalı”

Yeniden söze giren Engin Erkmen, işçilerin kendilerini koruması gerektiğini söylüyor. Rusya- Moskova’da çalıştığı uzun yıllarda en güvenli şekilde çalıştığını anlatıyor…  “Moskova’da şartlar iyidir. Disiplinli bir çalışma sistemi var. 80- 90 katlı binalarda çalışıyordum. İş güvenliği uzmanları orada her gün inşaatlarda geziyordu. Baretsiz bir işçi gördü mü hemen ceza yazıyor”

Söze giren Mehmet Aras ise iş güvenlik uzmanlarının daha sıkı denetim yapması gerektiğini içtenlikle söylüyor. İşçilerin kendi güvenlikleri için bunların çok önemli olduğunu vurguluyor.

Mehmet Aras’ın bir sıkıntısının ise sosyal yatırımların kendileri tarafından yatırılmasından şikayetçi. “Bizim can güvenliğimizi istiyorlarsa ve yanlarında çalıştırmak istiyorlarsa, sigortamızı onların yatırması gerekir. Sigortayı benden kestiği için 160 TL günlük alıyorum. Kesmeseler 180- 200 TL alacağız. Türkiye’de 130- 140 TL alıyoruz ama sabah 8:00- akşam 16:00 saatleri arasında çalışıyoruz. Saatler orada daha uygun. Buraya gelme sebebimiz yakın akrabalarımızın burada olması nedeniyledir. 

--------------------

“Kişi can güvenliğini kendi sağlamalı”

İnşaat işiyle uğraşan her kesin ilk önce can güvenliğini sağlaması gerektiğini söylüyor Mehmet Aras. Bu işi başaramayacak olanların da bu işe girmemesi gerektiğini söylüyor. Tehlikesinden bahsediyor…

“Elimizde imkan olsa bu işi hemen bırakırız” diyor Erkmen ve Aras… Bakmakla yükümlü aileleri oldukları için bu işi yapmak zorunda kaldıklarını söylüyorlar. Başka işe gireler asgari ücrete çalışmak zorunda kalacaklarını bu paranın da onlara yetmeyeceğini düşünüyorlar. Yine de alıştıkları için mesleklerini sevdiklerini söylüyorlar, “işinizi sevmezseniz yapamazsınız” diyor her ikisi de…

Mehmet Aras, zaman zaman başka mesleklere özendiğini ancak kimi insanın 24 saat ayakta çalıştığını görünce bu düşünceden vazgeçtiğini anlatıyor.  Aras, “Bazen adama bakıyorum üzeri tertemiz düzgün, bizim kir pas içinde ama çok çalıştığını görünce, ‘yok ya biz iyiyiz, canımız çektiğinde çayımızı içeriz dinleniriz’ diyorum” şeklinde duygularını ifade ediyor.

FOTOĞRAF: Fehime ALASYA

Röportaj Haberleri