Büyük acı, bitmeyen özlem

İsias Otel’de evlatlarını kaybeden ve her gün 6 Şubat’a uyanan aileler YENİDÜZEN’e konuştu, 1 yılın nasıl geçtiğini ve yaklaşan mahkeme sürecine ilişkin hazırlıkları anlattı…

Serap ŞAHİN

Onlar her gün 6 Şubat gününe uyanıyor. Tam bir yıl önce Adıyaman’daki İsias Otel’de hayatını kaybeden 72 can için adalet süreci 2 Ocak tarihinde başladı. İsias Otel’de hayatını kaybeden 35’i Kıbrıslı Türk’ten 26’sı Gazimağusa Türk Maarif Koleji voleybol takımıydı. Spor müsabakası için gittikleri Adıyaman’dan geri cansız bedenleri döndü. Acılı aileler kaybettikleri çocukları, eşleri için adalet arayışındalar.

Otel binası ile ilgili skandalları ortaya koyan 11 sanıklı iddianamede, binanın temelinin zemin etüt raporu alınmadan atıldığı, ruhsatının “konut” olarak düzenlendiği, 9 kat için ruhsat verilmesine rağmen 13 katlı yapılmasına göz yumulduğu, ruhsat otele çevrilirken mühendislerden “binanın sağlam olduğuna dair” rapor alındığı belirtilmişti.

Kaçak kat sorununun 2018’de imar barışı ile çözüldüğünün anlatıldığı iddianamede, “binada deniz kumu kullanıldığı” da vurgulandı. İddianamede, “İlave katın çıkılması halinde binanın yıkılacağı hususunun gayet öngörülebilir olduğu ancak şüphelilerin farklı etkenlere güvenerek bir nedenle neticenin meydana gelmeyeceğini düşünerek eylemlerini gerçekleştirdikleri” tespiti yapılmıştı.  Savcı, buna karşılık, sanıkların “öldürme” suçu gibi ceza almalarını sağlayacak “olası kast” düzenlemesi yerine en fazla 22,5 yıl ceza almalarına yol açacak “bilinçli taksirle ölüme sebep olma” suçundan dava açmıştı. 

2 Ocak tarihinde Adıyaman Adliyesi’nde başlayan mahkeme sürecinde Şampiyon Melekler’den Doruk Akın ve Alp Akın’ın annesi Ayşe Akın şöyle demişti: “Çocuklarımıza Şampiyon Melekler diyorlar. Bu ismi biz takmadık, bu ismi yakıştırdılar”

Özlem ve adalet duygusuyla dolu geçen 1 yılı ve mahkeme sürecini YENİDÜZEN’e anlatan acılı ailelerin gelecekle ilgili tek hedefleri adalet arayışı. 26 Nisan’da görülecek ikinci duruşma için çok daha güçlü Adıyaman’a gideceklerini belirten aileler, sanıkların bilinçli taksir değil olası kastla yargılanmasını istiyor…

Bu süreçte kamuoyu desteğinin çok önemli olduğuna işaret eden acılı insanlar, tek yürek halinde davanın peşinde olacaklarını vurguluyor…


ACILI AİLELER NE DEDİ?

Murat Aktuğralı (Aras Aktuğralı’nın babası)

“Gelecekle ilgili uğraş sebebimiz adalet arayışımız”

“6 Şubat öncesine dönülmeyecek bir süreç yaşıyoruz. Yoğun olarak üzüntü ve özlemin ağırlıkta olduğu bir yıl olarak geçti. Her gün artarak devam eden bir özlem duygusu var. Dernek kurduk, ilk aylardan itibaren sizin de tanıklık ettiğiniz bir adalet süreci var. Şu anda bütün ailelerin en büyük motivasyonu bu. Gelecekle ilgili uğraş sebebimiz adalet arayışımız. İlk başlarda basına verdiğimiz demeçlerde hep çocuklarımızı cehaletin bizden aldığından bahsetmiştik. Bunu zaman içinde çok daha iyi anladık. Adalet arayışımızın ne kadar gerekli olduğunu bu sebeple çok daha iyi gördük. Şimdi verdiğimiz adalet mücadelesinin çok daha anlamlı olduğunu anlıyoruz. Umarım mücadelenin sonu dilediğimiz gibi olur.”

 

“Bu davada biz haklıyız”

“Mahkeme sürecine birlikte şahit olduk. Siz de oradaydınız. Ben depremden kurtulan 4 kişiden biriyim. Gözümle tanıklık ettiklerimin yalan olduğunu mahkemede bire bir gördük. Karşı taraf tarafından bir senaryo yazılmış. Sanık ve tanık olarak çağrılanların tümü 4 gün boyunca bize bu senaryoyu anlattılar. İkinci gün aileler yaşadıkları duygu yoğunluğuyla mahkemeye hitap ettiler. Biz içimizden geçenleri gayet net olarak anlattık ve içimizdeki acının mahkeme heyetine geçtiğini düşünüyorum. Ailelerin anlattıklarıyla ve sanıkların birbirini suçlamalarıyla karşı tarafın yalanlarının bir kısmı çürüdü. Mahkemede sanıklar birbirlerini suçladılar. Bu da otomatik olarak zaman içinde bizim gördüklerimiz, elimizdeki video ve fotoğraflarla onların ileriye sürdüğü tezin yalanlanacağını gösterdi. Bu davada biz haklıyız. Enkazın hali her şeyi gösteriyor. Siz gittiniz Adıyaman’ı gördünüz. Adıyaman’da yıkım büyük ama hiçbir şey olmayan binalar da var. Bu da her şeyi gösteriyor. Bilime uygun olarak yapılan binalarda bir çatlak ve cam kırığı bile yoktu. Bu turnuva için birçok farklı bina kullanıldı. 100 kusur takımdan bahsediliyor. Bu takımlardan hepsi sağ salim Kıbrıs’a döndü. Bir tek biz çocuklarımızı kaybettik. Çünkü İsias Otel’deydiler…”

 

“Adıyaman’a daha güçlü gideceğiz”

“Kıbrıs Türk Barolar Birliği ve Türkiye Barolar Birliği, Başbakanlığın koordinasyonunda ana muhalefet başkanının da katılımıyla bir sonraki dava süreci ile ilgili durum değerlendirme toplantısı yapıldı, yol haritası çizildi. İlk duruşmaların bittiği günden itibaren davaya eklenebilecek dosyalarla ilgili talepleri mahkeme kabul edecekti. Dosyaya eklenmek üzere bazı bilgileri aktardık. Adıyaman’a daha güçlü gideceğiz. Biz orada Cumhuriyet Meclisi’nin, bütün basının ve ailelerin tümünün orada olması karşı tarafı korkuttu. Biz bunu net olarak gördük. Bu birlikteliği dava sürecinde sonuna kadar yapacağız. Bunun davanın sonucunu olumlu etkileyeceğini düşünüyorum.”

 

“Bazı acıları tekrardan yaşamamak için önlemler almalıyız”

“Dava uzun bir süreç. Bizim sabırlı olmamız gerekiyor. Karşı tarafın tavrını ördük. Mahkeme süreci psikolojik olarak çok yorucuydu. Önümüzdeki sürecin ne kadar süreceğini kestirmek mümkün değil. 1 yıl da olabilir 2 yıl da olabilir diyorlar. Farklı gündemlerle hep konuşuyoruz ama bazı şeyleri de unutuyoruz. Biz çocukları bir deprem oldu ve hırsız zihniyetle kaybettiğimizi hep söylüyoruz. Kıbrıs’ta da eksiklikler olduğunu bu deprem ortaya çıkardı. Binalarla ilgili bazı kontroller yapıldığı söylendi ama sonuçları duyurulmadı, ne yapıldığı belli değil. Yeni okullara ihtiyaç var. Bir programda tabir etmiştim, memleketin yeni meleklere değil, yeni şampiyonlara ihtiyacı var demiştim. Hala daha bu düşüncedeyim. Bazı acıları tekrardan yaşamamak için önlemler almamız lazım. Bu devletin yükümlülüğü. Kurtarma ekiplerinin teşhisatını güçlendirmek gerekiyor. Bunu net olarak gördük. Bunlar hep gündemde olmalı ve ders almak gerekir.”

Şenay Atakan Konuklu (Pamir Konuklu’nun eşi, Atakan Celal Konuklu’nun annesi)

“6 Şubat’tan önce, hiçbir şey imkânsız değildir derdim”

“6 Şubat’ta Adıyaman’a gittiğimizde kâbustaydık. Orada yaşadıklarımız, gördüklerimiz bizim için çok farklı bir dünyaydı. Dünyada değil, cehennemdeydik. 6 Şubat’tan geri geldiğimizde her sabah kalktığımda ‘bu bir kâbus’ diye kalkıyordum hep. Ailem gitti.. 12 yaşında bir çocuğum gitti. Kâbusu tekrar tekrar her gün yaşıyoruz. Küçük çocuk gibi bazen sorguluyorum. Kızımla birlikte onun sorduğu soruları aslında ben de sürekli soruyorum. Niye bu bizim başımıza geldi? Çaresizlik çok zor. Elimizden hiçbir şey gelmiyor. Elimizde olsa bin defa canımızı veririz. Ama çaresizliğin dibiymiş. Bunu da yaşadık. Ben 6 Şubat’tan önce, hiçbir şey imkânsız değildir derdim. Çocuklarımı da öyle büyütüyordum. Hayata karşı bakış açım öyleydi. Ne istersen başarırsın, pozitif düşüneceksin ve her şey yapabilirim diyeceksin. 8 Şubat’ta Pamir çıktıktan sonra anladım ki hayat öyle değilmiş. İnsan her istediğini yapamıyor. Bazı çaresizlikler var, ölümden ötesi yokmuş. Her gün bunu yaşıyoruz.”

“Ahmet Bozkurt’un konuşmasındaki duyarsızlığı, vicdansızlığı biz kanımıza kadar hissettik”

“Mahkeme sürecinde şok oldum. Mahkemedeki ortam bizim için çok farklıydı. Bana düzensiz geldi. Oradaki yargıtayı çok genç buldum. Duruşunu naif buldum, aynı zamanda tecrübesiz buldum. Karşı tarafın küçük bir televizyon ekranından bize gösterilmesi, 3’ünün bir arada sırt sırta oturtulması bana doğru gelmedi. Bizimle bir oyun oynuyorlar ve bizim de o oyuna inanmamızı bekliyorlar. Bozkurt ailesinin tavrı çok rahattı. 6 Şubat’ta Adıyaman’a gittiğimizde oradaki halkla konuştuğumda ‘Burası Bozkurt ailesinindir, çok güçlüdürler. Kesinlikle onlara hiçbir şey olmaz, bunlar aşirettir’ denilmişti bana. Ahmet Bozkurt’un konuşmasındaki duyarsızlığı, vicdansızlığı biz kanımıza kadar hissettik. İnanılmaz bir kendine güveni vardı. Onun için ölen insanlar sanki de 72 can değil, eşyaydı. Vicdansız bir adam bunu anladık. İşimiz zor. Sonuna kadar huzur bulmasınlar. Bu davada hep canlarımız geri gelir mi diye sorguladım. Ama bu adamın konuşması, ailenin bu şımarıklığından sonra diyorum ki huzur bulmasınlar, adalet yerini bulsun.”

 

“Daha güçlü delillerle Adıyaman’a gideceğiz”

“Bir sonraki dava süreci için avukatlarımız çalışıyor. Eminim ki daha güçlü delillerle ve savunmayla Adıyaman’a gideceğiz.”

 

“Benim oğlum yaşayabilirdi”

“Benim ilk günden beri söylediğim şey, orada 50 cesedi gördükten sonra hep şunu söyledim. Benim oğluma geç kaldılar. Çünkü oğlum yaşayabilirdi. Bilimsel raporlara göre, öleli çok olmamıştı. Bu bir anne yüreği değil, bilimsel. Geç kaldılar. Niye geç kalındı? Onu sorguluyorum ben. Bizim ekiplerimiz de bu konuda kendilerini daha fazla geliştirebilirlerdi. Orada beklentilerimiz yerlerdeydi. Biliyorduk ama oğlumu gördükten sonra bunu defalarca söyledim. Benim oğlum yaşayabilirdi, yaşam hakkı elinden alındı. Rehber kafilesinden anıl çıkmıştı ve onun solunda benim çocuğum vardı. Yaşam olan yere 40’ıncı saatte niye gidilmedi? Normalde önce yaşam olan yere gidilir. Oraya gidilmedi. Daha bilinçli hareket edilmedi.


Serap İş ( Kağan Selim İş’in annesi)

“Her sabah 6 Şubat’a uyanmaya devam ediyorum”

“6 Şubat’tan bu yana özetleyecek olursam aslında 1 yılda çok fazla değişen bir şey olmadı. Ben her sabah, 6 Şubat’a uyanmaya devam ediyorum. Bunun ömrümün sonuna kadar da bu şekilde devam edeceğini biliyorum. Oğlumun acısı, ona olan özlemin hiçbir zaman tükenmeyecek. Tam tersine her geçen gün artacak. İsias katillerine duyduğum daha fazla öfke, bunlar katlanarak her geçen gün artıyor.”

“Sanıkların her biri soğukkanlı katiller gibiydi”

“4 günlük mahkeme sürecinde ilk gün, sanıklar dinlendi. Biz aileler için bu psikolojik anlamda çok yıpratıcıydı. İkinci gün daha da ağırdı. Müştekiler olarak biz aileler konuştuk. Herkes yaşadıklarını mahkeme huzurunda anlatmak zorunda kaldı. Sanıkların her biri soğukkanlı katiller gibiydi. Hiçbir pişmanlık belirtisi olmadan, mahcubiyet, utanç duymadan tamamen kendilerini o 4 duvar arasından kurtarmaya odaklanmış, avukatlarıyla birlikte bunu kurgulamışlar ve onun gereğini yaptılar. Mahkeme huzurunda olmamaları ve bizim gözlerimizin önünde olmamaları onlara ayrıca bir konfor alanı yarattı.”

 

“Nisan’da daha güçlü ve daha kalabalık bir şekilde Adıyaman’da olacağız”

“Bir sonraki dava süreci için Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan, Hasan Esendağlı ile istişare halinde bu süreci yönetmeye çalışıyorlar. Bizim Türkiye’de vekâlet verdiğimiz DAÜ mezunu 6 kişilik bir avukat ekibi var. İkinci duruşmaya daha koordinasyonlu bir şekilde hazırlanmak için çalışmalarını sürdürüyorlar. Biz onlara güveniyoruz. Ayrıca KKTC Meclisi’nde de bizlere destek veren bir heyetimiz var. En üst kademeden, en alt kademeye kadar tek yürek halinde bu davanın peşindeler. Nisan’da daha güçlü ve daha kalabalık bir şekilde Adıyaman’da olacağız.”

 

“Deprem bir kader değildir”

“İlk günden bu yana benim inandığım bir gerçek var. Ben oğlumu depremde kaybetmedim. Benim oğlumun ölümüne sebep olan katil binayı yaratan, binanın yapımında katkısı olan bütün sorumlular, otel sahipleri, otelin inşasına izin ve ruhsat veren belediye çalışanları hepsi sorumludur ve katildir. Biz bu yüzden yasımızı yaşamadan adalet mücadelesine başladık. Evimizde oturup da yasımızı tutmak istemedik, ayağa kalktık ve hak arayışımızın peşine düştük. Son nefesime kadar, o adalet sağlanana kadar da asla vazgeçmeyeceğiz. Türkiye’de yaşayan insanların da bunun bilincinde olmasını istiyoruz. Deprem bir kader değildir. Deprem coğrafyasında yaşamak onları kaderi olabilir ama hiçbir insanın depremde hayatını kaybetmesi kader değildir. Onlar da adalet arayışının peşinde olsunlar.”


Ruşen Karakaya (Selin Karakaya’nın annesi)

“İsias’da sadece çocuklarımızı öldürmediler. Bizi de öldürdüler, sadece üstümüze toprak atmadılar”

“Çok zor 1 yıl geçirdik. Her gün uyanıyorum kızımın odası boş. Tek kızım vardı onu da kaybettim. Evin içinde, her yerde onu görüyorum ama odası boş. Evde ses yok, gürültü yok. Her sabah tekrar tekrar ölüyorum. O insanlar o otelde sadece çocuklarımızı öldürmediler. Bizi de öldürdüler, sadece üstümüze toprak atmadılar. Böyle bir şey başımıza geleceği hiç aklıma bile gelmezdi. Çocukları çok mutlu yolladık ve Selin’im evine geri gelmedi. Çocuğum her gittiği yolculuktan geri geldi, bundan geri gelemedi. Bir yıldır içim çok büyük bir öfke dolu. Size acımın tarifini asla yapamam. Buradaki o boşluğu, o hissettiğim öfkeyi, siniri tarif edemem bunun tarifi yok. Her geçen saniye de bu hissettiklerim artıyor. Nefret doluyorum. Ben insanlardan nefret eden bir insan değildim. Ben her zaman eşit haklar, her insanı sev diye düşünürdüm ve çocuğumu öyle büyüttüm. Fakat bu olaydan sonra bazı şeyler bende de değişti. Anlam veremiyorum. Küçücük çocuktular. Hepsinin önünde çok güzel bir hayat vardı. Bu bir yıl özetle tam bir işkence, ızdırap doluydu. Ama aynı zamanda bir savaş. Biz aileler bunun bir savaş ve mücadele olduğunu ilk günden anladık. Çünkü geri döndüklerinde eşimin uçaktan indiğindeki çaresizlik ifadesini asla görmemiştim. En büyü hissettiğimiz duygulardan biri de zaten çaresizlik. Uçağın ön tarafından Enver indi, arkasından da kızım..Yüzündeki o çaresizliği hala daha var. Her gün daha da artıyor. Bu davanın emsal bir dava olması için uğraştığımız için, emsal bir dava olunca bu çaresizlik bir nebze sönecekmiş gibi geliyor bize ama diğer taraftan da şunu düşünüyorum. Dava bitince ne olacak? Şimdi bu beni ayakta tutuyor. Davaya çok sarıldım, hedefim belli. Dava bitince ne olacak diye düşünüyorum. O yokluğu, o ızdırabı daha da beter artacak sanki. Bu beni biraz korkutuyor.”

 

“4 gün tam bir işkenceydi”

“Döndüğümüzde ilk gece ilaçlarla uyuyabildim.  Çünkü beynim durmuyordu. Benim Adıyaman’a ilk gidişimdi, İsias’ı ilk görüşümdü. Orada hiç uyuyamadım, hiçbir şey yiyemedim. Ne yemeye çalıştıysam kustum.  Sanıklar mahkemeye gelmedi diye ilk gün isyan ettim. Yüz yüze olmadık diye. Ama dördündü günün sonunda iyi ki de gelmediler dedim. Çünkü bu derece yüzsüz, bu derece ukala, bu derece yalancı insanlarla bir arada olacağımızı hiç düşünmemiştim. 4 gün boyunca 50 saate yakın mahkeme salonunda vakit geçirdik. Tanıkların kolluk kuvvetlerine verdiği ifadeyle mahkemede verdikleri ifadenin arasındaki fark, ezberlenmiş cümleler, hazırlanmış tanıklar. Sanıkların ifadeleri zaten tamamıyla ezberdi. Bu yalanları gördükçe iyi ki gelmediler dedim. Aramızda sadece kolluk kuvvetleri olacaktı ve o katiller önümde oturacaktı. Ben o anda babaları nasıl tutabileceğimi düşünüyordum. Babaların siniri, annelerin o üzüntülerini yüzde görmek çok zor. Ben bir de dernek başkanı olduğum için hepsini ayakta tutmak gerekirmiş gibi bir sorumluluk hissediyorum. 4 gün tam bir işkenceydi ama biz çok güçlüyüz ben onu anladım. Gücümüzü desteğe bağlıyorum. Hem kamuoyu desteğine, hem birbirimize verdiğimiz desteğe ve çocuklarımızdan aldığımız güce. Ben ilk günden beridir çocuğumu yanımda hissediyorum. Selin beni bırakıp gitmedi.”

 

“Bu davanın emsal bir dava olacağı gerçeği nettir”

“11 aylık süre boyunca Hasan Esendağlı ve davayla ilgilenen aile ekibi ile birlikte çok büyük bir efor sarf ettik ama bazı şeyler eksikti. Onu mahkeme sürecinde fark ettik. Döndüğümüzde de Hasan Esendağlı ve başbakanlık ile birlikte yapmamız gerekenleri planladık. Başbakanlık avukatlarımızı da getirdi ve çok güzel bir koordinasyon sağlandı. Benim düşüncem, çok daha güçlü bir şekilde diğer duruşmaya dönüyoruz. Bu nettir. Mahkeme genç bir heyet ve her şeyi hukuka ve yasalara uygun yapmak istiyor. Mahkeme başkanının her tavrından biz bunu anladık. Bu dava artık bir tanık davası değil, rapor ve kanıt davası noktasındadır. O insanların söyledikleri yalanların hepsini kanıtlarla kendilerine yedireceğiz. Çok bariz yalan söylüyorlar ve tek yapmamız gereken bunları ispatlamamız ve ispatlayacağız. 11 sanık var ve her birinin bu konuya nasıl katkısı olduğu derecesinde ceza alması gerektiğinin de farkındayız. Bu davanın emsal bir dava olacağı gerçeği de nettir. Bu adamlar olası kastın neyse açılımı ona yönelik hareket etmişler ve bu binayı ona göre yapmışlar. Mahkeme özellikle yalanları fark etti. Alınan raporun eksikliklerini de fark etti ki bir bilirkişi raporu daha istiyor.”

 

“İlk seneden 105 çocuğa burs vermeye başladık”

“Derneğimizin esas kurulma amacı, adaleti hep birlikte bir çatı altına sağlamak. Dernek sadece ailelerden oluşuyor. Bu dernek her zaman aileler ve bizden sonra gelecek nesil çocuklarımız devam ettirecek. (Tabi benim çocuğum yok..) Annelerin söylediği tek bir şey vardı ‘Çocuklarımızın geleceği çalındı. Kalan çocuklara destek olalım.’ Bir şey yapmak istedik. Biz oturup sürekli ağla, sürekli isyan et böyle insanlar değiliz. Çocuklar için bir şeyler yapmak istedik. Burs vermek istedik. Maddi gücü olmayan ailelere destek olmak istedik. İlk seneden 105 çocuğa burs vermeye başladık. Bu büyük bir adımdır. Devam da edeceğiz. Mesela bir babamızı sivil savunma konusunda görevlendirdik. Sivil savunma ekipleri ile birlikte hem bilgilendirme, hem afet durumunda çocukların ne yapması gerektiği konusunda çalışma yapıyorlar. Sadece eğitim odaklıyız. Bu olay bizim başımıza cehaletten geldi. O yüzden ne kadar çok çocuk eğitim alırsa, ne kadar çok biz eğitimle çocukları geleceğe hazırlarsak bunun azalacağını düşünüyoruz. Eğitimle cehaleti önleyeceğiz. Bizim ülkemizde eğitimin aşağıya çekilmesi kabul edilemez. Çocuklarımız birer cerrah olacaktı, öğretmen olacaktılar. Selin aynı zamanda satranç da öğretecekti. Çocuğumun planları vardı. Bir gelecek gitti.”

 

“Adıyaman’daki kamuoyu desteği bizi ayakta tuttu”

“Adalet, hak arama bir mücadele olmamalı. Hepimiz buna inanıyoruz. Ama geldiğimiz noktada, bulunduğumuz ülke şartlarında durumumuz bir mücadele oldu. Bazı şeylerin değişmesi gerektiği, şampiyonlarımız sayesinde herkese duyurulacak. Herkes bunu bilecek. Bunu biz değil, şampiyonlarımız başaracak. Kamuoyu desteği çok önemli. O yüzden siz basının desteği bize çok önemli. Kamuoyu desteği ne kadar yüksek olursa, bu dava o kadar gündemde olur ve bu davanın sonucu emsal olur. Hiç usanmadan, bıkmadan bu davayı sonuna kadar hep birlikte götürmeliyiz. Biz aslında bu destekle güçlüyüz. Adıyaman’daki kamuoyu desteği bizi ayakta tuttu. Biz oralarda o işkenceyi çekerken Kıbrıs’ta herkes tek yürekti. Şampiyonlarımıza sözümüz var, bunu hep birlikte tutalım.”


Sena Bundak Topukçuoğlu (Mert Topukçuoğlu’nun annesi)

“Evdeki neşeli tavırları yok, cıvıltısı, heyecanı yok”

“Tüm aileler, hep birlikte bir yıl boyunca hayatımızda yaşayabileceğimiz en büyük acıyı yaşadık. Evlatlarımızı kaybettik. Çocuklarımız artık yok. Onları çok acı bir şekilde, en mutlu oldukları anda kaybettik. Ben hala daha buna inanamıyorum, kabullenmek çok zor, alışamıyorum. Çocuğumun yokluğuyla yaşamak çok zor. Odasına bile giremiyorum. Kitapları hala koyduğu yerde. Onu bilgisayarında oyun oynarken hayal ediyorum. Çocuğumu çok özledim. Onun bir daha geri gelmeyeceğini bilmek dayanılmaz bir acı. Evdeki neşeli tavırları yok, cıvıltısı, heyecanı yok. Evde ses yok. Bir yıl boyunca çocuklarımızın yokluğuyla çok kötü zamanlar geçirdik. Hep de öyle olacak bunu biliyoruz. Hiçbir zaman buna alışamayacağız, bu alışılabilecek bir durum değil zaten. Bizim çocuklarımızın hepsi çok özeldi.Kimsenin bir kez daha böyle acılar yaşamaması gerekiyor.”

 

“Yorgunluğu burada hissettik”

“Mahkeme sürecine ben gidemedim. Bir çocuğum daha olduğu için onunla kaldım. Tabi ki kalbim ve tüm aklım oradaydı. Eşim ve kardeşim gitti oraya. Buradan takip ettiğim ve arkadaşların anlattığı kadarıyla çok yıpratıcı bir süreçti. Hem duygusal açıdan hem de fiziksel açıdan inanılmaz yorucuydu. Biz bu yorgunluğu burada hissettik. Ne kadar da yalan söyleseler biz sanıkların suçlu olduklarını biliyoruz. Kendilerini bir şekilde kurtarmak istiyorlar. Ama asla bu olmayacak. Her şekilde ispat edilecek ve tüm bilirkişi raporlarıyla her şey kanıtlanacak. Tüm yalanları ortaya çıkacak. Zaten sağlam bir bina yapmış olsaydılar ki tek yapmaları gereken buydu. Sağlam bir bina yapacaktı ve bizim çocuklarımız o sarsıntıdan dışarıya çıkabilecekti. Tıpkı diğer binaların olduğu gibi. Çocuklarımıza nefes alacak yer bırakmadılar. Tamamen bir kum yığınıydı. Konuttan otele dönüştürmeleri, bir sürü usulsüzlükler, akıl almaz şeyler yaptılar. Çok cahilce ve çok aç gözlülükle bunlar yapıldı. Onları bu yalanları kurtarmayacak.”

 

“Bu kez raporlarımızla oraya gideceğiz”

“Bizim avukatlarımız çok güçlü ve çok iyi hazırlanıyorlar. KKTC devleti aynı şekilde organize olmuş durumda. Türkiye Barolar Birliği ve bizim barolar birliğimiz çok iyi hazırlanarak bu kez raporlarımızla oraya gideceğiz. Çok daha güçlü olarak gideceğiz. Bu işi başaracağımıza inanıyorum. Adaletin geleceğine de inanıyorum. Kesinlikle olası kast cezasıyla yargılanmaları gerektiğini de biliyorum. 

 

“Bu gibi binaların yapılmasını önlemek için bu dava olası kastla sonuçlanmalı”

“Suçlular kesinlikle olası kasttan yargılanmalı ki bir kez daha böyle çürük binalar yapmaya kimsenin cesareti olmasın. Bizim çocuklarımızı deprem öldürmedi, bunu çok iyi biliyoruz. Bizim çocuklarımızı cehalet öldürdü, para için aç gözlülük uğruna, bin bir usulsüzlükle yapılan bina öldürdü ve bu binalardan daha çok var. İleride de bu gibi binaların yapılmasını önlemek için bu dava olası kastla sonuçlanmalı ki masum çocuklar ve insanlar artık ölmesin. Hiçbir aile parçalanmasın.”


Meriç İçme ( Özgür İçme’nin babası)

“Biz her gün biz 6 Şubat’a uyanıyoruz”

“Bu bir yıl bizim için çok kötü geçti. Biz her gün biz 6 Şubat’a uyanıyoruz. Çocuklarımız bir şampiyona için gitmişti ve maalesef onları kaybettik. Mahkeme süreci bizim için çok zordu. Tekrardan Adıyaman’a gitmek zorunda kaldık. Gittiğimizde 6 Şubat’ı tekrar yaşadık. Mahkemede sanıklardan çok yalanlar dinledik. Soğukkanlılardı. Tiyatro izler gibi izledik onların yalanlarını. Mahkeme Başkanı her şeyi gördü. Kendilerini savunmak için hepsi suçu birbirine attı. Ama biz adaletin yerini bulacağına inanıyoruz. Onlar bu kadar çürük bir binaya o kadar yalancılıkla savundular ki biz daha güçlü belgelerle bir sonraki davaya daha güçlü gideceğiz. O binanın hiçbir şekilde düzgün yapılmadığını onlar da görecek.”

 

“Deprem öldürmez, yapılan binalar öldürür”

“Biz bu davanın neden peşindeyiz? Çünkü bu binanın her şeyi yanlıştı. Biz olası kasttan yargılanmalarını istiyoruz. Türkiye deprem coğrafyasında yaşıyor ve hiçbir şekilde ders alınmıyor. Her depremde daha fazla can kayıpları oluyor. O yüzden bu dava emsal bir dava olsun ki, geride kalanlar ölmesinler. Ölmesiler ki böyle acılar bir daha yaşanmasın. Herkes yaşadığı acıyla kalıyor. Olası kasttan yargılanmalılar ki, bir bina yaparken 10 kere düşünsünler. Deprem doğal afettir ama deprem öldürmez, yapılan binalar öldürür. Çocuklarımızın adaleti için elimizden gelen mücadeleyi vereceğiz.”


Feriha Yiğittürk (İzcan Nurluöz’ün annesi)

“Bir yıldır bizim her şeyimiz eksik”

“Bir yılı özetleyecek olursam, kâbus gibi diyebilirim. Bizim her günümüz yeniden bir kâbusa uyanmak gibi.  Bir yıl olmasına rağmen her sabah kalktığımızda rüya mıydı diye yaşadıklarımıza inanamıyoruz. Kâbus mu gördüm de bitti diyerek her gün acı gerçeğe uyanmak hiçbir şekilde değişmiyor. Bir yıldır bizim her şeyimiz eksik. Hayatımızın merkezi olan çocuklarımızın olmaması, hayatımızda çok büyük bir eksiklik. Günden güne büyüyen bir boşluk. Bu boşluk zamanla alışılabilecek bir yokluk değil ve bu boşluk giderek büyüyor. Evdeki sessizlik, uyumaya çıkarken olan rutinlerimiz.. Her çocuğun yeri farklı ama çocuğunun odası boş, masada yeri boş. Evin içinde dağılan bir ev. Sitemiz sessiz. O sessizliği ve boşluğu günden güne hissediyoruz ama bununla çaresizce yaşamayı öğreniyoruz. Biz iyi olmak zorundayız ki hem çocuklarımıza verdiğimiz adalet sözünü tutmak, onların isimlerini, anılarını en iyi şekilde yaşatmak hem de bu dava ile birlikte başka çocukların ve masum insanların ölmemesini, mühendisliğin ilime bilime dayalı olduğunu, her şeyin mevzuata ve kuralına göre yapılırsa bu binaların insanlara mezar değil korunak olabileceğinin bir farkındalığı olması için. Her gün bu mücadeleyle, çocuklarımızdan aldığımız güçle bununla ruhumuzu besliyoruz. Bizim çocuklarımız geri gelmeyecek ama çocuklarımızın acımasızca cehalete, aç gözlülüğe, para hırsına yenilmelerini de kaderdir diyerek susup oturmayacağız. Çocuklarımızın hakkını sözümüzü tutarak, son nefesimize kadar adalet mücadelemiz, adalet nöbetimiz devam edecek. Bu bizim hem topluma, hem de çocuklarımıza görevimizdir. Başka hiçbir anne baba evlat acısı yaşamasın, hiçbir çocuk kardeş acısı yaşamasın. Hiçbir çocuk annesiz babasız kalmasın. Bunlar kelimelerle anlatılabilecek acılar değil. Allah kimseye yaşatmasın. Bu acının, bu boşluğun tarifi yok. Gerçekten çaresizliğin, acının, üzüntünün, yokluğun, özlemin ne olduğunu biz bu 1 yıl içinde anladık.”

“Olası kastla değil de, bilinçli taksirle yargılanmaları hukuk katliamı”

“Mahkeme sürecinin hızlı ilerlemesi, şeffaf olması önemli bir noktaydı. Türkiye geneline baktığımızda 50 bin kişinin ölmesinden bahsediliyor ama açılan dava kayıp sayısına göre çok azdır. Biz davamızın takipçisi olduk. 4 günlük mahkeme sürecinde sanıkların şuursuzca gerçeği yansıtmayan, kendilerinin vicdansızlığıyla, kendilerini kurtarma çabalarıyla söyleyebilecekleri altı boş, hiçbir anlam ifade etmeyen, boş söylemlerde bulundular. Mahkeme sürecinde olan tüm hukuk camiası bunun farkındadır. Sanıkların söylediklerini kanımız donarak dinledik. Ama bunlar mahkeme için bir söylem değildir. Gerçekler raporlarıyla, yaşanılanlarla zaten ortadadır. Ahmet Bozkurt’un ‘3 gün boyunca sesleri geldi sonra çocuklarını soğuktan donarak öldüler’ demesi bunu neye tutunarak söyledi? Bunun gerçekle bağdaşan hiçbir noktası yoktur. Biz zaten 17 saat sonra ordaydık. Keşke bir ses gelseydi de müdahale edebilseydik. Oraya jandarma da geldi, arama kurtarma ekipleri, ısıölçer makineler, köpekler geldi. Orada hiçbir canlı belirtisi yoktu. Evet, birçok kayıp oldu, birçok bina yıkıldı ama yıkılmayan binalar da var. Yanındaki Avrupa Birliği’nin camdan olan binasının içerisindeki camlar bile kırılmadı. Bunun olası kastla değil de, bilinçli taksirle yargılanmaları ve bu sürecin bu şekilde devam etmesi gerçekten hukuk katliamıdır diye değerlendiriyorum.”

“Bu davanın emsal olacağına inanıyoruz”

“3 noktada avukatlarımız var. Başbakanlığın sağladığı hukukçularımız, Barolar Birliğini’nin gönüllü ekibi ve Pervin hocanın ekibi var. Kendi içlerinde görev dağılımı yaptılar. Binadan alınan karot örnekleri, binanın bir kolonunun dâhil sağlam durmaması, binada hiçbir şekilde yaşam üçgeninin oluşmaması ortadaki örneklerden. Onların söylediği yalanları da ispatlayacak birçok kanıtımız elimizdedir. Hukuk sürecinde bunlar değerlendirilecektir. Bu dava bilinçli taksir değil, olası kasttır. Çünkü bu önlenebilir. Farkında olmadan yapılmış bir şey değildir. Bu sonucun olacağını bile bile yapılan bir suçtur. O yüzden bu davanın olası kasta dönmesi çok önemlidir ve olması gerekendir. 1999 depreminden sonra düzenlenen yasalarda olası kast maddesi, deprem suçluları için konulan bir maddedir. Bu davanın olası kastla sonuçlanacağına ve emsal dava olacağına, bir daha böyle binalar yapılırken bunlar göz önünde bulundurularak yapılacağına ve en azından ölümün yüzde 80 oranında azalacağına inanıyoruz.”

 

“Bu mücadele başka çocuklar içindir”

“Susmayın, unutmayın, affetmeyin. Bizim çocuklarımız geri gelmeyecek. Bu mücadele başka çocuklar içindir. Bizim meleklerimize verdiğimiz sözümüzdür. Biz bu dava istediğimiz gibi sonuçlanmadan, bu insanlar en ağır cezayı almadan, başımızı yastığa rahat koyamayacağız. Zaten bir ömür boyunca bu bize biçilmiş bir sınavdır. Bu eksiklikle yaşayacağız.”

Caner Kalaycı ( Duygu Bolsoy Kalaycı’nın eşi, Lavin Kalaycı’nın babası)

“Bir yıl geçmedi hala aynı gündeyiz”

“Bir yıl geçmedi hala aynı gündeyiz. Bir şey geçti diyemeyiz. Nasıl yaşadık? Mecbur yaşadık. Bir de 5,5 yaşında küçük bir kızım var. Onun için ayakta durmaya çalışıyorum. Hiçbir şey geçmedi. Çocuklarımızı almaya gitmek için uçağa bindiğimiz saatten sonrası yok. Bugün nasıl geldi onun da farkında değilim.”

 

“Savunma tarzı yalanların bizim işimize yarayabileceğini düşündüm”

“Mahkeme sürecine katılamadım ama arkadaşlardan ve basından anlık aldığımız bilgilere göre, savunma tarafı konuşmaya başladığı andan itibaren anladığımız bu işin bizim tarafımızdan yönleneceğiydi. O kadar çok yalan vardı ki, bunların ispatının olabileceğini herhalde düşünmeden konuştular. Sağ olsun KKTC devleti bu davada arkamızda. Bunu hissettirdiler ve bizi hiç yalnız bırakmadılar. Savunma tarzı yalanların bizim işimize yarayabileceğini düşündüm. Orada bulunmadığım için daha realist düşünebildim. Avukatlarımız bir sonraki dava için hazır hazırlanıyor. Çok daha güçlü bir şekilde Adıyaman’a gideceğiz.”

 

“Ahmet Bozkurt, bize yön göstermek yerine, suçunun farkında olarak kaçtı”

“Biz sanıkların olası kast ile yargılanmalarını istiyoruz. Nedeni de biz Adıyaman’da enkazda çalışırken ne ile karşılaştığımızı gördük. Ülkemizden gelen insanlar, bize yardımcı olan insanlar orada olmasaydı nasıl geri döneceğimizi de biliyoruz. O binanın bize hiçbir imkân vermediğini de biliyoruz. Elimizde taşlar parçalanıyordu. Ahmet Bozkurt oraya gelip baktığını söyledi ama oraya gelip bakmak yerine çoktan yola çıkıp kaçmışlardı. Ne kadar acıdır ki binanın yıkılış şeklini biz çözene kadar 2 günümüz geçti. Gelip bize ‘Binamız bu şekildeydi, bu konumdaydı’ gibi yardımcı olsaydı, bizimle birlikte taş taşısaydı, kaçmak yerine ümit yoktu demek yerine bunları yapsaydı keşke. Benim eşim ve kızım hayatlarını nefessiz kalmaktan dolayı kaybetti. Toprak yığınından, bir hayat üçgeni olmamasından kaybettiler. Ama konumlarını bilseydik ve ilk hedeflendiğimiz nokta çocuklarımızın olduğu taraf olsaydı ben inanıyorum ki kızımı ve eşimi kurtarabilirdik. Biz orada hiçbir resmi projesi olmayan binayla, hiçbir yerde bir kayıt bulamadığımız bir binayla, hiçbir çalışanını bulamadığımız bir binayla, bize yön göstermek yerine, suçunun farkında olarak arabasına binip kaçmasından dolayı üçüncü günün sonunda ulaşmaya başladık bazı şeylere. İyi ki KKTC devleti yanımızdaydı. Bizim ülkemizin insanı olmasaydı, biz 2 gün içinde oraya gidemeyecektik bile. Bu çocuklar bu ülkeyi temsilen oraya gitti. Bu bina yeni mi, sağlam mı diye sorular soruldu bu insanlara. ‘Yenidir, tadilata girdi, her şey sıfırdır, gelen bütün siyasiler, üst düzey insanların hepsi burada kalıyor sağlam bir oteldir’ denildi bize. Dedeman’ın daha eski olduğu söylendi, çünkü orada kalacaktılar. Keşke orada kalsaydılar. Biz evcil hayvanlarımıza bile o malzemeleri kullanarak bir yer yapmayız.  Bunu onlar da biliyor ama şu anda kurtulma çabasındalar. Ama karşılarında bir devlet, bir ülke var, büyük bir topluluk var. Büyük bir aileymişler ama biz de çok büyük bir aileyiz. Çünkü çok büyük kayıplarımız var. 35 canımızı orada bıraktık. İnsan kendini çok büyük görmemeli, özellikle başkasına zarar verirken. Maalesef bunlar kötü insanlarmış ve biz çocuklarımızı çok kötü bir yere yollamışız. Pişmanlık içimizde hiç soğumuyor. Onun için günler hiç geçmiyor, hep geri dönmeye çalışıyoruz. Diyorlar ki ileri bakmak lazım ama işte olmuyor. Geriye bakmayınca ileri gidemiyoruz.”


Esra Özberkman (Sahil Özberkman’ın annesi)

“Sürekli anılarla yaşadığımız bir yıl oldu”

“Bu bir yıl hem çok uzun hem de aslında çok kısa geçti. Zamanın nasıl geçtiğini tanımlayamıyorum aslında. Çok zordu. Boş, eksik, yarım nasıl tanımlanır gerçekten bilmiyorum. Sürekli anılarla yaşadığımız bir yıl oldu. Hep o gündeyiz ama. Zaman kavramını yitirdik.”

 

“Suçluluk duyguları yok, sanki insan değiller”

“Mahkemede karşı tarafı dinlemek çok zordu. Özellikle benim için birebir yaşayan bir kişi olarak daha da zordu. Doğrusunu bildiğim birçok şey var ve onların söyledikleri tamamen bunun tersiydi. Hiç yüzleri kızarmadı. Asla yaptıklarından pişmanlık duyduklarını hiç hissetmedim. Suçluluk duyguları yok, sanki insan değiller. Duyguları alınmış gibiydi ve o çok inciticiydi. Zaten orada olmak çok zordu ama onları dinlemek daha yıpratıcıydı. Daha da öfkeli hissettim kendimi. Ben yardım almama rağmen suçluluk duygumu asla baskılayamadım. Sürekli bir suçluluk duygusu içindeyim. Çocuklara yardımcı olamadım diye. Ama o insanlarda o duyguya hiç rastlamadım. Hiçbir pişmanlıkları yok. Sanki binayı biz yıkmışız gibi bir tavır vardı üstlerinde. Zor bir süreçti.”

 

“Bu davayı kazanacağımıza inanıyorum”

“Bir sonraki dava için koordineli bir şekilde çalışmalar başladı. Avukatlarımızın iş bölümü yaptıkları bir durum var. Bu davayı kazanacağımıza inanıyorum. Çünkü her şey ortada aslında. Bilimin bize yardımcı olacağını biliyorum. Kanıtları ortaya koyup davayı kazanacağımıza inanıyorum. Söyledikleri her şey de yalan. Araştırdıkça daha da yalanlar ortaya çıkıyor. Daha güçlü ve daha birlik halinde yeniden orada olacağız. Sonuna kadar da olmaya devam edeceğiz.”

 

“Bu dava emsal bir dava olacak ve kimse bir daha böyle katil binalar yapamayacak”

“Halkımıza teşekkür etmek istiyorum. Bize birlik olduğumuzu çok iyi hissettirdiler. Bu önemliydi. Çünkü düştüğümüz anlar var. Evet, dışarıdan güçlü görünebiliriz ama herkes yalnız kalınca daha düşük bir modda. Bir aradayken daha güçlüyüz aslında. Yanımızda olan herkese teşekkür ediyorum. Dilerim kimse bilimden uzaklaşmasın. Çünkü bu durum bizim başımıza cehaletten dolayı geldi, yalan dolan, ahlaksızlıktan dolayı geldi. Kimse de ‘bu bizim başımıza gelmez’ demesin. Biz de böyle bir şeyle karşılaşacağımızı düşünmezdik. Hala düşündüğümde nasıl olur diye inanamadığım anlar var. Bir daha başımıza gelmeyeceğini de bilemeyiz. O yüzden her şey olması gerektiği gibi olmalı. Yalan dolanın sonucu maalesef ki suçsuz insanları buluyor. Şu an dava bilinçli taksirle açıldı, bununla sonuçlanması demek bu insanların maksimum 6-7 yıl hapis yatması demektir. Onu da yatarlarsa tabi. 72 canın bedeli bu olamaz, olmamalı. O yüzden olası kastı hukuk uygulamak zorunda. Olası kast bu davada kullanılmazsa hiçbir yerde kullanılamaz. Boşuna bir terim gibi duracak. Ama inanıyorum ki bu dava emsal bir dava olacak ve kimse bir daha böyle katil binalar yapamayacak.”


İhsan Nurluöz (İzcan Nurluöz’ün babası)

“Hiçbirimiz eski biz değiliz”

“Alışkın olmadığımız, bambaşka bir dünyanın içindeyiz 1 yıldır. Hiçbirimiz eski biz değiliz. Bir taraftan evlatlarımıza olan hasret, bir taraftan onların adalet mücadelesi, diğer taraftan hayatta kalabilmek için verdiğimiz mücadele. Değişik bir durum içinde, bazı şeylerin doğrusunu, yanlışını ölçemeden, biçemeden belli bir fırtına çerisinde savruluyoruz.”

 

“İlk adımları bence gayet olumlu bir şekilde attık”

“Mahkemenin uzun soluklu bir süreç olacağının farkındayız. Mahkemede pozitif olarak gördüğün yan, bu işi uzatma düşüncesi yok. Herhangi bir oyalama yok. Gayet hızlı bir şekilde, belki de çok ender görülen bir şekilde 4 gün boyunca sabah 9 gece 12’ye kadar süren bir süreç oldu. Belki de normalde 6 ayda yapılacak işi 4 günde tamamlandı. Hepimizin beklentisi daha ağır cezayla yargılanmalarıydı. Gözlemlediğim kadarıyla benzer davalarda birçok mal sahibi ya da müteahhit tutuksuz yargılanıyor. Ona kıyasla bence şu an sanıkların içerde olmaları olumlu. İlk adımları bence gayet olumlu bir şekilde attık. Şöyle bir imaj var. Sanki karşı taraf çok iyi hazırlanmış bizse daha pasif kalmışız gibi bir durum var. Benim mantığım da şöyle diyor. Olması gereken bu çünkü sonuçta savunma tarafı karşı taraf. Onların hazırlanıp, kendilerini savunmaları lazım. Avukatlarımız olumlu, gayet iyi bir hazırlık döneminde.”

 

“Olası kasta dönmeze bu düzen değişmeyecek, yarın başka canlar yanacaktır”

“Bu acı gerçekten tarif edilebilir bir acı değil. Tarif edemedikleri için herhalde sadece evlat acısı deyip kalıyor orada. Daha derinine inemiyorsun. Gerçekten düşmanımın başına bile gelmesini istemediğim bir olaydır. Kimse yaşamasın. Bu sadece oturduğun yerden dua ederek olacak bir iş değil. Bunun için belli başlı bedeller ödemen lazım. Yapacağın binadan, okutacağın öğrencinin eğitim kalitesinden, yetiştireceğin çocukların ahlak, sevgi, saygı bilim teknoloji bunların hepsinin bir arada olabileceği bir sistem olması lazım ki kaliteli iyi nesiller yetişsin. Bunun aşılanması lazım. Bu insanlar iyi bir ceza alırsa, bundan sonra diğer insanlar yasa dışı işler yapamaz. Bu yüzden caydırıcı bir ceza lazım ve bu bir fırsattır. Caydırıcı cezanın karşılığı bilinçli taksir değildir. Yapılan usulsüzlükler var ortada. İşlenen suç aslında olası kastın karşılığıdır. Olası kasta dönmeze bu düzen değişmeyecek, yarın başka canlar yanacaktır.”

FOTOĞRAFLAR: BURHAN GÜRKAN 

Röportaj Haberleri