Yasmin MORAN
Toprağın altında saklı binlerce yıl… Sessizce bekleyen taşlar, kırık seramikler, unutulmuş mezarlar… Hepsi bir zamanlar yaşamış, gülmüş, ağlamış insanların izlerini taşıyor.
Kayıp Şahıslar Komitesi’nde arkeolog olarak görev yapan Göktuğ Mohaç, işte bu sessiz tanıkları yeniden konuşturanlardan biri.
Ona göre arkeoloji, yalnızca kazma ve fırça ile yapılan bir iş değil; bir ülkenin hafızasını, kimliğini ve ruhunu ortaya çıkarma çabası.
Mohaç, arkeoloji mesleğinin bilinmeyen yönlerini, çalışma süreçlerini ayrıca Kıbrıs ve çeşitli ülkelerdeki çalışmalarını YENİDÜZEN’e anlattı.
“Ortaokul ve lise yıllarımdan itibaren belgeseller izleyerek ilgimin bu alanda olduğunu fark ettim”
SORU: Arkeoloji alanı ile nasıl tanışıp mesleğe adım attınız?
“Ortaokul ve lise yıllarımdan itibaren belgeseller izleyerek ilgimin bu alanda olduğunu fark ettim. Arkeoloji fikri giderek daha cazip hale geldi ve o dönemlerde bu alana olan ilgim arttı. Kesin olarak ise lise son sınıfta arkeoloji okumaya karar verdim. Ardından İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi'nde eğitimime başladım. 2017-2021 yılları arasında burada eğitimimi tamamladım. Daha sonra Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptım. Şu anda ise doktora yapmaktayım. Dört yıldır da arkeolog olarak çalışıyorum.”
“Bulunan bir esere, uzun zaman sonra ilk dokunan kişi olmak ve onu anlayabilmek”
SORU: Hayatınızda Arkeoloji alanında çalışabilmenin hangi yanı sizi etkiledi?
“Yaşamış olan eski çağ toplumlarından ortaya çıkan eserler üzerinden algılama fikri beni çok etkilemişti. Bulunan bir esere, uzun zaman sonra ilk dokunan kişi olmak ve onu anlayabilmek... Toprağın içinden çıkan bir eseri yorumlayarak, o toplumun nasıl bir çevrede yaşadığını anlamaya çalışmak, benim çok ilgimi çekmeye başlayan yönlerden biri olmuştu ve bu ilgi bu şekilde devam etti.”
“Bizans dönemine tarihlenen bir mezarlık alanındaki çalışmamızdı”
SORU: Hikayesinden en etkilendiğiniz kazı çalışması hangisi oldu?
“Kazı çalışmalarında yoğunlukla, üniversite yıllarında daha çok Türkiye’de yer aldım. İlk aklıma gelen, Edirne’nin Yunanistan sınırındaki bir bölgede kazı yaparken, Bizans dönemine tarihlenen bir mezarlık alanındaki çalışmamızdı. Orada iki mezar bulmuştuk. Mezarlar birbirine yakındı ve araştırmalar kapsamında, onların karı koca olduğunu anladık. Mezarda yatış şekilleri birbirine zıttı ama başları birbirine dönüktü. Eşyaları da onlarla birlikte çıkmıştı ve bu durum beni çok etkilemişti.
Kıbrıs’ta yaptığım çalışmalarda ise, şu anda kayıp şahıslar projesinde yer aldığım için, buluntu grubumuz daha farklı. Ancak çıkan kalıntılar ve ailelerle olan ilişkiler, arkeolojinin daha farklı bir yönüne kaymamızı sağladı. Kıbrıs’taki arkeoloji süreci farklıyken, Türkiye’deki kazı süreci benim için daha farklı gelişti ve çok çeşitli deneyimler kazandım.”
"Urla Klazomenai Kazısı"
SORU: Unutamadığınız kazı çalışması hangisiydi?
“2018 yılında İzmir’in Urla bölgesinde, çok değerli bir alanda çalıştım. Farklı tarihi dönemlere ait iki ayrı alanda görev aldım. Aynı zamanda, arkeolojide “kazı” değil, “yüzey araştırması” dediğimiz bir çalışma türü de vardı. Bu, toprak üzerinde belirli aralıklarla bir grubun aynı sırada yürüyerek, yüzeye çıkan parçalarla analiz yaptığı bir yöntemdir. Orada, birçok farklı sürecin içinde, farklı dönemlere ait alan kazılarında yer aldım. Bu nedenle, orası "Urla Klazomenai Kazısı" olarak geçmekteydi ve benim için çok değerli bir deneyimdi.”
“Arkeolojiyi severek yapılmalı ancak para kazanma amacıyla yapılacaksa, tercih edilmemesi gerekir”
SORU: Yeni nesil ve arkeoloji olmak isteyen bireylere ne tavsiye edersiniz?
“Arkeoloji gerçekten çok güzel bir meslek dalı. Sadece tarihten değil; sanattan, felsefeden, edebiyattan ve mimariden de beslenir. Eski dönemlerin günümüze kadar nasıl geliştiğini görüp bunları bugüne yorumlayabilmek, harika bir meslek dalı olmasını sağlar. Fakat Kıbrıs şartlarında, maalesef iş koşulları açısından çok zordur; özellikle iş bulma konusunda. Türkiye, bu konuda bizden bir tık daha iyi durumda, ama orada da yeterli düzeyde iş imkânı olduğunu düşünmüyorum. Arkeolojiyi severek yapılmalı ancak para kazanma amacıyla yapılacaksa, tercih edilmemesi gerekir.”
BİR ARKEOLOG GÖZÜNDEN…
Bir Arkeolog gözünden Göbekli Tepe’ye yolculuk…
“Göbekli Tepe’de için şu anda anlatılan, burasının ilk dini lokasyon olarak karşımıza çıkıyor olmasıdır. Ancak bana göre, M.Ö. 10.000’e tarihlenecek insanların bir arada yaşayarak, yüksek tonajlı taşları belirli bir inanç sistemiyle ve toplu hareket ederek o alanı oluşturmuş olmaları açısından oldukça önemlidir. O zamanlarda topluca hareket edebilme gayretleri ve ortak bir inanca sahip olmaları, aslında olayın sosyal boyutunu da ortaya koymaktadır. M.Ö. 10.000’li yıllarda, oradaki insanların toplu şekilde hareket edebildiklerini görmeye başlıyoruz. Bu durum, toplumsallaşmanın ilk örnekleri olarak değerlendirilebilir.”
Bir Arkeolog gözünden Antik Mısırdaki mumyalar…
“Antik Mısır’da mumyalar için şanslı olunan durum, hava koşullarıdır. Çoğunun mezar odalarında bulunması ve bu odalarda hava sirkülasyonunun olmaması, bin yıllardır kapalı bir alanda korunmalarını sağlamaktadır. Kumlu ve sıcak iklime sahip olmaları nedeniyle nem oranı da azdır ve kullanılan organik maddelerin korunma oranı çok daha yüksektir. Mumyalamada kullanılan maddeler tamamen organikse ve iyi koşullarda saklanabiliyorsa, arkeologlar tarafından da iyi bir şekilde incelenebilirler. Ancak mumyalar için hava koşulları ve bulundukları ortam uygun değilse, maalesef zaman içerisinde kaybolup çözülürler.”
Bir arkeolog gözünden gezilmesi gereken Antik kentler…
“Arkeolojik bir kentin anlaşılması için geniş bir alan görülmelidir. Neolitik dönemin başı için Göbeklitepe’yi ziyaret edebilirsiniz. Klasik dönem için ise Roma İmparatorluğu’ndan Efes Antik Kenti çok iyi bir örnektir. Pergamon Antik Kenti de mutlaka görülmelidir. Kıbrıs’ın kuzeyine baktığımızda Salamis Harabeleri’ni söyleyebilirim. Keşke diğer antik kentlerimiz de Salamis gibi iyi durumda olsaydı ve onları da önerebilseydim. Özellikle bence Enkomi Antik Kenti çok önemli; Tunç Çağı’na aittir. Kıbrıs’ın güneyine bakacak olursak, Nea Paphos arkeolojik alanı görülebilir. Bence herkesin ölmeden önce görmesi gereken yerlerden biri de Pergamon’dur. Roma’nın kendisi de oldukça önemli bir arkeolojik alandır.”
Arkeolojik alan olarak, Adanın genel tarihçesinde Neolitik yılından Bizans Dönemine kadar incelenen alanlar Kuzey’de kısıtlıyken Güney’de ise daha aktif…
“Güney’de, daha öncelerden birkaç yerde staj yapma şansım olmuştu. Fakat Kuzey’de imkânlar çok daha sınırlı. Doğu Akdeniz'de ortaklaşa çalışmalar gerçekleşiyor, ancak buradaki arkeoloji alanındaki çalışmalar için farklı meslek gruplarının bir arada çalıştığı Kayıp Şahıslar Komitesi, Kuzey’de çok önemli bir hazine.”
Arkeolojinin teknik kısımları hakkında bilgiler…
“Kazıdan kazıya değişen teknikler vardır. Geniş bir alan kazılacaksa en yaygın kullanılan yöntem, “Grit planı” dediğimiz, satranç tahtası gibi bir plandır. Genellikle kare şeklindedirler ve boyutları değişkenlik gösterebilir. Kazı alanları oluşturulur ve her biri arasında ince yürüyüş hatları bırakılır. Eğer detaylı bir çalışma yapılacaksa, örneğin bir ev gibi tek bir yapı söz konusuysa, ilgilenilen tüm alan kazılır ve o evin planı çıkarılır. Daha sonra çıkarılan parçalar, mutfakla yatak odası veya ritüel odasıyla mı ilişkili olduğuna, evden çıkan malzemelerin yorumlanmasına bağlı olarak karar verilir. Böylece o evin aslında normal bir yaşam alanı mı yoksa ritüele hizmet eden bir mekan mı olduğu anlaşılabilir.”
Kazı çalışma süreleri kentin boyutlarına göre uzun yıllarca farklılık gösterebiliyor…
“Birçok kaynağa göre, Salamis Harabeleri’nin yaklaşık yüzde 15’lik bir kısmı günümüze kadar açığa çıkarılmıştır. En son kazı çalışması 2010’lu yıllarda Salamis’te gerçekleşmiştir. Ancak bunun öncesinde, 1800’lü yıllara dayanan uzun bir araştırma ve kazı süreci de bulunmaktadır. Bölük pörçük, uzun süre içinde yüzde 15’lik bir alan kazılmış ve halen kentin tamamı kazılmış değildir. Efes Antik Kenti de 1870’lerden itibaren belirli kazı süreçlerine sahne olmuş ve günümüzde bile her yaz aylarında aktif kazı çalışmaları sürdürülmektedir. Göbeklitepe ise 1900’lü yılların sonunda keşfedilmiş olup, günümüze kadar olan süreçte sadece çok küçük bir kısmı kazılabilmiştir. Arkeolojik alanın genişliği, araştırılan bölgenin antik kent veya spesifik bir yapı olması gibi özellikler ve çalışmayı yürüten arkeolog ile araştırmacı bilim ekibine bağlı olarak süreç değişiklik göstermektedir.”
Kazı çalışmalarında bulduğunuz ve en çok etkilendiğiniz obje…
“M.Ö. 600’lü yıllara tarihlenen bir alanda çalışmıştım. Orada farklı farklı seramik parçaları çıkmıştı. Şarap ve parfüm şişeleri bulmuştuk. Üzerlerindeki el emeği motif çalışmaları, ince ince spiraller, süslemeler, hayvan tasvirleri ve resim yapan bir ressamın tasvirleri vardı. Bu parçalar beni çok cezbetmişti.”