Brexit mi Brexit-lite mı?

Brexit mi Brexit-lite mı?

 

Erol Kaymak
erol.kaymak@emu.edu.tr


Brexit gündemi domine ediyor.  Gazete başlıkları dünyanın alt üst olduğu şeklinde, Brexit’in ortaya çıkardığı belirsizlikler önce mali piyasaları, daha sonra Birleşik Krallık’ın ekonomik performansını sarsıp Avrupa’nın diğer ülkelerine yayılma potansiyelinden, hatta küresel ekonomiye etkilerinden söz ediliyor. Bu arada referandum öncesinde ‘kal’ kampanyası ‘Korku Projesi’ni yaymıştı; vergi gelirlerinde düşüş yaşanacağı yönündeki projeksiyonlar neticesinde Hazine’nin yeni bir Brexit bütçesi hazırlamak zorunda kalacağı ve emlak fiyatlarının çökeceği de dahil olmak üzere senaryolar üretildi.

Siyasi olarak belirsizlik,  geriye kalan diğer 27 AB üyesi ülkede referandum yapılması için milliyetçilerin kendi hükümetlerine meydan okuması yönünde varoluşsal bir kriz vaat ediyor. İngiltere için tehdit İskoçya’nın bağımsızlık isteminin aciliyet kazanması olarak öncelikli bir sorun halini alıyor.

Bu durum,  birçoğumuzun birkaç yıl öncesine kadar beklediğimiz bir kriz değildi. Hatırlanacaktır, o zaman olası bir Grexit tartışıyorduk, Brexit bunun bir türev terimi oldu. Yunanistan 'troyka' ile müzakerelerinde kemer sıkmaktan kaçınmak için blöf yapmaya çalıştı. Gerekçe, Yunanistan’ın yükümlülüklerini yerine getirememe sürecinde Almanya'yı da içine çeken geniş bir bankacılık krizine yol açacağı şeklindeydi. Eurobölgesinden düzensiz çekilmelerinin diğer üye ülkelerin borçlarını geri ödeme yeteneği üzerinde olumsuz etkileri olacağı varsayımında bulundular.

Sonunda, piyasalar Grexit’i fiyatlandırarak yumuşak bir geçiş olacağı yöndeki tepkisi ve Yunanistan hep beraber çökeceğiz şeklinde olan kendi oyunundan çark etti. Kreditörler ise, Grexit’in yol açabileceği bulaşma etkisinin kontrol altına alınabileceğini öngörüsü ellerini güçlendirdi.

Buna rağmen, Syriza hükümetinin o zamanki Maliye Bakanı, Yanis Varoufakis,  troyka tarafından dayatılan şartları değiştirmek için ısrarcı oldu. Bu tutum, Troyka’nın bir mali teklifi üzerine, Yunanistan’da 5 Temmuz 2015 tarihinde referandumla sonuçlanan bir hesaplaşmaya yol açtı.  Bildiğimiz gibi, sonuç Varoufakis ve onun Başbakanı, Alexis Tsipras için aslında içi boş bir zafer olmuştu. Tsipras sonunda referandumu boşa çıkarır bir şekilde troykanın şartlarına razı olmaya karar verdi. Grexit hala devam etmesine rağmen aciliyetini kaybetti ve artık şartları AB dikte ediyor.

Grexit AB için yıkım olmadıysa, Brexit olacak mı? AB'nin ikinci büyük ekonomisi gerçekten tek  pazardan çekilse ve bu diğer ülkelerin benzeri imtiyazlı ilişkiler talep etmesinin önünü açarsa bu mümkün olabilir.  Peki o zaman, neden AB Komiseri ve Avrupalı liderler Lizbon Antlaşması'nın 50. Maddesini resmen uygulamaya koyması için Birleşik Krallığı bastırıyor? Açıkçası AB,  Birleşik Krallığa 50. Maddeyi kendi takvimine göre çalıştırma lüksünü ve müzakere şartlarını müzakere etme avantajını vermek istemiyor. AB için Brexit, Grexit’e kıyasla daha az varoluşsal bir sorun çünkü Birleşik Krallık  avrobölgesinde değildir ve AB’ye borçlu değil.

Brexit, Birleşik Krallık için çok dezavantajlı bir pozisyon, çünkü 50. Madde’ye göre Birleşik Krallık ile aralarındaki müzakerelerin şeklini ve içeriğini AB belirler ve sürecin başarısız olması durumunda her hâlükârda iki yıllık müzakerelerin sonunda Birleşik Krallık tamamıyla AB’nin dışında kalır.  Brexit stratejik anlamda Birleşik Krallık için çok mantıksız bir seçim,  AB ile Norveç'in ilişkisine benzer diğer bir düzenleme yapılıp yapılmamasına bakılmaksızın, Birleşik Krallık Brüksel tarafından dayatılan yönetmeliklere uymak zorunda kalacak ve eskisi gibi AB kurumlarında herhangi bir temsiliyeti de olmayacak. Eğer Birleşik Krallık göreceli olarak yalnızlığa hazır değilse, Brexit den elde edilebilecek fazla bir kazanç olacağı söylenemez.

Brexit, Başbakan David Cameron sayesinde Birleşik Krallığın kendi kendine açtığı yara gibi duruyor. Cameron de böylece hak ettiği şekilde Brexit’in ilk kazazadesi oldu. Referandumun hemen ardından Brexit, Birleşik Krallığın siyasi manzarasını şekillendirmeye başladı.  Spekülasyonlar, ayrıl kampanyasının fiili lideri Boris Johnson’ın, AB ile Brexit şartlarını müzakere edecek bir manda ile başbakan olacağı yönünde. Bu arada, ‘kal’ kampanyasına yeterli desteği vermeyerek ayrılma taraftarlarının zaferine neredeyse yardımcı olan muhalefetteki İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn de kendi partisi içinde liderlik krizi yaşıyor.

Brexit kararına rağmen, hükümet tek pazarın parçası olarak kalmak için elinden geleni yapacaktır şeklinde bir varsayım yapılabilir. Tabii bu, halkın bir sonraki Başbakanın kim olacağı ile ilgili vereceği desteğe bağlıdır. Diyelim ki, Boris Johnson veya Başbakan olacak her kimse, Brexit’e yumuşak bir geçiş sağlayıp Avrupa Birliği ile yapıcı müzakereler tercih eder, kendi partisi dahil olmak üzere meclis içi ve dışı muhalefetle karşılaşabilir.  Bu şekilde daha köktenci bir ikilem yaratılarak AB düzenlemelerini reddedip sözde Birleşik Krallık parlamentosunun egemenliğini ön planda tutma konusunda hükümet baskı altında olabilir.  Brexit’in bir varoluş nedeni olarak ortaya çıktığı,  Nigel Farage’ın lideri olduğu UKIP göz önüne alındığında, çalışma izinilerine kısıtlama getirilemediği için  tek pazar onlar için sorunlu olmaya devam etmektedir.

Avrupa Birliği ise Birleşik Krallığın tek pazar konusunu istediği şekilde müzakere etmesine ikna olmayacağı için,  Birleşik Krallık saati geri çevirip serbest ticaret bölgesi dönemine dönmek için müzakere şansı bulamayacak. Hepimizin aklında cevaplarını önümüzdeki birkaç yıl boyunca  göreceğimiz pek çok yanıtlanmamış soru var.

Görüntü odur ki Brexit AB'nin bütünlüğü için olduğundan çok, Birleşik Krallık için daha ciddi bir tehdittir. Ancak, Brexit’in AB'nin siyasi dağılmasına da yol açabileceği gerçeği göz ardı edilmemelidir. Göçmenler konusu günah keçisi olarak ortaya konmasına rağmen işin aslına bakıldığında AB'nin meşruiyet kriziyle karşı karşıya olduğu bir gerçektir. Ancak, fiyatların eşitlendiği ekonomik teorisinin aksine, Avrupa’nın gerçeği eşitsizlik ve iç göçtür. Dolayısıyla, Avrupa'da göçmen karşıtı platformların çeşitli parti sistemlerinde yükselişi büyük bir sürpriz olmamalıdır. Konunun elitler arasında dikkate alınmaması sadece popülist yaklaşımları meşrulaştırmaktadır.

AB ve üye devletlerin, Macaristan, Polonya ve Romanya gibi üyelerin demokratik AB kural kitabını ihlal etmelerine rağmen onların iç işlerine müdahale etmekte isteksiz kalması da giderek daha belirgin bir hale gelmiştir. Buna karşın AB işine geldiği zaman, örneğin Yunanistan'da yaşanan mali krizde olduğu gibi duruma müdahale etmektedir. Diğer bir deyişle, Brexit sadece Birleşik Krallıkta AB’ye karşı gelişen şüpheciliğe özgü olmayabilir. Brexit, AB içerisinde vatandaşların AB'nin belirgin çifte standart ve yetersizliğine karşı ayrıca ekonomik büyüme ve işsizliğe karşı çözümsüz kalması karşısında diğerleri için bir model oluşturabilir.

Tüm bunlar,  önümüzdeki aylar ve yıllar içerisinde hem AB hem de Birleşik Krallık için keşfedilmemiş sularda seyahat edileceğinin bir göstergesi. Umarım Grexit krizinde olduğu gibi, Brexit krizi daha az külfetli bir gelişim gösterir. Bazı görüşlere göre, Birleşik Krallık ve 'daha yakın bir birlik' oluşumuna olan itirazları ortadan kalktıktan sonra AB'nin diğer çekirdek üyeleri ile birlikte, Almanya ve Fransa  mali ve parasal birlik oluşturma yönünde adım atabilecektir. Başka bir deyişle, daha fazla entegrasyon için itici güç elde edebilir. Ancak,  AB’nin sakin sularda yelken açabilmesi için önce Brexit fırtınasının etkilerini arkada bırakması gerekecektir.

 

Dergiler Haberleri