Babiy Yar’ın 75. yılı

Babiy Yar’ın 75. yılı

Ulaş Gökçe

En son, beş yaşında bir bebeğin cenazesine gitmiştim. Sonra cenazelere gitmemeye karar verdim. Suçluluk, bir avuç çocuğun mezara bırakılması, sonra eve gitmek, sonra yemek yemek, sonra su içmek, sonra uyumak ve sonra uyanmak, sonra o çocuğu toprağa veren elleri yıkamak, yıkamak, yıkamak… Suçluluk, anlam verememek, adaletsizlik. Bir sonra katılacağım cenaze, kendi cenazem olacak.

Avrupa’nın ikinci büyük nehri Dnepr’ın en geniş aktığı yerde konuşlanan ve Doğu Slavlarının ilk başkenti Kiev sadece eşsiz doğası değil, aynı zamanda tarihiyle de farklı bir yere sahiptir. Kiev’de öğrenim gördüğüm sırada şehrin her sokağını, müzesini, caddesini defalarca ve adım adım gezerek “Dışarıdan gelenler, şehri, esas sakinlerinden daha iyi bilirler” lafını neredeyse ispatlamıştım. Hazırlık okulunda okurken, üniversitemizin yanındaki mezarlığı dahi defalarca dolaşmıştım. Kiev’de tek bir kez gittiğim yer sadece Babiy Yar olmuştu. Bir insanın ölümü, bir dünyanın yok olmasıdır. Peki on binlerce insanın öldürülmesi? Peki bir halkın tümden yok edilmesi? Benim bunu anlayacak bir aklım ve bunu kaldıracak bir kalbim yoktu ve yoktur.

19 Eylül 1941’de Faşist Almanya orduları Kiev’i işgal eder.  Sonrasında Kiev’de meydana gelen yangın ve patlamalardan, her zaman olduğu gibi, Yahudiler suçlanır ve 27 Eylül’de şu emirname yayınlanır:
“Kiev şehri ve civarının tüm Yahudileri 29 Eylül 1941 tarihinde Melnikov ve Dokterivskaya sokaklarının köşesinde bulunmalıdırlar. Yahudiler yanlarında belgelerini, para ve kıymetli eşyalarını, ayrıca sıcak tutacak giysi, çamaşır vs. almalıdırlar. Bu talimatı yerine getirmeyen ve başka bir yerde bulunan Yahudiler kurşuna dizileceklerdir.”

BABİY YAR ÇUKURU
Kievli Yahudiler, daha önce tutuklanan Yahudi önderlerinin de talimatıyla 29 Eylül’de söylenen yere gelirler. Burada kurulan barikatlardan geçirilen Yahudilerin eşyalarına ve giysilerine el konularak, çıplak halde ve gruplar şeklinde Kiev’in kuzeybatısında yer alan Babiy Yar vadisi, çukurunda kurşuna dizilmeye başlanırlar. 25 metrelik Babiy Yar çukurunda, 29 ve 30 Eylül tarihlerinde 38 bin Yahudi yetişkin ve sayıları bilinmeyen Yahudi çocuk katledilir. Yahudi katliamı daha az sayıda kurbanla birlikte Ekim ayının sonuna kadar devam eder. Katliamlar Alman askerleri yanında, bugün ABD ve AB’nin etkisindeki Ukrayna yönetimi tarafından kahramanlaştırılan, Ukraynalı milliyetçi işbirlikçilerin yardımıyla gerçekleştirilir. Ukraynalı milliyetçiler ülkenin her yerindeki Yahudi ve Roman katliamlarında en önde yer almışlardı. Babiy Yar’da ayrıca 1941’den Almanya’nın Kiev’den geri çekildiği 1943 yılına kadar çok sayıda Sovyet askeri, binlerce Roman ve son olarak da Ukraynalı milliyetçiler katledilmişti. Almanya, Kiev’den geri çekilirken daha önce inşaatını tamamlayamadığı Babiy Yar sabun fabrikası yerine, katliamı gizlemek için çok sayıda cesedi fırınlarda yakmıştı.
Babiy Yar’da katledilen on binlerce Yahudi Kiev sakininden sadece yaklaşık 30 kişi, öldü sanılarak, hayatta kalabilmişti.

Babiy Yar katliamından sorumlu olan Alman subay ve polis şeflerinin bir kısmı savaştan sonra idam edilse de bir kısmı uzun yıllar yaşamlarını sürdürmeyi başarmışlardı.

YEVTUŞENKO ŞİİRİ
Tarihin en büyük katliamlarından olan Babiy Yar’da hayatını kaybeden Yahudi, Roman, Sovyet askerleri, Karaimler, Kievlilerin anısını bugün dahi yaşatan ve tüm dünyaya duyuran en önemli eser, hiç şüphesiz, bugün yaşayan en büyük Rus şairi Yevgeniy Yevtuşenko’nun 1961 yılında kaleme aldığı şiiridir. 80’i aşkın dile çevrilen bu şiir, 1961 yılına kadar Sovyet yönetimi tarafından unutulan veya görmezden gelinen Babiy Yar’ın tüm dünyanın gündemine oturmasını, buraya anıtlar dikilmesini sağlamıştı. Yevtuşenko’nun Babiy Yar şiiri ayrıca 20. yüzyılın anıtsal müzik adamlarından Dmitriy Şostakoviç tarafından 13. Senfonisiyle ölümsüzleştirilmişti. Yevtuşenko’nun Babiy Yar şiiri Türkçeye Ülkü Tamer’in güzel diliyle çevrilmişti.

Hiç anıt yok Babi Yar'da.
Tek mezar taşı o dik yamaç.
Korkuyorum.
Yahudiler kadar yaşlıyım şimdi.
Şimdi bir Yahudi gibi görüyorum kendimi.
Şimdi Eski Mısır'da dolaşıyorum.
Çarmıha geriliyorum şimdi, ölüyorum, çivilerin bile izi var üstümde şimdi.
Dreyfus geliyor aklıma. Ben oyum.
Kof adamlar suçluyor, yargılıyor beni.
Parmaklıklar ardındayım ansızın, kıstırılmışım, tutulmuşum, sövmüşler bana;
Brüksel dantelinden elbiseler giymiş hanımlar
bağırarak şemsiyelerini çarpıyor suratıma.
Belostok'da bir çocuğum şimdi, yere yayılıyor damlayan kan,
öfkeyle saldırıyor meyhanenin
soğan ve votka kokan fedaileri.
Tekmelenmişim, elimden bir şey gelmiyor, yalvarıyorum, dinlemiyorlar bile,
"Gebertin çıfıtları, Rusya'yı kurtarın," diye
haykırarak bir aktar dövüyor annemi.
Anna Frank olarak görüyorum kendimi, nisan dalları kadar inceyim,
sevgiyle dolu içim;
boş sözler söylemeyin bana, birbirimize bakalım istiyorum.
Gülecek, koklayacak ne var ki yapraklardan, gökyüzünden başka.
Ama çok şey yaparız sen istersen, usulca sarılırız birbirimize karanlık bir odada.
Bir gelen mi var? Korkma.
Bu gelen, baharın sesi.
Gel bana, dudaklarını uzat bana.
Biri kapıyı zorluyor.
Yok yok, kırılan buzların sesi.

Yaban otları hışırdıyor Babi Yar'da.
Ağaçlar sert sert bakıyor, yargıçlar gibi.
Her şey sessizce çığlık atıyor.
Şapkamı çıkarıyorum, anlıyorum, gittikçe yaşlanmışım.
Burada gömülü bu binlerce insanın, bu binlerce insanın ardından koparılmış sessiz bir çığlıktan başka neyim ki şimdi;
burada vurulmuş her ihtiyarım ben, burada vurulmuş her çocuğum ben.
Ey Ruslar, vatandaşlarım, bilirim hepinizi.
Kötü eller kirletiyor temiz adınızı sizin.
Ülkem nasıl güzeldir, hep bilirim, nasıl korkunçtur kendilerine, hiç titremeden, "Rus Birliği" adını takan Yahudi düşmanları.
Hiçbir yerim unutamaz bütün bunları.
Çınlasın "Enternasyonal" yeryüzündeki son Yahudi düşmanı gömüldüğü zaman.
Kanımda Yahudi kanı yok, ama öyleymişim gibi beni hor görüyor, aşağılıyor Yahudi düşmanları.
Gerçek bir Rus'um bu yüzden.

Dergiler Haberleri