AŞKIN VE NEFRETİN KISIR DÖNGÜSÜNDE: Osho Taktikleri Nereye Kadar?

Nefretin karşıtı aşk değil bağımlılıktır. Bir insan sadece tüketme ve sahiplenme bilinciyle yapışıp bağlandığı birinden nefret edebilir aşk ilişkisinde.

Yılmaz Akgünlü
yakgunlu@yahoo.com

Fırtınadan sonra ortalığı sessizlik kaplar... nefretten sonra ise aşıklar yeniden tazedirler, bütünüyle taze. Sanki ilk kez karşılaşıyor gibidirler. Yeniden ve yeniden buluşurlar, yeniden ve ilk kez buluşurlar. Aşıklar her zaman ilk kez buluşurlar. Şayet sen ikinci kez buluşursan o zaman aşk çoktan eskimiştir, solmaya başlamıştır. O sıkıcı hale geliyor. Aşıklar her zaman taze, genç olarak her gün aşık olurlar. Kadınına bakarsın ve onu daha önce görmüş olduğunu dahi hatırlayamazsın; o kadar yenidir. Erkeğine bakarsın ve o sana bir yabancı gibi gelir; ona yeniden aşık olursun. Nefret aşkı yok etmez, o sadece onun solgunluğunu ortadan kaldırır. O bir temizlenmedir ve şayet sen nefrete de minnettar olabilirsen, anlamışsındır; artık aşkını hiçbir şey yok edemez. Artık sen ilk kez olarak gerçekten köklenmişsindir. Artık sen fırtınayı içine alabilirsin ve sen onun aracılığıyla güçlenirsin, onun aracılığıyla zenginleşebilirsin.

Osho

Populer kültürün peygamberi Osho bu dahiyane sözleriyle günümüzün aşk anlayışını çok güzel özetlemiş. Maalesef günümüzde aşk nefretin karşıtı bir duygu gibi algılanmakta, bu satırları, bu tür düşünceleri okuyarak duygusal dünyalarındaki açmazlardan kurtulmaya çalışanlar ise sevginin gerçek anlamına çok uzak kalmaktalar.

Nefretin karşıtı aşk değil bağımlılıktır. Bir insan sadece tüketme ve sahiplenme bilinciyle yapışıp bağlandığı birinden nefret edebilir aşk ilişkisinde. Aşkın solgunluğunu ortadan kaldırabilecek, ona tazelik ve canlılık getirecek şey ise nefret değil, ancak sağlıklı bir değerlendirme yapıp yaşananları gözden geçirecek kadar gerekli olan “mesafe koymak”tır. Aşkın büyüsü, sevgiyle üretilen şeyler de insanı yorabilir ve bu noktada geriye çekilip zihni ve duyu organlarını dinlendirmek elbette ki sevdiğimizi daha berrak ve temiz bir şekilde sevebilme enerjisini doğurabilir. İnsan mesafe koyarak karşısındakini sadece kendi isteklerinin bir aracı olarak değil, sadece bir insan olarak tanımanın ve sevmenin de önünü açmış olur. Mesafe koymak soğukluk ya da ilgisizlik değil, aksine çok daha üretken bir ilgi gösterebilmektir. Bu sağlıklı mesafe koyuş başarılamadığında ise nefret son ve sağlıksız bir çözüm olarak aşkın yeniden doğarmış gibi hissedilmesine neden olabilir.

Osho elbette modern insanın son derece hoşuna gidecek şeyler yazarak popüler bir yazar olabilmiştir. Ancak düşünceleri dengesiz ve ayakları yere basamayan bir coşumculuğun tehlikelerini de zihnimizde üretir ve ne yazık ki dikkatli olmazsak bütün bir ömür boyunca bu zehirlenmenin etkisinde kalabiliriz. Artık düşünceleriyle bizleri büyüleyen insanlara ihtiyacımızın olmadığı bir olgunluğu geliştirebilmeliyiz. Osho’nun yukardaki sözlerini ve bu sözlerin nasıl sorgulanmadan yutulduğunu biraz incelemek istiyorum. Osho gibi yazarlar son derece incelikli ve kurnaz bir taktikle düşünce akışımızı ele geçirir… “Fırtınadan sonra ortalığı sessizlik kaplar... nefretten sonra ise aşıklar yeniden tazedirler, bütünüyle taze.” Güzel ve inanılası bir masal, ama bence asıl durum şöyle yazılabilirdi daha doğru olarak… “Fırtınadan sonra ortalığı sessizlik kaplar… nefretten sonra ise aşıklar bir süre için ateşkes yapıp tutkuyla birbirlerinde özlem gidermeye hazırdırlar.”

Osho burada aşıkların neden birbirlerinden nefret ettikleri üzerinde durmuyor. Bu nefret nasıl oluyor da bu kadar kolay unutulmuştur? Bildiğimiz kadarıyla nefret basit ve geçici bir kızgınlık ya da öfke değildir. Nefret kızgınlıkların zamanla birikmesiyle ve çözülememesiyle oluşmuş olabilir. Bu nefret haklı nedenlere mi dayanır? Yoksa nefreti asla haklı gösterecek bir neden olamaz mı? Sağlıklı bir nefret olabilir mi? Bir insan bir hapishanede yıllarca gardiyanından işkence görmüşse ve bu zalim güç karşısında insanlık onurunu kurtarabilecek hiçbir şey yapamamışsa nefreti anlaşılabilir ve hatta benliğine duyduğu saygıyı korumak için kişinin elindeki tek imkan bu nefret olabilir.  Kimi zaman nefret güçsüzlüğün ve çaresizliğin ortaya çıkardığı zorunlu bir duygudur. Ancak çoğu zaman nefretimiz karşımızdaki insanların kusurlarından değil kendi acizliğimizden kaynaklanır. Eğer cesaret edip savaşabilirsek kurtulabileceğimiz birçok sağlıksız tutumdan sırf korkularımıza yenildiğimiz için, kendimize acıdığımız için, ya da enerjimizi ve gücümüzü nasıl odaklayacağımızı bilmediğimiz için kurtulamamışsak, suçu başkasında arayarak ondan nefret etme kolaylığına kapılırız. O zaman bu nefret haklı ve işe yarar bir nefret değildir. Nefretimiz sadece geçici bir süre için kendimizi diriltmekte kullanabileceğimiz bir savunma mekanizması olarak işe yarayabilir.

“… Sanki ilk kez karşılaşıyor gibidirler. Yeniden ve yeniden buluşurlar, yeniden ve ilk kez buluşurlar. Aşıklar her zaman ilk kez buluşurlar” Oysa işin doğrusu şu olmalıydı: “Sanki ilk kez karşılaşıyormuş gibi hissetmeye çalışırlar. Aralarındaki sorunları görmezden gelerek, yaşamlarını anlamlandıracak bir tasarıdan yoksun oldukları için, ilk kez buluşuyorlarmış gibi, sorunlarını ve içlerindeki amaçsızlığı görmezden gelirler.” Osho’nun amaçladığı şey zamanın baskısını, olayların ve eylemlerin kaçınılmaz etkilerini göz ardı ederek suni bir barış yapmamız gerektiği düşüncesini yaymaktır. Osho bir tür uyuşturucu bilince kapılmamızı ister. Ona göre aşk bir tür cennette olma halidir ve cennette zaman ve sorumluluklar yoktur. Her zaman şimdiki zamanda yaşayabilir, bir geleceği inşa etmenin kaygısından kaçabiliriz cennette. Oysa gerçek yaşamda sürekli yokuş aşağı bisiklet süremezsiniz. Zorluklar, birlikte üretilen değerler, özlem ve kişisel sorunlarımız üzerine çalışmamız kaçınılmazdır. Erich Fromm der ki, “Çelişkili olarak, yalnız kalabilme becerisi sevebilme becerisinin önkoşuludur.” O halde sevgi de sürekli bir çalışma ve savaşımı gerektirir.  Osho’nun sözlerini, cümlelerini sorgulamadan dinlediğimizde içinde doğruluk payı olduğunu düşünebiliriz. Bize heyecanlı bir yaşam vaad edebilirler. Ne yazık ki sevgi söz konusu olduğunda işlerin o kadar da kolay olmadığını çevremizdeki sonu gelmez hayal kırıklılarıyla dolu ilişkilere bakarak anlayabiliriz.

Çağımızda insanlar kolay yoldan bir sevgili bulmak ve mutluluğa ermek isterler. Sevgilinizi tüketerek ve kendinizin de onun tarafından tüketilmenize izin vererek bir süre idare edebilirsiniz. Ama siz tam da bu yoğun tüketim hali yüzünden onun kendini üretmesine izin vermemiş, siz de kendinizi üretememişsinizdir. Sonra içiniz boşalmış ve başka birinin de içini boşaltmış olarak kalakalırsınız. Nefretin sonunda sevgiye dönme düşüncesi cazip görünse de, tüketme-bağımlık-tutku ve nefret döngüsünden kurtulmadıkça uzun vadeli ve sağlam bir kişilik gelişimi sağlayamayız.

Kavramları onların sözde zıtlıklarıyla açıklayarak tanımlamak korkunç bir kısır döngüdür. Sevginin karşıtı nefret, öfke gibi sığ bir duygu değildir. Sevgi bir yaşam mücadelesi olarak karşıtını olsa olsa duyarsızlık, tembellik, umursamazlık gibi zihinsel uyuşukluklarda bulabilir. Sevgiyi nefretin karşısına koyarsak onu nefretin güdümüne vermiş oluruz ki, bu birçok insanın yaptığı çok yıkıcı bir hatadır.

Bir insana kızabileceğimiz en gerçekçi ve sağlıklı durum onun kendi iyiliği için olmalıdır. Eğer bir insan kendini büyütemiyor, üretemiyor ve geliştiremiyorsa, bir takım olumsuz düşüncelere kapılarak, bağımlı, sömürücü bir yaşam sürdürüp mutsuz oluyorsa, onu dürtmek ve harekete geçirmek için ona usulca kızmaya hakkımız olabilir. Ancak ondan nefret ediyorsak, bu kendimiz olmanın sorumluluğundan kaçarak o kişinin içinde kaybolduğumuz içindir.

Sevgiyle ilgili popüler düşünceler bizi bir yere kadar götürür, orası da çok ilerisi değildir. Yolun büyük bir bölümü yaşamın gerektirdiği enerjik açılımla yaşamaktan geçer.

Erich Fromm eğer bir insan sadece bir kişiyi seviyor ve diğerlerine ilgisiz kalıyorsa, bu sevgi değil simbiyotik (birlikte yaşama) bir bağımlılık, genişlemiş bir bencilliktir der. Bu nedenle bir insana odaklanan ve diğerlerini umursamayan ilişki ve yaşam biçimleri eninde sonunda büyük bir ruhsal sıkışma doğuracaktır. Hayat biz emek verdikçe ve bedeller ödedikçe bizi ödüllendirir. Sevgiye ulaşmak, sadece sevilecek mükemmel bir insan bulmak değil, çevremizdeki birçok insanla, anlam, mutluluk ve daha çok sevgi doğuran bağlantılar kurabilmektir. Sevginin sırrı aynı anda hem kendi bireysel varlığımı hem de başkalarının varlığını genişletebilme pratiğidir.

 

Dergiler Haberleri