'Asılsız ihbarların hukuku yanıltmasına izin vermeyin'

Akıncı, suç oranlarındaki artışa işaret ederek, , hem polisin hem de yargının işinin zorlaştığını söyledi.

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Adlı Yılın açılış töreninde konuştu. Akıncı, suç oranlarındaki artışa işaret ederek, , hem polisin hem de yargının işinin zorlaştığını söyledi. Akıncı ayrıca, dava dosyalarının çoğunun kapsamlı devlet politikalarıyla üstesinden gelinmesi gereken ciddi toplumsal sorunların birer örneği olduğunu da söyledi.

Kıbrıs'taki FETÖ soruşturmasına da değinen Akıncı, "Dünyanın neresinde olursa olsun sivil demokratik sisteme yönelik hiçbir silahlı darbe girişimi hoş görülemez. Demokrasi evrensel bir değer olarak herkesçe korunup kollanmalıdır. Bu itibarla 15 Temmuz 2016’da darbe girişimine uğrayan Türkiye Cumhuriyeti devletinin, darbeci odaklarla mücadelesine yardımcı olmak gerekir. Fakat böylesi süreçlerde, hukukun içinde kalmanın önemi daha da artmaktadır. Spekülasyonların ve asılsız ihbarların hukuku yanıltmasına izin vermemek bütün kurumlarımızın görevdir." dedi.

 

Akıncı’nın konuşmasının tam metni şöyle:

"Adalet kurumlarımız için yoğun bir mesai yılı daha başlıyor. Yargıçlar, savcılar, avukatlar ve diğer adliye mensuplarına başarılı bir adli yıl diler, hukuk yolunda harcayacakları üstün çaba için şimdiden teşekkür ederim.

Ülkemizde yargının taşıdığı yük ve sorumluluğun her geçen gün biraz daha arttığına tanıklık ediyoruz. Sosyal ve ekonomik değişimler, toplumsal düzenin ve huzurun korunması için eskisinden çok daha fazla gayret sarf etmeyi gerekli kılıyor.

Suç oranlarındaki artış ve suç çeşitlerindeki çoğalma, hem polisin hem de yargının işini biraz daha zorlaştırıyor.

Birbirleriyle ihtilafa düşerek davalaşan kişi sayısının çokluğu, şiddet olaylarındaki ürkütücü artış, giderek daha vahim bir hale gelen uyuşturucu sorunu, trajik bir hal alan trafik, alacak verecek meselelerindeki patlama ve başta boşanma olmak üzere sosyal yaşama ilişkin diğer sorunlar, mahkemelerde binlerce dosyanın yığılmasına yol açıyor.

Aslında her bir dosya, başka bir sosyal travmayı yansıtıyor. Mahkeme koridorlarında çözümü aranan sorunların pek çoğu, kapsamlı devlet politikalarıyla üstesinden gelinmesi gereken ciddi toplumsal sorunların birer örneğini de teşkil etmektedir.

Sorun çözücü kapsamlı politika bir ihtiyaç olmakla birlikte, mahkemeye gelmiş her bir konunun adil şekilde neticeye bağlanması da elbette şarttır. Bunun için mahkemelerimizin günün koşullarına uygun olarak güçlendirilmesi ve desteklenmesi gerekir.

Biliyorum ki, hukuk kurumunun birçok sorunu bulunmaktadır. Sizinle birlikte bizlerin de sık sık kullandığımız bir deyim vardır: “Gecikmiş adalet adalet değildir.” deriz.

Yurttaşların en fazla yakındığı konuların başında uzayan mahkeme süreçleri gelmektedir. Bu konuda elbirliği ile adaleti süratlendirmek için elden ne gelirse yapılmalıdır.

Nüfus ve suç artışına rağmen yıllardır yargıç sayısının çok sınırlı sayıda artırıldığını biliyoruz. Yargıç sayısının artırılması, üzerinde önemle durulması gereken bir ihtiyaç gibi görünmektedir. Deneyimli yargıçları kurum içinde tutmak için yaş sınırının yükseltilmesi de düşünülebilir.

Bu arada mahkemelerimizin yargıç ve savcı dışındaki personel ihtiyaçlarının zamanında giderilmesinin önemi de ortadadır.

Genel davaların dörtte üçünden fazlasının, alacak verecek davalarından oluşması bu konuya ilişkin özel tedbirler geliştirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Tebliğ ve icra işlerinin süratlendirilmesi için formüller üretilmelidir.

Borçluların içine düştüğü sıkıntıların giderilmesine yönelik geçmişte yapılan girişimler olumlu olmakla birlikte, alacaklı konumunda olan özellikle küçük esnaf ve üreticinin alacaklarını tahsil edememelerinin sıkıntılarını da göz ardı etmemek gerekir. Bu denge çok iyi kurulmalıdır.

Hukukun üstünlüğünün egemen kılınmasında görev sadece mahkemelere değil herkese düşmektedir. Özellikle yargılama sürecinde buna çok büyük özen göstermek gerekir.

Elbette yargı kararları da eleştirilebilirdir. Doğaldır ki bunun nesnel ve bilimsel temeli olmalıdır. Yargılamayı etkileyecek, normal mecrasından saptıracak söz, yazı veya davranışlardan kaçınılması gerekir. Haber olarak yargılamanın seyrini aktarmak ise elbette başka bir şeydir. Bu konuda özenle hassas bir denge kurulmalıdır.

Mahkemelerimiz çağdaş bilimsel düşünceye ve felsefeye açık ama diğer her türlü etkiye sımsıkı kapalı olmalıdır. Bu konuda tek yol gösterici, hukukun üstünlüğü ilkesi olmalıdır. Yargımız bağımsızlığını ve yansızlığını tutkuyla korumalıdır.

Yurttaşlar gün geçtikçe adalete erişmede harçlar nedeniyle zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Masraf ve harçlar adaletin yolunu tıkamaktadır. Bunun önleminin ne olabileceği üzerinde kafa yorulmalıdır.

Yukarıda değinmeye çalıştığım, çoğu teknik ve lojistiğe ilişkin sorunların yanı sıra belki de öncelikle yargımızın temel bir sorunundan söz etmek gerekir: Hukuk camiamızın değerli mensupları sık sık eski ve eksik yasalardan şikayet etmektedir.

Eski yasalardaki bazı düzenlemeler güncelliğini yitirirken, yeni yasalardaki kimi hatalar çeşitli sorunlara yol açmaktadır. Bu konuda yasama organımızın yasa yazımı konusundaki kapasitesinin artırılması gerektiği anlaşılmaktadır.

Yorum yoluyla yasaların gerçek yaşamda ne ifade ettiğini ortaya koyan mahkemelerdir. Yasalardaki eksiklikleri, aksaklıkları gören mahkemelerin bunlara işaret edip görüş beyan etmelerinde ve bunların dikkate alınmasında ciddi yarar olduğuna inanıyorum.

Kuşkusuz, bunun güçler ayrılığı ilkesini göz ardı etmeden özenle yerine getirilmesi gerektiğine vurgu yapmak isterim.

Söz yasaların gözden geçirilmesi ve yenilenmesinden açılmışken, kamu yönetimine ilişkin kanayan bir yaradan söz etmeden geçemeyeceğim.

Kamu yönetiminde liyakate dayalı bir sistem oluşturulamaması ülkemizin en önemli sorunlarından biri olmayı sürdürüyor. Kamu hizmetinin kalitesini artırmak ve yurttaşların sisteme inancını tazelemek için yıllardır sözü edilen ama bir türlü gerçekleştirilemeyen gerçek bir kamu reformunun artık cesaretle hayata geçirilmesi gerekmektedir. 

Kamu reformunun önemli bir boyutu olarak üst kademe yöneticilerinin belirlenme süreçlerini yeniden düzenlemeliyiz. Üçlü kararname sisteminin yanı sıra müşavirlik sorununa el atma zamanı çoktan gelmiştir. Bunlarla yüzleşmek için erteleyebilecek zamanımız yoktur.

Üçlü kararname sisteminin liyakate uygun bir hale getirilmesi ve kamu yönetiminde etkin ve objektif bir denetim mekanizması oluşturulması halinde yurttaşın devletiyle barışması için de önemli bir ilk adım atılmış olacaktır.

Değerli hukukçular,

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın “2017 İnsan Ticareti Raporu”nun ülkemize ilişkin bölümü ne yazık ki bu yıl da olumsuz ifadelerle yüklüdür.

Raporda ülkemizin insan ticaretine açık bir bölge olmaya devam ettiği belirtilmekte ve insan ticaretinin sona erdirilmesine yönelik asgari standartları karşılamaktan uzak olduğumuz vurgulanmaktadır.

İşin daha vahim yanı, ilgili makamlarımızın bu standartların karşılanması yönünde yeterince çaba harcamadığının ifade edilmesidir.

Cinsel sömürü başta olmak üzere, insan ticaretine ilişkin bu olumsuz görüntü toplumumuza yakışmamaktadır.

Devletin bütün makam ve kurumları ile tüm toplum kesimlerinin bu sorunun ortadan kaldırılması için derhal harekete geçmesi gerekmektedir. Raporda sözü edilen yasal düzenlemeler başta olmak üzere, bu konuda gerekli adımlar daha fazla geciktirilmeden atılmalıdır.

Bu konu hem güçlendirmeye çalıştığımız uluslararası itibarımız hem de kurmaya çalıştığımız sınır aşırı ilişkiler bakımından son derece önemlidir. Ama bunlardan önce insanlık onurumuzla doğrudan ilişkilidir. Kuzey Kıbrıs, herhangi bir insan hakkının fütursuzca ihlal edildiği ve üstelik bu ihlalin umursuzca kanıksandığı bir yer olamaz. Buna müsaade edemeyiz.

Bu konuyu devletin ilgili tüm organlarının ciddiyetle ele alması gerekmektedir. Cumhurbaşkanlığı olarak bu amaçla Devletimizin diğer organları ve siz hukuk camiasıyla birlikte çalışmak isteğimizi ifade etmekte istiyorum.

Medyada günlerdir bazı polis teşkilatı mensuplarıyla kimi sivil yurttaşlar hakkında, terör örgütü mensubu oldukları şüphesiyle soruşturma yürütüldüğüne ilişkin haberler yer almaktadır. Bu konuda daha önce yazılı olarak kamuoyunun bilgisine getirdiğim görüşlerimi bugün bir kez de siz hukukçuların önünde özetle dile getirmekte yarar görüyorum.

Dünyanın neresinde olursa olsun sivil demokratik sisteme yönelik hiçbir silahlı darbe girişimi hoş görülemez. Demokrasi evrensel bir değer olarak herkesçe korunup kollanmalıdır. Bu itibarla 15 Temmuz 2016’da darbe girişimine uğrayan Türkiye Cumhuriyeti devletinin, darbeci odaklarla mücadelesine yardımcı olmak gerekir.

Fakat böylesi süreçlerde, hukukun içinde kalmanın önemi daha da artmaktadır. Spekülasyonların ve asılsız ihbarların hukuku yanıltmasına izin vermemek bütün kurumlarımızın görevdir.

Daha öncede belirttiğim gibi soruşturmayı yürüten birimlerin yanı sıra başta medya olmak üzere tüm kurumlar, yargısız infaz girişimlerine ve peşin hükümlü yaklaşımlara karşı uyanık olmalıdır. Bir tek masum insanın bile özgürlüğü elinden alınmamalı ve geleceği karartılmamalıdır. Adalet herkes için gereklidir.

KKTC hukuk sisteminin gerektirdiği sorgulama ve yargılama süreçlerinin, eksiği ve fazlası olmadan itinayla yerine getirilmesi büyük önem taşımaktadır.

Bu önemli süreci hukuk sınırlarını aşmadan ve adalet duygusundan sapmadan hakkaniyetli bir sonuca bağlamak için herkes üzerine düşen görevi titizlikle yerine getirmelidir.

Değerli konuklar,

Bildiğiniz gibi yarın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantısının yapılacağı New York’a hareket ediyorum. BM Genel Sekreteri Guterres ile yapacağımız görüşmede Kıbrıs’ın geleceğine ilişkin düşüncelerimizi kendisiyle paylaşacağız. Bunun yanında başka temaslarımız da olacak.

Kıbrıs Türk Toplumu adına iki yılı aşkın süre çözüm için tüm çabamızı ortaya koyduk. Çözüm çabalarının sonuçsuz kalmış olmasının nedeni biz değiliz. Bundan dolayıdır ki Rum tarafında ciddi bir zihniyet dönüşümüne ihtiyaç vardır diye sürekli vurgu yapmaktayım.

Bunun yanında aynı zihniyetle ve benzer süreçlerle, yine benzer sonuçlara varılacağı da ortadadır. Bu nedenle farklı yaklaşımların düşünülmesinin zamanı gelmiştir. Crans Montana’da BM Genel Sekreteri Guterres’in ortaya koyduğu çerçeveyi Rum tarafının işine geldiği gibi yorumlamakta ve en başta kendi toplumunu yanıltmakta olduğunu üzüntü ile izliyoruz.

Genel Sekreterle bunları da konuşma fırsatımız olacaktır. Ama en önemlisi objektif ve gerçekleri yansıtan bir rapor beklentimizi de kendisine ileteceğiz. Bundan sonrası için Rum tarafının içinde bulunduğu seçim dönemi, kendileri bakımından önemli bir değerlendirme fırsatı sunmaktadır. Bizimle eşitlik içinde bir paylaşmayı içlerine sindiremiyorlarsa, bu adada nasıl bir ilişki istiyorlar? Buna da artık bir karar vermelidirler.

Her durumda bu topraklarda barış ve huzur içinde birlikte var olmak zorundayız. Coğrafyayı değiştiremeyiz. Kıbrıs Türk Halkı, Rum üniter devletinin azınlığı olmak niyetinde değildir. Bunun yanında Türkiye’nin 82. vilayeti olmak gibi bir arzusu da yoktur.

O halde, geriye sadece iki seçenek kalıyor; Eşitlik, güvenlik ve özgürlük içinde birbirine tahakküm etmeden tek çatı altında paylaşıma dayalı bir yapı; ya da yan yana iki ayrı çatı altında yaşayabilmenin koşullarının yaratılması ve yasallaştırılması. Her iki şıkta da kuşkusuz uzlaşmak gerekecektir.

Bu düşüncelerle siz değerli hukuk camiamıza kolaylıklar diler, yeni adli yılın ülkemizdeki barış ve huzur ortamının gelişmesine katkıda bulunmasını temenni ederim."

 

 

Haberler Haberleri