Yeroşibu Osmanlı Mezarlığı

Yeroşibu Osmanlı Mezarlığı


Tuncer Bağışkan

Bir hafta süreyle Kıbrıs Dostluk Proğramı çerçevesinde Baf kazasına bağlı Aynikola köyünün eski Türk ilkokulunda Kıbrıslı Rum ile Kıbrıslı Türk gençlere yönelik olarak gerçekleştirilecek olan ortak etkinliğe dostum ve meslektaşım Andreas Foulias ile 22-23 Temmuz 2014 tarihlerinde konuşmacı olarak davet edilmiştik. Proğramın uygulayıcısı olan Nicos Anastasiou’nun bizi oraya davet etme nedeni, Andreas ile dost oluşumuz ile ortaklaşa gerçekleştirdiğiz çalışmaları gençlere anlatmaktı. Konuşma konularını bilgisayarımda toparladığım bir sırada elime Andreas’ın “Yeroşibu Osmanlı Mezarlığı” başlıklı araştırma yazısı geçti. Bu ise tanıştığımız 2005 yılından sonra karşılıklı saygı ve işbirliği çerçevesinde gerçekleştirdiğimiz ilk çalışmaydı. Bu nedenle bugünkü yazımda lokumuyla ünlü Yeroşibu köyünün Osmanlı dönemi mezarlığı üzerinde duracağım.

2005 yılı itibarıyla bu köyde herhangi bir caminin bulunmadığını biliyor olmama karşın, eski bir İslam mezarlığının bulunduğunu bilmiyordum. O sıralarda Yeroşibu Belediyesi “Antik dönemden günümüze Yeroşibu” adında bir tanıtım kitabı yayınlama kararı aldığından, değişik konuların uzmanlarından yardım talebinde bulunmuştu. Belediyenin bu kişilerden istediği yardım ise, uzmanlık alanlarına giren konularda Yeroşibu hakkında bilimsel bir makale hazırlamalarıydı. Kitaba girecek olan konulardan biri de köyün kiliseleri,  inziva yerleri, şapelleri ve mezarlıklarıydı. Bu konuyu üstlenen Tanrı bilimci ve Bizantolog Andreas Foulias, Yeroşibu’da bir Türk mezarlığının bulunduğunu saptayınca Kıbrıslı Rumlara yabancı olan bu konu karşısında çaresizliğe düşmüştü.

Ancak yaptığı araştırmalar sırasında 1997 yılında yayınlanan “Kıbrıs Türk Halkbiliminde Ölüm” adlı kitabımı saptadığından benimle temas kurmuştu. Yeroşibu’yu ilk kez ziyaret ettiğimiz 18.3.2006 tarihinde mezarlığın etrafı duvar veya tellerle çevrili değildi.  Oradaki beş mezardan ikisinin özellikli oldukları, birinin mezar taşlarının bulunmadığı, diğer ikisinin ise betondan yapıldıkları tespitinde bulunmuştuk. Mezar taşlarından ikisinin rölyef olarak işlenmiş mersin dalı çelengiyle çevrili olması, birinde eski Türkçe bir yazıtın bulunması ve ayak taşlarından birinde ise XVIII-XIX. Yüzyıla tarihlenen bir vazo içinde çiçek (ağaç) motifi bulunması mezar taşlarına ayrı bir özellik kazandırmaktaydı. Böylece Andreas Foulias ile İslam mezarlıkları, mezar taşları, Kıbrıslı Türklerin ölüm adetleri ve mezar taşlarından birindeki Osmanlı Türkçesiyle yazılmış yazıtın deşifre edilmesi konularında bilgi alışverişinde bulunmaya başlıyoruz.

Bu arada Andreas Foulias Yeroşibu Belediye yetkililerine bir yazı yazarak bu mezarlığın korunması için etrafının duvar ya da tellerle çevrilmesi gerektiğini bildiriyor. Bu ise Yeroşibu Belediye Meclisi ile Yeroşibu Belediye Başkanı Tasos Kouzoupos’un yetkisi dahilinde olduğundan 13.1.2007 – 10.3.2007 tarihleri arasında mezarların bulunduğu alanın cephesine bir duvar örülürken, çevresi ise tellenerek koruma altına alınmış oluyor. Andreas ile mezarlığa son gittiğimiz 10.3.2007 tarihinde mezarlık alanı duvar ve tellerle çevrilmiş durumdaydı.  Bu arada Andreas’ın kaleme aldığı “Yeroşibu kiliseleri, inziva yerleri, şapelleri, mezarlıkları ve Agia Paraskevi kilisesi” başlıklı araştırma yazısı da 2008 yılında Yeroşibu Belediyesi’nin yayınlamış olduğu “Antik dönemden günümüze Yeroşibu” adlı kitapta yer alıyor. Bu yazının bir kısmı “Yeroşibu Osmanlı Mezarlığı” adını taşıdığından bugünkü yazımda İngilizceden Türkçeye çevirdiğim Andreas Foulias’ın aşağıdaki araştırma yazısını okurlarımla paylaşmayı uygun gördüm.

YEROŞİBU OSMANLI MEZARLIĞI

Baf kazasına bağlı olan Yeroşibu, 1964 yılına kadar Kıbrıslı Rum Hıristiyanlar ile Kıbrıslı Türk Müslümanların birlikte ikamet ettikleri karma bir köydü. Toplumlararası çatışmaların 1963 – 1964 yıllarında başlaması Kıbrıslı Türklerin köyü terk etmelerine neden olur.

1960 yılı itibarıyla Yeroşibu’da 1552 Kıbrılı Rum ve 170 Kıbrıslı Türk ikamet etmekteydi Claude Delaval Cobham’ın Excerpta Cypria adlı kitabına göre bir İspanyol asilzadesi olan Don Domingo Badia-y-Leyblich’in “Ali Bey el Abbasi” takma ismiyle Kıbrıs’ı dolaştığı 1806 yılında Yeroşibu’yu da ziyaret eder. Bu ziyarette köyün çoğunluğunun Türklerden, az bir kısmının ise Rumlardan oluştuğu tespitinde bulunur.1831 tarihli Osmanlı nüfus defterine göre köyün 106 nüfusunun 30’u Müslümanlardan, 76’sı ise Müslüman olmayanlardan oluşmaktaydı. 1833 yılına ait Temettuât Defteri’ne göre köydeki 805 dönüm tarla Müslüman olmayanlara, 144 dönüm tarla ise Müslümanlara aitti.

Köyün kuzeyindeki Ortodoks Kilisesinin yanında, içinde çok ilginç birkaç anıtsal mezar bulunan Müslüman mezarlığı bulunmaktadır. (Bu satırların yazarı, Belediye yetkililerine bir yazı göndererek İslam mezarlığının korunması gerektiğini bildirmiştir. Bu yetki de Belediye Meclisi ile Yeroşibu Belediye Başkanı Sn. Kouzoupos’un elinde bulunduğundan önemli mezarların etrafı duvarla çevrilmeye başlanmış, böylelikle ayni zamanda kültürel mirasımız ile tarihimiz de korunmuş olur.) Yeroşibu mezarlığından günümüze gelen toplam beş büyük mezarın 2 tanesi özelliklidir. (Bu anıtsal mezarların benzerlerinin daha basit stilde yapılmış olanları köyün komşusu durumundaki Kukla’da da bulunmaktadır. Bunların çoğunluğu ne yazık ki harabe durumunda olup, mezar taşlarındaki yazıtlar 1940’lı yıllara ait olduklarına işaret etmektedir.)

Müslüman mezarları genellikle basit ve anıtsal bir yapıya sahip değillerdir. Ancak bazı hallerde ölen kişinin toplum içinde önemli bir yeri olması, ya da ailesinin varlıklı olması durumlarında anıtsal mezarlar yapılmaktaydı. Önemli kişilerin cami avlularına, bazen ise cami içlerine gömülmeleri ortak bir uygulama şeklidir. Örneğin 1758 yılında şehit olan Mehmet Emin Bey ile 1759 yılında vefat eden Kaptan-ı Derya Süleyman Paşa Limasol’daki Büyük Cami mezarlığına, Osman Ragıp (Hüseyin) Efendi ise Peristerona camisi mezarlığına gömülmüşlerdir. Yine bu tür gömülerin en belirgin örneklerinden biri Larnaka’daki Hala Sultan Tekkesi ve Baf’ın Mutallo mahallesindeki Agia Sophia kilisesinden dönüşme olan camide de görülmektedir. İki caminin de içlerinde ve çevresinde mezarlar bulunmaktadır. Bildiğimiz kadarıyla Yeroşibu’da herhangi bir cami bulunmadığından ölüler köy mezarlığına gömülürlerdi.

Hıristiyanlar ile Müslümanların ortak inancı, ölümlü olan insanların öldükten sonra yeniden toprağa dönecekleri doğrultusundadır.  Ölenin gömülmesinden sonra mezarın başucuna genellikle uzun bir “baş taşı”, ayakucuna ise küçük bir “ayak taşı” konmaktadır. (Osmanlı dönemine ait baş taşlarının uç kısımları, ölen kişilerin hayattayken yaptıkları görevde giydikleri başlığın şeklinde oyulmaktadır. Mezar taşlarının yapımında yerli taş kullanılırken, Kıbrıs’ta bulunmayan mermer ise İstanbul veya Smyrna’dan (İzmir) ithal edilmekteydi.) Mermer mezar taşları genellikle önemli insanların mezarlarında kullanılırken, fakirlerin mezarlarında ise taş, hatta ahşap kullanılırdı. Ceset gömülürken vücudu ile yüzü İslam dünyasının kutsal şehri olan Mekke’ye bakar şekilde toprağa yatırılmaktadır. Müslüman inançlarına göre mezar, kıyamet gününe kadar geçici bir dinlenme yeri sayıldığından, mezara gömülen ölülerin yüzleri güneydoğudaki Kâbe’ye bakar durumdadır.
Yeroşibu mezarlığındaki 1 numaralı mezar kare biçimli gözenekli ve düzgün kesilmiş taş bloklarla yapılmıştır. Ebadı 2.47 X 1.48 X 1.27 metredir. Mezarın uzun yanlarının cephelerinde kare şeklinde iki niş bulunurken, dar yanlarının cephelerinde ise kenarları bordürlü kare şeklinde tek bir niş bulunması mezara neoklasik bir stil vermektedir. Mezarın üst kısmı bir silmeyle son bulmaktadır. Kapak taşı biraz yüksek ve uzun kenara doğru eğimlidir. Mezarın iki dar tarafından birinde baş taşı, diğerinde ise bir ayak taşı bulunmaktadır. Vücut mutlaka Mekke’ye yönelmiş olmalı. Batıdaki baş taşı doğudaki ayak taşına oranla daha büyüktür. Mezarın yola bakan batı tarafındaki Osmanlı Türkçesiyle kazınarak yazılan yazıtın okunuşu şöyledir:

“Cemil Yusuf,
28 Teşrini Sani (Kasım) 1902’de tevellüd idüp,
8 Ocak 1924’de darı beka eyledi”

Mezarın baş taşı yazıtının kenarı kabartma olarak yapılmış bir mersin dalı çelengiyle çevrilmiş durumdadır. Okunabilir durumdaki yazıtın üst ile alt kısımlarındaki harfler kazınarak silindiğinden okunamayacak durumdadır. Mersin yapraklarının, Müslümanlar tarafından kutsal sayılan yeşile boyandığı boya izlerinden anlaşılmaktadır. Kıbrıslı Türkler’in mersini kutsal sayan iki değişik inançları vardır. Eski zamanlarda pişiklerin önlenmesi için çocukların apış aralarına kurutulmuş mersin yaprakları ezilerek pudra yerine konurdu. (Bu satırların yazarına Mağusa kazasında karma bir köy olan Yenağra’da oturan 76 yaşındaki babası M.G. Foulias tarafından söylendiğine göre, Yenağralı Rumlar da çocuklarının altlarına pudra yerine mersin tozu korlardı) Mezarlara ayrıca taze mersin dalı da konurdu. Bu nedenle Kıbrıslı Türkler mersin ağacının beşikten mezara anneleri olduğuna inanırlardı. (Mezarlara mersin dalı koyma uygulaması tüm Müslümanlar tarafından bilinmiyor olmasına karşın, Suni Müslümanlardan oldukça farklı olan Aleviler tarafından bilinmektedir. Türkiye’nin güney sahillerindeki Likya / Eski Muğla yöresinde, ayrıca Antakya, Adana ve Mersin’de yaşayan birçok Alevi, mezarlara mersin dalı koymaktadır. Bu geleneğin ise Kıbrıs’ın Osmanlılar tarafından alınmasından sonra Kıbrıs’a yerleşen Aleviler tarafından getirilmiş olduğu tahmin edilmektedir.) Mezarın batıdaki ayak taşının dış yüzünde kabartma olarak yapılmış bir vazo içerisinde bitki motifi yer almaktadır. Bu muhtemelen hayat ağacıdır. Bu tür oyma sanatı Osmanlı cenaze süsleme sanatında alışılmış değildir. Genellikle İstanbul ile Anadolu’daki mezarların ayak taşlarına ölümden sonra yaşamı, sonsuzluğu ve cennetteki hayatı simgeleyen servi veya hurma ağacı kazınmıştır. Bu şekilde vazo içinde bir ağaç motifi freskine Baf kazasındaki terk edilmiş Fenike köyü camisinin mihrabı yanında, ayrıca Agios Nikolaos Kilisesi’nden çevrilen Hirsofu Köyü camisinde de bulunmaktadır. Bu figür camilerin en kutsal yeri olan mihrabın yanında bulunması dünyanın ölümlü olduğunu sembolize etmektedir.

2 numaralı mezar (2.33 X 1.60 X 1.10 m) kare şeklinde gözenekli taşlardan yapılmış olup kenarları bezemesizdir. Mezarın kapak taşının kenarları bir silme ile çevrelenmiştir. Mezar 1 ile karşılaştırıldığında kapak oldukça düzdür. Mezarın iki ucunda yazıtsız birer ayak ile baş taşı vardır. Baş taşının dışa bakan batı kısmı, birinci mezarda olduğu gibi rölyef olarak yapılmış mersin yapraklarıyla bezenmiştir.

Ancak bu tasarımda mersin dalları üs tarafta birbirine geçmiş durumdadır.

Mezarlıkta bulunan diğer 3 mezardan 2’si betondan yapılmış olup daha yeni oldukları açıkça anlaşılmaktadır. Bunlar diğer mezarların ebadında olmalarına karşın diğerleri gibi özellikli değillerdir.”

Dergiler Haberleri