Birikim Özgür
birikim@gmail.com
John Keane’in Yeni Despotizm (2021) adlı çalışması, çağdaş otoriter yönetim biçimlerinin klasik diktatörlüklerden farklılaştığı noktaları gözler önüne sererken, demokrasiye inanan çevreler için yeni mücadele yolları da önerir. Keane’in tarif ettiği yeni despotik rejimler, hukuki görünümlerini koruyarak, medya, yargı ve sivil toplum gibi alanlar üzerinden halkın rızasını yönetir. Bu perspektiften bakıldığında, Ekim 2025’te yapılacak seçim, yalnızca bir Cumhurbaşkanı belirleme süreci değil, aynı zamanda demokratik rejimi yeniden tahkim etme fırsatıdır. Bu bakımdan, barışa, demokrasiye ve özgürlüklere önem veren çevrelerin bu süreçte nasıl bir strateji benimsemesi gerektiğini tartışabilmek için yeni despotizmin Kuzey Kıbrıs’taki izdüşümünü anlamaya çalışmakta yarar vardır.
Keane’in temel savlarından biri, yeni despotizmlerin, halkın rızasını alarak onları özgürleştiriyormuş gibi davranmalarıdır (Keane, 2021). Bu bağlamda, KKTC’de son yıllarda özellikle medya üzerindeki dolaylı denetimler, yargı bağımsızlığının korunabilmesine ilişkin zaman zaman gündeme getirilen endişeler ve demokratik süreçlerin işlevselliğine dair soru işaretleri, Keane’in işaret ettiği yeni despotik eğilimlerle örtüşmektedir. Üstelik bu eğilimler, yalnızca Kuzey Kıbrıs’ın iç dinamiklerinden değil, aynı zamanda Türkiye ile kurduğu asimetrik ilişki biçiminden de beslenmektedir. Bu durum, seçimleri yalnızca teknik bir oy verme süreci olmaktan çıkararak, daha derin bir tartışma alanına dönüştürmektedir.
Keane’in altını çizdiği üzere, yeni despotizmler, seçimleri demokratik meşruiyetlerini güçlendirmek için kullanır, muhalefeti yok etmeden etkisizleştirir. KKTC’de son yıllarda gözlenen dış müdahale etkisiyle iç siyasetin anlamsızlaştığı algısı, Keane’in kavramsallaştırdığı despotik eğilimlerle büyük ölçüde örtüşmektedir. Bu koşullar altında değişim yanlılarının sorumluluğu, sadece bir karşı aday çıkarmak değildir. Aynı zamanda, halkın önemli bir çoğunluğunun sessiz sedasız bir biçimde “bu kadarı da fazla” demesine yol açan gerçekleri salt karşıtlık diliyle ele almanın ötesini görüp, halktan aldığı güçle ve halkın genelinin çıkarlarını gözetecek biçimde akılcı yöntemlerle değişimi ve dönüşümü erişilebilir kılmaktır.
Bu bağlamda, yaklaşan seçimde izlenmesi gereken yol haritası beş başlıkta özetlenebilir:
1. Demokratik İradeyi Kurumsal Hafızayla Buluşturmak
Keane, kurumların işlevlerini sembolik düzeye indirerek halkın ilgisini yüzeyde tutmanın yeni despotik bir strateji olduğunu ifade eder. KKTC’de ise bazı siyasi aktörlerin uzun yıllara dayanan kurumsal deneyimleri ve anayasal bilgi birikimleri, bu yüzeyselliğe karşı önemli bir panzehirdir. Değişim yanlıları, bu deneyimi yalnızca kampanya sürecinin değil, seçim sonrası yönetişimin de temel direği olarak görmelidir. Özellikle çözüm müzakereleri, sivil özgürlükler ve ekonomik öngörülebilirlik gibi alanlarda güçlü söylem kurabilen figürlerin ön plana çıkarılması, simülasyon siyasetini kırmanın etkili yollarından biri olacaktır.
2. Kapsayıcı Bir Seferberlik Stratejisi
Keane’e göre, yeni despotizmler, elit muhalefet ile halk arasındaki mesafeyi büyüterek kendi meşruiyetini pekiştirir. Bu nedenle seçim süreci, yalnızca teknik bir propaganda kampanyası değil, samimi ve çoğulcu bir halk teması süreci olarak görülmelidir. Bu stratejiye liderlik edecek adayın, halkla doğrudan bağ kurabilen, ikna edici bir iletişim diline sahip olması kritik önemdedir.
3. Türkiye ile İlişkilerde Halkı Gözeten Gerçekçi Bir Duruş
Yeni despotizmler, kendi sınırlarını ulus ötesi çıkarlarla yönetebilir (Keane, 2021). Türkiye’nin KKTC iç siyasetindeki etkisi bu bağlamda ele alınmalıdır. Mikro milliyetçi reflekslere kapılmadan, karşılıklı saygıya dayalı, anayasal sınırlar içinde tanımlanmış bir ilişki vizyonu halka açıkça anlatılmalıdır. Seçim bildirgesinde Türkiye ile ilişkilerin demokratik yeniden tanımı için açık hedeflere yer verilmesi bu bakımdan önemlidir. Türkiye ile ilişkileri kesmek değil, bu ilişkiyi KKTC halkının iradesini hiçe saymayan yeni bir düzlemde tanımlamak gerekir. Karşılıklı çıkarların gözetilmesi, birbirini anlama ve Kıbrıs’ı ilgilendiren konularda birlikte kararlar üretmenin sağlayacağı faydalar gibi hususlar halka açıklıkla anlatılmalı, gelecek dönemin karşıtlık ve kavgalarla değil diyalog ve kazanımlarla örüleceğinin altı çizilmelidir. Ancak bu sayede başta güvenlik hassasiyeti olmak üzere ekonomik hatta siyasi varlığımızın ve gelişimimizin Türkiyesiz düşünülemeyeceği kanaatine sahip geniş halk kesimlerinin kendini ait hissedebileceği yeni bir siyasi hikâye yazılabilecektir.
4. Çözüm ve Barış Sürecinin Sahiplenilmesi
Toplumsal kutuplaşmadan beslenen yeni despotizmler, çözüm karşıtı söylemleri bir aparat haline getirir (Keane, 2021). KKTC’de çözüm karşıtı ve / veya iki devletli çözüm perspektifine hapsolmuş söylemler, statükoyu sürdürmenin ötesine geçerek Türk tarafında milliyetçiliği tahkim eden bir aparat haline gelmiştir. Değişim yanlıları, çözüm vizyonunu yalnızca teknik bir müzakere modeli olarak değil, uluslararası ilişkilerde çözüm öncesinden başlayarak Kıbrıslı Türklerin haklarını savunma noktasında sağlayacağı avantajlar açısından da ele alabilmelidir. Barış vizyonu aynı zamanda yeni bir toplumsal refah ve adalet düzenidir de.
5. Kazanma Olasılığı Yüksek Olan Etrafında Birlik
Yeni despotizmlerin en büyük avantajı, parçalanmış muhalefet karşısında kolayca meşruiyet kazanabilmeleridir (Keane, 2021). Bu bağlamda, sadece ilkeler değil, bu ilkeleri yaşama geçirebilecek siyasal kapasite de önemlidir. Hem iç kamuoyunda hem de uluslararası zeminde güven uyandıran, toplumsal meşruiyeti yüksek bir aday etrafında birleşmek, hem stratejik hem etik bir zorunluluktur.
Bu beş strateji, seçim sürecini salt bir aday etrafında birleşmenin ötesinde, bir siyasal program ve mücadele hattı yaratma fırsatına dönüştürmelidir. Seçim, yalnızca bir zafer değil, aynı zamanda bir birikim ve yeniden yapılanma süreci olarak görülmelidir.
“Dayatmalara / despotizme karşı uzlaşıcı olunamaz” diyerek “işbirliği yapılabilecek zemin yoktur” tespiti yapanların sayısı azımsanamaz. Ancak bu yaklaşım, siyasal mücadeleyi “tam teslimiyet” ile “keskin karşıtlık” arasında sıkışmış bir ikileme hapseder. Oysa Keane’in temel tezi, otoriterliğin artık doğrudan baskıyla değil, rıza üretimiyle işlediğidir. Bu koşullarda, en etkili mücadele biçimi, çok sesli, kurumsal ve kapsayıcı bir alternatif ortaya koymaktır.
Uzlaşıdan kasıt, ilkesizlik veya boyun eğme değil; toplumu kutuplaştırmak yerine geniş bir toplumsal kesimi kapsayan, halkın ihtiyaç ve taleplerini merkeze alan bir strateji kurmaktır. Gerçek uzlaşı karşılıklıdır; ancak değişim yanlıları bu zemini kendi taraflarında kuramadıkça, diğer tarafların dayatmacılığı da görünür kılınamaz.
‘Keskin karşıtlık’ dili, hem seçmenlerde bıkkınlığa yol açmakta hem de dış müdahaleleri meşrulaştıran ‘istikrarsızlık’ algısına hizmet edebilmektedir. İlkesel uzlaşı, yalnızca ahlaki değil; aynı zamanda stratejik bir tercihtir.
Bu yaklaşım, despotik düzene uyum sağlamak değil, onu halk desteği ve demokratik yöntemlerle aşmak için gerekli toplumsal zemini kurmaktır. Sadece bağırarak direnemezsiniz; duyan, kapsayan ve dönüştüren bir siyasal akıl da elzemdir.
Unutulmamalıdır ki:
Solun görevi yalnızca haklı olmak değil; halkı kazanarak haklıyı iktidar yapmaktır. Gerçek mücadele yalnızca sokakta değil; sandıkta, kurumlarda ve halkın kalbinde verilir. Bu yüzden, uzlaşıdan değil, ilkesiz karşıtlıktan korkmalıyız.
Sonuç
Tüm bu tespitler ışığında ve Keane’in analizinden ilhamla, Cumhurbaşkanlığı seçimi yalnızca bir oy verme eylemi değil, bir demokrasi sınavıdır da aynı zamanda. Solun görevi yalnızca ilkeleri savunmak değil, bu ilkeleri kazanma olasılığı yüksek bir program ve aday etrafında birleştirerek hayata geçirmektir. Yeni despotizme karşı en güçlü yanıt, halkın iradesini kurumsal tecrübe, toplumsal katılım ve gerçekçi stratejiyle birleştiren bir siyasal akılla verilebilir.
Mevcudu Kıbrıs Türk halkının ‘onurlu bir gelecek’ tahayyülü ile bağdaştıramayanlar açısından mevzu yalnızca bir Cumhurbaşkanı belirleme değil, aynı zamanda derin, yapısal ve kültürel bir demokrasi mücadelesinin parçası olabilmektir. Bu nedenle solun görevi yalnızca seçim kazanmak değil; halkın hayal gücünü yeniden inşa etmek ve adada farklı bir siyasal tahayyülün mümkün olduğunu göstermektir. Yeni despotizme karşı gerçek bir özgürlük tahayyülü, ancak bu şekilde inşa edilebilir.
Kaynakça
Keane, J. (2021). Yeni despotizm (İ. F. Çekem, Trans.). İstanbul: İletişim Yayınları. (Original work published 2020)