“Türk ya da Rum olduğumuzu unutmalıyız”

“Türk ya da Rum olduğumuzu unutmalıyız”


Simge Çerkezoğlu

Andreas Kyriacou genç Kıbrıslı Rum bir yönetmen… Çoğunlukla reklam filmi çekimleri ile uğraşıyor, Kıbrıs’ta sinema sektörünün daha da büyümesini ümit ediyor. Şu an otuz yaşında olan Kyriacou sinema eğitimini İngiltere’de tamamladı, Ada’da sinema yapmanın mücadelesini yıllardır vermeye devam ettiğini söylüyor. Biraraya gelme nedenimiz iki toplumlu film projesi olan Cyprus Rock’un hikâyesini dinlemek. Elbette bu film yanında Kıbrıs’ı, barışı ve geleceği de konuştuk.  En büyük isteği Kıbrıs’ı ve Kıbrıslıları anlatan kimsenin Rum veya Türk diye milliyetlere ayrılmadığı bir film yapmak.  

Kyriacou’dan öncelikle genel olarak sinemaya ilişkin çalışmaları hakkında bilgi alıyoruz…
“Henüz tamamen benim yönetmenliğimde uzun metraj bir filmim yok. Uzun metrajlı filmlerde yardımcı yönetmenlik deneyimim var. Daha çok kısa film üzerine çalışmalar yapıyorum. Şu an için uzun metrajlı film planım var ancak henüz gerçekleştiremedim. Bundan birkaç yıl önce çok büyük bir uzun metrajlı film projesinde yer aldım. Çalıştığım önemli projelerden biri Whisper (Fısıltı) isimli filmdi. 2014 yılında Kıbrıs’ın ilk süper kahramanının hikâyesini bu filmle anlattık.”

“BİRLİKTE YAŞAMI İKİ DAKİKAYA SIĞDIRMAK”

Son olarak Cyprus Rock (Kıbrıs’ta Rock) isimli iki toplumlu bir kısa filme imza atan yönetmen Kyriacou’dan filmin hikâyesini dinliyoruz…
“Cyprus Rock isimli kısa filmi aslında Avrupa Birliği’nin açtığı bir yarışma için geçtiğimiz yıl çekmiştim. Proje Kıbrıs’ta bulunan Avrupa Komisyonu tarafından finanse edildi. Bu filmde anlatmak istediğim farklı dilleri konuştuğumuz bu Ada’da nasıl birlikte yaşadığımızın ve yaşayabileceğimizdi.  Sonuçta burada Türk, Rum, Arap, Latin ve Ermeni hepimiz birlikte yaşadık, ben de bunu iki dakikalık kısa bir filme sığdırarak anlatmaya çalıştım. Zaten geçmişte Kıbrıs’ta bu şekilde birlikte yaşamıştık, şimdi de az da olsa bu şekilde yaşıyoruz. Yarışmaya katılan diğer filmler daha çok belgesel tarzına yakın filmlerdi. Ancak ben farklı anlatımla bir film ortaya çıkardım. Bir hikâyesi olan bir filme imza attım. Bizim filmimiz daha çok betimlemeye dayalı, senaryosu olan bir film oldu. Cyprus Rock yarışmaya katılan diğer yedi filmle birlikte aynı zamanda Brüksel’deki Avrupa Birliği Komisyonu’nda da gösterildi. Çok beğenildi.”

Filmin rock müziğe ilişkin bir hikâyeden yola çıkarak Kıbrıs’ta birlikte yaşamayı konu ediyor. Bunun özel bir nedeninin olup olmadığını Kyriacou anlatıyor. Bana Ada’ya dair unuttuğum bir detayı hatırlatıyor. 
“Birlikte yaşamın özellikle rock müzik üzerinden anlatılmasının en önemli nedeni benim bu müziğe olan sevgim ve arkadaş grubumun da bu kitleden oluşması. Rock müziği ve felsefesini çok seviyorum. Zaman zaman rock müzik içerikli organizasyonlarda da yer alıyorum. Bence bu tip müziklerle insanlık düzelebilir. Dile, dine ihtiyaç duymadan müzikle sosyalleşmek çok daha kolay. Müzik çok evrensel bir olgu. Hıristiyan ya da Arap olmanız Türkçe ya da Rumca konuşmanızın müzik sayesinde hiçbir önemi kalmıyor. Böylece tek bir dili konuşmuş oluyorsunuz. İlk aklıma gelen rock müzik öğelerini kullanmak oldu. Sonra nasıl müzikle birlikte yaşamı anlatabilir diye düşündüm. O zaman da aklıma davul çalan konsere gitmek isteyen bir çocuk fikri geldi. Bu konsere gitmek için tek başına çaba gösteren yabancılardan yardım alan bir çocuğun hikâyesi bu. Filmde anlattım; aslında onun Kıbrıslı Türk olmasının hiçbir önemi yok. Rumca ve Arapça konuşan adada bulunan farklı dildeki herkes ona yardım ediyor. Aslında senaryoda 2004 yılında adanın güneyine gelen Scorpions Grubu konserine de gönderme var. Hiç unutmuyorum konser için hepimiz çok heyecanlanmıştık. Hepimiz Rum, Türk ya da Ermeni fark etmiyor hep bir arada akın akın konsere gitmiş ve birlikte izlemiştik.”

ORTAK YAŞAM

Cyprus Rock filmi iki dakikaya çok önemli bir mesajı sığdırıyor. Birlikte ortak bir hayatı yaşayabiliriz. 
“Aslında bu filmdeki mesajım çok basit. Hepimiz aynı adada yaşıyoruz. Bizi bir araya getiren çok şey var, hem de hiçbir şey yok gibi. Müzik, ortak kültürel değerlerimiz ve tarihimiz. Bunlar o kadar çok birbiriyle benzerlik gösteren unsurlar ki. İnsanların bu adada ortak yaşadıkları ve birlikte çalıştıkları gerçeği sanki önceki nesillerde kalmış gibi. Oysa son yıllarda yavaş da olsa bu yeniden başladı. Bu nedenle ben filmde bunu hatırlatmak istedim. Yeniden birlikte yaşayabilir, birlikte çalışabilir ve birlikte ortak bir hayat kurabiliriz. Bunu geçmişte yaptık. Neden şimdi de olmasın. Biz bunu bir filmle bile başardık. Böylece küçük de olsa barışa ve birlikte yaşam kültürüne bir katkıda bulunduk. Bu filmde Kıbrıslı Türk, Ermeni ve Arap asıllı insanlarla çalışmaktan büyük keyif aldım.”

Bu kişilere nasıl ulaştığını sorduğumda ise Kyriacou gülüyor. Bu noktada sosyal medyanın yararlarını hatırlatıyor.
“Şu anda burada da bulunan Mustafa Tangül arkadaşımı ve filmimizin küçük başrol oyuncusunu da onun aracılığı ile buldum. Daha doğrusu öncelikle sosyal medyada 11-12 yaşlarında Kıbrıslı Türk davulcu arıyorum dedim. Birçok Kıbrıslı Türk arkadaşım zaten vardı. Onlar hemen bana Mustafa Tangül diye müzisyen arkadaşımız var, eğitimci. Onun davulla ilgilenen pek çok öğrencisi var diye cevap yazdılar. İlk önce Mustafa ile konuştum. Ona hedeflerimi anlattım. Mustafa da çok olumlu karşıladı. Hemen hangi öğrencisi olabilir diye düşündü. Böylece beni küçük aktörümüz Alpay Yıldırımer ile tanıştırdı.  Oya Akın’la ise filmdeki Pakistanlı arkadaşım sayesinde tanıştım. Müthiş yetenekli bir tiyatrocu var, seni hemen onunla tanıştırmalıyım demişti. Harika bir insandır, bence projeye olumlu bakacaktır falan dedi. Gerçekten de Oya müthiş bir insan. Kısaca bir insan bir insanı diğeri diğerini buldu ve böylece biz bir araya geldik.”


“ETNİK GEÇMİŞİMİZİ YOK SAYMAYALIM, İKİNCİ PLANA ATALIM”

Gelecekte nasıl bir Kıbrıs hayali olduğunu sorduğumda bana tam da şu anki, burada yaptığımız gibi bir Kıbrıs’ın yaygınlaşmasını hayal ediyorum açıklamasında bulundu.
“Hayalimdeki Kıbrıs tam da bu şu an yaşadığımız an. Hep birlikte olalım. Kahve içelim, sohbet edelim. Herkes birlikte aktif olarak farklı çalışmalarda yer alsın. Aileler bir araya gelsin. Kendi hayatlarını anlatsın. Böylece adanın kuzeyi ve güneyi gibi kavramlar ortadan kalksın. Kıbrıslı Türk, Rum veya Ermeniler olmasın. Artık sadece Kıbrıslılar olalım. Elbette hepimizin farklı etnik geçmişleri var. Kimseden bunu yok saymasını beklemiyorum ama doğrusu ikinci plana atmasını istiyorum. Önce hepimiz Kıbrıslı olalım sonra neye inanıyorsak o şekilde yaşayalım.”

“KIBRISLILARLA İLGİLİ FİLM YAPALIM”

Eğer uzun metrajlı bir film çekecek olsaydı burada nasıl bir Kıbrıs’ın senaryosunu bize anlatırdı merak ediyorum…
“Daha önce birkaç film yapımcısıyla Kıbrıslı Türk ve Rumlardan oluşan bir film projesini hayata geçirmeyi konuştuk. Ancak bir süre önce bunu yapmak daha kolaydı. Devlette de iki toplumda da bu yönde bazı hareketlilikler vardı. Medyanın da bu yönde desteği vardı. Tüm olumsuzluklar ortadan kaldırılsın diye çalışılıyordu. Sanırım şimdi zaman yeniden bunu canlandırma zamanı. Her iki toplum da buna açık. Ben de buna çok açığım. Tam zamanı. Hatta bu kez Kıbrıslılarla ilgili bir film yapmalı, Türk ya da Rum olduğumuzu unutmalıyız. Bence Kıbrıslılarla ilgili bir film yapmayı başarırsak pek çok konuda yol almış olacağız. Şimdi siyasi olarak Kıbrıs konusuna çözüm bulma çabasındayız. Oysa hepimiz aynıyız. Politikacılar ve şartlar bizi bu günlere getirdi ve ayırdı. Dolayısı ile bunu yeniden inşa etmenin yolu bunu fark etmekten geçiyor. Kıbrıslılar olarak birlikteliklerimiz sadece sinema veya tiyatro ile kalmamalı. Bunu TV dizilerine, edebiyata ve en başta sanatın her alanına taşımalıyız. Müzik de bunun en kolay yöntemlerinden biri. Zaten birlikte müzik yapan müzik gruplarımız da var. Hatta arkadaşım Mustafa da o gruptaki müzisyenlerden biri. Tiyatro konusunda zaten yapılan çalışmalar var. Demek ki bunu sanatın farklı alanlarında da yaygınlaştırabiliriz. İnsanlar sadece biraz çaba göstermeli. Bu insanlarla konuştuğumuzda hiçbir sorun yaşamadıklarını görüyoruz. Elimizde kullanabileceğimiz çok fırsatlar var. Sadece insanlar biraz daha fazla etraflarına bakmalı. Bu fırsatları yakalamalı. Bir yerden başlamalı, bir bütün olarak düşünmeli. O toplum bu toplum diye düşünmemeli. ”

Barışın inşa edilmesinden söz açılmışken genç nesillerin bu konudaki tutumunu ona soruyorum. Umutlanıyorum. 
“Önceki nesil barışı düşünmekle birlikte bu konuda çok da fazla girişimde bulunmadı. Belki geçmişte yaşanan aptalca şeylere takılıyorlar bilemiyorum. Oysa genç neslin pek çoğu bunları geride bıraktı. Hiç umursamıyor gibi. Bizim için birlikte yaşamak ve hayatı paylaşmak daha kolay gibi görünüyor. Sanırım bizlerin çabalarıyla daha güzel bir gelecek mümkün olacak ve her şey şimdikinden daha iyi olacak.”

Dergiler Haberleri