‘Tiyatro adam’ oynadı

‘Tiyatro adam’ oynadı

Simge Çerkezoğlu

Tiyatro Adam 2007 yılının Kasım ayında tamamen idealist düşüncelerle bir grup konservatuar mezunu oyuncu tarafından kuruldu. O gün bu gündür de kendi ifadeleriyle “suya sabuna dokunan” oyunlar oynuyorlar. Arada geçen zamanda ise başarıları pek çok ödülle taçlandırılmış. Bunlar arasında Umut Veren Oyunculuk, Yılın En Başarılı Yeni Tiyatrosu ve Gençlik Özel Ödülü sadece bazıları… Fatih Koyunoğlu ve Aşkın Şenol kuruluşlarından bugüne izledikleri yolu bizlerle paylaştılar. 

Tiyatro Adam 2007 yılında İstanbul’da kurulan özel bir tiyatro… Kuruluş sürecinden bahsedebilir miyiz?
 

Fatih Koyunoğlu: ben Tiyatro Adam’ın kurucu ekibindenim. Kurulduğu günden bu yana bütün oyunlarda hem rol aldım hem de tiyatronun işleyişi ile ilgili kararlar aldım. Biraz enteresan bir işleyişimiz var. Başında patron olmayan, bir sanat yönetmeni bulunan tiyatromuz var.  Ayrıca oyuncu arkadaşlarımızla beraber tiyatrodaki tüm işleyişlere ilişkin kararları birlikte alıyoruz.  Hangi oyun seçilecek ya da nerelerde oynanacak gibi konularda herkes söz sahibi ve etkin rol oynuyor. Sonuçta hep beraberiz ve zaten böyle bir yapıda var olabilmek için bir grup genç olarak bu tiyatroyu kurduk. Kendi kendimizi yönetmek istedik. 
Aşkın Şenol: Dört kişilik bir ekip tiyatro kurulduğundan beri biraradayız. Ben de bu dört kişiden biriyim.  Buna zaman zaman arkadaşlarımız ekleniyor veya çıkıyor ama sonuçta her gelen, Tiyatro Adam’ın oyuncusu oluyor. Ayrılanlarla da ilişkimizi kesmiyoruz. Her aramıza katılan tiyatronun sahibi gibidir. Biraz değişik bir yapımız var. Türkiye’de pek de rastlanır bir şey değil bu durum. Bu hayallerle yola çıktık yıllardır da bu şekilde devam ediyoruz. Çok da mutluyuz.

“DİZİLERE KATLANIYORUZ”

Sizleri dizilerde de izliyoruz. Sizin için hangisi daha ağır basıyor? Tiyatro sanatçıları hep tiyatrodan elde ettikleri gelirle hayatlarını idame ettirememekten bahsediyor. Bunun doğruluk payı var mı?
 

Fatih Koyunoğlu: Matematiği ve birleşenleri biribirinden çok farklı işler. Biri haftada doksan dakika çekilen ve senaryosunu ve kurallarını sizin belirleyemediğiniz bir dünya. Tiyatronun ise çok daha organik bir yapısı var. Üç ay prova yaptığınız derdine inandığınız için seçtiğiniz bir oyun ortaya çıkıyor.  Başından sonuna sizin hesapladığınız ve sahne üzerinde de çok daha etkin olduğunuz bir yapı. Dizi ve filmlerde ise birçok şeye müdahale edemediğiniz başka bir dünya var. Tabii ki zaman zaman yapmak zorunda olduğumuz için bunu bir görev olduğu için yapıyoruz. Bazen de söylediğiniz gibi hayatımızı devam ettirmek zorunda olduğumuz için dizilere katlanıyoruz ama iyi oyuncu ve işini iyi yapmak isteyen herkes her yerde işini iyi yapma çabası içine girer. Bazen bir tiyatro oyununda da işler hiç istediğiniz gibi gitmeyebilir ve kötü bir oyunun içinde kendinizi bulabilirsiniz. Tüm bunlar işimizin parçası. 
Aşkın Şenol: Bu çok uzun zamandır yapılan bir tartışma. İnsanların zihninde “sanatçılar diziden para kazanır, tiyatroda ise oynar” gibi bir düşünce vardı ama bu düşünce artık değişmeye başladı. Biz tiyatroyu çok seviyoruz ve devam ettiriyoruz. Doğrudur, tiyatro bizim kalemiz ama kalemiz dizi de olabilirdi. Bunda da tabii hiçbir sakınca olmazdı. Bu tartışmalar bana eski geliyor. Hayatımızı sürdürüyoruz biz tiyatro yapıyoruz aynı zamanda dizide de oynuyoruz. Hiçbirine daha az emek harcamıyoruz. Elimizden geldiğince bu işin yapılabilir ölçülerini bulmaya çalışıyoruz ama tabii sahnede olmak özel bir duygu çünkü arkadaşlarınla aynı anda, aynı soluğu almak, bunun kesintisiz devam etmesi ve bir güç oluşturmak çok özel şeyler. Elbette bazen bir sinema filminde de bu gücü oluşturabilirsiniz. O yüzden ben ayrım yapmam. Ödenekli bir tiyatroda da paramızı almak için de çalışabilir ve her zaman elimizden gelenin en iyisini yaparız. Başka türlüsü de mümkün olmuyor. İnsan bunu zaman içinde öğreniyor ve bu durum her iş için de geçerli oluyor. 

GEZİ’YE DENK GELDİ

Sanırım bir yılı aşkın bir süredir Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı’nı oynuyorsunuz. Ödül de aldığınız bir oyun. Oyun tam da geçtiğimiz Mayıs ayında Gezi Parkı olaylarının içinde başladı. Seçilme nedeninin bununla bir ilişkisi olabilir mi? Toplumsal olaylar seçeceğiniz oyunları etkiliyor mu?

Aşkın Şenol: Yaşadığımız döneme ve çağa uzak kalmak pek doğru gelmiyor ama yaşadığımız küçük olaylara, anlık şeylere bu denli bağlı kalmak da yanlış. Maalesef diyoruz ama 1941 yılında yazılan oyunun hala günümüzde hitap etmesi üzücü. Ama ediyor ve etmeye de devam edecek gibi görünüyor. Biz ne yapalım 1941’de yazılmış, Hitler faşizmi eleştirilmiş ama günümüzde hala bu faşizm devam ediyor. Hatta sadece bizim için de değil dünyada da devam ediyor. Oyun sadece bir kişinin hükümdarlığını anlatmıyor. Herkesin içindeki küçük faşistleri anlatıyor. Bunları aslında yaratan toplumlar. Oyun buna dikkat çekiyor. Kişi Hitler olmazdı, başkası olurdu fark etmezdi. Çerçeve, toplumlar buna müsait. İnsanlar buna müsait. Bir söz var; insanlar kandırılmadı, aynı anda faşizmi arzuladı diyor. Durum bu aslında Gezi dönemine denk geldi ama o olaylar yaşanmasa dahi yine bu oyunu seçerdik sanırım. 
Fatih Koyunoğlu: Brecht bir kenar mahalle gangsterinin nasıl önlenemez tırmanışını anlatıyor fakat oyunda yönetmenimiz Ümit Aydoğdu’nun arzuladığı hepimizin dönüşümlü olarak aynı karakterleri canlandırmasıydı. Bu da şöyle bir mantığı doğuruyor, tek bir kötü yok aslında hayatlarımızda. Hepimiz biraz kötüyüz. Kötülük insanlığın parçasıdır. Hep birlikte, her birimiz bir parça kötüyüz ve oyunda da biraz da kötülüğü oynuyoruz. Hayatta da biraz bu durum böyledir. Yaşadığımız döneme de çok uygun bence.

TEMPO

Aynı karakteri farklı kişilerin canlandırmasından bahsettiniz. Bu tiyatroda zor olmuyor mu?

Fatih Koyunoğlu: Oyuncu olarak güdümüz oyunu ben yaratayım, ben götüreyim şeklindedir. Oyunu keşfedelim, buluşumuz olsun ve kendimizi ortaya koyalım isteriz. Oysa bu oyunda sadece sen yoksun. Senle beraber yedi kişi de aynı rolü oynadığı için birlikte çalışma sürecinde herkes ortak hareket ediyor. Arturo Ui o an hangi durumundaysa oyuncu ona göre davranıyor. Bütünlük yaratan keyifli bir oyun. Bizim için de enteresan bir ritim söz konusu. Sürekli dekor değiştiriyoruz. İzlerken de oynarken de ortaya feci bir tempo çıkıyor. Elbette kolay olmuyor. Ama iyi bir şey yaptığımız hissetme güdüsü tüm yorgunluğumuzu alıp götürüyor.
Aşkın Şenol: Başta çalışırken çok zordu ancak oyunun matematiği içinde zor olmuyor. Normalde oyunda süreklilik vardır. Bir rolü alır bir yerden bir yere taşırsınız her şeyini bilirsiniz. Bu oyunda da herkes ne yapacağını bildiği için sorun olmuyor. Hatta keyifli bile oluyor. İlk başta seyirci bunu kavrar mı diye de düşündük ama sorun olmadı, kavrandı. Oyunda bilgiler çok kesin. Yine de hazırlanma sürecinde elbette çok zorlandık ama buna değdi.

KAYNAK PAYLAŞIMI

Biraz da nasıl özel tiyatro olarak varlığınızı idame ettirdiğinizden bahsedelim. Mesela bu yıl devlet yardımı alabilecek misiniz? Bu yardımları nasıl değerlendiriliniz?

Fatih Koyunoğlu: Az bir yardım bile tabii ki tiyatrolarımız için önemli. Özel tiyatroların esasında devlet tiyatrolarının salonlarını bölüşebilmesi çok daha önemli bir konu. Devlet kendi imkânlarını tüm tiyatrolara sadece devletinkilere değil, eşit olarak paylaştırabilir. Bu salon konusu para yardımından çok daha önemli. Çoğu özel tiyatro salon bulmakta zorlanıyor. Oysa devlet salonlarında oyun olmadığı zaman her özel tiyatroya salonlarını bölüştürse sorun ortadan kalkmış olurdu.  Maddi yardımın yanında imkân ve kaynakları da bölüştürerek dayanışma ve destek sağlanabilirdi. Yapılacak çok şey var aslında. Ver yardımı bitsin gitsin gibi bir durumu yok. Olmamalı da. Bizim paradan öte taleplerimiz var.
Aşkın Şenol: Biz de şu an devlet yardımı alıp alamayacağımızı merak ediyoruz. Devlet yardımları az bulunur. Geçen yıl da oyunumuzun prodüksiyonunu karşılayacak rakamı alamadık. Yine de az da olsa tabii destektir. Asıl sorun hükümetlerin değil de devletin bu konudaki politikası. Hep kendime soruyorum yardıma ne kadar ihtiyacımız var. Hatta sanata ne kadar ihtiyacımız var. Sonuçta insanlar geçim sıkıntısı çekiyorlar ya da özgürlük sıkıntısı çekiyorlar. Dünyada türlü dertler var. Merak ediyorum halk sanatın gerekli olup olmadığını kendine soruyor mu? Tiyatro ile herkese ulaşabilirsek ve bu bir devlet politikası olursa daha iyi ve daha güzel noktaya ulaşabiliriz. Önce bu sorunlar aşılmalı. Yardımlar sonra gelmeli. Yoksa toplum ne gerek var sanata, ne gerek var yardıma gibi tepkilerle ortaya koyabiliyor. 

DERDİ OLANLARA OYUN

Yeni sezon başlıyor. Sahnede bu kez nasıl bir oyun olacak? Sizde de biraz muhafazakârlığa yöneliş var mı?

Fatih Koyunoğlu: Oyun seçerken derdi olan ve bu topraklara dair dertler taşıyan ama eğlenebileceğimiz mizahi oyunlar seçmeye çalışırız. Hep de böyle yaptık. Bu sezon da böyle bir oyun seçtik. Şu anda prova sürecindeyiz. Oldukça da heyecanlıyız. Yine biraz siyasi, suya sabuna dokunacak bir oyun.
Aşkın Şenol: Oyun Friedrich Durrenmatt’ın Beşinci Frank’ı. Ekimin ortasında oynamaya başlayacağız. Seneye de yine geliriz diye ümit ediyoruz. Bizim özel bir salonumuz yok. Yıl boyunca İstanbul’da farklı salonlarda oynayacağız ama topluma ve toplumun dertlerine işaret etmek için yine bir yol bulacağız.

Dergiler Haberleri