Surönü Diyalogları-Oya Baydar

İnsanı insan olarak değil de bir sınıfın parçası olarak gördüğü suçlamasıyla karşılaşıyor, “acımasız bir yargı bu. Sadece kendi adıma değil bütün sol kuşağım adına itiraz ediyorum” diyor Baydar.

Dilek Öncül Kodan

 

Merhaba!

Bu hafta sizleri Oya Baydar ile buluşturuyorum… Hemen hemen tüm kitaplarını okumuşumdur, başucumdadır her zaman. Baydar’ın Surönü Diyalogları 2016’da yayımlanmış, yakın bir zamana ışık tutuyor-Diyarbakır Surönü’nde bir tanıklık, yüzleşme ve hesaplaşmanın hikâyesi…

Adından da anlaşılacağı üzere diyalog şeklinde akıp giden kitapta, yıllardır bir sorun olarak gösterilen ‘Kürt sorunu’ irdeleniyor. Batı’dan gelen Türk’ün bakışı ile yakılıp yıkılmış bölge insanın duruma bakışı... Her ölüm aynı ülkenin insanlarını - Türkleri ve Kürtleri-  biraz daha uzaklaştırıyor birbirinden.  Sadece bir tarafın değil, “öldürülen bütün çocukların, bütün insanların kanının ılıklığını hissetmeliyiz parmaklarımızda” diyor Oya Baydar. Onları birleştiren; yaşamdan, insandan yana olmak, barışı savunmak.

Bitmek bilmeyen savaşa, ölümlere dikkat çeken Baydar, “Hendekçi çocukları hendeklerin arkasından çıkarıp önüne geçirmek için ne yaptık? Onlara eşit ve özgür yaşayacakları bir ülke verebildik mi?” sorusunu soruyor ve ekliyor; “bütün muktedirler zafer ve iktidar uğruna insanları harcarlar…”

İnsanı insan olarak değil de bir sınıfın parçası olarak gördüğü suçlamasıyla karşılaşıyor, “acımasız bir yargı bu. Sadece kendi adıma değil bütün sol kuşağım adına itiraz ediyorum” diyor Baydar. “İnsanı sevmesek neden onlarla mücadele ediyorduk” diyor kendi kendine. Diyaloğun öbür ucundaki “ezilenlere, sömürülenlere bilinç götürüyordun ama onları sevmiyordun, yüreğinde duymuyordun. Hiçbirinin elini tutmamıştın, gözlerinin içine bakmamıştın” diyor… “Zaten ben de nerede yanlış yaptık, eksik olan neydi diye soruyorum kendime. Geçmişimle, bugünümle, kendimle hesaplaşmak istiyorum” sözcükleriyle başlıyor esas diyalog.

“Bir bütünün parçası olmak, o bütünün ezberlerini tekrarlamak, itaat etmek rahatlatır, güvenlidir. Sorgulamaya başlayınca hem rahatın bozulur hem de kendi mahallenden kovulursun, yalnızlaşırsın…” diyor hesaplaşması sırasında. Bu bir politik sorgulama olsa da hayat sorgulaması ile örtüşüyor.  Aslında yalnızlık değil de insansızlık diyelim adına. İnsanlar üzer… Oysa kitaplar, kediler, bitkiler ve müzik itaat istemez. Onların yanında maskelere de ihtiyacın yoktur, bir bütünün parçası olmak adına. Belki genetiğimizde kabile olarak yaşamak var. Ama bu; sorgulayan, düşünen, farklı olana sırtını dönemeyenler için zor. Varsın kovulalım mahallemizden. Kaç kişi kaldıysa-kaldıksa öyle devam edelim yola.

Sanatçılar, yazarlar, aydınlar sokaklardan Sur kapılarına doğru yürür diyaloğun sonuna doğru ama çare olamayacağını bilmek içlerini acıtır ve sorgulamaya devam ederler. ‘Her şey boşuna mıydı, ne kazandık?’ sorusuna son bir diyalog: “Bizim belki göremeyeceğimiz ama çocuklarımızın, torunlarımızın birlikte kuracağı yeni bir dünya hayalini birlikte kurmayı kazandık.”

Dergiler Haberleri