“Sanat risk almaktır”

Klasik bir eseri kabareye dönüştürme düşüncesini oldukça riskli buluyorum. Yusuf Nidai de benimle aynı duyguları paylaşıyor.

Klasik bir eseri kabareye dönüştürme düşüncesini oldukça riskli buluyorum. Yusuf Nidai de benimle aynı duyguları paylaşıyor. Sanatın bir anlamda risk almak olduğunu söyleyerek, kendisinin de anlatıcı rolünde yer aldığı Jealousy: The Cabaret of Othello gösterisini ve Cyprus Cabaret projesinin hangi riskler göze alınarak hayat bulduğunu anlatmaya başlıyor. Ben kabareyi Mağusa’nın tarihi dokusu içinde, Venedik Sarayı’nın duvarlarının gölgesinde izleme fırsatı yakaladım. Mekan olarak hayli etkileyiciydi. Müzik, dans ve gösteriler bu ortama eklenince, gösteri çok daha çarpıcı bir hâl aldı. Bir anda fark ettim ki, oyunu izleyen herkes dans ediyordu.Her ne kadar proje özünde Shakespeare’in klasik Otello eserinden yola çıkıyor olsa da, hepimizin çok iyi bildiği bu eser, bu gösteride bambaşka bir içeriğe bürünüyor. Yeniliklere açık biri olarak, bu gösterinin mutlaka izlenmesi gerektiğini düşünüyorum; farklılığının keyfini çıkarmak gerek. Cyprus Cabaret, Mağusa’daki gösterilerin ardından bundan sonraki performanslarını Girne Kalesi’nde sürdürecek.

Çocukluğu Kıbrıs’a, gençliği  Ankara’ya ve oradan Avustralya’ya uzanan bir yaşam hikayesi var Yusuf Nidai’nin… Sadece tiyatroya olan ilgisini değil, direnişe dair izler taşıyan hayat hikayesinin detaylarını benimle paylaşıyor.

“Dört yaşında Ankara’ya taşındık. Orada büyüdüm. Çocuklukta halk danslarıyla tanıştım. Uzun soluklu bir şekilde Çankaya Belediyesi bünyesinde çalıştım. 1977 yılında Devlet Halk Dansları Topluluğu’na katılma hakkı kazandım. Devlet Opera ve Balesi’nde eğitim de gördüm. On yedi yaşıma geldiğimde bir operada küçük bir rol aldım. Aynı yıl Devlet Halk Dansları’nda kadroya alındım ve profesyonel dansçı oldum.Tabii, 12 Eylül 1980 darbesi hepimize birer tokat gibi geldi. Hayatım değişti. Serde solculuk da vardı, oldukça aktiftim. Hiç unutmuyorum, 29 Ekim 1980 günü bir grup arkadaşımla buluştum. Dönüşte, topluca yürüdüğümüz için tutuklandık. O gün bombalı bir pankart asılmıştı ve sadece tipimden dolayı beni bu olayla ilişkilendirdiler. Askerî cezaevine alındım. Sorgusuz sualsiz içeride kaldım, işkence gördüm. Böylece Türkiye’yi terk ettim. Avustralya, Melbourne’da akrabalarımın yanına yerleştim. İngilizce bile bilmiyordum. Zor zamanlardı. Hayatta kalmak için her işi yaptım. Daha sonra iyi bir İngilizce eğitimi alarak çevirmenlik yapmaya başladım. Tabii dans etmeye de hemen yeniden başladım. Eğitimler verdim. Sonra Nihat Ziyalan’la çalıştım, tiyatroya başladım. Zamanla Gündoğdu Gencer ile yollarımız kesişti. Avustralya’daki en önemli Türk tiyatroculardan biriydi. Böylece tiyatroya evrilmiş oldum. Müthiş oyunlara imza attık. İngilizce ve Türkçe oyunlarda rol aldım, şarkı da söyledim. 2008 yılında babamı kaybedince onu defnetmek için Kıbrıs’a döndüm ve burada kaldım. Buraya gelişimle birlikte her şeye yeniden başladım.”

Sanat bir kere hayatınıza girdi mi, nasıl en beklenmedik anda kendine yeniden bir yol bulduğunu, Yusuf Nidai'nin rehberlik yaptığı bir günde filizlenen Cyprus Cabaret projesiyle görüyoruz.

“Kıbrıs’ta işsiz kaldım. Turist rehberliğine başladım. Bu alanda oldukça mesafe kaydettim, Kıbrıs Türk Rehberler Birliği’nde aktif olarak çalıştım. Hala da rehberlik yapıyorum. Elbette tiyatrodan hiç kopmadım. Cyprus Cabaret fikri ise Tufan Yakupoğlu’na rehberlik yapmamla başladı. Ona tarihi yerleri gezdirdim. Bu projenin ortaklarından biri olarak fikrinden bahsetti. Ben de ona Otello’nun öyküsünü anlattım. Çok ilgisini çekti. Bu arada ‘Master of Experience’ isimli bir şirket kuruldu. Böylece bu proje üzerinde çalışmaya başladık. Türkiye ile bağlantılar kuruldu. Curcle Bend ve Opera Menia gruplarından Efkan ve Şebnem Öz projeye dahil oldu. Hepsi müthiş insanlar. Operacılar, dansçılar projeye katıldı. Oyuncuları ise Kıbrıslı sanatçılar arasından belirledik. Cenk Gürçağ başrolde Otello karakterini canlandırıyor. Ona, Desdemona rolünde Meryem Uygar eşlik ediyor. Ayrıca birçok genç sanatçımız da bu projede yer alıyor. Bir ekip oluşturduk ve tamamen Kıbrıs’ta, Mağusa’da doğan bir proje oldu.”

“Biz bir show sahneliyoruz”

Mekan, oldukça kalabalık bir ekibe ev sahipliği yapıyor. Her sahnede farklı sanatçılar, özgün performanslarıyla izleyiciyi şaşırtmayı başarıyor. Sürekli değişen, canlı içerikler sayesinde dikkatiniz dağılmıyor; zamanın nasıl geçtiğini dahi fark etmiyorsunuz. Gece, sürprizlerle dolu bir finalle sona eriyor. Herkesin yüzünde şaşkınlık, mutluluk ve eğlencenin bıraktığı keyifli izler okunuyor.

“Oyuncu kadrosunun tamamı ve dansçıların bir kısmı Kıbrıslı. Sahnede elliye yakın sanatçı yer alıyor. Hepimiz aylarca ayrı ayrı çalıştık; sadece iki provayı birlikte yaptık ve sahneye çıktık. Orta Çağ’a uyarlanan, Kıbrıs yemeklerinin sunulduğu, izleyicilerin de oyuna dahil olduğu bir gösteri hazırladık. Biz hiçbir zaman bir tiyatro oyunu sergilediğimizi iddia etmedik. Biz bir şov sahneliyoruz. Dünyada bunun birçok örneği var; sanatsal değerlerin bir araya getirilip harmanlandığı sahneden söz ediyorum ve bunu başarabildiğimizi düşünüyorum. Oyunun senaryosunu Şahin Hayri Üren yazdı. Kendisi aynı zamanda iyi bir sinema yönetmenidir. Geleneksel Otello oyunu, müzik, dans ve şovla modernize edildi. Klasik oyuna pek çok farklı öge eklendi. Örneğin, İago karakteri kuklaya dönüştürüldü. Biliyorsunuz, İago Venedik ordusunda görev yapan, Othello’ya sadık gibi görünen ama aslında onu kıskanan, manipülatif ve entrikacı bir teğmendir. Gösteriyi uluslararası bir şova dönüştürmek adına dili İngilizce yapmaya karar verdik; turistlere de hitap etmek istedik. Kadromuz da çok kültürlü: Kübalı, Azerbaycanlı ve Gineli dansçılar ve müzisyenlerle çalışıyoruz. Zaten sanatın ve sanatçının kimliği olmaz.”

“İlk kez böyle bir show deneniyor”

“Geleneksel tiyatroyu bir kenara bıraktık” diyen Yusuf Nidai, üç yüz altmış derecelik sahne düzeninden, izleyicilerin oyuna katılımına ve kendi üstlendiği anlatıcı karakterine kadar tüm detayları paylaşıyor.

“Ben anlatıcı rolündeyim. İngilizce karşılığıyla ‘Jester’ olarak geçiyor. Bu karaktere ‘Cokozzo’ adını verdik; İtalyanca’da ‘şakacı’ anlamına geliyor. Bakış açısına göre farklı kurgular oluşabilir, hatta trajediye şakayla yaklaşmak mümkün. Gösterinin her anında sahnedeyim. İzleyici de bu oyuna doğrudan dahil oluyor. Sahne, üç yüz altmış derece yerleştirildi; seyirci ve oyuncular her yerdeler. Tiyatro kökenli insanlar olarak bu formata alışmakta oldukça zorlandık çünkü geleneksel tiyatrodan çok farklı bir deneyim. Bu tamamen interaktif bir oyun. Tüm dansçılar, müzisyenler ve oyuncular izleyiciyle birebir temas kuruyor. Bence bu, gösterinin en özgün yönlerinden biri. Bazı tiratlar seyircinin masasında gerçekleşiyor; oyuncular izleyiciyle birlikte oturuyor. Dansçılar ya da seslendirme sanatçıları sizi bir anda dansa kaldırabiliyor. Her şey canlı çalınıyor, canlı söyleniyor. Güzel bir iş başardığımızı düşünüyorum. Sanat, risk almayı gerektirir. Risk almadan sanat olmaz. Eğer hep geleneksel kalıplarla ilerlerseniz, sanat evrilemez. Biz de bu nedenle risk aldık. Elbette çok fazla eleştiri alıyoruz, ama bu da işin doğasında var. Biz bir ‘show’ yapıyoruz. İnsanlar neyle karşılaşacaklarını tam olarak bilmeden geliyorlar. Kimi şaşırıyor, kimi büyülenerek ayrılıyor. İlk kez böyle bir şey deneniyor. Zihinlerde güzel bir iz bırakacağımıza inanıyoruz. Mağusa’daki gösterilerimizi tamamladık. Ağustos ayı ile birlikte Cyprus Cabaret Girne Kalesi’nde devam edecek. ”

Röportaj Haberleri