Şairin Sisifos Laneti

Şiirin sonu olmayan yolculuğu, sürekli arayış içerisinde olması ve yolun sonuna geldiği sırada yeniden başlaması durumu Sisifos'un cezasına benzetilebilir.

Şairin Sisifos Laneti

Ahmet Uçar
ahmetucarr1997@gmail.com

Sisifos, Yunan mitolojisinde, tanrılara karşı gelmesi ve yaptığı “kurnazlıklar” nedeniyle sonu olmayan bir görevle cezalandırılmıştır. Bu ceza Sisifos'un devasa bir kayayı tepeye yuvarlamasıdır. Sisifos, bu kayayı ne zaman tepeye taşısa bu döngü yeniden başlamaktadır. Kaynaklara bakıldığında Sisifos’un tanrıların sırlarını açığa vurduğu, Ölüm Tanrısı Thanatos’u zincirleyerek insanlara ölümsüzlüğü verdiği, öldüğünde yeraltı dünyasından dünyaya kaçtığı görülmektedir. Varoluşçuluk felsefesinin öncülerinden birisi olan ve "absürt" (saçma) kavramıyla kendine yer bulan Albert Camus da bu durumu “Sisifos Söyleni” (2019) adlı eserinde insanın varoluşuyla bağdaştırır. İnsan da hayatta bir anlam arayışındadır ancak her seferinde anlamsızlıkla karşı karşıya gelmektedir. Ancak insan bu mücadelesinden mutludur. Şu halde, Camus’nun da dediği gibi, hayatın saçmalığı ve anlamsızlığı ile uzlaşmanın tek yolu tıpkı Sisifos gibi insanı da bu mücadelesinde mutlu hayal etmek gerekir.

Sisifos mitinin şairin varoluşu üzerinden de ele alınabileceği söylenebilir. Bu yazıda Sisifos’un cezasıyla şairin varoluşu arasındaki ilişki şairin hayatı anlamlandırma çabası, çileli yolculuğu açısından ele alınacak ve adı geçen mitle şairin durumunun benzerliği üzerinde durulacaktır.

Şairin Hayatı Anlamlandırma Çabası

Bir sanatçı olarak şairin yazma nedenlerinden birisi de hayatı anlamlandırmak ve hayata dair yeni anlamlar üretmektir. Hayat sanatçı için estetik malzemedir. Sanatçı, bu hayat üzerine yaptığı gözlemlerden estetik bir "şey" var ederek yeni bir anlam ve gerçeklik inşa etmektedir. Burada hayat şairin bir yorumundan ve yarattığı ilkelerden birisidir. Nitekim Varoluşçuluk felsefesine göre “Varoluş özden önce gelir.” (Sartre, 2022). Yani insan önce dünyaya gelir / fırlatılır ve sonrasında hayatına bir kimlik yaratır. Şair de kendisine sunulan hayattan yararlanarak edebî sanatları da kullanarak yeni bir gerçeklik ve anlam oluşturur. Örneğin herkesin evinde tencere vardır ve bu tencerede yemek pişirilmektedir. Ancak Behçet Necatigil, bu durumu sıradanlıktan uzaklaştırarak şu şekilde ifade etmektedir:

"Kapalı kaynar tencerem, bilinmez

Et mi pişer, dert mi pişer" (Necatigil, 2024).

Bu dizeler şairin tencere ve aş göstergelerinden yeni bir anlam ve gerçeklik yarattığını göstermektedir.

Şairin Çileli Yolculuğu

Şair, hayatı anlamlandırmaya çalıştığı bu şiir yolculuğunda kendi edebî kimliğini bulmak için de büyük çaba sarf etmektedir. Çünkü şiir belli bir tanım içerisine giremeyecek kadar derin bir niteliğe sahiptir. Özellikle genç şairlerin en büyük hedeflerinden birisi kendi dilini bulmuş ve edebiyat tarihinde özgün bir yere yerleşmiş olmaktır. Ancak bu durum çileli bir yolculuğu gerektirmektedir. "Fırtınanın içinden gelen bir ses midir şiir?" diye soran İlhan Berk bu nedenle Akşama Doğru (2018) adlı yapıtında şairin bu çileli yolculuğunu şu şekilde anlatmaktadır:

"Bir çeşit dervişlik, keşişliktir şairlik. Yıllarca küçük bir yeraltı suyu gibi yaşayacaksın; bir gün yeryüzüne çıkma özlemini de hiç yitirmeyeceksin; sonra da bunu büyük bir alçakgönüllülükle kabul edeceksin. Günün birinde bir gün ışığını gördüğünde de bir kıyıya çekilip oradan bakmasını bileceksin.

                “Bir çilehane adamıdır şair.

                 Hayatı yoktur."

Şair, kendi sesini duymaya başlayıncaya dek okumak, araştırmak, yazmak ve düşünmek zorundadır. Bu çile ve acı içinde olma hâli daha önce de belirtildiği gibi şairin bir anlam yaratma arzusu şeklinde de düşünülebilir. Nitekim Logoterapi’nin kurucusu olan Viktor E. Frankl, “İnsanın Anlam Arayışı” (2019)  yapıtında insana anlam veren şeylerden birisinin de acı olduğuna vurgu yapmaktadır. Anlam arayışı aslında bireyin kendini arayışı olarak da açıklanabilir. Şairin tüm bu acılara katlanarak kendini araması şaire kendi ruhu tarafından verilmiş bir ceza gibidir. Şair de tıpkı Sisifos gibi devasa bir kayayı tepeye taşımakla cezalandırılmıştır. Ancak o da Sisifos gibi bu kaderinden razıdır ve görevinin başındadır.

Sisifos ile Şair Arasındaki Benzerlik

“Yol” kelimesinin Türk Dil Kurumu Güncel Sözlük’te yer alan anlamlarından birisi de “Bir sonuca, bir amaca ulaşmak için izlenen süreç” şeklindedir. Bir sanat olarak şiirin yola benzetilmesi de bir sonu olduğunu düşündürmektedir. Ancak bu bir yanılsamadan ibarettir. Şairin yolu bitti gibi gözüken yerde yeniden başlamaktadır.

Şiirin ne'liği üzerine düşünüldüğünde onun yenilikle ilişkili içerisinde olduğu söylenebilir. Nitekim edebiyatın ve şiirin günümüzdeki durumuna gelmesi de bu yenilikler sonucunda gerçekleşmiştir. Şair de yeni bir dil ve estetik altyapı yaratma uğraşındadır. Öte yandan şairin kendi dilini bulup özgün bir noktaya gelmesi de yeni bir sorunu oraya çıkarmaktadır: O da bir nehrin, yatağına alışmış olmasının yarattığı sıradanlıktır. Belli bir şiir anlayışı yarattıktan sonra orada takılı kalan şair artık yaşamını tamamlamış ve ölmüş sayılmaktadır. Nitekim şiirin sonu olmayan bir yol olduğu öncülünden hareketle belli bir noktada duran şairin gücünün kalmadığı yargısına ulaşılabilir. Cemal Süreya, “Şapkam Dolu Çiçekle” (2023) yapıtındaki "Folklor Şiire Düşman" yazısında şairin yeniliğin peşinde koşması durumuna dil yönünden yaklaşmaktadır:

"Şiirde de azalan verimler kanunu var. Dil bir açıdan işlendikçe o alanda elde edilen verimler bir noktadan sonra azalmaya başlıyor. Bu, bir bunalıma yol açıyor. Bunalımlar da yeni şiir alanları, yeni açılar bulunmasıyla sona erer hep."

Şairin ustalaşmasını olumsuz bir durum olarak gören ve o noktadaki şairi ölü olarak düşünen Turgut Uyar ise Korkulu Ustalık (2018) yapıtındaki Efendimiz Acemilik yazısında bu konuya şu şekilde dikkat çekmektedir:

 “Halbuki acemilik. Efendimiz acemilik. Bir taş alacaksınız, yontmaya başlayacaksınız. Şekillenmeye yüz tutmuşken atacaksınız elinizden. Bir başka taş, bir başka daha. Sonunda bir yığın yarım yamalak biçimler bırakacaksınız. Belki başkaları sever tamamlar. Ama her taşa sarılırken gücünüz, aşkınız, korkunuz yenidir, tazedir. Başaramamak endişesinin zevkiyle çalışacaksınız.”

Şiirin sonu olmayan yolculuğu, sürekli arayış içerisinde olması ve yolun sonuna geldiği sırada yeniden başlaması durumu Sisifos'un cezasına benzetilebilir. Şair de Sisifos'un devasa bir kayayı tepeye çıkarması gibi kendi şiirini bulmak ve edebiyata katkı koymakla cezalandırılmış durumdadır. Şair, amacına ulaştığı anda yeniden bir arayışa yönelmekte ve yeniliğin peşinden koşmaktadır. Bu  durum da Sisifos'un lanetini çağrıştırmaktadır.

Tüm bu unsurları düşündüğümüzde Sisifos, kayayı her tepeye çıkarışında nasıl tekrar en başa dönüyorsa şair de belli bir dile ulaştığında yeni bir dil arayışı içerisine girmektedir. Bu nedenle şairin Sisifos'un kaderini yaşadığı söylenebilir.

Kaynaklar

Albert Camus, Sisifos Söyleni, İstanbul, Can Yayınları, 2019.

Behçet Necatigil, Bütün Şiirleri. İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2024.

Cemal Süreya, Şapkam Dolu Çiçekle, İstanbul, Can Yayınları, 2023.

İlhan Berk, Akşama Doğru. İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2018.

Jean Paul Sartre, Varoluşçuluk (Çev. Asım Bezirci), İstanbul, Say Yayınları, 2022.

Turgut Uyar, Korkulu Ustalık, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2018.

Victor E. Franckl, İnsanın Anlam Arayışı, İstanbul, Okuyan Us Yayınları, 2019.

Dergiler Haberleri