Nuriye ve Semih'in adını anmak yasak

Güvenlik güçlerinin, düzenlenen eylemlerde Gülmen ve Özakça’nın isimlerinin kullanılması halinde müdahale edileceği tehdidinde bulunmasının anayasaya aykırı olduğu, yetkililerin suç işlediği belirtildi.

KHK ile ihraç edilmelerinin ardından “İşimi geri istiyorum” diyerek direnişe başlayan akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça’nın açlık grevi 157. gününü geride bıraktı. Gülmen ve Özakça cezaevi hastanesinde tecrit koşullarında eylemlerine devam ederken adlarının sivil toplum tarafından kullanılması da yasaklandı. İçişleri Bakanlığı’nın herhangi bir mahkeme kararı olmamasına karşın iki eğitimciyi suçlu gibi gösterdiği kitapçığın ardından, iki eğitimcinin isimlerini kullananlara karşı, Türkiye’nin dört bir yanında polis müdahaleleri başladı. 20 Temmuz’da Ankara’daki Suruç Katliamı anmasında Gülmen ve Özakça’nın isimlerini kullananlara müdahale edilmesinin ardından, Yüksel Caddesi, İnsan Hakları Anıtı ve Çağlayan Adliyesi’nde Gülmen ve Özakça’nın ismini kullananlara müdahalede bulunuldu. Samsun’daki Süper Kupa Finali’nde ‘Nuriye Semih Yaşasın’ pankartı açanlara ‘terör örgütü’ soruşturması açılırken yurdun dört bir yanındaki eylemlerden önce polis tarafından “Nuriye ve Semih’in isimlerini anmayın” uyarısında bulunuldu.

Açık anayasa ihlali

İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, yaşananların hukuka aykırı olduğunu belirterek “İçişleri Bakanlığı, Nuriye ve Semih’i doğrudan hedef alarak, yasadışı örgüt üyesi olarak tanıtan ve bu doğrultuda propaganda yapan bir kitapçık çıkarttı. Bu temel olarak anayasanın 15. maddesinin ihlalidir. Henüz hakkında yargılama yapılmamış, soruşturması ve davası devam eden iki insanın suçlu ilan edilmesi açık anayasa ihlalidir ve bu ağır bir suçtur. Masumiyet karinesi OHAL’de ve savaş halinde bile kısıtlanamayacak haklardandır. Bu ihlal edilmiştir ve bunu doğrudan İçişleri Bakanlığı yapmıştır” dedi.

Otoriter sistem

Mahkeme kararı olmamasına karşın yaratılan fiili duruma yargı organlarının da uyduğunu vurgulayan Türkdoğan, “Cumhuriyet Savcıları ve hâkimler bu fiili durumu benimsemiş durumda ve buna uygun hareket ediyorlar. Bu da yargının doğrudan doğruya hükümetin emrinde olduğunu gösteriyor. İstanbul’da geçen cumartesi günü 43 kişi, sadece ve sadece o açıklamada Nuriye ve Semih ismini kullandıkları için şiddet kullanılarak gözaltına alındı. Gözaltında işkence ve kötü muamele olarak adlandıracağımız koşullara maruz kaldılar. 3 gün kasıtlı olarak gözaltında tutuldular. Bu çok tipik bir otoriter, baskı sistemi kurulduğunu gösteriyor” diye konuştu.

Kime şikâyet edelim

İki eğitimcinin isminin fiilen yasaklandığını belirten Türkdoğan şöyle konuştu: “Nuriye ve Semih’in isminin kullanıldığı yere müdahale edilmek isteniyor. Bunu kimse yapamaz. Bunu söyleyen emniyet amiri, vali, İçişleri Bakanı şu anda anayasayı ihlal ediyor. Peki, biz anayasayı ihlal eden devlet görevlileri karşısında hakkımızı nerede arayacağız? Bu İçişleri Bakanı’nı, valiyi, kolluk amirini kime şikâyet edeceğiz? İstanbul’daki Cumartesi Anneleri’ne, gösteri hakkını kullanmak isteyen insanlara, ‘bu iki ismi söylerseniz şunu yaparız’ diyeni kime şikâyet edeceğiz. Ortada yargı kararı yok. Bir yargı kurumu kalmamış. Anayasa Mahkemesi’nin bir şey söylemesi, Yargıtay savcısının bir tutum alması lazım. ‘Türkiye’de anayasa var, siz bu anayasayı çiğneyemezsiniz’ diyecek kimse kalmamış.”

Günah keçileri

OHAL KHK’leri ile 110 bin insanın kamudan ihraç edildiğini dile getiren Türkdoğan, “Bu AİHM içtihatlarına tamamen aykırı bir durum. Nuriye ve Semih açlık grevi yaparak aslında tüm dünyanın gündemine bunu taşıdılar. Türkiye burada teşhir olmuş durumda. Buna karşı bu 2 insan günah keçisi yapılmış gibi, fatura bu iki insana kesilmeye çalışılıyor” dedi.

 

 

 

Dünya Haberleri