Serap ŞAHİN
Toplumun, "karşılıklı rehine politikası" olarak nitelendirdiği; mülkiyet krizi kapsamında Kıbrıs'ın kuzey ve güneyinde yaşanan tutuklamaların yaşandığı şu günlerde gözler, İskele'de tutuklanan 5 Kıbrıslı Rum yurttaşa ilişkin soruşturmanın akıbeti ve devamında yaşanması olası 'yeni tutuklamalara' çevrildi.
YENİDÜZEN’e konuşan siyasetçi, hukukçu ve uzmanlar, mülkiyet meselesinin Kıbrıs sorununun ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladı, son tutuklamaların karşılıklı misillemelere yol açabileceği uyarısında bulundu. Çözüm olmaksızın atılan her adımın gerilimi tırmandıracağına dikkat çeken uzmanlar “Kıbrıs sorunu çözülmeden mülkiyet sorunu çözülemez” dedi, yaşananların yalnızca hukuki değil, aynı zamanda siyasi bir kriz olduğu belirtildi.
Siyaset Bilimci Prof. Dr. Ahmet Sözen, mülkiyetle ilgili son tutuklamaların, Kıbrıs meselesinin çözümsüzlüğünün bu konuyu daha da tartışmalı hale getirdiğini ve iki toplum arasındaki ilişkileri olumsuz etkileyebileceğini vurguladı. Sözen, kalıcı çözümün kapsamlı bir anlaşmadan geçtiğini belirterek, geçici çözümlerin sorunu tamamen gideremeyeceğini söyledi. Uluslararası literatürde “donmuş uyuşmazlık” olarak adlandırılan Kıbrıs’taki durumun, artan tansiyonlarla şiddete dönüşme riskini taşıdığını ifade eden Sözen, mülkiyet sorununa tek çıkış yolunun tarafların masada diyalog kurması olduğunu söyledi.
Avrupa Birliği (AB) Hukuk Uzmanı ve Akademisyen Avukat Dr. Latif Aran, mülkiyet sorununun yargı yoluyla değil, tarafların katılımıyla yürütülecek müzakerelerle çözülmesi gerektiğini söyledi. Kuzeyde tutuklanan beş Kıbrıslı Rum’un durumuna insanî ve hukukçu kimliğiyle yaklaştığını belirten Aran, tutukluların yaşları ve sağlık durumlarına dikkat çekerek, cezaevinde yaşanacak olası bir ölümün ciddi siyasi ve insani sonuçları olacağını ifade etti. Tutukluluk kararlarını hukuken isabetli bulmadığını söyleyen Aran, sınır güvenliğinin sağlanmasının devletin sorumluluğunda olduğunu, bu gerekçeyle bireylerin özgürlüklerinden mahrum bırakılmaması gerektiğini dile getirdi.
Kıbrıs Türk Barolar Birliği Başkanı Hasan Esendağlı, tutuklanan beş Kıbrıslı Rum’un durumunun toplumlar arası güvensizliği derinleştirdiğini söyledi. Esendağlı, sürecin başından bu yana yapılan uyarılarda haklı çıktıklarını belirterek, mülkiyet sorununun siyasi bir mesele olduğunu ve yargı eliyle çözülemeyeceğini vurguladı. TMK'nın etkinliğinin zayıflatılması ve yargının siyasallaşması riskine dikkat çeken Esendağlı, karşılıklı tutuklamaların “gözdağı diplomasisi”ne dönüşmesinin Kıbrıs’taki hukuki güvenliği tehdit ettiğini ifade etti.
İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ise Kıbrıs sorunu çözülmeden mülkiyet sorununun da çözülemeyeceğini vurguladı, karşılıklı tutuklamaların misilleme havası yaratacağını ve gerginliği tırmandıracağını söyledi. Güneyde başlatılan yargılamalarla kuzeyde verilen cezaların dengesizliğine dikkat çeken Talat, "Kıbrıslı Rumlar geçmişte de kuzeye geldi, onları tutuklamadık. Bu gerginlikten vazgeçilmeli" dedi.
Siyaset Bilimci Prof. Dr. Ahmet Sözen:
“Mülkiyetin çözüm yeri masadır, başka çıkar yol yok”
Siyaset Bilimci Prof. Dr. Ahmet Sözen, meselenin yalnızca hukuki değil, derin bir siyasi sorun olduğuna dikkat çekti.
“Bu tutuklamaların olması, her ne kadar hukuki olarak konunun düzgün yapılıp yapılmadığı sorgulanıyorsa da esas olarak bize gösteriyor ki mülkiyet konusu çok önemli bir konu ve Kıbrıs meselesinin çözümsüz kalması bu konuları daha da gündem yapacak. Bu tür olaylar iki toplum arasındaki ilişkileri değilse bile, iki liderlik arasındaki ilişkileri daha çok zehirleyecek ve bu da ister istemez toplumlar arasındaki ilişkilerin de kötüleşmesine sebep olabilir” dedi.
Sözen, Kıbrıs’ta mülkiyet meselesinin ancak kapsamlı bir çözümle ele alınabileceğini vurguladı: “Benim görüşüm, Kıbrıs’ta mülkiyet sorununun topyekûn çözülmesinin yegâne anahtarı bir anlaşmadır. Onun dışındaki diğer yollar hep palyatiftir, kısmen çözebilir. Örneğin çözüme kadar Taşınmaz Mal Komisyonu evet bir hukuki yoldur ama bütün mülkiyet konusunu çözebilecek kapasitede değildir. Kaynağı yoktur, kapasitesi yetersizdir. Ancak kısmi bir çözüm sunar.”
Sözen, “Uluslararası literatürde ‘frozen conflict’ olarak adlandırılan donmuş uyuşmazlıklardan biri Kıbrıs’tır. Şiddet yok, kimse kimseyi öldürmüyor gibi görünse de bu son olaylar bize gösteriyor ki bu tür tansiyonlar birikerek artabilir, şiddete bile dönüşebilir. O yüzden bunun yegâne pansumanı, iki tarafın diyalog kurarak mülkiyet konusunu masada çözmesidir. Başka çıkar yol yok. Mülkiyetin çözüm yeri masadır” ifadelerini kullandı.
AB Hukuk Uzmanı, Akademisyen Avukat Dr. Latif Aran:
“Mülkiyet sorunu yargı yoluyla değil, müzakerelerle çözülür”
Konuyla ilgili YENİDÜZEN’e konuşan AB Hukuk Uzmanı, Akademisyen Avukat Dr. Latif Aran, “Mülkiyet sorununun esasen siyasi bir sorun olması nedeniyle, yargı yoluyla değil; tarafların katılımıyla yürütülecek müzakerelerle çözülmesi gerektiğini daha önce de ifade ettim, bu görüşüm bugün de geçerlidir.” diye konuştu.
“Tutuklamalar konusuna ise, önce insan sonra da bir hukukçu olarak yaklaşmaktayım.” diyen Aran, “Adanın hem güneyinde hem kuzeyinde tutuklu bulunan, çoğu altmışlı, yetmişli yaşlarında ve ciddi sağlık sorunları olan kişilerin durumu beni derinden üzmektedir. Bu kişilerden birinin cezaevinde hayatını kaybetmesi halinde bunun ağır siyasi ve insani sonuçları olacaktır. İki toplum ilişkilerinde de derin yaralar açacaktır.” ifadelerini kullandı.
Latif Aran, “Beş Rum sanığın yargı sürecinde ise hem İskele hem de Lefkoşa’daki tutukluluk kararlarını hukuken çok isabetli bulmuyorum. Soruşturma tamamlanmış, delil karartma riski kalmamıştır. Polis, sınır güvenliğinin yetersizliğini gerekçe göstererek sanıkların kaçma tehlikesi olduğunu, bu nedenle tutukluluğun sürmesini talep etse de sınır güvenliğini sağlama sorumluluğu devlete aittir ve yerine getirilmemesi, bireylerin özgürlüğünden mahrum bırakılmasını haklı kılamaz.” diye konuştu.
Barolar Birliği Başkanı Hasan Esendağlı:
“Bu tutuklamalar, toplumlar arası güvensizliği derinleştiriyor”
Kıbrıs Türk Barolar Birliği Başkanı Hasan Esendağlı, Kıbrıs’ın kuzeyinde son olarak beş Kıbrıslı Rum’un mülkiyetle bağlantılı gerekçelerle tutuklanmasına ilişkin değerlendirmesinde, adadaki hukuki belirsizliğin daha da derinleştiğini ve “toplumsal güvenlik ile hukuk düzeni” açısından ciddi tehditlerin ortaya çıktığını söyledi.
Esendağlı, Barolar Birliği olarak, mülkiyet meselesinde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Ocak 2024’te gerçekleştirdiği ilk tutuklamadan bu yana yaşanan süreci “yanlış ve haksız” olarak tanımladıklarını belirterek, şu ifadeleri kullandı:
“Kıbrıs Türk Barolar Birliği, mülkiyet ile ilgili Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk tutuklama olayının gerçekleştiği Ocak 2024 ayından beridir bu hususun yanlışlığı, haksızlığı, Kıbrıs ve Kıbrıslıları sürükleyeceği kaotik ortama ilişkin endişelerini dile getirmiş ve sürekli olarak her zeminde uyarılarını yapmıştır. İçinde bulunduğumuz durum, ne yazık ki bu konudaki endişelerimizi haklı çıkarmıştır.”
Mülkiyetin, Kıbrıs sorununun en önemli uyuşmazlık başlıklarından biri olduğunu ve yıllardır bu konuda çeşitli müzakere planlarının geliştirildiğini hatırlatan Esendağlı, süreci yalnızca hukuki değil, siyasi bir bağlam içinde değerlendirdi:
“Hukuki bir mesele olarak mülkiyet, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ile uzun bir seyir izlemiş ve nihayette AİHM, malını terk eden Kıbrıslı Rum mülk sahipleri ile bu malın uzun süredir kullanıcısı olan kişiler arasında belli prensiplerle denge oluşturan bir içtihat oluşturmuştur. Bu içtihatın halen geçerli olan çok önemli bir unsurunu Taşınmaz Mal Komisyonu teşkil etmiştir.”
Kıbrıs Rum Liderliği’nin, TMK’nın AİHM tarafından tanınmasından rahatsızlık duyduğunu ifade eden Esendağlı, gelinen noktanın sorumluluğunu iki tarafa da paylaştırdı:
“Kıbrıs Rum Liderliğinin Taşınmaz Mal Komisyonu’nun AİHM tarafından mülk sorununun çözümü açısından etkili bir iç hukuk yolu olarak kabul edilmesinden duyduğu rahatsızlık ve bu yolun kapanması için gerek Avrupa Konseyi nezdinde gerekse Güney Kıbrıs’taki hak sahipleri üzerinde oluşturduğu baskı; buna karşın KKTC bacağında Taşınmaz Mal Komisyonu’nun etkinliğinin tartışılmasını engelleyecek tedbir ve uygulamalar konusunda yapılan hatalar, bugün içinde bulunduğumuz büyük sorunu hazırlayan en önemli sebepler olarak not edilmelidir.”
Esendağlı, hukuki zeminin dışına çıkan uygulamaların ciddi kişisel mağduriyetlere yol açtığını ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bireysel cezai yaptırımlara başvurmakla büyük bir güvensizlik ortamı yarattığını söyledi:
“İşin özünde ve nihayetinde Kıbrıs Cumhuriyeti, izat ettiğim hususlar Kıbrıs sorununa ilişkin gerçekler ve uluslararası mahkeme kararları yokmuşçasına Kıbrıslı Türkleri ve KKTC’de yasal olarak iş yapan kişileri bireysel olarak hedef alıp, cezai yaptırımlara başvurmuş; büyük bir kişisel mağduriyet ve endişe iklimi oluşturmuştur.”
Esendağlı, son tutuklamaların ardından oluşan “oyunu Rum tarafının koyduğu kurallara göre oynama” algısının da tehlikeli olduğunu söyledi:
“Ne yazık ki içinde bulunduğumuz koşullarda Kıbrıs Türk tarafı olarak bizim de oyunu Kıbrıs Cumhuriyeti makamlarının koyduğu kurallara göre oynamaya başladığımız şeklinde bir algı oluşmuş durumdadır.”
KKTC'deki yargı sisteminin geçerli olduğunu ve Kıbrıslı Rumların bu mahkemelerde daha önce farklı suçlardan yargılandığını vurgulayan Esendağlı, bu son tutuklamaların farklı bir anlam taşıdığına dikkat çekti:
“Kıbrıs Rum tarafı kabul etsin veya etmesin KKTC’de yürürlükte olan yasalar ve bu yasaları uygulayan, uygulamak zorunda olan bir yargı organı mevcuttur. KKTC’nin etkin ve egemen olduğu ülke parçasında suç işleyen herkes gibi Kıbrıslı Rumların da bu yargı organı tarafından yargılanması da olağandır. Bugüne değin pek çok Kıbrıslı Rum, çok muhtelif suçlardan KKTC Mahkemeleri tarafından yargılanmıştır. Ancak, şu anda yargılanmak üzere cezaevine gönderilen 5 Kıbrıslı Rum’un direkt ifade ettiğim mülkiyet sorunuyla ilişkili eylem veya davranışları sebebiyle tutuklanmış olmaları; bu tutuklamaları bahsettiğim rutin yargı süreçlerinden ayırmaktadır.”
Esendağlı, bu tutuklamaların savunulacak bir tarafı olmadığını vurgulayarak şöyle devam etti:
“Mülkiyet sorununun kişisel veya ailevi olarak mağduru pozisyonundaki bireylerin, bir de yaratılan bu güvensizlik ortamında özgürlüklerinden yoksun bırakılmalarının savunulacak bir tarafı yoktur. Bunu Kıbrıs Rum tarafının başlatmış olması da yaratılan bu mağduriyeti haklı çıkarmaz.”
Son olarak, yargının siyasallaşması ve karşılıklı tutuklamalarla sürecin bir tür ‘gözdağı diplomasisi’ne dönüşmesinin tüm ada halkı için ciddi sonuçlar doğuracağı uyarısında bulundu:
“Bu şekilde bir yargı süreci, tıpkı Kıbrıs Rum tarafında olduğu gibi, yargının siyasetin eliyle hareket etmekte olduğu şeklinde bir algının oluşmasına sebebiyet verir ki, bu husus Kıbrıs Türk Toplumu açısından şu anki konudan bile çok daha büyük ve kalıcı zararlar oluşturma potansiyeli taşır. Ayrıca, bunun iki kesimin karşılıklı tutuklamalar ile birbirine gözdağı verdiği bir sürece dönüşmesinin Kıbrıs’ta yaşayan herkesin hukuki güvenliğini ve dolaşım özgürlüğünü tehdit edeceği uyarısında bulunmuştuk ki, tüm bu kaosun en büyük müsebbibi olan Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hristodulidis, bu konudaki tehdidini Kıbrıslı Türklere yöneltmekte hiç de gecikmemiştir.”
İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat:
“Kıbrıs sorunu çözülmeden mülkiyet çözülemez”
İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, yaşananların Kıbrıs sorununun siyasi çözümüyle doğrudan bağlantılı olduğunu vurguladı. Talat, “Bu son gelişmeler, gerek güneyde Simon Aykut'un, diğer yabancı uyruklu kişilerin, Alman, Macar vs. emlakçılık yaptığı iddia edilen insanların yargılanmaları ve kuzeyde de son tutuklanan Kıbrıslı Rumların olayı da gösteriyor ki mülkiyet sorunu Kıbrıs sorunun bir parçasıdır. Yani Kıbrıs sorunu çözülmeden mülkiyet çözülemez.” dedi.
Çözüm ihtimalinden uzak yaklaşımların süreci daha da karmaşıklaştırdığına dikkat çeken Talat, “Bir şeyi daha gösteriyor, İki devletli çözüm gibi gerçekleşmesi hemen hemen hiç mümkün olmayan hedefler ortaya koyarsanız bu işi daha da karmaşıklaştırırsınız.” ifadelerini kullandı.
Tutuklanan kişilere verilen hapis cezalarının dengesiz olduğuna işaret eden Talat, “3 ay hapse göndermeyi ben cinayetlerde gördüm. Misilleme havası verirseniz Rum tarafının elinde daha çok olanak var. Çünkü kuzeydeki inşaat sektörünün büyük çoğunluğu Rum malları üzerinde yürüyor. Güneyde öyle değil.” diye konuştu.
Tutuklamaların karşılıklı bir hukuki savaşa dönüşebileceği uyarısını yapan Talat, “Siz, gelip kendi malını görmek isteyen insanı tutuklayabilirsiniz ama güney, kuzeyde inşaat yürüten bütün iş adamlarına hukuki saldırıda bulunabilir. Üstelik TMK'ya başvurmuş ve gelip arazisini görmeye çalışan iki tane Rum'u üç aylığına hapse gönderiyorsunuz. Buna misilleme gelecek olursa çok ciddi sıkıntılar olacak, çok ciddi gerginlikler olacak bu ülkede. Vazgeçilmesi lazım.” ifadelerini kullandı.
Sürecin siyasi çözümle sona ereceğini söyleyen Talat, “Kıbrıs sorununun çözümüne odaklanılırsa, bu tutuklamalar, bu saldırılar da bitecek. Geçmişte hiç olmadı. Kıbrıslı Rumlar az mı geldi kendi mallarını görmeye? Onları tutukladık mı? Tutuklamadık.” dedi.