Eğitim Bakanlığı nihayet üç buçuk yıl önce kaldırp çöpe attığı öğretim programlarının (müfredat) yerine yenisini koymak için DAÜ ile protokol imzaladı.
Proje Prof. Dr. Ahmet Pehlivan,ve Prof. Dr. Halil İbrahim Yalın tarafından yürütülecek.
Her iki hocayla dün Yenidüzen gazetesinde toplantı yaptık ve proje hakkında bilgi aldık. Hocaları dinlerken aklıma “Yaşlılar yolun ne kadar tehlikelerle dolu olduğunu bildiği, gençlerin ise yolu çabucak yürüyeceklerini sandıkları.” sözü geldi. Yinede yolu yürüme cesaretini ortaya koyduklarından dolayı kendilerini tebrik ederim. Başarırlarsa eğitimde büyük bir boşluğu doldurmuş olacaklar.
Bakanlığa da sormak isterim madem ki yapacaklardı, yapılması gerekirdi neden üç buçuk yıl beklediler? Bu kadar zamandır eğitimi müfredatsız bıraktılar. Yerine yenisini koyamıyacaklarsaydı niye önceki müfredatları kaldırdılar?
Proje okul öncesi, ilkokul ve ortaokul (Temel Eğitim) kademesindeki derslerin öğretim programlarının yanısıra ders, çalışma, öğretmen kitaplarının hazırlanmasını, öğretmenlerin eğitimini ve materyal geliştirilmesini de kapsamaktadır.
Programlarda “öğrenci merkezli”, “yapılandırıcı” yaklaşımların merkeze alınacağı anlaşılmaktadır. İlkokul birden ortaokul sekizinci sınıf sonuna kadar olan süre bütünlüğünde programlar geliştirilecek. Ne var ki böyle olunca da eğitim sistemi ile öğretim programları arasında uyumsuzluk ortaya çıkacaktır.
Eğitim sistemi kesintili “5+3” e göre yapılanırken, programlar kesintisiz “1-8”e göre hazırlanacak. Programlar ile eğitim sistemi arasında tutarsızlık oluşacaktır.
Bakanlığın uygulamaya koyduğu SBS, KGS gibi sınavlar davranışcı ve eleyici bir yaklaşıma göre çoktan seçmeli testlere dayanmaktadır. “Esasicilik” ve “Daimicilik” eğitim felsefelerinin uzantısı. Oysa programlar sınav odaklı olmaktan uzaklaştırılarak öğrencilerin ruhsal, fiziksel ve bilişsel gelişimleri ile becerilerini artırmaya yönelik sportif, sanatsal ve kültürel aktiviteleri içerecektir. Programlar öğrencilerin sıfatları, zamirleri, deyimleri, atasözlerini kullanarak yazılı ve sözlü iletişim becerilerini geliştirmelerini hedeflerken, sınavlar “Aşağıdakilerden hangisi sıfattır?”, “Hangisi atasözü değildir?”i ölçmeye çalışacaktır. Ölçme değerlendirme ile programlar arasında tutarsızlık oluşacaktır. Programlara ne koyduğunuz değil, sınavda ne sorduğunuz önemlidir. Nasıl öğretiyorsanız öyle ölçmelisiniz. Ve bunlar uyumlu olmalıdır.
Programlar “tamgün eğitim” dikkate alınarak mı hazırlanacak? Belli değil. Oysa Başbakan geçenlerde “tamgün eğitime geçeceğiz” diye açılama yaptı. Toplamda iki milyon lira harcanarak programların hazırlanacak, daha sonra da tamgün eğitime geçilirse bu programlar ne olacak? Bu büyük belirsizlik ve eksiklik giderilmelidir.
Programların öngördüğü materyallerin kullanılabilmesi için okulların altyapı eksikliklerinin giderilmesi gerekmektedir.
Öğretmenlerin öğrenci merkezli öğretim yöntem ve teknikleri kullanabilmesi için programlar tamamlanmadan hizmetiçi eğitimden geçirilmesi gerekmektedir.
Programların, materyallerin geliştirilmesi, kitapların yazılması için iki yıllık süre yetersizdir. Üstelik gerek pilot, gerekse yaygınlaştırmada nasıl bir yol izleneceği net olarak belirlenmemiştir. Eğer kademeli bir geçiş düşünülürse beş yıldan önce tamamlanamayacaktır. Örneğin altıncı sınıflarda pilot uygulama yapılır, geribildirimler alınır düzeltmeler yapılarak ertesi yıl sadece altınıcı sınıflarda yaygınlaştırılır. Altıncı sınıflar ertesi yıl yedinci sınıf olacaklarından, yedinci sınıflarda pilot uygulama yapılır ve bir yıl sonra yaygınlaştırılır. Aynı işlem sekizlerde de yapılır. Benzer yöntem ilkokulda da uygulanabilir. Böylelikle kademeli geçiş sağlanmış olur. Bu da en az üç yıl demektir. Programların bütünsel değerlendirmesi, düzenlenmesi ile hizmetiçi eğitimlerle beş yılı bulur.
Kıbrıs Tarihi ile Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi program içerikleri nasıl olacaktır? Bunları kim, kimler belirleyecektir? Nasıl bir yaklaşımla ele alınacaktır? Örneğin Kıbrıs Tarihi kitaplarında Ayhan Hikmet ve Müzaffer Gürkan’a yer verilecek mi? Sosyal ve kültür tarihimize yer verilecek mi? Çetinkaya, Ayten Berkalp, Kamran Aziz, Aliko ile Caher, tren... yeniden kültür tarihizde hak ettikleri yeri alabilecekler mi?
Kısacası program geliştirmekle iş bitmiyor. Eğitim felsefeleri ve politikaları aracılığıyla “öğretim programları ile eğitimin diğer unsurları arasında” tutarlılık sağlamak gerekmektedir. Siyasi belirsizliklerin, çalkantıların, entrikaların yaşandığı bu dönemde umarım başarılı olunur...
Kritik dönemeçlerde siyaset değil de bilim ön plana çıkarılırsa başarılı olunacağına inanıyorum...
Ama yine de yolun tehlikelerle dolu olduğunu düşünüyorum...