“Mış Gibi” Yapma Zamanı Geçti!

Türkiye karşısında Madun konumunda olan Kıbrıs Türk toplumunun Türkiye ile ilişkilerinde “doğru” ile “hakikat” birbirinden ayrıdır.

                                            

Niyazi Kızılyürek
niyazi@ucy.ac.cy

 

Kıbrıslı Türklerin büyük çoğunluğu uzun zamandan beri “mış gibi” yapıyor. Çünkü büyük bir güç karşısında bulunduklarını ve altta, aşağıda olduklarını biliyorlar. Konuyu daha iyi anlayabilmek için öncelikle “mış gibi” yapmanın tipik bir Madun davranışı olduğunu belirtelim ve Madun kavramının içeriğine bakalım. Madun sözcüğü Arapça edat olan ‘ma’ ve yine Arapça aşağı, alt anlamına gelen ‘dun’ kelimelerinden oluşup ‘aşağıdakiler’ veya ‘alttakiler’ anlamına gelmektedir. Madun kavramını ilk defa Antonio Gramsci kullanmıştır. Marksist düşünür, hapishanede kaleme aldığı yazılarda sansür yüzünden ‘sınıf’ sözcüğünü kullanmaktan imtina ederken ‘subalterno’, yani Madun sözcüğünü dolaşıma sokmuştur.

Gramsci, bu sözcükle sadece işçi sınıfına işaret etmiyordu. ‘Hegemonya’ altında bulunan bütün kitleleri kast ediyordu ve Madunun bilincinin çelişkilerle dolu olduğunu ileri sürüyordu. Örneğin hem Katolikliğe bağlı olduğuna hem de kiliseyi eleştirdiğine işaret ediyordu.

1980’li yılların başında Güney Asya uzmanı bir grup akademisyen ‘Madun Çalışmaları’ başlattı ve sosyal bilimlerde yeni bir alt başlık açıldı. Özellikle Hindistan’da Madun gruplarının oynadığı rolü irdeleyen ‘Madun Çalışmaları’, bir bakıma elitçi ve yukarıdan tarih yazımına baş kaldırıp, aşağıdan tarih yazımını ön plan çıkardı. Madun Çalışmalarından öğreniyoruz ki, madunların hakim olanla kurduğu ilişki basit bir boyun eğiş değil. Tam bir özne olmadıkları için belki doğrudan baş kaldırmazlar ama “mış gibi” yaparak kendilerine alan açmaya çalışırlar. Örneğin güç odaklarının dikte ettiklerine doğrudan karşı çıkmazlar. İnanırmış gibi yaparlar ama bildiklerini okumanın yollarını ararlar. “Evet Efendim” derler ama sonra da bu boyun eğişten sıyrılmak için çaba harcarlar. Yani sözlerine sadık kalmazlar.

Madunların dünyasında “doğru” ile “hakikat” aynı şeyler değildir. Örneğin İngiliz sömürgesi olduğu zamanlarda Hindistan’da öğrenciler İngilizlerin vereceği diplomalara pek inanmıyorlardı. Fakat öğretmenler öğrencilere ısrarla “doğru” cevapları vermelerinin önemli olduğunu, İngiliz müfettişleri başka türlü ikna edemeyeceklerini anlatıyorlardı ve ardından da ekliyorlardı: “gerçi bunlar doğru mu değil mi Tanrı bilir...”

Ünlü sosyolog Şerif Mardin, Türkiye’de Latin alfabesiyle basılan ilk ders kitaplarını irdelerken şöyle der: “Talebe kitabı anlamıyordu, fakat her şey talebe kitabı anlıyormuş gibi cereyan ediyordu. Öğretmen de kendi kitabını okuyamıyordu, fakat öğretim faaliyeti tıpkı okuyabiliyormuş gibi devam ediyordu. Sözün kısası, bütün emir silsilesi boyunca, kimse yaptığı işe inanmadığı halde, bir hareket meydana geliyor, bir iş yapılıyordu.” Türkiye karşısında Madun konumunda olan Kıbrıs Türk toplumunun Türkiye ile ilişkilerinde “doğru” ile “hakikat” birbirinden ayrıdır. “Doğru” ile “hakikat” arasında ayrım yapan Kıbrıslı Tük Madunlar “mış gibi” yaparak durumu idare etmeye çalışıyorlar. Buraya kadar söylediklerimiz, Sağ olsun Sol olsun, bütün kesimler için geçerlidir. Fakat herkesin aynı biçimde “mış gibi” yaptığı söylenemez. “Mış gibi” yapanlar arasında önemli sayılabilecek farklar var. Örneğin Kıbrıs Türk Sağının büyük kesimi Türkiye’ye tamamen boyun eğmiştir ve Türkiye’ye karşı değil, kendi toplumuna karşı “mış gibi” yapıyor. Kıbrıslı Türkler özgürmüş, demokrasi ve barış içinde yaşarmış, KKTC bağımsız bir devletmiş gibi bir hava yaratıyor. Türkiye’nin gücü karşısında tam bir edilgenliğe yönelen bu gruplar, genellikle iktidara “Evet Efendim” derler ve söylediklerini büyük bir coşkuyla savunurlar. Kendilerini savunurken de sinizme başvurular.

Bir süreden beri Solda yaygın olan davranış da “mış gibi” yapmaktır. Solcu elitler Türkiye’nin hakimiyetine doğrudan itiraz etmek veya başkaldırmak istemedikleri için bu yola baş vuruyorlar. Toplum adına yararlı işler yapabilmek için Türkiye’ye boyun eğermiş gibi yaparlar.

Gelgelelim müphem gibi görünen bu sosyo-politik ortamda Türkiye hayatın bütün alanlarına sızmıştır. Uzun yıllardan beri uygulanan “mış gibi” politikaları sonucunda Türkiye nüfuzunu her tarafa yaymıştır. Ve artık her türlü “mış gibinin” de sonuna gelinmiştir. Gücü karşısında boyun eğseler de, AKP Türkiyesi “mış gibi” yapan Kıbrıslı Türkleri sevmiyor. Çünkü “mış gibinin” hayat bulduğu alan müphem olsa da, kısmen özerk bir alandır. İşte, Türkiye artık bu kadarına da katlanmak istemiyor. Madunlar ya tam olarak biat eden “Milli Topluluk” (Volksgemeinschaft) içinde yer alacaklar, ya da tamamen dışlanacaklar! Recep Tayyip Erdoğan’ın çıkışıyla Afrika gazetesine saldıranlar, hızını alamayıp Meclis içinde Doğuş Derya’ya, Meclisin damında da bütün Kıbrıslı Türklere hakaret eden faşizan gruplar, bu yeni dönemin habercisidirler.

Fakat Kıbrıslı Türklerin bu saldırı ve hakaretlere büyük bir mitingle cevap vermesi, Kıbrıs Türk toplumunda da bazı şeylerin değiştiğini, “mış gibi” yapmanın toplumun önemli bir kesimi için sona erdiğini gösteriyor. Kıbrıslı Türkler Madun değil tam özne olmak istiyorlar.

Kıbrıs Türk Sağının bildiği yoldan şaşmayacağını kestirmek zor değildir. Fakat Kıbrıs Türk Solu, oluşan ortamı, Kıbrıslı Türklerin özne olma talep ve iradesini dikkate alarak, “mış gibi” politikasına son vermelidir. Aksi halde kendini Sağdan ayıran esasları bütünüyle yitirecek ve varlık nedenini ortadan kaldıracaktır.     

 

Dergiler Haberleri