"Seyis’in bize bıraktığı en büyük miras, korkmadan konuşmak, yılmadan savunmaktır"
Devrimci İşçi Sendikaları Federasyonu (Dev-İş) eski Başkanı Koral Aşam, Mehmet Seyis'in ölümünün 2'nci yıldönümünde açıklama yaptı, "Seyis, sadece bir sendikacı değildi. O, bu ülkenin vicdanıydı" dedi.
Sosyal medya hesabından duygusal bir açıklama yapan Aşam, Seyis'in sadece kabrine çiçek konularak anılmaması gerektiğini, Seyis'i her zaman verilen işçilerin verdiği mücadelede de anılması gerektiğini ifade etti.
Aşam, UBP-DP-YDP Hükümeti'nin son dönemde üçüncü ülke vatandaşlarının ücretleriyle ilgili çıkardığı kararnameye de atıfta bulunarak, "Bu kararnamenin karşısında ilk duranlardan olurdu. Çünkü o, emeğin milliyeti olmadığını bilen bir insandı" ifadelerine yer verdi.
Aşam'ın paylaşımı şöyle:
MEHMET SEYİS olmadan geçen iki yılın ardından: BİR ViCDANIN SESSİZ ÇIĞLIĞI.
Mehmet Seyis artık aramızda değil. Ama sesi hâlâ yankılanıyor bu adada. O ses, sabahın köründe sırtına yüklenen çimento torbasıyla işe giden işçinin terinde, mutfakta bulaşık yıkayan göçmen kadının sessiz gözyaşında, inşaat iskelesinde ölümle burun buruna çalışan gençlerin korkusunda yaşıyor. Çünkü Seyis, sadece bir sendikacı değildi. O, bu ülkenin vicdanıydı.
DEV-İŞ’in başında olduğu yıllarda, “işçi sınıfı” lafını sadece pankartlara değil, insanların hayatına yazdı. Onun mücadelesi, bordrolarda değil, kalplerdeydi. Mehmet Seyis, işçinin alın terini kutsal sayan bir kuşağın son temsilcilerindendi. Ve şimdi, tam da onun uğruna savaştığı değerler, bir yasa gücünde kararnameyle yerle bir ediliyor.
Geçtiğimiz günlerde KKTC hükümeti, 3. ülke vatandaşlarının maaşlarından %40 kesinti yapılmasını öngören bir kararnameyi yürürlüğe koydu. Bu, sadece bir ekonomik düzenleme değil; bu, emeğin değersizleştirilmesinin, insan onurunun pazarlık konusu yapılmasının resmi belgesidir.
Mehmet Seyis yaşasaydı, bu kararnamenin karşısında ilk duranlardan olurdu. Çünkü o, emeğin milliyeti olmadığını bilen bir insandı. “İşçi işçidir, sömürü sömürüdür” derdi. Ve şimdi, onun yokluğunda, bu adada emeğin rengi, pasaportu, dili üzerinden ayrımcılık yapılıyor.
Seyis’in mücadelesi, sadece sendika binalarında değil, sokakta, meydanda, işçi barakalarında yaşardı. Bugün onun anısını yaşatmak, sadece mezarına çiçek bırakmakla olmaz. Bugün onun anısını yaşatmak, bu sömürü düzenine karşı ses çıkarmakla olur. Çünkü Mehmet Seyis’in mirası, sessiz kalmamak üzerine kuruludur.
O, işçinin hakkını savunurken sesini yükseltmekten çekinmezdi. Bugün biz de onun gibi konuşmalıyız. “Yabancı işçi” diyerek emeği ucuzlatanlara karşı, “Bu ülke adaletle yükselecek” diyerek direnmeliyiz. Çünkü Seyis’in bize bıraktığı en büyük miras, korkmadan konuşmak, yılmadan savunmaktır.
Mehmet Seyis, bu ülkenin en sessiz ama en güçlü çığlığıydı. Şimdi o çığlık, bizlerin sesinde yankılanmalı. Her haksızlıkta, her sömürüde, her ayrımcılıkta onun adı anılmalı. Çünkü o, sadece geçmişin değil, geleceğin de işaret fişeğiydi.
Bugün, Mehmet Seyis’in ardından yas tutmak yetmez. Onun gibi yaşamak gerekir. Onun gibi direnmek, onun gibi sevmek, onun gibi inanmak gerekir. Çünkü bu ada, onun gibi insanlara muhtaç. Çünkü bu ada, hâlâ adaletin ne olduğunu hatırlamak zorunda.