KRATOS’UN PENÇESİNDE “DEMOKRASİ”

Katledilen ekolojik dengeyle rant imparatorluğu kuran neoliberalciler nesneleştirmek istedikleri muhalifleri, “ya sev ya terk et” ikilimeninde “taraf olmazsan bertaraf olursun” tehdidiyle yurtsuzlaştıran politikalar türetti.

İbrahim Emre Sugel
ibrahim.emre.sugel@gmail.com

 

Demokrasi tramvayından indiğinde dönemin ABD Savunma Bakanı Vekili Paul Wolfowitz'e şu satırları yazıyordu:

 

“ ... Geçmişte hiç olmadığı kadar birleşmiş olan ülkemizin çıkarları için en iyisi olacak şekilde birlikte çalışabileceğimiz kanaatindeyim. Bu amaçla, Org. Özkök ile mümkün olduğu kadar kısa sürede mahrem, özel bir toplantı yapabilmeyi ümit ediyorum. Özel cep numaram şudur: 0533 7…

Bu yardım ve ülkeme geçmişte gösterdiğiniz dostluk için çok teşekkürler. Sizinle kişisel olarak görüşmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.

Samimiyetle sizin olan,

Recep Tayyip Erdoğan

Genel Başkan” / 04.11.2002

 

Tahakküm ilişikisinin muhatabını henüz daha Siirt seçimleri tekrarlanmamışken ABD’de görüyordu. Mektubun iletisinde sindirilmiş olan amir-memur ilişkisinde otoritenin adresi ABD, minnet, saygı ve şükranlarını sunan taraf ise bugünün tek adamıydı. Gücün ve dayanıklılığın temsili yarı tanrı Kratos* kulağına fısıldadı: “Senin demos’un (halk) bir asıra yakın süredir bugünleri bekliyor. Statikonun dayattığı sekülerizmi dışlıyor. Sahne artık senin. Demos ve Kratos’u baştan yaratma vakti.”

Bunun üzerine bistüriyi eline aldı. 21. yy’ın çığlığı olan demokrasiyi otopsi masasına yatırdı. İlk olarak çoğulculuğu, çoğunluk kavramıyla değiştirdi. Adına milli irade dedi. Bu irade, ülkeyi iki kampa bölmüş dahi olsa tahakküm ilşikisinde iktidar edindi. Katledilen ekolojik dengeyle rant imparatorluğu kuran neoliberalciler nesneleştirmek istedikleri muhalifleri,  “ya sev  ya terk et” ikilimeninde “taraf olmazsan bertaraf olursun” tehdidiyle yurtsuzlaştıran politikalar türetti. 31 Mayıs’ı 1 Haziran’a bağlayan gece sokağın çığlığı diktatöre karşı yükseldi. Otopsi masasında yatan  “Demokrasi”nin çarpıtılan normlarına itiraz etti. Üç yıl sonra ise bu kez sokaklar yine  demokrasi kavramına oturtulan 15 Temmuz eylemleriyle doldu. Artık her iki kampın da demokrasiye taraf olduğu görülüyordu. Ancak soru şu ki: “Hangi demokrasi?” Otopsi masasında onarılııp geliştirilmesi gerekirken katledilerek çoğunluk diktasına dönüşen demokrasi mi,  yoksa güçler ayrılığı ilkesini benimsemiş, eşit koşullarda adil sayımlarla seçimlerini tamamlayabilen, düşünce ve ifade özgürlüğü ile anayasal güvenceye kavuşturulan demokrasi mi?

Türkiye Cumhuriyet Devleti halkı henüz demokrasi kavramı üzerine ortak mutabakata varamamışken, hukuk devleti olma yolunu kurumları, ilkeleri ve zihinsel kabulleriyle benimseyememişken, bu tablo içerisinde zaten meşru kabul edilemeyecek seçimleri rakamlar üzerinden değerlendirmek neden? Ekonomi bilmini iktisat ucubesine dönüştürüp sadece verimlilik ve rakamlar üzerine indirgeyen neoliberalizmin, siyaseti de yalnızca rakamlar üzerinden toplum analizine indirgediği köşelerden ucubeliğin bayrağı sallanırken, sosyolojiyi nerede tutsak ediyoruz?

Demos** (halk) ve Kratos (güç-erk-iktidar) bileşeni olan demokrasi etimolojik açıdan incelendiğinde halkın iktidarı anlamına gelirken asıl soru şu ki; bunu nasıl sağlayacağız? Demokrasi çuvallamış bir büyük anlatı olarak otopside tek adamın elinde şekilden şekle mi sokulacak, yoksa eşit hak ve özgürlükleri mayası kabul edip yönetsel ve toplumsal bir biçime mi dönüşecek? Halkın belirli periyotlarla oy kullanmaktan başka yönetime herhangi bir katılımının olmadığı, seçilenlerin hep belirli bir zümrenin içerisinde fabrikasyon üretildiği, farklı görüşlerin sebestçe temsil edilmediği, serbest seçimlerin dahi usulune uygun bir şekilde yapılamadığı, STK’lerin ve sendikaların iğdiş edildiği, ana akım medyanın, meslek odalarının, yasamanın, yürütmenin ve hatta yargının tek elde toplandığı, Kratos’a biat eden tek adamın iki dudağının arasında yaşam biçimlerinin dayatıldığı bir distopyanın içerisinde, Gerorge Orwell’in domuzu sistemi şu sloganla özetlemektedir: “Bütün hayvanlar eşittir ama bazıları daha eşittir.”

25 Haziran saat 02:00’den sonra Erebus’un siyaha boyadığı gökyüzü altında buluşan kalabalık Poine’in vücut bulduğu tek adamı dinlerken, bilançonun ağırlığı ise başka bir ülke düşleyenlerin zihinlerini kurcalıyordu. Bu karanlık gökyüzünün altındaki ülkede tutuklu yarınların sayısı 70 bin  öğrenci, tutuklu gazetecii sayısı 142 (dünya genelinde ilk beşte), son iki yılda KHK’lerle ihraç edilenlerin sayısı 125 bin 800, devam eden soruşturma sayısı 100.661, devam eden dava sayısı 48.390 ve gözaltına alınanların  sayısı ise 113 bin 360’ı gösteriyordu. 5 bin 822 akademisyen ve 33 bin 497 öğretmenin işleri ellerinden alınıyor, 154 bin işçinin grev hakkı gasp ediliyor, 2 bin 6 işçi yaşamını yitiriyor,  624 kadın öldürülüyor, 387 çocuk istismara uğruyor ve tüm bunlar “olağanüstü hal”de olağının üzerindeki emniyet tedbirlerinde gerçekleşiyordu. Terör örgütü bağlantısı iddiası tam bir cadı avına dönüşüyor, adı üzerinde; kanun hükmünde olan karanamelerden utanılmayıp meclis by-pass ediliyor, 12 Eylül 1980’in uzantısı şimdi ise tam anlamıyla bir sivil darbeye dönüşüyordu. Kratos’un kudretli tek adamı Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle sistemi 1. Meşrutiyetle 2. Meşrutiyet arası bir kıvama getiriyor, demokrasi halen otopsi masasında yatıyor ve düşman olarak ötekileştirdiklerine karşı dilinden şu sözler dökülüyordu: “Ares, düşmanlarımı yok et ve hayatım senin olsun.’’

Gök yüzü birden aydınlanıyor. Ve Savaş Tanrısı Ares geliyor. Muhaliflerin yok edilişine yardım eden Ares, çok güçlü bir silah olan Kaosun Kılıç’ını tek adama veriyor. Silahını alan Kratos’un kudretli tek adamı minnet ve şükranlarını sunuyor. Ve artık o, Ares’in sadık kölesi oluyor.

Yazarın notu:

*Yunan mitolojisinde, Kratos (Yunanca Κράτος, güç) dayanıklılık ve gücün tecessümü olan yarı tanrıdır. Sözlük anlamı güç, erk, iktidar kavramlarıyla ilişkilidir.

** Antik Yunan’da demos (halk) olarak bahsedilen grup tüm bireyleri kapsamamaktadır ancak okumuş olduğunuz bu metinde demos, sözlük anlamı olarak karşılığını bulduğu ve günümüzde genel-geçer kabul edilen “halk” kavramı ile kullanılmıştır. Belki başka bir yazı da bir büyük anlatı olan demokrasinin ölü doğumu üzerine de sizlerle usavurma yapabiliriz. Sevgi ve saygılarımla...

 

Dergiler Haberleri