İran İslam Devrimi ve bir film; Persepolis

İran İslam Devrimi ve bir film; Persepolis

 

Firuzan NALBANTOĞLU

YIL 1979…


İran, anayasal monarşiden şeriat cumhuriyetine geçti… Halk Şah Rıza Pehlevi’nin devrilişini ve Ayetullah Humeyni’nin Fransa’daki sürgünden İran’a dönüşünü kutladı. Ancak pek çok İranlı bu dönüşün hayatlarını tamamen değiştireceğini henüz bilmiyordu. Ama öğrenmek çok zaman almadı…


YIL 2007…

İran’ın, anayasal monarşiden, şeriat cumhuriyetine geçiş sürecinde yaşanan olayları anlatan ‘Persepolis’ adlı animasyon film çekiliyor. Ama hem sinemasal yöntem açısından hem de konuyu anlatışındaki çıkış noktasından dolayı farklı bir film...
Persepolis filmi aslında, Marjane Satrapi’nin aynı ismi taşıyan çizgi roman olarak yazılmış otobiyografisinin sinemaya uyarlanmış hali… Film, çizgi romana sadık kalınarak siyah beyaz yapıldı. Bunlar filmi “farklı” kılan sinemasal yöntemler…
2007 yılında Cannes Film Festivali'nde Jüri Ödülü'nü alan bu filmi farklı kılan bir başka önemli olgu ise İran İslam Devrimi ile yaşanan olayları ve değişen hayatları, Merjane adlı Tahranlı küçük bir kızın gözünden anlatması…
Yaşıtlarına göre olgun, algıları açık ve sözünü esirgemeyen 9 yaşındaki Marjane’in gözünden İran İslam devrimi sırasında değişen hayatların anlatıldığı filmde, Şah’ın devrilmesine destek verilmesinin ardından, radikal İslamcı kesimin politik gücü elde etmesiyle beraber kişisel hakların daraltılması, kadınlara çarşaf giyme zorunluluğu, muhaliflerin susturulması ve birçok kadının hapsedilmesi gibi olaylar işleniyor.


9 yaşındaki Marjane’le İran’da başlayan film, 24 yaşındaki Marjane’le Fransa’da bitiyor. Film aslında o dönemde İran’da yaşanan, sosyo-politik olayların, 9 yaşındaki bir kızın çocukluğundan başlayarak, neredeyse tüm hayatını psikolojik olarak etkilemesini de anlatıyor.
Parlak zekası olan, algıları sürekli açık, kendi çabalarıyla punk müzik, ABBA ve İron Maiden’ı keşfeden, muhalif amcasının intiharına tanıklık eden, İran-Irak Savaşı sırasında, bombaların düştüğü Tahran’da, savaşın günlük hayatın içinde olduğu bir kentte yaşayan küçük bir kız… Ve bu küçük kız her şeye rağmen meraklı, cüretkar, işlek zekalı…


İşte büyüme çağına giren bu kızın cüretkarlığı, İran’ın o dönemki ortamında, ailesini endişelendirir ve verilmesi zor bir karar alırlar. 14 yaşına gelen Marjane, ailesinin kararıyla Avusturya’da özel bir okula gönderilir. Yalnızlık, yabancılık, inişli çıkışlı aşk ilişkileri ile geçen bu öğrencilik döneminde Marjane zor bir sınavdan geçer. Her şeye rağmen Marjane liseden sonra kendini yalnız ve vatan hasreti çekerken bulur. İran’a ailesinin yanına döner. Orada sanat okuluna girer ve ardından evlenir. Marjane aynı Marjane’dir… Açık sözlü ve cüretkar Marjane 24 yaşına geldiğinde İran’dan üzülerek ayrılmaya karar verir. Fransa’ya yerleşir… Geçmişte yaşadığı acı olaylar zihninde, gelecekten de inanılmaz umutlu bu genç kadının hikayesi önce bir çizgi roman ardından da çizgi roman aslına sadık kalınarak bir filmde can buluyor.


İRAN İSLAM DEVRİMİ


Son derece heterojen olan bu hareket aslında sonradan bu adı aldı. Milliyetçiler, Komünistler, Liberaller ve İslamcılar… Nedenleri farklı olsa da hepsinin hedefi Şah’ı devirmekti. 40 yıl boyunca ülke yönetimini elinde tutan Şah Rıza Pehlevi, bu süre boyunca Washington’dan gelen destekle iktidarda kalabildi ve bir polis devleti yarattı. Ülkenin zenginliklerinden yalnızca Şah’ın çevresindeki elit tabaka yaralanıyor, kırsalda ise insanlar, yoksulluktan kırılıyordu.


DEVRİM VE ORTA SINIF


İran o dönem petrol sayesinde yüksek miktarlarda gelir elde etmeye başladı ve ekonomik açıdan önemli bir ülke haline geldi. Bu da kentlerde büyük bir orta sınıfın oluşmasına yol açtı. Bu yeni oluşan orta sınıf bir süre sonra söz hakkı talep etti. Talepleri; özgür ve liberal bir İran’dı. Bu taleplerini duyurmak için 1978 yılında protestolar düzenlendi, demokratik yollarla seçilmiş eski başbakan Muhammed Musaddık’ın posterleri taşındı.


İSLAMCILAR


Bu protesto hareketlerine İslamcıların katılımı daha sonra gerçekleşti. O dönem Fransa’da sürgünde bulunan Humeyni, Şah’ın en ateşli muhaliflerindendi. Humeyni, yoksullara yardım vaadinde bulunurken, elitlerin toplumun büyük bir kesiminde ‘Batı düşkünlüğü ve yozlaşma’ olarak algılanan yaşam tarzlarına son vereceğini söylüyordu ve ekliyordu; “İslam Cumhuriyeti kuracağız”. Fakat o dönem, ‘Cumhuriyet’ insanların kulağına hoş geliyordu ve kimse esas hedefin, ülkenin İslamlaştırılması olduğunun farkında değildi.


SONUN BAŞLANGICI


İlk etapta mollalar ve liberaller arasında işbirliği var gibi görünmekteydi. Humeyni, 1 Şubat 1979’da sürgünden döndü ve birkaç gün içerisinde liberal politikacı Mehdi Bezirgan’ı geçici hükümetin başbakanı olarak görevlendirdi. Öte yandan, Humeyni taraftarları şiddet kullanarak Şah yanlılarını bu süreçte yok etmeye başladı. Aslında o dönem, Şah’ın yarattığı yozlaşmaya sadece İslamcılar değil, herkes karşıydı. İşte Humeyni arkasına bu rüzgarı alarak bir anayasa hazırladı ve referanduma sundu. Tamamen Humeyni’nin bakış açısıyla oluşturulmuş bu İslami anayasaya halk ezici bir çoğunlukla evet dedi.


SON MÜCADELELER…


Solcular ve liberaller, bir müddet daha iktidar mücadelesi verdiler. Tahran’daki Amerikan Büyükelçilik binasına düzenlenen baskından iki ay sonra 1980 yılı Ocak ayında halk Ebu’l Hasan Beni Sadr’ı cumhurbaşkanlığına seçti. Beni Sadr kısa sürede Humeyni’nin rakibi haline geldi. Sürekli mollaların diktasına karşı uyarılarda bulunuyordu. Mollalar onun cumhurbaşkanlığını kabul etmiyordu. Ve tam da böyle bir dönemde İran-Irak savaşı başladı. Humeyni bu savaş için “Gökten inen bir hediye” demişti. Sekiz yıl süren bu kanlı savaşta, ABD Irak Lideri Saddam Hüseyin’in destekledi. Askeri açıdan hiçbir galibi olmayan bu savaşın sonunda, İran halkı tercihini mollalardan yana yaptı. Bunun nedenlerinden bazıları, halkın savaş boyunca daha da yoksullaşması, yapılan her türlü muhalefetin dış düşmanlara atıfla eritilmesi ve yüzbinlerce İranlı’nın cepheye gitmesiydi. Şehitlik ideolojisi ise günlük hayatın her yerindeydi.


KIYIM!


Ebu'l Hasan Beni Sadr siyasi bir kurban oldu. Cephedeki başarısızlıklardan o sorumlu tutuldu. 21 Haziran 1981’de İran meclisi tarafından Cumhurbaşkanlığı görevinden azledildi. Artık bütün güç mollaların elindeydi. Ülkeyi idam dalgası sardı. Liberaller, komünistler, şah taraftarları hatta muhalif din adamları… Hepsi yakalanıp idam edildi. Beni Sadr’ın yerine cumhurbaşkanlığı koltuğunu Muhammed Ali Recai aldı. Ancak görevdeki 28’inci gününde bombalı bir saldırıya kurban gitti, yerine Seyyid Ali Hamaney geldi. Ali Hamaney, Humeyni’nin ölümünün ardından ülkenin en üst dinî lideri ve İran’ın en güçlü adamı oldu.


BUGÜN…


Bugün İran’da değişen pek bir şey yok… Yönetim din adamlarının elinde. İnsanlar değişim istiyor. Bir tarafta işsizlikten muzdarip binlerce insan din kisvesi altında sürekli istismar edilirken,  diğer tarafta mevcut sistemden sürekli kar eden bir cenah var. Dünyanın pek çok ülkesinde yaşanan şeyin, din kullanılarak şekil değiştirmiş hali. Değişen bir şey? Hayır, yok!

--------------------------------------------------------------------


Kaynaklar:
http://www.dw.de/iran-devrimi-35-ya%C5%9F%C4%B1nda/a-17422926
http://www.bbc.co.uk/turkish/specials/1054_iran_revolution/

Dergiler Haberleri