Cemal Özyiğit
KKTC’deki EĞİTİM SİSTEMİNE BAKIŞ
Altı yıl ilkokul, altı yıl ortaokul ve lise, üç yıl Kıbrıs Türk Öğretmen Koleji olmak üzere toplam 15 yıllık eğitim hayatımın ardından, yaklaşık 30 yıl da ilkokul öğretmeni ve okul müdürü olarak görev yaptım. Bu 30 yılın içerisinde 4 yıl da izinli KTÖS Genel Sekreterliği var. 12 yıllık aktif siyasi hayatımın yaklaşık 16 ayında da Milli Eğitim ve Kültür Bakanı olarak görev üstlendim. Yani kısacası eğitimin hemen hemen her kademesinde görev yaptım. Dolayısıyla eğitime her açıdan bakma fırsatı buldum. Öğretmen olarak eğitimimizin sorunlarını ortaya koydum. Sendikacı olarak çözüm önerileri sundum. Okul müdürü olarak önerdiğim çözüm önerilerinin nasıl uygulanacağını gösterdim. Bakan olarak da Vizyon 2030 adı altında bir programla Eğitimde Devlet Politikası oluşturmak için çalışma başlattım. Ancak Dörtlü Koalisyon Hükümeti yıkılınca çalışmalarımız yarıda kaldı. Önceleri Sn. Nazım Çavuşoğlu Vizyon 2030’a sahip çıkmaya çalışmışsa da sonraları vazgeçti. Ne hikmettir bilinmez. Ancak ne olursa olsun, Eğitimde Devlet Politikası oluşturulması şarttır. Bu bağlamda eğitim sistemi yeniden yapılandırılmalıdır. Bu konuda olası bir tartışma platformuna ışık tutması amacıyla görüşlerim kısaca şöyledir:
0-3 YAŞ
Bireyin doğumundan 36 aya kadar geçen süreyi kapsar. Bu sürede birey evde annesi tarafından eğitilebileceği gibi, belediyelerin kontrolündeki ya da özel kişiler tarafından organize edilen kreşlerde de eğitilebilir.
4-5 YAŞ
Okul öncesi ve anaokul eğitimidir. Hala daha okul öncesi eğitim yasal olarak zorunlu hale getirilememiştir. İdeal olan bu eğitimin, sayıları 28’den 18’e düşürülen “Yerinden Yönetim İlkesi” ile yeniden yapılandırılarak Birinci Basamak Sağlık Hizmeti ile birlikte çağdaş belediyelerimizin kontrolünde yapılmasıdır. Elbette Milli Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere ilgili paydaşların katılım ve katkıları ile.
6-11/12 YAŞ
Öncelikle eğitim bilimciler, Bakanlık, sendikacılar ve öğretmenler başta olmak üzere ilgili tüm kesimler tarafından 12 yaşın yani 6. sınıfın yeniden ilkokullara eklenmesi, açık ve önyargısız bir şekilde tartışılmalıdır. Bana göre yeniden ilkokullara eklenmesi daha doğrudur.
11-14 (12-15) YAŞ
Kıl payı kolejlere giremeyip BEAL ve Fen Lisesine girme hedefi ile Meslek Liselerinin belirli bölümlerine girmeyi hedefleyen öğrenciler hariç, diğer öğrencilerde ders çalışma ve başarılı olma motivasyonu oldukça düşüktür. Ortaokullarda sınıfta kalma yeniden uygulamaya konmalıdır. Bu çerçevede iki defa sınıfta kalan bir öğrenci klasik liselere veya meslek liselerine değil, Esnaf ve Zanaatkârlar Odası bünyesinde açılan Pratik Sanat Okullarına yönlendirilerek orada 1-2 yıllık meslek edinme eğitimi almalıdır. Bu çerçevede meslek edinen öğrencilerimiz, ülkemizde ara eleman ya da kalifiye eleman olarak istihdam edilmelidir.
14/15-18 YAŞ
Eğer üzerinde uzlaşılır ve ilkokullar yeniden 6 sene olursa, o zaman liseler de yeniden 3 yıl olarak düzenlenebilir. Öğrencilerimiz de bu çerçevede Lise 1. sınıfta genel akademik eğitim alarak, lisenin geriye kalan dönemlerinde de yönlendirilme ile gidecekleri akademik eğitime göre dersler almalıdır.
MESLEK LİSELERİ
Meslek Liselerimizin çalışma esasları aşağıdaki gibi yeniden düzenlenmelidir:
9. Sınıf: 1. Dönem Teori; 2. Dönem Teori ve Gözlem
10. Sınıf: 1. Dönem Teori ve Gözlem; 2. Dönem Gözlem ve Uygulama
11. Sınıf: 1. Dönem Teori/Gözlem ve Uygulama; 2. Dönem Uygulama
12. Sınıf: 1. Dönem Gözlem ve Uygulama; 2. Dönem Uygulama
KOLEJLER
1974 sonrası dönemdeki eğitim anlayışımızda İngilizce öğretimi konusunda pek çok sorun yaşanırken kolejlerdeki İngilizce eğitiminin kalitesi hep yukarılarda olmuştur. Süreç içerisinde ailelerin, çocuklarını illa ki kolejde okutmayı istemelerinin bir nedeni de kolejlerdeki İngilizce eğitiminin kalitesidir. Bu nedenle kolejlere giriş sınavının, ezberci eğitimi tetikleyen ve çocuklarımızın kaderini bir (son yıllarda iki) sınava endeksleyen yarışmacı, çoktan seçmeli sıralama sınavı mantığını değiştirip yerine Güneydeki İngiliz Okuluna giriş sınavı gibi bir sistemi getirip belirli bir başarıya göre öğrencileri kolejlere kaydetmek olmalıdır.
Brexit oylaması ile AB’den ayrılan İngiltere’deki eğitim olanaklarının daralması ya da çok pahalı olması nedeniyle GCE, A LEVEL vb. gibi sınavlardaki sonuçlarla öğrencilerimizin Türkiye’deki üniversitelere daha rahat girebilmesi sağlanmalıdır. Bizim dönemimizde başlatılan bu geçiş daha da geliştirildiyse de yeterli değildir. Ayrıca çeşitli AB ülkelerinin Fransız Bakalorya Sistemine göre eğitim yaptığı göz önüne alınırsa, GCE programlarının yanı sıra Bakalorya sisteminin de eğitimimize entegre edilmesi kaçınılmazdır.
DİN EĞİTİMİ VE İLAHİYAT KOLEJİ
Açıldığı günden itibaren ülkemizde çok ciddi tartışma konusu olan İlahiyat Koleji gibi bir okula ülkemizin ihtiyacı yoktur. Göreve geldiğimizde İlahiyat Kolejinde; 2017 Aralık sonu yılbaşı kutlaması krizi vardı ve Eğitim Müfettişleri denetim yapmaktaydılar. Konuya el attık ve denetim ile soruşturmanın hızlandırılması talimatını verdik. Nitekim kısa sürede sonuç aldık ve yıllardan beridir yapılan yılbaşı kutlamalarının Hristiyan inancı olduğunu ve Müslüman öğrencilerin bu kutlamalara katılmamalarını telkin eden Türkiye’den gönderilen altı meslek öğretmenine görevden el çektirerek ülkelerine geri gönderdik. Yerlerine de ülkemiz vatandaşı ilahiyat mezunu 6 öğretmeni görevlendirdik. Açıktır ki bizim İlahiyat Koleji ile ilgili niyetimiz; denetimlerin ardından ders programlarında ve müfredatında gerekli değişiklikleri yaparak onu da diğer kolejlerin statüsüne dönüştürmekti. Bu niyetimizi anlayan Ankara’daki rejim, T.C. Eğitim Bakanı aracılığı ile bizden İlahiyat Kolejini kendilerinin yönetimine devretmemizi istemişti. Ben de bunu reddetmiştim. Kısaca tekrar ediyorum: ülkemizin İlahiyat Koleji gibi bir okula ihtiyacı yoktur. Ancak ilgili okul, kapatılmak yerine gerekli düzenlemeler yapılarak diğer kolejlere dönüştürülmelidir.
Din Eğitimine gelince… Bilindiği gibi görev süremiz içerisinde ortaokullardaki ders çizelgesini yeniden düzenlemiş ve din dersini de seçmeli ders kategorisi içerisine koymuştuk. Bu da Ankara’daki rejim ile aramızda tartışma konusu olmuştu. Halbuki ülkemizde, yalnızca Sünni İslam inancını taşıyan insanlar yoktur. Ateistler, Deistler, Aleviler ve son yıllarda çoğalan Hristiyanlar, Yahudiler, hatta Uzak Doğu’dan gelen farklı inanışlara sahip insanlar da vardır. Buna rağmen Ankara’daki rejim ve bizdeki işbirlikçiler, dogmatik olarak Sünni İslam inancına göre din eğitiminde ısrar etmektedirler. Oysa farklı inanca sahip olan ya da hiçbir inanca sahip olmayan insanları ve onların çocuklarını buna zorlamak en temel insan haklarına da aykırıdır. Bu nedenle; İlkokul 4. ve 5. sınıflardaki Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri devam ederken, Ortaokul 1. sınıfındaki din dersinde Değerler Sistemi adı altında tüm dinler, inanışlar ya da inançsızlıklar hakkında temel bilgiler verilmelidir. Daha sonraki sınıflarda ise mutlaka seçmeli olmalı ve herkes kendi inanışına göre dini eğitim almalı ya da hiç din eğitimi almayıp diğer derslerden birini seçebilmelidir.
TAM GÜN EĞİTİM
Aslında doğru tabir, Gün İçine Yayılmış Eğitimdir. Milli Eğitim Bakanı olarak görev alınca, Vizyon 2030 adı altında yeni bir proje başlattık. Ülkemizdeki eğitimi kapsamlı bir şekilde dönüştürmeyi hedeflediğimiz bu proje içerisinde 3 yıllık bir süreçte Eğitimde Tam Gün hedefimiz de vardı. Fakat ne yazık ki, Dörtlü Koalisyon Hükümetinin istifası ile diğer projelerimiz gibi bu projemiz de yarım kaldı. Ne ilginçtir ki, Şht. Ertuğrul İlkokulu’ndaki tam gün eğitim modeli olan OGEM Projesini yeniden uygulamaya koymak için zamanında bize destek vermeyen şimdiki Milli Eğitim Bakanı Sn. Nazım Çavuşoğlu, geçtiğimiz yıllarda tamamen uyduruk, sözde bir Tam Gün Eğitim uygulamaya başladı. Sendikalarımız da kendisine bunun tam gün eğitim olmadığını ve nasıl olabileceğini bir türlü anlatamadılar. Bundan cesaret alan Sn. Bakan, bu ders yılında da Salı günü öğleden sonra yerine, bir zamanlar olduğu gibi Pazartesi ve Perşembe günleri öğleden sonra okul olmak üzere uygulamayı devam etmek niyetindedir. Açık ve kesin bir şekilde söylüyorum ki, bu yaklaşım tamamen safsatadır ve bu şekilde özel okullarla rekabet edilemez. Dolayısıyla kendilerini fahiş fiyatlarla özel okullara mahkûm olarak gören velilerimizi, çocuklarını alıp devlet okullarına yazdırmaya ikna edemezler. Bu nedenle böyle uyduruk programlardan vazgeçilmelidir. Hükümetin uyguladığı ve her gün 15.30’a kadar olan kamu mesaisi büyük bir fırsattır ve bunu iyi değerlendirmek lazımdır. Bunun için nasıl bir uygulama aranırsa, Şehit Ertuğrul İlkokulu’nda 2007–2010 yılları arasındaki uygulama çok ciddi bir alternatiftir. Tabii ki, üzerinden neredeyse üç yıl geçen 6 Şubat Depremi nedeniyle hala daha depreme dayanıklılık testi yapılamayan, yapılanların da pek çoğunda gerekli tamir bakım ya da yeniden inşa olmayan ve konteyner sınıflara mahkum edilen mevcut okul binalarıyla ile bu iş olmaz. Tam tersine standartlara uygun okul binaları ve gerekli alt yapının hazırlanması şarttır.