Gaile sordu: Besim Baysal yanıtladı

Toplumun ilerici kesimleri toplumu yönlendirecek ve mücadeleyi şekillendirecek yeterlilikte değildir. Bunun için de irade sahibi, genç ve donanımlı kitlelerin toplumsal muhalefetin güç odaklarında yer alması gerekmektedir.

Besim Baysal
besimbaysal@gmail.com

Yukarıdan Aşağıya Dayatma

Eğitimde karşılaştığımız sorunların bir pedagojik bir de siyasal tarafına bakmak gerekmektedir. Pedagojik olarak birkaç adımda çözülebilecek şekilde bir eğitim stratejisi belirlenmesi belki de yeterlidir. Ancak biz bunun yerine kendimizi dünyadan soyutlayarak ve hatta daha da sıkıntılı bir ülkenin yapboz tahtası haline getirdiği sistemlerle cebelleşerek yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktayız.

Dünya sistemi içerisine girebilecek şekilde yetişmiş bir insan gücü oluşturmaya yönelmek ve bu konuda nitelikli bir yapı oluşturan ülkeleri takip etmek, sorunlarımızı yarı yarıya çözmek demektir. Önümüzdeki en başarılı örneklerden biri yıllarca eğitim sistemimizin altyapısını oluşturan eski İngiliz sömürge eğitim sisteminin ülkemiz şartlarına uygulaması olabilir. Ki zaten bunun yaşanmış örnekleri geçmişimizde mevcuttur. Bundan kaçınmaya çalışmak ve inisiyatifi özel okulların kontrolüne bırakmak var olan fırsat eşitsizliğini daha da derinleştirmektedir.

Kıbrıs’ın kuzeyinde parçalanmış ve dışarıdan yönlendirilen ilahiyat temelli bir eğitim politikası yürütülmektedir. Ebeveynlerin geneli bunu kabul etmeyecek şekilde okul seçmekte, öğretmen seçmekte, hatta ekonomik ve manevi olarak da varını yoğunu bu sistemin dışına çıkmak için kullanmaktadır. Toplumumuzun genel eğilimi bu şekildedir. Yoksulluğun derinleştiği noktalarda ancak bu sisteme teslim olan ebeveynler görmekteyiz. Bilinçli ideolojik tavır alan aileler yok denecek kadar azdır. Ancak yukarıdan belirleyici baskılarla yaratılan bir tavır görülmektedir ki bunu iktidarların yönlendirmesi ise bazı zamanlarda mümkün olmaktadır.

İlköğretimden yükseköğretime kadar tüm formal eğitim süreçlerinde devletin okulları, dıştan özel ders ve dershane desteği özellikle de İngilizce eğitim veren kurumların sınavlarına yönelik hazırlık içermektedir. Maddi olanakların nispeten daha iyi olması ile İngilizce müfredat içeren özel okulların öğrenci nüfusu patlama noktasına gelmiştir. Bu noktada Kıbrıs’ın güneyine geçişi mümkün olan aileler ise çocuklarının eğitimini güneydeki yine İngilizce eğitim veren vakıf ve özel okullara emanet etmektedir.

Son 15-20 yıldaki bu değişimin sebeplerini incelemek gerekirse toplumsal vizyon değişikliği en başta gelen sebeptir. Toplumumuz, artık kapalı ve dünyayla ilişkisi sınırlı bir toplum olmayı kabul etmemektedir. 1974 sonrası atmosferde oluşan homojen yapı 2003 sonrası ne kadar kırılgan ve niteliksiz bir toplumsal duruma neden olduğunu göstermiştir. Dahası, artık daha heterojen ve karma bir ortamda yaşamak durumunda kalmak farklı kültürlere tahammülü ve kendini geliştirmeyi gerekli kılmaktadır.

Zayıf ve iktidarsız yönetimlerin etkisiz ve donanımsız yöneticileri bu vizyonun altında ezilmektedir. Kamu okullarının yetersiz altyapısı daha da görünür olmakta, günden güne sıkıntılar daha da rahatsız edici olmaktadır. Günlük sorunların ve kamuoyunda her gün tartışılan altyapı eksikliklerinin yanı sıra ki bunlar küçümsenecek ve bir kenara itilecek sorunlar değildir, müfredat yetersizlikleri de en çok rahatsız edici sebep olarak karşımıza çıkmaktadır.

Açıkça söylemek gerekirse; yıkılan ve dökülen okullar, konteyner sınıflar, yetersiz tuvaletler, kantin ve beslenme sıkıntıları, ulaşım ve iletişim sorunları, güvenlik zafiyetleri yıllardır çözülememiştir ancak her birkaç yılda bir daha da geriye giden, daha da dünyadan; bilimsel ve teknolojik ilerlemelerden kopan; yaşanılan ülkenin değerlerinden bir haber sürekli değiştirilen müfredatlar sıkıntıları ikiye katlamaktadır. Daha da katlanarak karşımıza çıkan bu meselelerin katmerlisi de çoktan seçmeli sınav sistemlerinin tüm programları esir almasıdır. Yıllarca söylediğimiz “Balıklara ağaca çıkmayı öğretmeye çalışan” düzen artık gerçek olmuştur.

Siyasal dayatmaların en önemlisi Eğitim Bakanlığı denilen yapının tam anlamıyla lağvolmasıdır. Bir yanda TC Elçiliği ve eğitim müşavirleri, diğer tarafta bunun kurum içinde yetiştirdiği bağlantıları ve işbirlikçileri ne kamusal eğitim tarafını ne de nitelikli akademik donanımı yaşanır kılmaktadır. Yıllarca öğretmen hareketinin mücadelesini verdiği yasal ve meşru zeminde “Parasız, Bilimsel, Demokratik ve Nitelikli” eğitim talebinin yerinde yeller esmektedir. Elçilik eliyle ve şu anki bakanından en alt kadrolarına kadar bakanlık bürokratları eliyle yapılanlar ne yasa ne tüzük tanımaktadır. Anayasanın ve eğitim yasasının dahi dikkate alınmadığı, devlet olmanın hiçbir gereğinin yapılmadığı ve emir komuta zincirinin uygulandığı bir yapı söz konusudur.

Siyasal İslam ve Sünni İslami ideolojik yaklaşımları ile Eğitim bakanlığı hemen hemen tüm okulların kadrolarına türban takan öğretmen kimliğinde kişileri atamaktadır. Bunların çeşitli tarikat yapılanmaları ile ilişkileri söz konusudur. Bu atamalarla İlahiyat Koleji için yapılan protokoller ve meclis kararları ile içinde yaşadığımız yapının Anayasası ve Laiklik ilkesi ayaklar altına alınmakta kontrolün başka bir ülkenin iktidarında olduğu resmileşmektedir. Orta Öğretim okullarındaki Türban taktırılan öğrenci krizi de bu yaklaşımın yarattığı suni bir kriz olarak karşımıza çıkarılmıştır.

Sonuç olarak ebeveynler kendi çocuklarının kurtuluşu için ekonomik güçlerini kullanarak bir çıkış yolu bulmaya çalışmaktadır. Öğretmen hareketi ise savunmada kalmakta, genel olarak da koşulları bir geçiş dönemi olarak görmekte ve geri çekilmeyi ve izlemeyi marifet saymaktadır. Eğitim öğretimi yönlendirme görevi ve sorumluluğu alan bürokratlar bu sorumluluğu taşıyacak niteliğe sahip olmamaları yanında bir başka ülkenin bürokratlarına teslim olarak onların altında çalışmayı kabullenmişleridir.

Kıbrıslı Türk toplumunun geçmişte de bu saldırılarla karşılaştığını ve birçok sıkıntı ve baskıya karşı da çeşitli yöntem ve taktikler geliştirerek savuşturduğunu biliyoruz, fakat son yıllarda toplumun sivil toplumdaki örgütlenmeleri de dezenformasyona ve dejenerasyona uğramıştır.

Sendikal örgütlenme, meslek odaları ve muhalif çizgideki partilerdeki siyasal ideolojik yaklaşımlar direnişi ve mücadeleyi yönlendirerek bu saldırıları savuşturacak çizginin çok gerisinde kalmıştır. Seçimlerle de bu mücadelenin yükseltilemeyeceği açıkça görülmektedir. Sanal dünyadaki iletişim atmosferinin günlük yaşama yansıması ve topyekûn bir eğitim öğretim yaklaşımının benimsenerek toplumdaki vizyonun okullara yansıyacak şekilde düzenlenmesi devletin kurumlarından değil sivil toplumun ve örgütlü öğretmen kitlesinin yaratacağı mücadeleden şekillenecektir. Toplumun ilerici kesimleri toplumu yönlendirecek ve mücadeleyi şekillendirecek yeterlilikte değildir. Bunun için de irade sahibi, genç ve donanımlı kitlelerin toplumsal muhalefetin güç odaklarında yer alması gerekmektedir.

Dergiler Haberleri