Hüseyin Ezilmez
huseyinezilmez@hotmail.com
İnsana, tabiata, dil ve kültüre duyduğu sevgi ve hassasiyeti sanatsal üretiminin merkezine yerleştiren, 2000 sonrası Kıbrıs Türk edebiyatının güçlü kalemi Fatoş Avcısoyu Ruso ile üçüncü şiir kitabı Hayvan’a ilişkin konuştuk. Mart 2024 tarihinde, Tokat/ Zile’de, Orlando Art Yayınları arasından çıkan Hayvan, minimal boyutlu bir şiir kitabı. Hayvan’daki şiirler, ekolojik duyarlılığı ve insan-doğa ilişkisini derinlemesine işleyen, estetik ve teknik açıdan güçlü bir şiir dilinin ürünleri. Şairin alametifarikası olan imgeli, kapalı-kilitli dil ve bir o kadar yoğun bir anlatım bu şiirlerde de hâkimiyetini ilan etmiş.
Fatoş Avcısoyu Ruso bireysel, toplumsal ve evrensel olanı dile getirebilen güçlü şiir poetikasıyla, şimdiden Kıbrıs Türk edebiyatında kendine has bir yer edinmiştir. Hayvan’a dair söyleşimize geçmeden evvel, şairin edebî kişiliğini ortaya koymak adına küçük bir değerlendirme yapıyorum.
Şairin Edebiyatımızdaki Yeri ve Sanat Anlayışı Hakkında Bazı Dikkatler
“Sevginin sihirli bir anahtar olduğuna inandım hep, siz de inanın!”
(Fatoş Avcısoyu Ruso)
2000 sonrası Kıbrıs Türk şiirinin güçlü ve özgün kadın seslerinden biridir. Şair Gürgenç Korkmazel, bu dönem şiirimizi değerlendirirken “2000 sonrası Kıbrıs Türk şiirinde güçlü bir kadın damarı vardır.” ve “Kıbrıs’ta genç kuşak şair kadınların yazdığı şiir, erkek şairlerin şiirinden daha ilginç ve heyecan vericidir.” yorumlarını yaparak Ruso’nun şiirini öne çıkarır.
Fatoş Avcısoyu Ruso yalnızca bir şair değil; öykü, deneme, inceleme ve eleştiri gibi türlerde de kalem oynatan, dergiler yayımlayan (Uçsuz, 21 Mart ve Duvardaki Delik), editörlük yapan, birtakım kolektif eserlerin (Pencerenden Dışarıya Bak, Çiçek Düşleri-Haikular, İçimizdeki Doğa) yayınına ön ayak olan, Radyo Mayıs ve Kanal Sim’de Yasemin Sevdalı Yürekler adlı programı hazırlayıp sunan ve dahası edebiyatı sevdiren bir öğretmen olarak kelimenin tam manasıyla bir edebiyat emekçisidir. Bugüne değin yayımladığı üç şiir kitabı – Büyü (2015), Otları Yalnız Sevmenin Gürültüsü (2020) ve Hayvan (2024) – onun poetikasının aşamalarını açıkça ortaya koymaktadır. İlk kitabı Büyü, aşk temasının baskın bir biçimde kullanıldığı; yanı sıra tabiata, eşyaya, insan ve doğaya dair duygularla da örülmüş içsel bir şiir sunar. Otları Yalnız Sevmenin Gürültüsü ise doğaya ve bilhassa kuşlara, aşka ve bireyin iç dünyasına açılan daha lirik bir evrende şekillenir. Bu kitabında Ruso, varlıklarla konuşan, kuşlar ve otlarla düşünen, iç sesini tabiatın dinginliğinde arayan bir şair portresi çizer. Üçüncü kitabı Hayvan, doğa ve hayvan imgesi üzerinden ekolojik duyarlılığı yansıtırken insanın tabiat üzerindeki tahakkümünü de alabildiğine eleştiren bir eserdir. Bu şiirleriyle Ruso, insanın doğaya karşı yıkıcılığına etik bir duruş sergileyerek adeta isyan eder.
Fatoş Avcısoyu Ruso’nun şiir dili kapalı ve örtülüdür; bu kapalılık, anlamı daraltmaktan ziyade, çok katmanlı yahut alt okumalı bir anlam-yorum alanı yaratır. İmge (imaj) onun sanatının merkezindedir; doğrudan anlatımdan çok yakın ve uzak çağrışımlarla terennüm eder, örtük iletilerle konuşur. Az sözcükle çok şey anlatabilen şairin estetik yönü üstün, şiir tekniği de güçlüdür. Bütün bu yönleriyle modern şiirin mirasını edebiyatımızda başarıyla temsil etmektedir.
Hüseyin Ezilmez: Hayvan adlı son kitabında doğa, hayvanlar ve ekolojik duyarlılık çok ön planda. Bu yönelimin şiirindeki yerini nasıl tanımlarsın?
Fatoş Avcısoyu Ruso: Otları Yalnız Sevmenin Gürültüsü, şiirimin yöneleceği yerle ilgili birtakım ipuçları barındırıyordu aslında. Geriye dönüp bakınca bunu rahatlıkla görebiliyorum. Eko-şiirin etik ve estetik duyarlılığını taşıyan Göğe Sığamayan somut bir örnek bu duruma. Hayvan’ın bütünüyle bu izlekte yazılan şiirleri barındırıyor olması ise kişisel hikayemle doğrudan ilişkili. Deleuze’den mülhem etin insanla hayvanın ortak bölgesi, ikisinin ayırt edilmezlik bölgesi oluşunu idrak edişimden itibaren tamamıyla politik bir kararla et yemeyi bırakışım şiirimdeki ekolojik değişimin başat nedenidir. İçinde bulunduğumuz Antropesen çağda (insan çağı) her şey üzerinde tahakküm kuran, bencil insanla ayrışmamız ise kuşkusuz ikinci önemli etken!
İhtiyacımız olan iki şey var: fark etmek, sevgi ve şefkat. Ekolojik şiir normalleştirdiğimiz, görünmez kıldığımız pek çok şeyi ve davranışlarımızda gizlenen şiddeti fark etmemizi sağlarken, ihtiyacımız olan yegâne şey sevgiyi ve şefkati de estetik bir düzlemde bize sunuyor.
Hüseyin Ezilmez: Doğayla kurduğun ilişki bireysel bir bağ mı, yoksa daha kolektif bir kaygının şiirdeki izdüşümü mü?
Fatoş Avcısoyu Ruso: Bütünlükçü Ekolojik Dünya Görüşü’ne göre evren ağlardan ve örüntülerden ibaret. Hikayelerimiz birbiriyle temas halinde. Nesli tükenen bir hayvanın veya bir bitkinin hikâyesi ile bizim hikâyelerimiz arasında transversal (kesişen) bağlantılar var. Yani birbirinden çok uzak görünen durumlar, yaşantılar arasında da bir ilişki söz konusu. Ben öncelikle bir insan olarak bu örüntüler ağına dahil olduğumu düşünüyorum. Varlık sebeplerimden biri olan şiir de şair kimliğimi oraya eklemliyor. Evren benim için çok büyüleyici bir yer -insana rağmen-. Yeryüzündeki ağaçların yer altındaki ağlarla birbirleriyle iletişimde olduklarını, birbirlerine besin gönderdiklerini bilmek beni o kolektif ağa ister istemez dahil ediyor.
Hüseyin Ezilmez: İnsan ve doğa temasını ekolojik bağlamda işlerken araya aşk, arzu-ihtiras, kadın bedeni ve toplumsal sorumluluk da giriyor. Bu çok katmanlılığı nasıl kuruyorsun?
Fatoş Avcısoyu Ruso: Yine Deleuze’e yaslayabiliriz sözü. Deleuze oluş kavramını çoğul bir izlekte değerlendirir. Hayvan-oluş, kadın-oluş, makine-oluş vb. kavramları devinim halinde ve tekillikten uzak kurgular. Bir hayvanı tekil olarak nadiren düşleriz mesela. Aynı şey insan için de geçerli. Hayvan’ı kaleme alan ekopoetika düzleminde yazan, dili, özneyi ve kurguyu yapısöküme uğratan şair aynı zamanda bir kadın, bir insan. Dürtüler, ihtiraslar; sevme, anlaşılma ihtiyacı ve daha birçok insanî ve hayvanî -burada kastettiğim içimizdeki ilksel bendir- hâl barındıran bir kadın. Ekolojik şiir karşımıza çıkan tüm dualiteleri silikleştirmeyi hedeflediği için Hayvan’da pek çok katman iç içe geçmiş durumda. Zaman zaman ‘başkalık’ kavramı üzerine düşünüyorum. Husserl’da benin başkasını deneyimlemesinin adı EMPATİ’dir. Hem kendimle hem de başkalarıyla kurduğum empati özne ile nesneyi, ben ile başkasını silikleştiriyor. Şiirimdeki çok katmanlılığın sebebi bu düşüncede ve bunu bir yaşam şekli olarak benimsememde saklı olmalı.
Hüseyin Ezilmez: Hayvan’daki dikkat çekici şiirlerden biri “yer değiştirme baladı”. Fatoş Avcısoyu Ruso’nun şiir anlayışını yansıtan, imgesel yoğunluğu yüksek, bedensel ve duygusal derinliği olan, aynı zamanda doğa-insan-cinsellik ekseninde kurulu bir şiir. Balat sözcüğü, halk anlatılarıyla ilişkilendirilen şiirsel bir biçimi çağrıştırır. Balatlar umumiyetle trajik, dramatik, melodik unsurları içerir. Ancak burada klasik bir balattan ziyade bir içsel yolculuk ve bedensel dönüşümü ifade eden modern bir balat ile karşı karşıyayız. Ben, “yer değiştirme baladı”nı yalnızca fizikî bir pozisyon değişimi değil, aynı zamanda kimlik, duygu ve güç dengelerinin altüst olması şeklinde yorumladım.
Bu şiirin ortaya çıkış sürecinden söz etmek ister misin? Bir ilhamın mı ürünü, yoksa disiplinli bir yazma sürecinin mi?
Fatoş Avcısoyu Ruso: Daha önce belirttiğim gibi Eko-şiirin en önemli özelliği dili, özneyi ve kurguyu yapısöküme uğratmasıdır. Yeni bir dil ve söylem söz konusu. Şiir kişisinin toplumun beklediği normların ötesinde bir kadın olarak kurgulanışı, suya ait başka bir varlıkla/ balıkla özdeşlik kurması bunun göstergesi. Özellikle eril tahakküme meydan okuyuşun en yoğun hissedildiği şiirlerden biri Yer Değiştirme Baladı. Bugüne kadar tek seferde yazdığım, bir sözcüğünü dahi değiştirmediğim sadece bir şiirim var: ‘Utaris’. Kaya Çanca’dan mülhem şiirin bir dil ve düşünce işçiliği olduğunu düşünürsek, yazdığım şiirlerde disiplinli çalışma ön planda diyebilirim. Öte yandan ilhamdan ziyade toplumsal normlarla örülü yaşam biçimleriyle çoğu zaman ters düşüyor oluşum; kadın-erkek gibi tek tipleştirilmeye çalışılan insan bedenini ve arzularını kuir bir perspektiften deneyimliyor ve çalışıyor oluşum da egemen olan her şeye kafa tutuşumun altında yatan diğer bir evren.
Hüseyin Ezilmez: Senin tabiata duyduğun sevgi-saygı ve etik bağlılık, şiir estetiğinle birleşince ortaya son derece çarpıcı, çağımıza ait bir eko-şiir örneği “amaryllis” çıktı. Bu şiir için, doğaya duyulan melankolik bir hayranlıktan öte, tabiat ananın hunharca yok edilişine karşı bir yas, bir ağıt diyebilir miyiz?
Fatoş Avcısoyu Ruso: Çok doğru bir saptama olmuş. Yas hâli neredeyse tüm şiirlere sirayet etmiş durumda. İçimde hissettiğim yas da aslında kolektif bir yansıma. Yaşadığımız ekolojik kaybın sonucunda hepimizin hissettiği ama adını tam olarak koyamadığımız bazı duygular var: huzursuzluk, karamsarlık, yersiz yurtsuzluk, ait hissedememe ve tabii ki yas. Dünyanın her canlı için burada olduğunu bilerek yaşıyorum ve kendimi herhangi bir canlıdan ayrı ya da üstün düşünmüyorum. Her varlık eyleyen, canlı, aktif, ilişkisel, melez ve öykülü. Öykümün herhangi birine bağlandığını biliyorum, onlarınki de bana temas ediyor. Bu duygularla yaşıyor ve yazıyorum. Bedenim sadece insanı ifade eden deriden ve gözeneklerden ibaret değil; hayvanların pullarını, tüylerini, salyalarını ve bitkilerin yapraklarını da taşıyorum bedenimde. Göğsümde nefessiz kalan balığı ve kuruyan gölü de…
Hüseyin Ezilmez: “amaryllis”, doğaya dışarıdan bakmaktan çok, doğanın iç sesiyle yazılmış bir şiir. Fatoş Avcısoyu Ruso’nun şiirinde doğa, yalnızca bir tema değil, bir özneleşme biçimi sanırım. Doğanın iç sesini nasıl duyuyorsun? Bunu hissetmek ve şiire dökebilmek için yaptığın özel bir şey var mıdır?
Fatoş Avcısoyu Ruso: Deleuze oluş halinin çokluğundan bahsederken bir yazarın oluş haline sayısız hayvan yerleştirir. Bunu somutlaştırmak için belki şu iki örneği verebilirim: “Virginia Woolf kendisini yaklaştığı insanlarla girdiği değişken oluş ilişkilerine göre bir maymun topluluğu, bir balık sürüsü olarak gördüğünü dile getirir.” Ursula K. Le Guin ise bir şiirinde şöyle der: “Dikkatli olun bir kadın şaire ödül verirken/ Evi aslanlarla dolduran bir ev kadınına/ O anneanneyle birlikte/ ayılar, vahşi atlar, baykuşlar ve çakallar da geliverir ödül törenine.”
İnsanın öz varlığı, ilksel benliği hâlâ doğada bir yerlerde. Onunla kesintisiz bir şekilde iletişime geçmeyi başardığımızda Dünya daha yaşanılır, etik ve adil bir yer olabilir. Çocukluğu Beşparmak Dağı’nın eteğinde geçen; otlarla, hayvanlarla, ağaçlarla büyüyen birisi olarak bu bağı keşfetmem çok uzun sürmedi. Yaşadığım bu muazzam çocukluk açısından şanslı olduğumu biliyorum. Ancak şunu belirtmeden geçemeyeceğim: Bu keşif tinsel ve zihinsel bir çabanın/emeğin sonucu! Bir gün zaten ait olduğum o sonsuz ağa fiziksel olarak katılacağımın bilgisiyle yaşıyorum. Bu beni içime, doğaya ve şiire doğru dönüştüren, eyleyen tılsımlı bir bilgi!
Sevgili Hüseyin ayrıca kıymet verdiğin, alan açtığın için sana çok teşekkür ederim. Aynı alanda emek veriyor oluşumuz, benim için büyük bir onur!